• 70 ayrı hikayeden oluşan, 40 ülkede 3 senede çekimleri tamamlanmış bbc'nin muhteşem belgeseli. özellikle oceans-into the blue bölümü efsanedir. insanoğlunun doğa şartlarına nasıl mükemmel bir şekilde uyum sağladığını gösteren, "only one creature has carved a life for itself, in every habitat on earth. that creature is us." şeklinde başlayan kaçırılmaması gereken bir bbc başyapıtı.
  • lan ne alaka diyecek çoğunuz ama ben bu belgesel serisini seyredip de hala herhangi bi dine inanan (ve böylece diğer inananları kafir ve cehennemlik addeden), ırkçılığa prim veren (sosyal ırkçılık artık daha yaygın, kültürümüz daha gelişkin diyerek kendinden aşağı bulduğu kültürlere ait toplulukları aşağılayan) insanları anlayabileceğimi sanmıyorum.

    sözlükteki köpeklerden de bu seriyi seyredenler vardır üstelik.. ilginç.
  • ne jurassic park, ne terminator, ne de avatar gorselligi. hic bir sey vurmadi su ana kadar izledigim herhangi bir yapimda beni su sahnenin vurdugu kadar: afrika'da 3 tane adam, avlarini yiyen (tam tamina) 15 aslanin uzerine ellerini kollarini sallayarak gidiyor ve aslanlari korkutup avlarini aslanlarin elinden (c)aliyorlar.

    cekimleri muthis, kamera arkasi bolumleri de gotumuzu yayarak izlerken aslinda nasil bir emegin sergilendigini yuze vururcasina.. henuz hepsini izleyemedim ama, hic bir sey yolunda gitmiyor cekimler boyunca. geyiklerin gelmesini 5 gun beklemek mi dersin, gronland'da aniden buzlar kirilmaya baslayinca can havliyle bi anda kacmak mi.. cok etkileyici bir yapim olmus.
  • gerçekten etkileyici. her zaman ne kadar şanssız olduğumu düşünür durur, bunu da defaaten dile getirirdim. bu belgeseli izledikten kelli "olm bir ışıklandım, bir aydınladım, çok fenalardayım" şeklinde abartmasam da idrak noktamın ana hatlarından bir ikisinin duvarlara çarpa çarpa sarsıldığı kesin. dünyanın değişik kesimlerinde insanlar ne şartlarda yaşıyorlar, ne yiyip ne içiyorlar, o şartlara nasıl adapte olmuşlar görmek gerek.

    okyanus bölümünün bir kısmında denizin ortasında yaşayan insanları gösteriyorlar. bunlar "kanka çok darlandım, bi gecelere mi aksak nabsak" demediğin müddetçe karaya ayak basmayan insanlar. bebeler de baya suyun içinde büyüyor haliyle. akşam saat dokuz dedin mi yatıyorlar. burada çinçin bağlarının adeta böğründen kopup gelmiş, kara kuru bir dayı var. arkadaş adam denizin bilmem kaç metre altına daldığı ve elinde zıpkınıylan avlandığı yetmiyormuş gibi bir de yüzeyde yürüyor yahu! baya yani. sıka sıka ilerliyor allah belamı versin. biraz daha dursa bunun solungaçları da çıkar, yukarı da sittinsene çıkmaz zaten.

    çekimlere hayran kalmamak elde değil bir de. "yahu bunu nasıl çekmişler abi" dediğin vakit ise bölüm sonlarındaki "behind the lens" bölümü pırt diye imdada koşuveriyor. harika.
  • acayip gelecek belki ama insan olmaktan gurur duyarak seyrettim bu belgeseli. o zor koşullarda yaşamadım belki ama eğer oralarda doğup büyüseydim, insan olmanın bana kattığı avantajlar sayesinde, adapte olabileceğimi bilmek beni de mutlu etti.

    --- spoiler ---

    4 kişiden çok etkilendim.
    ormanda ailesine bal toplamak için 40 metrelik ağaca çıkan amcamın ağacın tepesinde, ailesine ilk parti balı yolladıktan sonra, arı sokmaları arasında umursamadan ikinci parti balın en güzel yerinin tadını çıkarmasını çok beğendim. keyif adamıymış vesselam. sonra oğluyla grönland köpekbalığı yakalayan inuit babanın dinginliği beni çok etkiledi. oğlu heyecanlı heyecanlı "balık çok büyük baba ne yapacağız?" diye sorarken sakin sakin "deliği büyütelim evladım, değil mi?" demesi süperdi. beni en çok hüzünlendiren ise kızını 6 günlük buz ve ölüm kokan bir okul yolculuğuna gönderen annenin arkalarından bakarken ağlamasıydı. hepimiz kızın çıkacağı tehlikeli yolculuk için korkarken o küçük kızının gurbete gidecek olmasına üzülüyordu sadece, tıpkı ablamı üniversiteye gönderen annem gibi. belgeseldeki en önemli şahıs ise, resmen evrim geçirerek okyanusa adapte olmuş ve başka birinin dediği gibi "tanrı olsam peygamber ilan edeceğim" sulbin dayı.

    mansiyonlarımız ise mamadou kardeşimle, aslanın ağzından lokmasını alan delikanlılara gitsin.

    --- spoiler ---
  • biraz sonra ntv'de çayırları anlatan bölümü başlayacak ve ben daha önce bir belgeselin başlama saatine göre program yapmamıştım.
  • ilk bölümündeki pa-aling dalgıçlarının (kompresör dalgıçları) yaşadıkları koşullar, atlattıkları tehlikeler ve karşılığında kazandıkları üç otuz para yüzünden insanı durduğu yerde sinirden köpürecek hale getiren belgesel serisi.
  • bizim bi arkadaş kendini tembel sanıyordu bu belgeseli seyredinceye kadar.
    human planet standartlarına göre asalakmışım meğerse dedi.
    gerçi insan bile değilim ben dedi.
    anlıyor musun dedi.
    hayır dedim.
  • "planet earth" sonrası izlenebilecek en güzel belgesel serisidir. ayrıca seri o kadar güzel bir sıraya konmuş ki, art arda izlediğinizde çok daha güzel oluyor. mesela okyanuslarla başlıyorsunuz ve suyun içerisinde yaşayan insanları görüyorsunuz, bir sonraki bölümde suyun olmadığı, yada suyu bulmak için çölde insanların ne kadar uğraşmaları gerektiğini öğreniyorsunuz. sonra "kutuplar" bölümünde çok nadir canlı görüyorsunuz, "ormanlar" bölümüyle sürüsüyle canlı görüyorsunuz. bu sıralama böyle gidiyor. ayrıca her bölüm de ağzınız açık kalıyor. gaza gelip "yürü be oğlum" falan bile diyebiliyorsunuz. tam bir başyapıt olmuş. ellerine sağlık bbc.
  • bbc'nin son şaheseri de denilebilecek 8 bölümlük mükemmel bir belgesel serisi. planet earth ve the blue planet'i izleyip beğenmiş her canlının bu seriyi de izlemesi gerekir.

    tüm bölümleri izlemek için: http://watchdocumentary.com/…serie-free-1-date.html
hesabın var mı? giriş yap