• cemal reşit rey'in kızıdır. ciddiyim bak!
  • doğuştan instagram efektli sanki...
  • motosiklet kulllanırken dinlediğim 200 şarkılık bir müzik listem var. r.e.m,rammstein,kiss,depeche mode,scorpions,nirvana ,guns n roses, daft punk, led zeppelin falan var, bu liste içinde tek kadın şarkıcı lana del rey.

    ne zaman o kadar adamın arasında pamuk gibi sesiyle arz-ı endam etse "balım senin bu kadar at hırsızının arasında ne işin var be" diyorum. sanki kız arkadaşımı itü makina kantinine çay içmeye götürmüşüm gibi içten içe üzülüyorum.
  • bu ablanın makyajını cok begenmiştim, özel bir gece için profesyonel bi yerde aynısını yaptırdım. sonuç mu?

    köy düğününe giden görümceye benzedim amk.

    apla güzel!
  • resmen proje gibi kız. ilkten tutmamış, normalde kaybolup gidecek bi sesken çekici bi sahne ismi, 60'lardan çıkmış çekici bi imaj, dikkat çekici dudaklar, tarz sahibi vidyo kliplerle yeni baştan paketleyip sunmuşlar. herkesin laf ettiği o silikon dudakları başarısının en az yüzde atmışının müsebbibi bence.
  • türk olsaydı adı kesin burcu olurdu. çok yakışırdı burcu ona açılı fotoğrafları felan olur çok güzel çıkardı.
  • kendisini ilk çıktığı zamanlardan daha sonra dinledim, izlenimlerimi aktarmak istiyorum. tabi bu izlenimleri, kendisine ait ulaşılabilir materyallere dayandırabiliyorum. canlı izlemişliğim, stüdyosunda bulunmuşluğum yoktur.

    öncelikle sesine değinmek istiyorum. son dönemlerin yeni vokal trendi olarak gördüğüm "konuşarak şarkı söyleme" trendinin yeni bir üyesidir lana del rey. biri remix olmak üzere toplam 16 parçalık albümündeki* hiçbir parçasında "bağırma sesi" dediğimiz şeyle karşılaşmıyoruz. her vokal tınısı, her oktav, her harmoni, hepsi konuşma sesi eşliğinde gidiyor. bunun birkaç sonucu vardır; şarkılarını çok nefes-diyafram ihtiyacı duymadan söyleyebilir, oktava inerken-çıkarken zorlanmaz, fazla nefes harcamazsınız-gibi. sesin gücünü, daha iyi nasıl anlatabileceğimi bilmediğim bu "bağırma sesi" gösterir, yani bir anlamda sıradan bir çığlığı inanılmaz bir tınıyla ve melodiyle dinleyiciye ulaştırma gücü. ki bu güç şarkı söyleyen kadınların birinci belirleyici özelliğidir, es geçilemez. kıyaslama yapmaya ya da birkaç isim vermeye gerek yok, sanırım ne demek istediğim anlaşılmıştır. bu açıdan, lana del rey ve benzer kulvarlarda yer alan isimler bu özelliği kullanmıyor oluşlarıyla zaten eksi puan alıyorlar. bu bir.

    ikincisi, prodüksiyon aşaması. bu aynı zamanda "mükemmelliyetçilik" aşamasıdır, sanatçı ve yapımcı firma için. prodüksiyonun kusursuz olması gerekir ki ortaya çıkan sonuç ikna edici olsun.
    hatırlar mısınız bilmem, teknolojinin müziğe her alanda bu kadar hakim olmadığı zamanlarda prodüksiyon yine "kusursuz"dur ancak ortaya çıkan sonuç hiçbir zaman prodüksiyon harikası olmamıştır, aksine sanatçının ya da grubun kendi yeteneklerini sınırsızca sergiledikleri bir alan olmuştur ve prodüksiyon bu alana müdahele etmemiş, sadece çıkan seslerle ilgilenmiştir.
    bu ne demektir, biraz daha açmaya çalışayım; lana del rey'in albümü tam anlamıyla bir prodüksiyon harikasıdır, bir kere altyapı çok sade ancak çok sağlam temeller üzerine yerleştirilmiş ve üzerine yaratıcı diyebileceğimiz eklemeler yapılmıştır. ancak bu lana del rey'in eseri değildir, prodüksiyon ekibinde yer alan herkesin eseridir. lana del rey'in bu büyüklükte bir prodüksiyonda aktif olarak rol almış olmasını ya da bu kadar tecrübeli olacağını beklemek saçma olur. çünkü albüm bütünüyle kusursuz değildir, kendi adıma konuşacağım; albümdeki 6-7 parçayı bu kusursuzluk dahilinde buldum ve bu parçalar gerçekten hoşuma gitti. albümü ilk dinlediğim zamanlarda bütün parçaları sıklıkla dinliyorken, aradan bir-iki ay geçtiken sonra sadece bahsettiğim bu 6-7 parçayı dinleyebilir hale geldim. bu da albümün bütününün aslında farklı kişilerin farklı yaklaşımlarıyla çeşitlenmiş olduğunu gösteriyor. her parça kendi içinde "mükemmel" olmaya zorlanmış ve bu zaman geçtikçe neyi ortaya çıkarıyor biliyor musunuz? parçayı sahnede dinlediğinizde, dijital ortamda dinlediğiniz kadar zevk almamanıza.
    burada bir örnek vereceğim; geçenlerde ismini vermeyeceğim bir grubun konserini izledim. albümlerinde normalde 6-7 temel enstrüman kullanan bu grup, konsere sadece 2 kişi gelmişti. bir bateri ve telli çalgılar kullanabilen bir vokalist. ne bas gitar, ne üflemeli, ne yaylı, ne tuşlu çalgı, hiçbiri yoktu. sadece gitar, ukulele vb. telli çalgıyı çalan bir vokalist ve bir baterist vardı. inanın bana albümde dinlediğim kadar çok zevk aldım. grubu seviyor olmamı bir kenara bıraktım çünkü bunu beklemiyordum ve ilk anda duraksadım, "lan geri kalanı nerde bunların? o güzelim yaylıları, tuşluları ne yaptınız yahu?" diye geçirdim içimden ve biraz önyargılı davrandım ancak ilk şarkı başladıktan sonra bunların hepsini unuttum! çünkü şarkılar aslında o kadar basit, o kadar minimalistti ki, enstrüman takımının yarısından fazlasını çıkarsanız bile aynı hisleri farklı bir şekilde yaşatabiliyordu insana (not: bu tecrübeyi herkesin yaşamasını dilerim şahsen)
    peki ya tam tersi olursa? yani bu çok sevdiğiniz parçalarla sahnede karşılaşırsanız? bu tür yapımlarda işler değişiyor haliyle. ki değineceğim üçüncü konu, bununla bağlantılı.

    o da, lana del rey'in canlı performansı. izlediğim kadarıyla 4 temel enstrüman eşlik ediyor bu kadına. bateri, gitar, bas ve klavye. albümdeki tamamlayıcı seslerin birçoğunu kaçırıyorsunuz haliyle, tamam belki klavye çokyönlü oluşuyla birçok açığı kapatabiliyordur ancak yetmiyor, duymak istediğiniz, duyduğunuz anda hoşunuza giden, belki de parçayı sırf o ses uğruna dinlediğiniz "o ses" sahnede karşılaşmadığınız bir ses oluyorsa, hayalkırıklığı yaşıyorsunuz. bundan ziyade, lana del rey'in sahnedeki tecrübesizliği, sesini kullanmaktaki beceriksizliği, gözlemlediğim kadarıyla parçalarında yeni bir şeyler deneme merakı az önceki hayalkırıklığından fazlasını yaşatıyor. tabi yiğidi öldür hakkını yeme demişler ya, arada birkaç ay olan performanslarına bakınca ufak tefek gelişmeler olduğun görmüyor değilim. lakin müzik piyasasında albüm satışından çok konser vs etkinliklerle daha fazla kazanıldığı ortadayken, böyle bir lana del rey'i kimsenin izlemeye gideceğini, -en azından isteyerek gideceğini- pek düşünümüyorum. önümüzdeki günlerde izleyebileceğim bir yerde konser verecek olsa, gitmezdim.
    bunda artık çok da sansasyonel olmadığını düşündüğüm imajının da etkisi var. bilen vardır bilmeyen vardır, bu kadın başarısız olduğu bu piyasaya yüzünü ve ismini değiştirerek tekrar girdi ve şimdi başarılı oldu. her tarafı estetikli gibi yani.

    kendisinin ve rakiplerinin ya da rakibi olarak görülen isimlerin çok da önünde olduğunu düşünmüyorum bir de. kendi fikrim değil ama gördüğüm kadarıyla amy winehouse, adele, lykke li gibi isimlerle karşılaştırılıyor. amy winehouse için benzer şeyleri söyleyemem çünkü kendisini bu kadar detaylı incelemedim ancak en azından sahnede daha iyi olduğunu biliyor(d)um. adele de öyle keza. lykke li ise karşılaştırma yapılabilecek kadar çok ürün vermiş bir isim değil nazarımda. ancak lana del rey'in bu isimlere kıyasla ufak bir avantajı olduğunu düşünüyorum, o da şarkı sözleri. bazı sözleri cidden iyi, gerektiği kadar uzun ve yeterli dozda sıradanlık içeriyor. o doz da az kullanılmış ve olabildiğince iyi ayarlanmış.
    fakat bunula da bağlantılı olan bir parça var ki, adı "national anthem". az önce bahsettiğim 6-7 parçalık listeye dahil olmayı başaramamış bu sıradan parça, yanlış hatırlamıyorsam lana del rey'in dört ya da beşinci çıkış şarkısı olarak kullanıldı. klip filan çekiyolardı en son yani. parça müzikalite olarak yerlerde sürünürken, bu müzikalitenin altında kaybolan güzel sözlere sahip! burada birbirini tutmamış bir şey var!

    yani sonuç olarak ne kadar mükkemmel bir prodüksiyon performansı sergilerseniz sergileyin, eksik birçok şey olacaktır. müzik tarihinde eksiği olmayan şarkılar ya da albümler yok mudur? vardır. bence vardır. her detayıyla, her parçasıyla eksiği bulunmayan ve mükemmel prodüksiyona ihtiyaç duymayan bir sürü parça ve albüm varken onlara şöyle bir bakmayıp, ders almayıp hala böyle şeylerle piyasaya çıkan sanatçıları anlayamıyorum açıkçası. bence lana del rey de bunlardan biridir anlayacağınız.
  • bi an sol framede görünce ispanya kral kupası sandığım.oysa şarkıcıymış laa bu.
    benimkisi ise

    (bkz: copa del rey)
  • müzik sektörü içerisinde iyiden iyiye saygınlığını kaybetmeye başlayan lana için 2022 senesi bir nevi dönüm noktası gibi oldu.

    lana'nın bu ölü toprağını üzerinden nasıl attığına değinmeden önce neden o konuma düştüğüne bakmamız gerekli.

    esasen lana, henüz "patlamadan" önce defalarca deneme - yanılma misali bazı eserler üretmiş ve hatta bir tanesini kısa süre bile olsa yayınlamıştır da. ocak 2010'da lana del ray a.k.a. lizzy grant adlı çıkış albümü, "lana del ray" adı altında piyasaya sürüldü. ancak sadece 3 ay sonra plak şirketindeki finansal bazı sorunlar nedeniyle albüm online mağazalardan kaldırıldı.

    bunun öncesinde ise lana'nın esas vokal olduğu young like me (2005), sirens (2006), no kung fu (2007) ve kill kill (2008) adında dört ep daha kaydedilmiş ancak yayınlanmamıştır.

    bu karmaşık süreç dolayısıyla kendisi "temiz bir çıkış yaptı," diyemiyoruz. "hayli yorucu ve çalkantılı, ama sonucu buna değen bir süreç oldu" denebilir.

    nihayet 2012 yılına geldiğimizde lana, dillere destan born to die albümünü bu kez "lana del rey" adı altında yayınlıyor. bugün herkesin varsaydığı "esas çıkış albümü" de bu oluyor. lana sonraki yıllarda verdiği bazı röportajlarda, eski ep ve albümlerin yayınlanmayışı veya piyasaya sürülüp tekrar kaldırılması vs. konusunda bir utancı olmadığını belli ediyordu. özellikle lana dal ray albümünü yeniden yayınlamak istediğini belirtmişliği var.

    born to die'ın genel dinleyici ile yakaladığı başarı, aldığı ödüllere ve eleştirmenlerin değerlendirmelerine kadar yansıyor. insanlar bu albümü genç bir sanatçının "ilk albümü" olarak değerlendirdiği için ekstra olumlu görüşler sunuyor. bütün bunlara rağmen born to die, saygın bir konum elde edemiyor ve bazı olumsuz eleştiri oklarının da hedefi hâline geliyor. şayet misal vermek gerekirse, lana "patladığı" iş ile herhangi bir grammy adaylığı alamıyor.

    blue jeans, born to die, dark paradise ve video games gibi single'lar bu albümü taşıyan şarkılar denebilir. her biri single olarak doğru seçimlerdi ama günün sonunda genel dinleyici sadece "summertime sadness" parçasını benimsedi. öyle ki halk arasında la isla bonita madonna'cısı ve bohemian rhapsody queen'cisi gibi yaftalar varsa "summertime sadness lana'cısı" da olmalıdır.

    haziran 2014'te gelen ikinci stüdyo albümü ultraviolence ile birlikte lana, kendisini çıkış albümü ile seven o dinleyicileri tekrardan yakalıyor ve bu kez istediği kemik kitleyi elde ediyor. özellikle brooklyn baby şarkısı fanlar arasında bir marş hâline gelmiştir. lana ilk albümündeki aynı şarkı yazarları ve yapımcılar ile çalıştığı için risk almadığı bu hamlenin keyfini sürüyor. aynı zamanda o dönem aşırı yaygın bir sosyal medya kültürü olmamasına rağmen bunun gibi içeriklere konu oluyor. lana gibi ağırlıklı olarak "alternatif müzik" yapan bir sanatçı için önemli bir artı. çağı yakalayıp popüler kalması söz konusu.

    eylül 2015'te honeymoon geliyor. öncesinde bu albüm için yayınladığı high by the beach şarkısı sayesinde inanılmaz pozitif bir etkileşim alıyor. sonrasında da bu güzel tepkiler devam ediyor. 2015 sonunda çıkan birçok "yılın en iyi albümleri" listesinde kendine yüksek sıralarda yer buluyor.

    temmuz 2017'de yeni bir döneme lust for life albümü ile giren lana, öncesinde love isimli çıkış single'ını yayınlıyor. hayli olumlu tepkiler alan bu parçayı the weekend işbirliği olan "lust for life" şarkısı takip ediyor. love'ın klibinde albümün sanatsal estetiğini birebir yansıtan lana, kostüm olarak da direkt albüm kapağında olduğu gibi giyiniyor. keza lust for life klibinde de şarkı sözleri esas alınarak "hollywood sign" üzerinde müzik videosu çekiliyor. lust for life, lana'nın dördüncü stüdyo albümü ancak albüm kapağında kameraya gülümsediği ilk iş oluyor.

    lana, lust for life için “kariyerimdeki ilk üç albümü kendim için hazırladım ancak bu sefer bu albümü fanlar için kaydettim. albüm, hep birlikte nereye varacağımızı umduğumla ilgili.” şeklinde konuşmuş.

    sanırım şimdi esas patlaması olan born to die'dan beri en popüler işi geliyor: norman fucking rockwell. lana'nın ağustos 2019'da çıkardığı bu şahane albüm neredeyse herkese (hem fanlara, hem genel dinleyiciye) istediğini veriyor. şarkı yazarlığı açısından ne basite kaçılmış ne de kendini tekrar etmiş, yormayan ve sakin melodilerle de uyumu mükemmel olmuş. lana'ya iki grammy adaylığı getiren nfr albümü bununla sınırlı kalmayıp lana'nın popülaritesini de arttıran bir iş oluyor. yapımcı jack antonoff'la ilk kez bu albümünde çalışmayı tercih eden lana, başarılı müzisyenle efsane bir uyum yakalıyor.

    eylül 2019'da don't call me angel isimli bir soundtrack kaydediliyor ve bu işbirliği sosyal medyada kısa süreli bir yankı uyandırıyor. ariana grande, miley cyrus ve lana ne alaka diye düşünen insanlar eğlenceli meme'ler paylaşıyor. yani o noktada lana için hâlen “relevant” diyebiliriz. yeni nesil onu biliyor, umursuyor ve hakkında şakalar yapıyordu.

    pandemi sürerken - eylül 2020'de lana ilk kitabını piyasaya sürüyor. violet bent backwards over the grass adlı bu kitap, edebi değeri pek tartışma konusu edilmeyen ve sadece lana fanları arasında sevilen bir iş oluveriyor. lana kitap için los angeles'ta imza günü düzenledi ama taktığı maske dolayısıyla hem alay konusu oldu, hem de linç edildi. öylesi korkunç bir salgın sürecinde niçin estetik kaygıları önde tuttuğu bir maskeyi taktığı anlaşılmadı. daha sonra yaptığı bir açıklamada, "o maske ağ görünümünden ibaret değildi, içerisinde ince plastik bir katman vardı" dese de insanlar umursamadı.

    gel gelelim 2021 senesine. yediği son lince rağmen mart 2021'de chemtrails over the country club adlı yeni albümü ile büyük beğeni toplayan lana, öte yandan alay konusu olmaya devam ediyordu. yeni neslin troll kıskacına “don't call me angel” ve maske linci ile takılan lana artık kurtulamıyordu. sosyal medyada yeni albümü “flop” olarak görüldü. halbuki lana bir popçu olmadığı için hiçbir zaman listeleri tarumar eden birisi olmadı ama yeni nesil bu detayı daima atladı.

    ekim 2021'de yeni bir albüm daha çıkaran lana bu kez "aşırı sade" fotoğrafları picsart misali basite kaçan edit'ler ile single - albüm kapağı yapmasıyla dalga konusu olmuştu. öyle ki çeşitli haberlere konu bile oldu: "zalim eleştiriler" başlıklı ve de "lana'nın yeni era'sındaki estetik" konulu bir başka haber.

    özetleyecek olursak 2021 itibariyle lana'nın müziği eleştirmenlerden olumlu tepkiler alsa da, bunun aksine saygınlığı "genereal public" içerisinde hiç olmadığı kadar dibi gördü. ekim ayında gelen yedinci albümü blue banisters'ın satış rakamları, genel etkisi ve albüm için yayınladığı single'ların sade kapakları dalgaya alındı. bu troll'ler ilk üç gün komikti, hatta eminim lana da gülmüştür. ama stan twitter hızını alamayıp sanatçıları yerle yeksan etmesiyle meşhur zaten. yine durmadılar ve konu dallandı, budaklandı, sınırlar unutuldu ve abartılmaya devam edildi. bu toxic yaklaşım artık lana'nın aldığı kilolar ile t*şak geçmeye kadar varmıştı.

    peki lana, bugün nasıl oldu da yeniden saygın sanatçı kimliğini kazandı? nasıl spotify'da 52,5 milyon aylık dinleyici sayısı ile, alternatif müzik yapan bir müzisyen olarak dünya genelinde 38'inci sırada yer alıyor? (haziran 2023 verileri)

    elbette onu sevmeyen insanlar zorbalıktan vazgeçmiş falan değil. ancak hater kitlenin azaldığı söylenebilir. çünkü lana sanatından taviz vermeden, başarısına başarı ekleyerek ve istikrarlı biçimde üretken bir sanatçı olarak en güzel cevabı verdi. tabii zaman da lana'yı iyileştirdi. yeniden jack antonoff'la beraber stüdyoya giren lana, "lana del rey" adı altında yayınlanan sekizinci stüdyo albümü 'did you know that there's a tunnel under ocean blvd' ile geri döndü. bu güçlü geri dönüşü taylor swift ve billie eilish gibi meslektaşları cilaladı diyebiliriz.

    ekim 2022'de midnights albümünü piyasaya süren taylor swift, kariyeri boyunca pek çok kez övdüğü lana del rey'in bu albümdeki yegane düet olduğunu vurguluyordu. snow on the beach şarkısında bir araya gelen ikili, şarkının yayınlandığı hafta billboard hot 100 listesine 4 numaradan giriş yapıyor. lana'nın yaklaşık 12 senesi dolan müzik kariyerinde, bu listedeki en başarılı şarkısı oluyor. ek olarak taylor vasıtasıyla bir tarihe de tanıklık ediyoruz: hot 100 tarihinde ilk kez sadece kadın sanatçılar bu listenin top 10'ini ele geçiriyor.

    şubat 2023'te lana, interview magazine için kamera karşısına geçiyor. derginin tatlı bir hamlesi ile billie eilish'in lana'ya mikrofon uzatması sağlanıyor. yani röportajı yapan isim resmen billie oluyor. billie çıkış yaptığı günden itibaren sanatsal anlamda kıyaslanan bu ikili bir araya gelince çok sevimli bir röportaj ortaya çıkıyor.

    grammy ödüllü billie, "hayatımda sahip olduğum ilk cep telefonumda kilit ekranımda senin fotoğrafın vardı. sen endüstride, bu müzik türü - tarzı için herkesin önünü açtın. yol gösterici biri oldun. kendi sanatımda senin etkin yadsınamaz." gibi lana'yı aşırı yücelten iltifatlar sıralıyor.

    bu röportaja yakın bir süre zarfında billboard, lana'yı bunca yıldır gösterdiği çaba için takdir etmek istiyor olacak ki yeni bir kategori oluşturuyor: "visionary award". bu ödülü vizyoner olarak gördükleri lana'ya, yeni neslin parlayan yıldızı olivia rodrigo takdim ediyor. anlaşılan o ki lana artık yıllardır verdiği emeklerin karşılığını almaya başladı. muhtemelen bunun gibi kendisini onore eden törenler sürecek, ödüllere doyacaktır.

    nihayetinde lana del rey, bugünkü başarılı ve saygın şarkıcı konumuna öyle kolay gelmedi. artık son derece sevilen ve sayılan bir sanatçı olarak endüstride sağlam bir yer edindi. bundan böyle majör bir skandala imza atmadığı sürece tahtı da sallanmaz gibi duruyor. kendini daha fazla ispat etmek için uğraşmasına gerek kalmadı.

    elbette yaşı kemale ererken bir grammy ödülü kazanıp kariyerini "taçlandırması" şahane olurdu. ancak zorunda değil, o ödülü kazanıp poz vermeye ihtiyacı yok.
  • müzik dünyasının yarısıyla yattım demesiyle kalbimi kırmış. lisede çok güzel flüt çalıyordum, en azından bi öpücüğü hak etmiştim.
hesabın var mı? giriş yap