• besinci sinifa giderken bem dersanesindeki sinavda birinci olmama muteakkip, annemle babamin beni odullendirmek icin goturdukleri film.
  • şapşal bir amerikan ailesinin başından geçen doğaüstü olayları konu alan bir film.
    --- spoiler ---
    bu aile o kadar şapşaldır ki, ufak kızlarını güç bela kötü ruhların elinden kurtardıktan sonra bile yatıp uyurlar o evde, hatta çocuklarını da odalarında yalnız bırakırlar.
    --- spoiler ---
    muhtemelen bu aile türkiyede olsa depremde hasar görmüş evlerinde "bize birşey olmaz hüseyin abi" diyerek yaşamaya devam edecektir.
  • almanca bir sözcük olup, "belalı bir ruhun gürültüsü" anlamına gelir. misal, bilinmez gürültüler, kendi kendine hareket eden cisimler, aniden hasıl olan yangınlar, erozyonlar, seller ve insan bedeninde kendi halinde ortaya çıkan çizikler falan. poltergeist olaylar genelllikle bir insandan kaynaklanırlar ki, bu şahıs özellikle bi çocuk, bakire bi kız veya genç bi arkadaşımızdır.
  • --- spoiler ---
    filmimiz lalettayn bir amerikan ailesiyle azgın bir vajina arasındaki mücadeleyi anlatır. beyaz mı beyaz bir aile tüm mutlu aileler gibi akşamları çekirdek çitleyerek geçinip gidiyordur. bütün gün akşama kadar ailesi için çalışıp didinen baba pazar günleri arkadaşlarıyla, biraları da devirerekten tv karşısında 90 dakikayı izler. anne ise "kalk da şu havuzu tamir et, kahve mi burası?" demez, gıkını çıkartmaz, ama ilerleyen sahnelerde ummadık havuz baş yaracaktır. teenage kızları süslenip püslenip gezmeye gider, henüz okula gitmeyen küçük kızları adet olduğu üzere masanın altından yemek artıklarıyla lassie'yi besler. ortanca oğlanın ise bi numarası yoktur. galiba filmdeki tek gerçek trajedi budur. neyse fırtınalı bir gecede zalim ruhlar, küçük kızı hüp diye televizyonun içine çekerler. bu karlı görüntüye tahammül edemeyen aile parapsikoloji biliminden medet umar çünkü mühendislik banliyöde henüz o kadar gelişmemiştir ve televizyon hastanesi yalnız bizde görülen bir adettir. ama ne istediğimizi bir türlü anlamayıp, kendi bildiğini okuyan tamirciler evrenseldir. dolayısıyla görüntü hala karlıdır. bunun üstüne bir lynch cücesi çağırırlar. bakın küçük bir bağlam değişikliğiyle ne kadar çözüm ortağı olunabiliyormuş. neyse bu konuk oyuncu, bu küçük dev kadın bütün gerçeği anlar: zalim ruh dediğimiz meğer histerik bir vajinaymış namussuz… yavrucağı içerde alakoymuş. meseleyi idrak ettiği anda ebelik görevini üstlenir ve çocuğu doğurtmaya çalışır. bunu daha önce şahsen yapmış olan anne, bir kez daha yapabileceği iddiasıyla girer içeri ve yavrusunu kurtarır. ana kız cenin vaziyette salonun orta yerine doğarlar. buruş buruş ve kana bulanmış vaziyette birer nefes alıp "oh be dünya varmış" derler. neymiş: bütün kötülükler melun kadından gelmekteymiş. spielberg usulü bir şeytan kadın mitosunu daha böylece afiyetle yeneriz.
    eşeğin büyüğünü de ahırda unutmayayım: (bkz: korkmuyorum ki)
    --- spoiler ---
  • bir dönem cuma geceleri tgrtde x filesdan hemen sonra yayınlanmış bir korku dizisi. dizinin tam adı poltergeist:the legacy idi ve olaylar kendilerini bilimin açıklayamadığı şeyleri araştırmaya, çözmeye ve bunların insanlara verebileceği zararları engellemeye adamış, varlığını uzun zamandır sürdüren, çeşitli merkezlerde başında bir lider bulunan legacy evleri olan gizli bir grubun kafadan sakat bir kaç üyesi etrafında gelişmekteydi. bazı bölümlerde kötü ruhlar sağa sola saldırır dehşet saçardı, müjganla ben ağlaşırdık. güzeldi.
  • bir ailenin evine umacının/kötü ruhun musallat olması, tv ekranından iletişim kurması ve ailenin küçücük kızını rehin almasıyla gelişen; bilim kurgu - fantastik - korku temalarındaki film. işin daha ilginci; filmin yönetmen koltuğu hariç hemen her noktasında (senaryo, yapımcı vb) steven spielberg oturuyor. efendim 1977'de close encounters of the third kind çeken steven spielberg, sonrasında bu film için night skies adlı bir devam hikâyesi yazıyor, çünkü jaws filminden deneyimlediği üzere stüdyo kalkıp kendi başına bir devam filmi çekebilir ve bunu istemiyor bu sefer. diyor ki; "baba close encounters'ı ben yazıp çektim, devamı da bana aittir." fakat poltergeist'in çekim sürecinde spielberg yine 1982 yılında gösterime girecek olan, tüm zamanların en iyi ve gişe açısından en başarılı işlerinden biri olan e.t. the extra-terrestrial'ı çektiği için, stüdyo sözleşmede diyor ki, "o sırada başka film çekemezsin baba." spielberg de, "iyi, ben de yerime başkasını göstertir, yazar ve yaparım bu filmi," deyip yönetmen koltuğu haricinde poltergeist'i yapıyor. tabii hikâye uzaylılardan ve bilim kurgudan evrilip bir hayalet hikâyesine dönüşüyor. sonuç olarak da bu ürkütücü, dönemine göre hayli korkunç film çıkıyor karşımıza. 2015'te bir remake'i de yapılmış ama ne denli orijinal film kadar iyidir veya ürkütücüdür orasını bilmiyorum.
  • poltergeist, genellikle “yaramaz” ve bazen kötü niyetli bir ruhun, sesler çıkararak, nesneleri hareket ettirerek veya insan / hayvanlara hücüm ederek kendi varlıklarını ortaya çıkardıkları paranormal olaya ve bu ruha verilen addır. poltergeist kelimesi, almancadaki “poltern” ( vurmak) ve “geist” ( ruh) olan iki kelimenin bileşiminden gelir. bazı poltergeist vakaları açıklanamadığı gibi gerçek ruhlarla bağlantısı olabileceği düşünülürken, başka vakalarda bu fenomenin, bir kişi tarfından bilinçsiz psikokinezi üretilmesi sonucunda oluştuğu sonucuna varılmıştır.

    sıkça raslanan poltergeist aktiviteleri, taş, pislik ve başka küçük obje yağmurları; hateket eden veya fırlatılan nesneler ( hatta büyük mobilya gibi ); yüksek volumlü sesler ve çığlıklar ; ve iğrenç kokular olarak sayılabilir. teknoloji geliştikçe poltergeist olaylarının da buna da uyum sağlandığı gözlemlenmiştir. telefondaki veya elektronik aletlerdeki parazitler ve açılıp kapanması, ışıkların açılıp kapanması gibi. pazı olaylarda poltergeist'ın, yaşayan varlıklara karşı çimdikleme, ısırma, vurma ve cinsel taciz gibi saldırılarda bulunduğu söylenmektedir. genellikle poltergeist aktivileri aniden başlar ve aniden biter. bu olayların devamlılık süresi birkaç saat veya ayı geçebildiği gibi, bazı vakaların birkaç yılı geçkin süredir devam ettiği rapor edilmiştir.

    aktiviteler neredeyse daima geceleri bir kişinin huzurunda vuku bulur. tipik olarak bu kişi “aracı” yani, aktiviteleri çeken veya aktivitelere odak olan kişidir. birçok paranormal veya psikokinesi olarak belirlenen poltergeist olaylarında “aracı” etmendir. “aracı” genellikle bayan ve yirmi yaşın altındadır. poltergeist rahatsızlıkları erken zamanlardan beri tüm dünyada vuku bulmaktadır. 70'li yılların sonlarında parapsikolojist alan gauld ve a.d. cornell, 1800 yılından beri meydana gelen olayları için bir bilgisayar analizi yaptılar. analizin sonucunda 63 genel karakteristik tanımladılar. bunlardan bazıları aşağıdadır;

    olayların ;

    % 64'ü küçük objelerin hareketini içeriyor
    % 58'inde geceleri daha aktif olduğu belirlenmiş
    % 48'i belirgin hafif vuruşları içeriyor
    % 36'sı büyük nesnelerin hareketini içeriyor
    % 24'ü bir yıldan uzun sürdüğü belirlenmiş
    % 16'sı poltergeist ile aracı arasında iletişim kurulduğu belirlenmiş
    % 12'sinde pencerelerin açılıp kapanması belirlenmiş.
  • poltergeist filminin başlangıcı ve ilk planları, bizim gibi az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde yaşayanların ağzına bir parmak bal çalan amerikan rüyasının çok mühim detayları ile süslüdür:

    şahane duruşlu yatay planlamalı yerleşim yeri, bahçeli müstakil ev, her evin önüne park etmiş veya edecek olan devasa otomatik vitesli arabalar, geniş ve ferah caddeler, bmx bisikletleri ile fütursuzca dolaşan çocuklar, uzaktan kumandalı çocuk oyuncakları, çim biçme makinesi, amerikan futbolu maçını beraberce, uzaktan kumandalı televizyonda izleyen ve maça kumar oynayabilecek risk iştahına sahip komşular, su gibi giden bira, ebeveynlerinden ayrı ve bayağı uzak*, geniş odalarda kalan çocuklar, yine ayrı bir odada tek başına hayatını yaşayan ergen kız, o dönemin amerikan ihracat pazarlama harikası film ve sporcu posterleri, oyuncakları vs, puro, istisnasız hemen her ferdin alt bölgesine hitap eden kot pantolonlar*, mısır gevreği ve bununla yapılan kahvaltı, evin her yerine 7/24 ulaşım sağlayabilen köpek*, beyzbol takım taklavatı, evin yatak odası dahil kritik her noktasına yerleştirilmiş televizyonlar, yatak odasında kitap okuyan ya da yatmadan evvel bir şeyler seyreden yetişkinler, evde yemek olmayınca zerre gam duymadan pizzacıya* gidip yiyebilme özgürlüğü, havuz veya en azından havuza sahip olabilme kapasitesi ve en önemlisi, neredeyse her şeye ama her şeye para harcayabilecek cep derinliğine malik olmak... ama işte en korkunç kısmı; bu malik olabilme potansiyeline, öyle üst düzey birisi olarak, yönetici, ceo olarak değil, neredeyse herkesin olabileceği bir meslek grubunda iken erişmek... ve daha bir sürü ayrıntı... daha bir sürü, bizim canımıza okuyan detay!

    evet filmin sonraki bölümünde işler sarpa sarıyor ama mesele o değil ki, ondan sonrasının kurgu bir fantezi olduğu gün gibi aşikar... mühim olan senin o müthiş bir güneşli yaz gününde pazarladığın amerikan rüyası!
  • türkiye'de gösterime girdiğinde "çocuklarınızı tv'den uzak tutun" sloganını kullanmıştı (1980'ler). o kadar tuhaf ve o zaman için o kadar ürkütücü bir afişi vardı ki bizimkilere "noooolur gidelim" diye yalvarmama rağmen, artık kendileri mi korktuğu yoksa aman bu çocuk kafayı yer sonra diye mi düşündükleri için bilemeyeceğim, bir türlü gidemediğim film olarak içimde ukte kalmıştı. yıllar sonra mgm'in piyasaya sürdüğü dvd ile bu çocukluk efsanesine de kavuşmuş olduk. lakin bu kavuşma elbette sevinç ve gözyaşı dolu olmadı.

    prodüktörler frank marshall ve steven spielberg, haftalar boyunca kafa patlatıp kendi deyimleriyle "gerçekten çok korkutucu bir film" yapma amacıyla yola çıkmışlar. hatta spielberg'e göre e.t. the extra-terrestrial ve poltergeist aynı madalyonun iki yüzü gibiler. "e.t. bir fısıltı ise poltergeist bir çığlık sayılmalı. e.t. benim sevgimi anlatırken poltergeist korkularımı anlatıyor. her ikisi de banliyö yaşantısının kötü ve iyi güçlerini konu alıyor aslında."

    spielberg senaryo yazılırken kendi çocukluk korkularını da filme eklemiş. örneğin kendi kız kardeşlerini korkuturken tuhaf sesler, beyaz çarşaflar gibi şeylerden faydalanırken, kendi en korktuğu şeylerden biri de oyuncak palyaço imiş. tüm bu korkuları birebir filmde görmek mümkün. hatta robbie freeling'in bir yetişkini bile ürkütecek düzeydeki ibret palyaçosu stephen king'inkilere nal toplatacak derecede korkunç

    peki tv takıntısı nereden geliyor? elbette ki kaynak yine spielberg. çocukken odasındaki duvarda yer alan bir çatlağı uzun süreler seyreden yönetmen, bu çatlağın arkasında minik yaratıklar yaşadığını ve kendisini onlarla oynaması için duvarın içine ve "öteki tarafa" çağırdıklarını hayal edermiş.

    çekimlerde esnasında yaşanan korkular ise daha farklı. heather o'rourke'un diğer boyuttan emilmek üzere odasının vakumlandığı sahnede küçük kız, yerden yaklaşık 15 metre yukarıda sadece yatak başlığına tutunmak ve iplerle aşağıya doğru salınmak zorundaydı. bu çekim tekniği oyuncuyu o kadar korkutmuş ki spielberg bir noktadan sonra başka bir çocuk oyuncu kullanıp ona sarı peruk takmak zorunda kalmış. oliver robins ise palyaçonun onu yatağın altına çektiği sahnede boğulma tehlikesi geçirmiş. oyuncak palyaçonun kolu oyuncunun boğazını aşırı sıkınca zavallı çocuk nefes alamıyorum diye dehşet içinde haykırırken yönetmen tobe hooper ve spielberg bunu rol sanıp "harika bir performans yahu" deyip alkışlıyorlarmış.

    filmle ilgili diğer ıvır zıvır bilgiler arasında 100'den fazla optik efekt kullanıldığı (raiders of the lost ark'ta bu sayı sadece 40), bu efektlere harcanan paranın filmin bütçesinin üçte birini oluşturduğu, filmin en iyi efekt dalında 1982 yılı oscar adayı olduğu, rüzgâr, yağmur, duman, hareket eden ev eşyaları, şimşek gibi şeylerin tamamen gerçek olarak oluşturulduğu, kendi içine çökerek adeta bir kara deliğe dönüşen ve yok olan ev için dev bir vakum ve gerçek bir ev seti kullanıldığı var.

    poltergeist'in gönderme yaptığı filmler arasında ise şunlar yer alıyor:

    the uninvited (1944) - mimoza kokusu ile hayaletlerin ortaya çıkması arasındaki ilk bağlantı bu filmde kullanıldı

    a guy named joe (1943) - 2. dünya savaşı sırasında ölüp tekrar dünyaya dönen bir pilotun hikayesi olan film, poltergeist'ta televizyonda oynuyor.

    royal wedding (1951) - fred astaire'in yerçekimi kurallarını hiçe sayarcasına duvarlarda ve tavanda dansettiği film, burada diane freeling'in duvardan
    duvara savrulması şeklinde yer alıyor

    the wizard of oz (1939) - filmin kolları olan ünlü ağacı ve dorothy'i uçuran hortum burada da başrolde.

    peki gerçekten poltergeist diye adlandırılan ve yaşayanları bir şekilde rahatsız eden hayalet türevi varlıklar var mı? yapılan araştırmalar yüzde elli evet ile yüzde elli hayır arasında gidip geliyor. evet grubundakiler bu varlıkların ölmüş insanlar olduklarını ancak tamamen öte tarafa geçmeden önce tamamlamaları gereken bir iş olduğu için yaşayanlar dünyasında gezindiklerini, bu iş tamamlanmadan da rahat edemediklerini belirtiyor. anne rolündeki jobeth williams'ın bir gece uyurken yatağının titremeye başlaması ve odanın aşırı derecede soğuması filmle ilgili ilginç bir rastlantı. aynı şekilde yönetmen hooper'ın babası öldükten sonraki 3 gün boyunca babasının her zaman oturduğu sallanan iskemlenin kendi kendine sallanmaya devam etmesi de bu listeye eklenmeli. dr lesh rolündeki beatrice straight'in de bir anısı var: "connecticut'ta eski bir çiftlik evinde kaldığımız bir gece tuhaf sesler duymuş ve yatak örtülerinin, çarşafın, üzerimizdeki battaniyenin görünmeyen eller tarafından çekiştirildiğini görüp dehşete düşmüştük"

    peki uzaylılar ve hayaletler ile kafayı yemiş olan spielberg gerçekte hangisini gözleriyle görmüş dersiniz?

    ikincisi.
  • ulkemizde "kotu ruh" olarak bilinen ilki 1982 yilinda yapilan klasik korku filmi(bkz: kotu ruh)
    basrolde oynayan kucuk sarisin kiz heather o'rourke 1988 yilinda serinin ucuncu filmi ardindan bir hastalik sonucu 1 subat 1988 yilinda 13 yasinda olmustur.
    bazilari bunu filmin laneti oldugunu iddia etmektedir.
    ayrica filmin ilk bolumunu yazan kisi steven spielberg dur.
hesabın var mı? giriş yap