• kıyıya vuran balinanın estetik iskeleti: modern rusya'nın atıl ve işe yaramaz görüntüsünün alegorisi. yaşamsal bir tarafı kalmamış, özel mülkiyetle birlikte mafyatik uzantıların kol gezdiği, kardeşlik duygusunun çöktüğü, güvensizliğin gündelik hayatın bir parçası haline geldiği, cinayetlerin gırla gittiği bir rusya'nın alegorisi.

    edit: imla
  • 1640 yilinda thomas hobbes tarafindan yazilan kitap. turkiye'de yky kazim taskent serisinin icerisinde yayinlanmi$tir. leviathan egemen olani ifade eder. dogal ya$ama donemi faraziyesine gore, devlet denen, yoneten yonetilen ili$kisinin esas oldugu siyasi orgutlerden once insanlar surekli sava$ halindeydiler. bu karga$a ortamininin (bkz: insan insanin kurdudur) sonunda insan soyu yok olabilirdi. ancak aklini kullanan insanoglu biraraya gelip ortak iradeleriyle bir toplum sozle$mesini vucuda getirdiler. bu sozle$meyle insanlar ya$am haklari sakli kalmak uzere tum haklarini leviathan'a biraktilar. leviathan insanlarin tum haklari uzerinde tek tarafli tasarruflarda bulunma hakkini haizdir. insanlar leviathanin haksiz oldugunu ileri surerek ona karsi boyle bir iddia ve suclama da bulunamaz cunku leviathana tum haklari birakan toplum sozle$mesinde leviathan, bu sozle$meye taraf degildir. bir sozle$meye taraf olmayan 3. kisiler prensipte nasil bu sozle$meyle ilgili olarak sorumlu tutulamazsa, leviathan da bu sozle$meden dolayi sorumlu tutulamaz...
  • torrente düşeli 4-5 gün olan andrey zvyagintsev'in son filmi. genelde nuri bilge ceylan'ın kış uykusu'yla karşılaştırılıyor. kış uykusu'ndaki gibi didaktik, izleyicinin ağzına tüm sorunları mama kaşığıyla sokup onu düşünmekten alın koyan bir senaryodan ziyade, leviathan, karakterlerin otorite kavramının her çeşidiyle yaşadığı ruhsal bunalımları izleyiciye hissettiriyor. mekan seçimleri, filmin rengi ve kurgusu da bu ilişkinin iç karartıcı boyutunu tamamlar nitelikte.

    politik bir üslup ön plana çıkarılmadan gayet de politik olan bir filmdir. sıklıkla totaliter zemine kayan bürokratik-otoriteryan memleketlerde, hukukun bireyin çıkarlarından ziyade iktidarın çıkarlarını korumak için tasarlandığını; sindirmeyle, üçkağıtla işleri kendi lehine rayına oturttuğunu, kendisini, kendiyle aynı işlevselliği taşıyan aygıtlarla nasıl meşrulaştırdığını adım adım gösteren filmdir.
  • seytanin isimlerinden biri. cehennemin denizlerden sorumlu devlet bakani da denebilir.
  • hobbes'in kullandığı devlet metaforu.(bkz: metafor)
  • hobbes'un önemli bir kısmında "savaş durumu"ndan devletin (ya da sivil toplumun) oluşturulmasına ve bu devletin işleyişini anlattığı eserdir. hobbes'a göre insanlar eşit oldukları için doğada bir savaş halindedirler. ancak bu savaş halinde kişilerin hayatta kalabilmesi kolay olmadığı için barış tercih edilmelidir. bu barış da ancak ve ancak herkesin yönetme haklarını tek bir "egemen"e devretmesiyle mümkün olur. bu bir sözleşmedir.

    ancak burda hobbes'un teorik bir çelişkisi ortaya çıkmaktadır çünkü hobbes'a göre eğer sözleşmenin şartlarının sağlanmasını garanti edecek caydırıcı bir kuvvet bulunmazsa o sözleşme (veya ahit) geçersizdir. "savaş durumu"nda insanların devleti oluştumak için yapacakları sözleşme bu caydırıcı kuvvetin yokluğundan geçersiz olacaktır. eğer insanlar zaten savaş durumunda dahi hakları devredebilecek insiyatife sahiplerse, yani kendi haklarını kısıtlayacak bir "egemen"e devredebiliyorlarsa o zaman o egemenin ne kadar gerekli olduğu tartışılır hale gelmekte. ve aynı zamanda yaratılan bu egemenin tarafsızlığı şüphe vericidir.

    2 kişi düşünelim. ellerinde silahlar oldukları halde bir anda karşılaşırlar. iki taraf da karşıdakinin niyetinden emin değildir. eğer silahı bırakırsa öbürünün de aynı şeyi yapacağının garantisi yoktur. ancak ortada 3. tarafsız bir kişi olursa ve bu kişi taraflar iş birliği yapmazlarsa ceza verecek bir konumda olursa o zaman iki taraf da (akılcı kabul edersek bu kişileri) silahlarını bırakıp iş birliğine yöneleceklerdir. ancak bu 3. kişinin taraflı olması durumunda sözleşme başarısız olacaktır. bu örneği çok daha geniş bir boyutta düşünüğümüzde ise egemenin (kişi ya da kişiler ya da kurum) herhangi bir gruba, zümreye iltimas geçmeyeceğini garantisi yoktur ve üstelik hobbes'un öngördüğü gibi mutlak bir güce sahip olursa bu egemen (ki hiçbir şekilde devrilemez ve yaptıkları sorgulanamaz) sonuçların bütün toplumun yararına olacağını söylemek hayalcilikten başka bir şey olmaz.

    leviathan aslında bir bakıma büyük birader olarak da düşünülebilir. ama bugünkü teknolojilerle bile büyük birader rolünün oynanması zor gibi geliyor. herkesi her zaman izlemeleri mümkün olmadığına göre birileri izlenmedikleri zaman kendilerine bir yararı dokunacağını inandıkları bir amaçla suç işleyebilirler. bu olaya tanık olmadığından cezalandırılmazlar. bu da bu yukarıdaki büyük caydırıcı kuvvet fikrinin biraz havada kaldığını düşündürtüyor. ancak 1984ü de düşünürsek eğer orda da kişiler her az izlenip izlenmediklerini bilmemelerine rağmen "izlenebilme ihtimali" büyük oranda bir caydırıcılık sağlıyordu.

    tabii bir yandan da dönemin ingilteresini düşünmek gerekiyor. hobbes bu eseri gayet de zamanının yönetimi tarafından yüceltilmek/yükseltilmek amacıyla da yazmış olabilir. hatta yazdıklarının bir çoğuna gerçekte katılmıyor da olabilir zira yanlış bilmiyorsam ingiliz devletiyle bir takım problemler yaşamış üstelik kendi ideal mutlak devletine benzer olmasına rağmen. eserinde bu küçük çelişkileri yazma sebeplerinden ötürü belki bir miktar mazur görülebilir. tam olarak yazma amacı belirgin olmasa da bu konu üzerine pek çok tartışma yapılabilir. ve yine unutmamak lazımdır ki leviathan batı siyaset felsefesini etkileyen en önemli eserlerdendir, bu yüzden de çok acımasız bir eleştiri yapmak bence biraz anlamsız gelebilir zira siyaset felsefesinin gelişim aşamalarından biridir.
  • 1-paul auster'in romani. romandaki yazar etrafa bombalar gönderen ve sonunda kendini havaya uçuran kişinin ortadan kaybolan arkadaşı olduğunu anliyor ve insanlar onun kimliğini öğrenip spekülasyonlara başlamadan öyküyü kendisi kaleme aliyor. yarattiği karakter fazlasıyla unabomber i anımsatıyor. roman daki yazarda fazlasıyla paul auster'i.
    (bkz: paul auster)
    2-tevratta geçen efsanevi bir deniz canavari. bazi yerlerde ejder, bazende timsah olarak geçer.
  • "o çirkin insanlar o çirkin arabalara binip gittiler."
  • ilk ve son sahnelerdeki tek düze hızlı ve eksiksiz mahkeme kararının okunduğu bölümler adaletin olmadığını ama hukuk sisteminin var olduğunu, her şeyin en hukuki temele oturuyor göründüğü yerdeki bozulmanın bu kusursuz kurallarla gizlenebildiğini net anlatıyor.

    pek çok görüntü simgesel kullanılmakla birlikte korkunç sesler çıkararak yemek yiyen domuzlar ve şişman belediye başkanı arasında da bi bağlantı kuruluyomuş gibi geldi.

    rusya'ya gitmiş gibi oluyoruz ama bi yandan da kırşehir'in bi kasabasında da olabiliriz gibi tanıdık geliyor.

    mutlu olasınız varsa izlemeyin. en azından kendi hayatınız boyunca pek değişmeyecek gibi görünen devlet işleyişi ve kavramına dair mutsuz tespitler yapmak için ise birebir.
  • insanda garip duygular bırakıp giden güzel film.
    rusya'nın teksas'ı veya arizona'sı bir coğrafya, göçüp gidenlerin geride bıraktığı bakımsız evler, bakımsız yollar, ıssız kasaba, su gibi içilen vodka, hikayenin kahramanının müthiş manzaraya sahip eski evi, ellerde kapitalizm simgesi iphone, atıcılık oyununda hedef niyetine eski komünist liderlerin fotoğrafları, "buraya avm dikecez!" diyen politikacılarla mücadele eden sıradan vatandaşın çaresizliği, kaf dağının ardındaki moskova'dan gelen yabancının çekiciliği, bize yabancı ama onların aşina olduğu balina iskeletleri, uyduruk şiş kebap, isyankar liseli, hayallerimizin aksine hepsi güzel olmayan rus kadınlarının sönük hayatları(hatta bazıları sofrada çat diye sille atabilir. dikkat!), hiç durmayan soğuk rüzgar, türk filmlerinde görmeye alıştığımız işgüzar köy imamı yerine papazlar, son model jiplerle cuma namazı çıkışı havasında pazar ayini çıkışı...

    uzayıp gider böyle böyle.

    basit bir hikayeyi anlatırken garip duygular ve garip enstantaneleri çaktırmadan yediren film, izlenmeyi de ödülü de hak ediyor.
hesabın var mı? giriş yap