• ingilizceyi ikinci dil olarak ogrenenlerin ogrendigi sira, genellikle gramer-reading-writing-listening-speaking.
    ama ana dili ingilizce olanlarin izledigi yol ise listening, speaking, reading, writing ve gramer.
    dolayisiyla, ana dili ingilizce olanlarin ogrenirken en son yaptigi eylemleri, biz bu dili ogrenirken ilk; onlarin ilk yaptiklari eylemleri, biz son eylem olarak yaptigimiz zaman sikinti oluyor. grameri biliyoruz ama konusamiyoruz.

    ana dili ingilizce olanlarin bu konuda yaptigi tavsiyeleri su sekilde kisaca siralayabiliriz:
    1) kelime kelime asla ezberleme. phrase veya cumle icinde kelimeleri kullanarak ogren.
    kagida yaz ve tekrar tekrar et.
    ornek:
    john hates ice cream.
    sonra hate kullanmak istersen sadece john'u veya ice cream'i kaldir. x hates ice cream. x hates y gibi.

    2) gramer'e kesinlikle odaklanma. 3 yasindaki ana dili ingilizce olan cocugu dusun. cocuk gramer bilmiyor. kelimeleri tek tek ogrenmiyor. cumle icinde kura kura ogreniyor. gramer ogrenirsen yazarken rahat olacaksin, kurallari dusunursun. yazarsin silersin. ama konusurken boyle bir imkanin olmaz kurali dusunemezsin. hangi zamandi, hangi edat veya zamir vs diye. dil ogrenirken grameri sonlara at. ortaokulda veya lisede native speaker gramer ogrenir. neden? writing icin. konusmak icin boyle kural yoktur. peki grameri nasil ogrenirsin? tek yol dinleme. listening.

    3) ingilizceyi gozlerinle degil, kulaklarinla ogren. dinle ,dinle, dinle. listening, listening, listening.
    devamli text book'a odaklandin. native spekers ilk basta dinleyerek ogrendi. kitaplari okuyarak degil. en az %95 anlayacagiz kolay seyleri dinleyerek basla. listen listen, listen, mp3, yemekte, yolda , her yerde dinle. dinledikce geliseceksin. listen listen listen. dinlemek super etkili, dinlemeye odaklan.

    4) asla bir konuyu derinlemesine ogrenemedin. bir dersi gordun ve gectin. o yuzden tekrar et. repeat repeat repeat.
    surekli tekrar et. belki bir hafta tekrar et. onu iyice ogrenene kadar. 1 veya 5 kere yeterli degil. 30-40-100 veya daha fazla tekrar et. kafana kazinana kadar. ana dili ingilizce olanlar boyle ogrendi. otomatik olarak konusana kadar tekrar tekrar tekrar et. konusman hizlanacak. ornegin, past time ile ilgili 1 hafta hikayeyi dinle sonra baska hikaye sonra baska hikaye. dinlemeye devam et ve surekli tekrar et. boylece ana dili ingilizce olanlar gibi konusmaya baslayacaksin. ve surekli genel kelimelere ve cumlelere odaklan. sonra otomatik olarak konusmayi ogreneceksin.

    5) past, present ve future: bu zamanlarda hikaye dinle. grameri boyle ogrenirsin.

    6) basit ingilizce roman oku veya dinle. text book okuma & text book cd'si dinleme. gercek chat yap. haber dinle. real english ogren. gunluk hayatta kullanilan ingilizceyi takip et. talk show, dizi ve film izle. audio book, pod cast ve sarki dinle. son donemlerde sosyal aglarin video kanallarinda populer olan social experiment** programlarini izle. gercek hayatta kullanilmayan ama gramer kitaplarinda gecen kaliplara ve konulara odaklanma. gunluk hayat ingilizcesine odaklan.

    7) listen and answer mini stories. kisa hikayeleri dinle, soru sor ve cevapla. ayri iten, ingilizce gazete oku ve yorumla. farkli kelimeleri ve yapilari gor. ingilizce gazetelere internetten kolayca ulasabilirsin.

    8) dil ogrenmeye ne kadar erken baslanirsa dil daha kolay ogrenilir. ornegin 2-3 yasinda dil ogrenmeye baslayanla 12-13 yasinda dil ogrenmeye baslayan arasinda ucurum farki vardir. belki 12-13 yasinda ogrenenler, iyi bir egitimle dilin kurallarini ve gramerini 2-3 yasinda ogrenmeye baslayanlara gore daha iyi bilebilirler. ama konusma acisindan 2-3 yasindan itibaren ingilizce ogrenenler gibi dogal ve gercek ingiliz aksaniyla konusamayacaklardir. cunku kritik donemleri es gecmislerdir. o yuzden aksanlara takilma. ana dili ingilizce olanlar bile aksana takilmiyor. seni anliyor ve olay bitiyor cunku adamlarin felsefesi yararcilik**, adamlar kila tuye odaklanmiyor*, anlamasi ve odaklanmasi gereken yere bakiyor. ingilizce aksanlari tek sorun edenler emin olun ki ana dili ingilizce olmayanlar.* gec kalmadan ingilizce ogrenmeye basla veya ingilizceni gelistirmeye devam et.* (bkz: kritik donem/#43727114)
    "stop wishing, start doing"

    9) ingilizce siniflarinda bircok ogrenci stres icindedir. "ingilizce konusamam veya ingilizce'de iyi degilim." der. ek olarak, "bu sorunun bir tane dogru cevabi veya bir tane dogru soylenisi var."diye dusunur. bu negatif dusunce tarzi, mukemmelliyetci yaklasimlar dogru degildir. bir cumlenin 3, 5 veya 10 farkli tarzda soylenisi vardir. dusuncelerini basit ve yalin sekilde aktar. farkli bilindik fiiler, farkli yaygin kelimeler senin konusmani gelistirecektir. kelimelerin yerini degistir, kelimelerle oyna. boyle boyle daha karmasik cumleler kurmaya baslayacaksin. sadece rahat ol, iletisime gec. unutma sadece bir dogru cevap yok. onlarca farkli anlatim sekli var. gramer hatasi yapabilirsin. hic onemli degil. ana dili ingilizce olanlar bile gramer hatasi yapabiliyor. listen, speak and enjoy.
    cem yılmaz | sultanahmet
    cem yılmaz | fatal error

    10) ihtiyaciniz veya ilgi duydugunuz bir alani secin. daha sonra video sitelerine gidin. burdan ilgi duydugunuz konuyla ilgili videolari izleyin. basamaklar soyle olsun:

    a) once turkce alt yazili ingilizce videoyu izleyin. ( bir kac video sitesi bu hizmeti sagliyor.)
    b) sonraki asamada ingilizce altyazili videoyu izleyin. (bu hizmeti de saglayan video siteleri var.)
    c) daha sonra alt yazisiz videoyu izleyin.
    d) sonraki asamada video ayarlarindan ses ayarini 1.2x goturup hizlandirin. daha sonra 1.5x, sonrasinda 1.8x ve sonunda 2x hiza zamanla cikarin.
    e) 2x hizinda yeterince uzman olduktan sonra cok hizli konusan birinin ingilizce videosunu seyredin. normalde bir kelimesini bile anlamayacaginiz adamin tum cumlelerini anladiginizi goreceksiniz. bu yontem dinlemenizi gelistirmek icindir. basamaklar arasinda ne kadar zaman harcayacaginiz size baglidir.

    not: 2x'te herhangi bir konuda turkce podcastleri uzun bir sure dinledim. hemen sonrasinda 1x'te gunluk ingilizcenin konusuldugu podcastleri dinledigimde ingilizce konusmalarin tane tane anlasilir oldugunu farkettim. dil farklı olsa da beyin mod 2x'e alistigi icin 1x'teki ingilizce kelimeleri slow motion gibi algiliyor. bu da ingilizce anlamanizi kolaylastiriyor.

    11) bir kelime veya ifadeyi ogrendikten sonra onu konusma icerisinde kullanarak uygulama yap. boylelikle o kelime veya ifadeyi en etkili sekilde ogrenmis olacaksin. (bkz: yasanti konisi/#36939781)(bkz: yaparak yaşayarak öğrenme)
    diyelim yeni ogrendigin kelime beautiful olsun.
    bunu sadece tek sekilde uygulama yapma. bu kelimenin diger turlerini de ogren ve cumle icinde onlari kullanarak pratik yap.
    ornegin,
    adjective=beautiful
    noun=beauty
    adverb=beautifully
    verb=beautify turlerini cumlede kullan. sonucta dort yeni kelime daha ogrenmis oldun.
    ilgilendigin ve sevdigin konularda ingilizce dinlemeye, konusmaya, okumaya, yazmaya ve ogrenmeye araliksiz bir sekilde devam et.
    unutma
    "use it or lose it"
    "never stop learning"

    kaynak 1
    kaynak 2
    kaynak 3
    kaynak 4
    kaynak 5
    kaynak 6
    kaynak 7

    ayrica

    (bkz: a.j. hoge)
    (bkz: effortless english)
  • ingilizce öğrenmek için gerekli gaz + 5 iyi podcast
    (orjinali fularsizentellikte ve mediumda. içerik aşağıdakiyle aynı)

    -------

    okuldayken, çevremdeki büyüklerin komik bir alışkanlığı vardı. benim duyacağım şekilde, ingilizce’nin öneminden bahis açarlardı durduk yere:

    -sizin oğlan öğrendi mi ingilizce? artık şart biliyorsun.
    -bilmez olur muyum, herkesin çocuğu harıl harıl öğreniyor.

    sonra biri mutlaka gaza gelir, zincirleme reaksiyonu başlatırdı:

    -artık ingilizce de yetmiyor şekerim, şakır şakır konuşanlar bile işsiz.
    -<çene yukarı gözler kısık> tabi canıııııım, en az 3 dil lazım </çene yukarı gözler kısık>

    nihayet birbirlerini dinlermiş gibi yapmayı da bırakırlardı:

    -valla biz onur’u her sene başka bir dil kursuna gönderiyoruz, çocuk aptala döndü ama şart.
    -biz buradaki kurslara güvenemediğim için kanada’dan au pair getirttik, bizim onur’un odasına kitledik, konuşmazlarsa yemek vermiyoruz.
    -sizin oğlanın adı da mı orhun?
    -yoo, bizim çocuğumuz bile yok aslında. ama olsaydı doğar doğmaz ingilizce öğretirdik.
    -en iyisini yapmamışsınız. biz de şirkete 3 dil bilmeden iş başvurusu yapanı mülakata bile çağırmıyoruz.
    -biz çağırıp dövüyoruz. o bizi döverse, ertesi gün işe başlıyor ama az maaş veriyoruz.
    -biz kimseye maaş vermiyoruz. şirketimiz de yok zaten. ama stajyerlerimiz var nedense, hepsi de 4 dil biliyorlar.
    -bizde yöneticiler 4 dil biliyorlar ama çift gidip tek saymışlar.
    -anlamadım? dinlemiyordum ki. zaten türkçe dinlemek yerine ingilizce konuşmak lazım
    -kahveye bize gelsenize, biraz da bizim çocuğun yanında ingilizce’yi övelim.

    ***

    işin komik tarafı, bu muhabbeti çevirenlerin çoğunun yabancı dili yoktu. dil bilmenin yararlı olduğunu duymuş ama bunu özümsememişlerdi. bu yüzden de iş bulmaktan öte bir sebep konuşulmazdı, sanki iş güç o yaştaki çocuğun umrundaymış gibi. bırak ingilizceyi, türkçe bile konuşamayan müteahhitlerin ve politikacıların zirvede olduğu bir ülkede, çocukları sanki bu şekilde motive etmek mümkünmüş gibi.

    ingilizce sizi zengin etmez, mutlu da etmez. hatta yüksek ihtimalle mutsuzluğunuzu arttırır. sabah kalkıp new york timesta, hazırlığı aylar sürmüş derinlemesine bir analiz okuduktan sonra, akşam haberlerinde yiğit bulut dinliyorsan illa ki mutsuz olacaksın. ama bir lisan bir insansa, ingilizce size tek başınıza futbol takımı kurdurtur. şöyle ki:

    ingilizcenin önemini anlatmak için paylaştığım grafik dahi ingilizce olmak zorunda (çünkü bu işle uğraşıp bunu grafiğe döken türk sayısı az).

    edit: link patlamış. hala patlaksa blog'a veya medium'a gidin. yahut buradan açıklayayım: sol tarafta en yaygın anadiller vardı, ingilizceyi nüfusun %5'i konuşuyor. sağ tarafta ise web sitesi içeriklerinin dilleri listelenmiş. ingilizcenin payı %55.

    biraz daha ayrıntılı istatistikler wikide: en popüler 10 milyon web sayfasının %53'ü ingilizce, %1.5'i türkçe.

    içerik miktarındaki bu dengesizlik elbette azalacak, fakat içerik kalitesi çok daha önemli bir kıstas. mesela bugün yapay zeka hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsunuz, arattınız: bu vikipedi makalesi, bu da wikipedia.

    bunları okuyan iki kişinin merakının aynı derecede körüklenmesi, aynı miktarda keyif almaları mümkün mü? bu yazıyla yetinmeyip kendini geliştirmek isteyen bir türk’e önerilen kaynak sayısı 1 (bir), ingilizcesinde ise 245 alıntı ve 100'e yakın kitap-makale listelenmiş. bütün yaz harıl harıl okusan bitiremezsin.

    internetin en bilinen kaynak sitesinde, epeydir gündemde olan ve gençler için heyecan verici bir konuda bile bu kadar fark varsa, daha özelleşmiş alanlardaki farkı siz tahmin edin.

    khan academy gibi yerlerde türkçe çeviri yapan cengaverlere, bir nesli güzel dizi bağımlısı yapan eşekherif gibilerine selam ediyorum. ama bunlar bir köprü vazifesi görmeli, yoksa tembellik için bir bahane olmamalı. çeviriye muhtaç olmak ayıp değil, ona muhtaç kalmak ayıp (20 seneye güzel bir aforizma olur bu).

    ***

    pratik tavsiyelere gelelim…

    rosetta stone benzeri metodları sevmiyorum. oyun gibi olduklarından yardımcı olarak kullanılabilirler, mesela metrobüste angry birds oynamak yerine bu tip uygulamalar veya fluentu iyi gider. fakat ana öğrenim metodu olmalarında bence temel bir yanılgı var: dili, ufak bir çocuk gibi “doğal” yollardan öğrenmek kulağa hoş gelse de (rosetta stone kendisini böyle pazarlıyor) ufak bir çocuk beynine sahip değiliz.

    bir bebek doğduğunda nöron başına 2500 bağlantıya sahip, 3 yaşına geldiğinde bu rakam 15000'e çıkıyor. bu sadece 6 katlık bir artış değil, çünkü 100 milyar nöronun her birinin bağlantı sayısı bu. toplam karmaşıklık çok daha fazla artmış oluyor. peki sizde ortalama kaç nöron bağlantısı var? 7000. yani eski bağlantılarınızın bir kısmını filtrelemişsiniz.

    her gün milyonlarca net yeni bağlantı oluşturan bir beyinle, her gün oluşturduğundan fazla eski bağlantıyı yokeden bir beyin, aynı yöntemden aynı verimi almayacaktır. üstelik, ufak bir çocuk tüm gün dil öğreniyor. sıkılınca “ben sinemaya gidiyorum” diyemez, eli mahkum dinleyecek milleti. biz ise günümüzün 16 saatini bu işe harcayamayız.

    onun yerine, benim en favori metodum podcast dinlemek. illa ki gramer kitapları lazım ama en azından bende oturup bunları ders gibi çalışacak disiplin yok. yarım saat dayanabiliyorum. fakat bir yandan başka işler yaparken öğrenme imkanım olursa, farkında olmadan günün birkaç saatini buna ayırmış oluyorum.

    aşağıda epey yararlı 5 podcast sitesi linkledim, tavsiye gelirse eklerim
    (bu tavsiyeler okuma ve dinleme odaklı. bence bunlar öncelikli çünkü çoğunluğun günlük hayatında, ingilizce konuşmanın ve yazmanın kısa vadede bir avantajı yok. anlayabilmek ise herkese anında yararlı):

    1) british council
    giriş seviyesinde,50'den fazla bölüm var, ilk serinin ilk bölümünden başlayın. her bölümün transkriptini indirebilmek şahane bir özellik.

    2) voice of america
    çok çeşitli materyal var. “let’s learn english” kısmında, haftalık bir programla amerikan kültüründen kesitlerle dil öğretiyorlar. bu derslere ek, değişik konulardaki haberleri seviyelere göre ayırarak sunuyorlar. mesela dış politika konusunda “level 1” yazı okursanız, karmaşık cümlelerle boğuşmadan, 500 kelime dağarcığıyla işi kotarabilirsiniz. yahut bilim haberleri derliyorlar anlaşılır ve yavaş konuşarak. gayet yararlı.

    3) podcasts in english
    membağı burada. bir çok konuda, giriş seviyesinden business english’e kadar, genelde kısa ve eğlenceli bölümler var. podcastler bedava, transkriptleri ve ödevleri de isterseniz, ucuz bir üyelik lazım.

    4) the english we speak
    ileri seviyedekiler için şahane bir kaynak. gayet rahat bir muhabbet eşliğinde, günlük hayatta sıkça kullanılan deyimlere odaklanıyorlar.

    5) 6 minute english
    her zaman dediğim gibi “allah bbc’den razı olsun”. yukardaki gibi orta-ileri seviye bilenler için, günlük hayatta karşılaşılan durumlar ve deyimler üzerine, altışar dakikalık bölümler. son 1 ayın bölümlerini indirebilirsiniz, kalanı itunes’da.

    ***

    gelen tavsiyeler:

    6) eslpod
    ben denemedim, biraz karışık web sayfası ama epey bir podcast bölümü var görünüyor. top 10 podcasts kısmına bakılabilir.

    podcast dışında:
    -konuşma (speaking) için iyi olan livemocha kapanmış. alternatif olarak: babbel, busuu. veyafluentu, duolingo, verbling.
    - memrise'ın hızlı ezbere dayalı bir metodu var.
    -bir kritik eşiği aşınca, altyazılı diziler de pratik görevi görecekler, öğrenmeyi iyice hızlandıracaklar. önce türkçe altyazı, sonra ingilizce, sonra elveda ay, elveda feza.

    ***

    bu tip yazıları doğrudan emaille almak için direnişe katılın. hepsi reklamsız, hep reklamsız.
  • türkçede tek bir kelimeye karşılık gelen iki ya da daha fazla ingilizce kelime arasındaki nüanslar:
    (bkz: appeasement/@derinsular) vs concession
    (bkz: army/@derinsular) vs navy vs air force vs military
    (bkz: clandestine/@derinsular) vs secret
    (bkz: contaminate/@derinsular) vs pollute vs taint
    (bkz: epidemic/@derinsular) vs pandemic
    (bkz: forfeit/@derinsular) vs lose
    (bkz: monkey /@derinsular) vs ape
    (bkz: repudiate/@derinsular) vs reject
    (bkz: resource/@derinsular) vs source
    (bkz: shame/@derinsular) vs embarrassment
    (bkz: venom/@derinsular) vs poison

    yakın anlamlı kelimeler
    (bkz: seminal/@derinsular) vs watershed
    (bkz: superficial/@derinsular) vs prima facie vs false front vs façade

    deyimler, mecazlar, türkçede bire bir karşılığı olmayan kelime, ifade ve kalıplar:
    (bkz: a conflict in terms/@derinsular)
    (bkz: add insult to injury/@derinsular)
    (bkz: backronym/@derinsular)
    (bkz: bend the truth/@derinsular)
    (bkz: contrived acronym/@derinsular)
    (bkz: credit where credit is due/@derinsular)
    (bkz: crossing the rubicon/@derinsular)
    (bkz: doers and talkers/@derinsular)
    (bkz: euphemism/@derinsular)
    (bkz: explain away/@derinsular)
    (bkz: feel good/@derinsular)
    (bkz: hiking the appalachian trail/@derinsular)
    (bkz: history may not repeat itself but it rhymes a lot/@derinsular)
    (bkz: if you know what i mean/@derinsular)
    (bkz: jane doe/@derinsular)
    (bkz: john doe/@derinsular)
    (bkz: hail mary/@derinsular)
    (bkz: hoarding/@derinsular)
    (bkz: landmark/@derinsular)
    (bkz: mother lode/@derinsular)
    (bkz: mudroom /@derinsular)
    (bkz: name calling/@derinsular)
    (bkz: news story/@derinsular)
    (bkz: no good deed goes unpunished/@derinsular)
    (bkz: paramilitary/@derinsular)
    (bkz: pay it forward/@derinsular)
    (bkz: penultimate/@derinsular)
    (bkz: people-first language/@derinsular)
    (bkz: perfect crime/@derinsular)
    (bkz: powder room /@derinsular)
    (bkz: registered sex offender/@derinsular)
    (bkz: save the date/@derinsular)
    (bkz: self evident/@derinsular)
    (bkz: self righteous/@derinsular)
    (bkz: self-affirmation/@derinsular)
    (bkz: shock value/@derinsular)
    (bkz: significant other/@derinsular)
    (bkz: standing on the shoulder of giants/@derinsular)
    (bkz: streaking/@derinsular)
    (bkz: suicide by cop/@derinsular)
    (bkz: the jury is out/@derinsular)
    (bkz: the straw that broke the camel's back/@derinsular)
    (bkz: the x factor/@derinsular)
    (bkz: throw the rascals out/@derinsular)
    (bkz: time flies/@derinsular)
    (bkz: trade off/@derinsular)
    (bkz: unlearn/@derinsular)
    (bkz: what you pay is what you get/@derinsular)

    popüler kültür:
    (bkz: couch gag/@derinsular)
    (bkz: goldilocks/@derinsular)
    (bkz: mistletoe /@derinsular)
    (bkz: netflixing/@derinsular)
    (bkz: it girl/@derinsular)
    (bkz: purity ball/@derinsular)
    (bkz: yard sale/@derinsular)

    batı medeniyetinin tarihi, felsefesi, kültürü ve siyaseti ile ilgili ifadeler:
    (bkz: celestial teapot/@derinsular)
    (bkz: denizenship/@derinsular)
    (bkz: dissident/@derinsular)
    (bkz: divine right of kings/@derinsular)
    (bkz: dry laws/@derinsular)
    (bkz: eurozone/@derinsular)
    (bkz: fatherland/@derinsular)
    (bkz: gallicization/@derinsular)
    (bkz: j street/@derinsular)
    (bkz: k street/@derinsular)
    (bkz: speakeasy/@derinsular)

    argo (vulgar slang):
    (bkz: fucking /#20807655)
    (bkz: motherfucker /@derinsular)
    (bkz: son of a bitch /@derinsular)
    (bkz: son of a gun /@derinsular)

    diğer:
    (bkz: artificial cardiac pacemaker /@derinsular) #kalp pili
    (bkz: apologetic/@derinsular)
    (bkz: bully/@derinsular)
    (bkz: cattle class/@derinsular)
    (bkz: de jure/@derinsular)
    (bkz: deportation/@derinsular)
    (bkz: desperado/@derinsular)
    (bkz: diplomatic cable/@derinsular)
    (bkz: genocidaire/@derinsular)
    (bkz: ghoul/@derinsular)
    (bkz: house/@derinsular)
    (bkz: icebox /@derinsular)
    (bkz: iconoclast/@derinsular)
    (bkz: intricacy/@derinsular)
    (bkz: leap year/@derinsular)
    (bkz: losing my religion/@derinsular)
    (bkz: magenta/@derinsular)
    (bkz: mezo/@derinsular)
    (bkz: newsletter/@derinsular)
    (bkz: observation deck/@derinsular)
    (bkz: orgy/@derinsular)
    (bkz: ostensibly/@derinsular)
    (bkz: period/@derinsular)
    (bkz: rascal/@derinsular)
    (bkz: returning officer/@derinsular)
    (bkz: rosary/@derinsular)
    (bkz: season finale/@derinsular)
    (bkz: series finale/@derinsular)
    (bkz: sine qua non/@derinsular)
    (bkz: skull/@derinsular)
    (bkz: snob/@derinsular)
    (bkz: table scrap/@derinsular)
    (bkz: this is it/@derinsular)
  • ekşi'deki entryleri taradım. bazıları paralı olmuş. parası olan adamın ekşide ne işi var? diyerek onları çıkarttım. kendim de bir şeyler ekledim. bir liste yaptım. sonra dedim ki neden ekşi'de paylaşmıyorum? zaten çoğunu ekşiden aldığım için ekşide olanı ekşiye koyuyorum.*

    yabancı kaynaklar;

    bbc
    cambridgeenglish
    learnenglish
    thoughtco
    englishclub
    englishtips
    engvid
    learningenglish
    a4esl
    usingenglish

    yerli kaynaklar;

    ingilizcetk
    dersimizingilizce
    easylang

    kelime-sözlük;

    thefreedictionary
    urbandictionary
    mnemonicdictionary
    cambridge
    my.vocabularysize
    fraze
    morewords
    vocabulary
    reverso
    wordfrequency
    wgtn
    wordincontext

    okumalar, kitaplar, film scriptleri;

    pagebypagebooks
    upenn
    script-o-rama
    imsdb
    voscreen
    youglish
    playphrase

    haber;

    newsinlevels
    voanews
    britishcouncil'in lisanslı ingilizce eğitimi için premier lig haberleri
    breakingnewsenglish

    imla;

    slickwrite
    prowritingaid
    gingersoftware
    clichefinder
    wordcounter
    grammarly

    listening;

    esl-lab
    listenaminute

    reading;

    readlang
    english-e-reader
    linguapress

    speaking;

    talkenglish

    writing;

    manythings
    writeandimprove

    radio;

    lbc

    gramer;

    phrases
    basicenglishspeaking
    brians
    aschmann
    linguee

    materyaller;

    engoo
    spring
    learnenglishtoday
    ef

    podcastler;

    eslpod
    podcastsinenglish
    spotlightenglish
    bbc 1
    bbc 2
    bbc 3
    bbc 4
    bbc 5
    learningenglish
    britishcouncil
    teacherluke

    youtube kanalları;

    etjenglish
    learnenglishwithtvseries
    linguamarina
    mmmenglish_emma
    englishwithlucy
    ajhogeeffortlessenglish
    bbclearningenglish
    engvidjames
    gonaturalenglish
    englishlikeanative
    engvidalex
    engvidemma
    englishspeeches
    dcwas
    ınteractiveenglishvideos
    engvidadam
    espressoenglishnet
    englishclass101
    arnelseverydayenglish
    teachervanessa
    learnenglishwithbobthecanadian
    engvidrebecca
    etkilipratikingilizce
    rachelsenglish
    accurateenglish
    englishtvhd

    bazı ekşi entryleri;

    nüanslar
    kısaltmalar
    very kelimesinin kullanımı
    ipuçları
    kill ile ingilizce'yi özetlemiş.
    günlük konuşma kalıpları
    (bkz: ingilizcedeki en guzel kaliplar) - başlığı şükela modunda okuyunuz.

    dil geliştirmek için(reading) bazı subredditler;

    askreddit
    books
    dadjokes
    comicbooks
    glitch in the matrix
    ıama
    jokes
    politics
    worldnews
    europe
    todayilearned
    science
    showerthoughts
    askscience
    lifeprotips
    explainlikeimfive
    nottheonion
    do it yourself
    space

    edit 1: 2 tane sitenin linki hatalı olmuş, onu düzelttim.
    edit 2: yeni siteler ekliyorum.
  • kızım 9 yaşında. bu yıl 4. sınıfa başladı. hem pandeminin etkisi, hem devlet okulunda okuması hem de yeterli ilgilenememizden dolayı ağustos ayındaki ingilizce bilgisi sadece renkler ve sayılardan ibaretti.

    eylül başı kendime söz verdim 10dk boş vaktim bile olsa bu 10dk ona ingilizce çalıştıracağım. öğretmen değilim özel ders aldıracak durumum yok ama ben kendim bu çocuğa ingilizceyi öğreteceğim dedim.

    kitapçılardan, tanıdıklardan, internet sitelerinden nekadar hikaye, soru bankası bulabildiysem topladım.

    okul olmadığı günler, hafta sonları yani nekadar boş vaktimiz varsa hep çalıştık. 6-7 saat çalıştığımız günler bile oldu. ben işteyken ona evde çalışması için sorular verdim. alamadığında telefonla ara beni dedim. yaptı sürekli aradı sordu telefonda yardım ettim. şanslıyım ki sıkılsa bile görevini yapan bir çocuk.

    sonuç, 3 ay geçti şu anda dinleme ve konuşmada olmasa da okumada, anlamada ve kağıt üzerinde ingilizlerin a2 dedikleri seviyeye geldi. yaşına göre çözmesi gereken soruları ve okuması gereken hikaye kitaplarını hafif zorlanarak okuyup anlayabiliyor. okulda yapılan testlerin hemen hepsini yanlışsız tamamlıyor.

    çocuklar işlenmemiş elmas. vakit ayırırsanız, ilgilenirseniz yapamayacakları şey yok.
  • tam 3 yıl önce hakkında pek fazla bilgiye sahip olmadığım, şu an ise hakkında paylaşımlar yaptığım bir sayfaya sahibim. ara ara hesabımda speaking yapıyorum takipçilerime. yılın belirli zamanlarında iş yerimin misafirlerine şehri gezdirerek rehberlik yapıyorum.

    her şey rahatsız olmak ile başladı. bilmiyordum ve bundan hoşnut değildim. bir ingilizce kursuna yazıldım. tam tamına 15 ay her gün gittim. 12 ay kurs sürdü. artı 3 ay ise advance yapma imkanımız oldu.
    b2 diplomasıyla mezun olduktan sonra asla geliştirmeyi bırakmadım. resmen tüm hayatımı bu dile çevirdim. tüm elektronik cihazlar, kullandığım sosyal medyalar ve içerikleri.
    dizi, film, podcast olaylarını zaten herkes bildiği için pek değinmeyeceğim. fakat bu işe başladığımdan beri music dinleme oranım podcasta göre azaldı. her ne yapıyorsam bir kulağımda birileri bir şey anlatıyor. evet, şu an bu entry'yi yazarken bile.

    gelelim nasıl çalışıyorum. kurstan kalma kelime defterime, her gün okudum haberlerden, bilmediğim kelimeleri ekleyerek, o defteri sürekli tekrar ediyorum. boş bir kağıda kelimeyi yazıp, kendimden bir örnek ile taçlandırıyorum.

    listening için günlük rutinim şu şeklide : bu siteden bir konu açıp 3 kere dinliyorum. 3. kısmında kendim seslendiriyorum. tavsiye ederim.

    bu işe giriştiğimden beri dizilerden aldığım haz oranı azaldı. çünkü sadece ingilizce altyazı izleme hastalığına yakalandım. kesinlike türkçe açamıyorum. kendi kötü hissediyorum. kendime ve hedeflerime ihanet ediyor hissine kapılıyorum adeta.

    ilerlediğimi hissetemeye başladıktan sonra ispanyolca öğrenmeye başladım. onu da ingilizce üzerinden devam ediyorum.

    bu dili öğrenme serüveninde herkese başarılar dilerim. öneriler ve bu konuda yardımlar için her zaman buradayım.
  • cambridge üniversitesinin ingilizce yazmanızı geliştirmek üzerine write&improve adında bir sitesi var. seviye seçip çeşitli konularda yazılar yazabiliyorsunuz. sonrasında size hatalarınız ile ilgili geri dönüşler yapılıyor. hatta ayda bir kere genel düzeltme için size mail gönderiyorlar. bu mailde nelere dikkat etmeniz gerektiği detaylı olarak yer alıyor. enjoy!
  • ingilizceyi bir noktaya kadar öğrendiniz. tenseleri biliyosunuz, modalları biliyosunuz, çok geniş vocabulary'niz var ama akıcı olarak konuşamıyor musunuz ? öyleyse bağlaçları (conjunctions) öğrenin ve bunu konuşmanıza yerleştirmeye çalışın. bunu size pek çok ingilizce öğretmeni söylemeyebilir.

    maalesef öğrenim süreci boyunca bize öğretilen bağlaçlar and, or, but, for, because, yet, so... bunlardan öteye pek gidemiyor. bağlaçlar ingilizcenin en önemli konularından birisidir. binlerce bağlaç vardır ve bağlaçları bilmeden akıcı konuşabilmeniz mümkün değildir. bir cümle söyler durur bekler diğer cümleyi söylersiniz. ingilizceyi geçtim kendi anadiliniz olan türkçede bile bağlaçları kullanmadan akıcı konuşabilmeniz mümkün değildir. (son cümlede bile bağlaç vardı (bkz: unless) hatta bile derken bile bağlaç kullandım. (bkz: bile) (bkz: even) hatta da bir bağlaçtır. (bkz: hatta) (bkz: moreover)

    ingilizce konuşurken çok ihtiyaç duyduğumuz ama bilmediğimiz için cümleyi bitirmek zorunda kaldığımız bağlaçlardan birkaç tanesini yazayım. eminim bunları gördüğünüzde neden öğrenmedim ki diyeceksiniz.

    as if = sanki
    even if = "...sa bile - olsa bile"
    as a result = sonuç olarak
    only if = "yalnızca ....ması durumunda"
    unless = "...madıkça -....medikçe"
    besides = üstelik
    due to = yüzünden "'den dolayı"
    otherwise = aksi takdirde
    providing = "....ması koşuluyla"

    gibi gibi. daha binlercesi vardır. ingilizce öğrenme noktasında tıkandıysanız bağlaçlar konusunu kapsamlı bir şekilde gözden geçirmenizi ve pratiğe aktarmanızı öneririm. bağlaçlara hakim olmadan akıcı konuşmak pek mümkün değildir. adı üstünde bağlaç (bkz: bağlaç) (bkz: bağlamak)

    türkçe konuşmaya çalışan yabancılara dikkat edin birçoğu bağlaçları bilmediği için cümle aralarında takılırlar. ingilizce konuşurken birçoğumuz öyleyiz maalesef.
  • aslinda bu entry sadece ingilizce icin degil butun diller icin gecerli ama gecen ilginc bir tespite rast geldim ve ingilizce genelde herkesin ogrendigi bir yabanci dil oldugundan dolayi buraya yaziyorum.

    yabanci bir dili ne kadar iyi bildiginiz o dili konusurken kullandiginiz baglac sayisiyla ters orantiliymis.

    baglac kullanimi konusurken zorlanildigini gosteriyormus. normalde 5-6 kelimeyle anlatilabilecek bir cumleyi, dili az bilenler, sirf o dili konusan insanlar gibi dusunemiyorlar diye baglaclarla 10-20 kelimeyle anlatiyorlarmis.

    okurken sak diye bizim nasil kullandigimiz aklima geldi. biz ingilizce konusurken milyon tane "that, who, which, ..." falan kullaniyoruz. ingilizceyi anadili olarak kullananlar nerdeyse hic baglac kullanmiyorlar.

    bir dahakine bir baglac kullandiginizda aklinizdan bunu baglacsiz nasil soylerdim diye dusunun, farkedeceksiniz :)

    not: isbu entry konusma dili icin yazilmistir, yazim dili icin gecerli degildir.

    edit:
    birkac duzeltme ihtiyaci oldu yazayim buradan. benim anlattigim seylerin adi ingilizce "relative pronoun", sozlukten baktim neymis diye "baglac" diyor, entry'yi de oyle yazdim. ama ayni zamanda "conjunction" da baglac, entry'yi yazarken onu dusunemedik. o yuzden bir ayrim yapmak lazim. entry'deki ana bahsedilen baglac tipi bunlar. gerci bence conjunction'larin da bokunu cikarmamak lazim orasi ayri konu. konusurken moreover, therefore falan diye konusan turkler var, yapmayin bunlari. sonra ilgi zamiri demisler ama bizdeki ilgi zamiri degil bu, baglac olan "ki"'ye daha cok benziyor.

    ikincisi bunlarin kullanimini savunanlar olmus. bunu iddia edenler ya native (anadili ingilizce olan) birileri ile konusmamis ya da native bir video falan izlemiyorlar. that'tir, which'tir bunlar konusma diline gereksiz bir agirlik katiyor. sey gibi dusunun, turkcede birisi lakin'li, zira'li, velev ki'li, falan diye konusuyor surekli. yani bunlari arada bir kullanirsin siritmaz da, surekli kullanirsan garip olur. ingilizcede de boyle konusan birisi icin %99.999 yabanci derseniz hatali cikmazsiniz, ben sahsen aksini gormedim. dile hakim oldukca bunlari kullananlarin dediklerinin ne kadar egreti/cringe kaldigini goruyorsunuz.

    bir onceki paragrafta da bahsettigim gibi, illa ki kullanilmayacak diye bir sey yok elbette; yeri gelir lazim olur. bahsedilen kullanim sikliginin dil yetkinligi ile ters orantili olmasi. bir daha yazmis olayim ama turkce okudugunu anlayamanlara ingilizceyi nasil duzgun konusacaklarini anlatmaya gerek yok herhalde.

    son olarak run-on cumleler ile bunu karistiranlar olmus, ustune run-on cumleleri savunanlar olmus. run-on cumleler zaten direkt dil kullanim eksikligi olarak gorulur. ikincisi run-on cumleleri konusma dilinde anlayamazsiniz. cunku nerden bileceksiniz adam konusurken arada virgul mu var diye?
  • ingilizceyi akıcı bir şekilde konuşmak istiyorsanız grammar çok da önemli değil diyenleri kesinlikle ciddiye almamalısınız. ben grammar önemli değil diyenleri gördükçe bu arkadaşların, grammardan participles efendime söyleyeyim inversion gibi en kanser, en menem konuları kastediyorlar sanıyor ve elbette kendilerine hak veriyordum. gerçekten de participles bilmeden dünyanın her yerinde ingilizcenizle kabul görürsünüz ama bunlar bildiğin grammarın a'dan z'ye önemli olmadığını iddia ediyorlarmış skdkdjdjf grammar bilmeden c1 seviyeyi bırak b2 ingilizcenizin olduğunu dahi dünyanın seçkin dil tespit sınavlarıyla tespit edemezsiniz. bunu geçtim konuşurken grammarın başını gözünü yaracağınızdan konuştuğunuz kişi yanınızdan uzaklaşmak için bahane arayacaktır yüksek ihtimalle. grammar öğrenmeden ingilizce konuştuğunu iddia edenler de her ne kadar kabul etmeselerde esasında temel grammar kurallarını biliyorlar. örneğin okuma-yazma bilmeyen dedem aslında syntax denilen sözdizimini kabaca bildiği için akıcı bir şekilde türkçe konuşuyor dolayısıyla dedem belli bir dereceye kadar da olsa grammar biliyor. ve ne yazık ki dil bilginiz yeterli değilse ingiltere'ye falan taşınmadığınız sürece dedemde olduğu gibi bu dile yıllarca maruz kalma şansınız olmayacağından grammar bilginizin kendiliğinden doğal olarak gelişmesi pek mümkün olmayacak. çevremde ingilizce öğrenirken zorluk çeken insanların hepsi türkçe dil bilgisinde de yetersiz. bunu aşmanın yolu önce türkçe öğrenip sonra ingilizce grammar öğrenmek. grammarın temel dinamikleri iki dilde de hemen hemen aynı; sıfat nedir zarf nedir isim nedir fiil nedir en azından bunlar bilinmeli. ezcümle, hiçbir bahaneye sığınmadan grammar konusunu halletmek çok ama çok önemli.

    grammar ile sorunlarınızı çözerken bir yandan da listening yapmanızı öneriyorum. askerde dahi gizli gizli podcast dinleyen ben, neredeyse üç yıldır günde en az bir saat dinleme yapıyorum ve şu an en komplike ve akademik cümleleri bile altyazısız anlayabilirim saçma sapan bir aksan olmadığı sürece. listening, listening, listening. iddia ediyorum en geri zekalı olan bile bir ay boyunca günde 45 dakika bbc dinlesin bir ay sonraki ingilizce seviyesine inanamayacaktır. listening yapmadan konuşamazsınız arkadaşlar. işitme engeli olan bir kişi doğal olarak konuşamıyor bu da demek oluyor ki duymadığınız şeyi konuşmanız mümkün değil. elinizden geldikçe fazla dinleyin. listening için özellikle british ingilizce sevenlere bbc, the economist, luke thompson birebir. bu süreçte kendini bebek yerine koyup her şeyi duymak gerekli. bu arada duyduğunuz şeyi anında sesli olarak tekrar edip çokça önerilen ve şu sıralar epey popüler olan 'shadowing' tekniğini de deneyebilirsiniz. dediğim gibi dinlemek için podcast çok iyi bir yöntem çünkü sürekli konuşulduğundan çok fazla maruz kalıyorsunuz ve verim fazla oluyor haliyle. yok ben illa izlemek istiyorum diyorsanız ona da hayır demez kimse ama izlerken lütfen on dakika boyunca insanların sadece birbirlerine boş boş baktığı, öpüştüğü, yiyiştiği boş beleş netflix yapımlarını tercih etmeyin derim. izlediğiniz şeyde ingilizce mümkün mertebe fazla olsun, sitcomlar ve reality şovlar yoğun ingilizceye maruz kalmak için bulunmaz kumaş diyebiliriz. friends, rupaul's drag race gibi yapımların yanı sıra english with lucy ve etj english gibi youtube kanallarını önerebilirim izlemeniz için. başlarda altyazılı izleyip ardından ara ara altyazıyı kaldırarak ilerlemenizi test edebilirsiniz.

    yeterli seviyede listening yaptıktan sonra konuşmaya hazır hâle geleceksiniz emin olun. konuşmaya gelirsek; ben yıllardır kendi kendime konuşuyorum sesli bir şekilde. ne kimseye benimle pratik yap diye yalvarıyorum, ne de saçma sapan uygulamalar tarafından donuma kadar soyuluyorum. başta deli gibi görünsenizde etraftakiler alışıyor bir yerden sonra. kendi kendinize konuşurken sizi düzeltecek bir mekanizma olmadığı için ilerleme kaydedememek veya yanlış öğrenmek olası. bunun için konuşmaya çalışırken emin olmadığınız veya bilmediğiniz şeyleri tureng, cambridge veya oxford gibi güvenilir kaynaklardan kontrol edin. konuşma pratiği için speak pal adlı ücretsiz bir uygulama var ve kesinlikle denemeye değer. bu arada fonetik alfabe hakkında fikir edinirseniz telaffuzunuz inanılmaz şekilde düzgünleşecektir. en azından ortamlarda sizi havalı gösterecek ve hanenize artı yazdıracak 'th' sesi, şaka gibi ama ingilizcedeki en yaygın ses olan 'schwa' hakkında yüzeysel de olsa bir şeyler bilmek gerekli zira aksan denilen şey british, amerikan ve avustralya gibi majör olanlar dışında aslında çoğu zaman kelimeleri yanlış telaffuz etmekten ve doğru sesleri çıkaramamaktan başka bir şey değil. dolayısıyla yanlış telaffuzu, her ülkenin aksanı ayrı diyerek sempatikleştirmeyi pek gerçekçi bulmuyorum. ben yazarak çalışmak yerine okumayı tercih ediyorum. al jazeera, quora, bbc, reddit gibi sitelerde bol bol takılıp kelime ve kalıp bilginizi artırabilirsiniz. ayrıca roman okur gibi, açıklamalı ve örnekli ingilizce-türkçe veya ingilizce-inglizce sözlük okursanız korkunç bir kelime bilginiz olacaktır birkaç hafta sonra. unutmadan söyleyelim, kelimeyi tek başına öğrenmek yerine collocation denilen birlikte kullanım hâliyle öğrenmek daha faydalı olacaktır. son olarak özgüven sorunu yaşadığı için konuşamadığını iddia edenlerin bence yüzde doksan dokuzu konuşacak bir şeyleri olmadığı için bu dili konuşamıyor. 600.000 civarında kelime ve kalıp içeren bir dili üç-beş kelime öğrenince şakıyarak konuşmayı beklemek için safın en önde gidip flamayı taşıyanı olmak gerekiyor diye düşünüyorum. ingilizce öğrenmek sabır, disiplin ve ciddi emek gerektiren uzun ve meşakkatli bir süreç ancak yukarıda belirttiğim gibi sırasıyla grammar, listening ve kelime bilginizi geliştirirseniz bu dili gerçekten bülbül gibi konuşabilirsiniz. herkese başarılar.
hesabın var mı? giriş yap