göl
-
dört tarafı karalarla çevrili su birikintisi.
(bkz: ada) -
ömer kavur'un selim ileri ile çalıştığı bir başka film. 1982 yapımıdır.
mutsuz kişi için hatıralar yoldan çıkarıcı bir işlev görürler. bu kanaldan yürüyen bir filmdir göl.
--- spoiler ---
aşkı uğruna intiharı göze alabilecek denli obsesif bir karaktere sahip olan murat (hakan balamir) annesiyle yaşayan, varlıklı olmasına karşılık yaşadığı küçük kasabayı terk etmeyen, hatıralarına sadık kalan, ölen karısını zihninde yaşatan, düşle gerçeği birbirine karıştıran bir psikotiktir. yaşadığı kâgir konaktaki atalet içindeki varlığıyla uzam tarafından biçimlendirilmiş gibidir. çevre onu adeta yutmuş, ele geçirmiş gibidir. aslında murat kendi sınırlı varoluşuna hapsolmuş bir anti-kahramandır. bu döngü içinde hitchcock'un sapığı norman bates anılabilir.
rüküş bir salonun üçüncü sınıf şarkıcısı kimliğindeki nalan (müjde ar) ise murat'ın ölen karısı sabahat'a benzemektedir. nalan'ı görür görmez acı hatıraları yeniden filizlenen murat ona arada sabahat diye seslenir, karısı hâlâ hayattaymış gibi davranır, onu annesinin yanına götürür. hayal ve gerçekliğin sınırları silinmiştir artık. murat'ın cinnetine yenilmesi kaçınılmazdır.
--- spoiler ---
selim ileri için aşk melodramları melankoli, hatıralar, aşırı taşkınlıklar, öfke nöbetleri ve duygusal patlamalar tipiktir. nihayetinde ömer kavur da bu konuların yönetmenidir. bununla birlikte ikilinin en iyi işi kanaatimce kırık bir aşk hikayesi'dir.
not: atilla özdemiroğlu'nun hipnotik müzikleri ömer kavur'un filmlerine ikinci bir boyut katarak sahneleri zenginleştirir. örneğin bu film haricinde gece yolculuğu, anayurt oteli, akrebin yolculuğu bugün özdemiroğlu'nun olağanüstü katkıları olmadan düşünülemez bile. -
akarsulardan, yeraltı sularından ve yağışlardan toplanan suyun bir çukurda birikmesiyle oluşur.
-
göl, bir benzetim aracı. on dördüncü yüzyıl bilim adamları kalbin içinde sıvıyla dolu bir boşluk olduğuna ve kanın vücuda buradan pompalanırken çeşitli duyguların, en çok da korkunun, bu boşlukta oluştuğuna inanırlardı. kalpteki durgun sıvının ‘göl’ ile sembolize edilmesiyle bu inancı paylaşan dönemin şairleri bunu sıkça metaforlarında kullanmışlardı. fakat akla takılan şey fikrin eklemlendiği bu sanat hali halen var olabilir mi ? mesela sylvia plath’ın ‘mirror’ şiirinde kendini gümüş, gerçek ve ön yargısız ilan eden aynası ikinci kıtada kendini bir ‘göl’ olarak hayal ettiğinde sorabilir miyiz: kendine bakmaktan ve yaşlandığını görmekten başka çaresi olmayan, görüntüsünü maskelemek için umutsuzca çırpınan ayna sahibinin kimi zaman yalancı bir mum ışığında kimi zaman da yanıltıcı ay ışığında yaklaşıp kendi yansımasına baktığı göl ile bilim adamlarının iddia ettiği içinde korku yeşeren kalpteki o gölün bir ilgisi olabilir mi ? şiirdeki içebakışın mecrası o göl müdür ? peki daha ötede juan wallparrimachi’nin ispanyolca dile getirdiği şu dizelerdeki kan gölü yine o göl müdür ?
si ella viera mi corazón,
cómo nada en lago de sangre
envuelto en maraña de espinas,
lo mismo que ella está llorando.
ya da diğer uçtaki björk’ün ‘black lake’ şarkısında ‘my heart is enormous lake-black with potion-ı am blind-drowning in this ocean’ derken sözünü ettiği göl o göl olabilir mi ?
14 yy.’dan bugüne ulaşan kaynağını unutmuş bu düşünce halen sinsice var olmayı sürdürüyor olabilir mi ? -
bir edgar allan poe şiiridir.
bu yaban dünyada bir köşe vardı.
gençliğimizin baharında gittiğim,
kara kayalarla sarılmış ve
yüksek çamların kuleleriyle çevrilmiş-
öylesine güzeldi ki yalnızlığı
vahşi bir gölün, onu daha az sevemzdim.
ama kara kefenini serdiğin gece üzerine
herşeye serdiğin gibi,
ve gizemli rüzgar
ahenkle mırıldanarak gittiğinde,
o zaman- aho zaman- uyanırdım.
ıssız göl dehşetine.
ama korku değildi
insanı titreten bir zevkti bu dehşet-
öyle bir duygu ki ne madenler, mücevherler
ne de- hatta senin aşkın
kandırabilirdi anlatmaya beni
o zehirli dalgadaydı ölüm
bir mezarlık çukurumda-
yalnız imgelemi böyle teselli bulan,
kimsesiz ruhu bu karnlık gölden
bir adeb yaratan, o'nun için -
sabır.
çalkalansa da dibinde çamur birikir.
her sabır bir gün çatlar sabreden de. -
alphonso de lamartine'nin güzel şiiri. şöyledir:
göl
ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin
hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için
demirleyemez miyiz?
ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak,
seyrine doyamadığı o canım su yanında
bir gün onu üstünde gördüğün şu taşa bak
oturdum tek başıma!
altında bu kayanın yine böyle inlerdin,
yine böyle çarpardı dalgaların bu yara,
ve böyle serpilirdi rüzgarla köpüklerin
o güzel ayaklara.
ey göl hatırında mı? bir gece sükut derin,
çıt yoktu su üstünde, gök altında, uzakta
suları usul usul yaran kürekçilerin
gürültüsünden başka
birden şu yeryüzünden bilmediği bir nefes
büyülenmiş sahilin yankısıyla inledi.
sular kulak kesildi, o hayran olduğum ses
şu sözleri söyledi:
"zaman dur artık geçme, bahtiyar saatler siz
akmaz olunuz artık!
en güzel günümüzün tadalım o süreksiz
hazlarını azıcık!"
"ne kadar talihsizler size yalvarır her gün
hep onlar için akın;
günlerle birlikte dertlerini götürün,
mesutları bırakın."
"nafile isteyişim geçen saniyeleri
akıp gidiyor zaman;
geceye "daha yavaş" deyişim boş, tan yeri
ağaracak birazdan"
"sevişmek! hep sevişmek! akıp giden saatin
kadrini bilmeliyiz!
insan için liman yok, sahil yok zaman için,
o geçer biz göçeriz!"
kıskanç zaman, kabil mi sevginin kucak kucak
bize sevgi sunduğu sarhoş edici anlar,
kabil mi uzaklara uçup gitsin çabucak
matem günleri kadar...
nasıl olur kalmasın bir iz avucumuzda?
nasıl yok olur her şey büsbütün silinerek?
demek vefasız zaman, o demleri bir daha
geri getirmeyecek...
loş uçurumlar: mazi, loşluklar, sonrasızlık,
acaba neylersiniz yuttuğunuz günleri?
alıp götürdüğünüz derin hazları artık
vermez misiniz geri?
ey göl! dilsiz kayalar! mağaralar! kuytu orman!
siz ki zaman esirger, tazeler havasını,
ne olur ey tabiat, o günlerin saklasan
bari hatırasını!
sakin demler de olsun, deli rüzgar da olsun
güzel göl etrafını süsleyen oyalarda,
o kapkara camlarda, sularına upuzun
dökülen kayalarda!
ister meltemlerinde, ister ürperişle esen
seslerde, ister uzak ister yakında olsun,
yahut gümüş pullarla sular üstünde yüzen
ay ışığında olsun!
kuduran fırtınalar, sazlar bize dert yanan,
meltemini dolduran kokular, hep beraber,
ne varsa işitilen, duyulan ve koklanan,
desin ki: "seviştiler." -
türk işi lost.ayrıntı için ; http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=292845
-
fazıl hüsnü dağlarca'nın bir şiiri:
göl
bir damla bana baksan
genç olurum
bir damla yürüsen
bütün yollar ulaşır bana
bir damla gece olsan
hemen uyanırım
bir damla için sıkılsa
yuvadan düşer kuş
bir damla beni sevsen
ölürüm -
-göl-
bana karışmış, bende erimiş
tarçın kokulu bir şeyler var
söz söylensin, dip zedelensin istemem
hatıra koleksiyoncusuyum hem yerim dar.
birhan keskin
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap