the gift
-
(bkz: donnie barksdale)
-
5in ustunde sahnesinde yukardan sarkan mikrofonun gozuktugu, germekten çok uzak iç bayici film
-
(bkz: the force)
-
(bkz: giovanni ribisi)
-
bir sam raimi filmi. sam raimi bu filmde bir degisiklik yaparak kankasi ve diger filmlerinin composeri danny elfman'a filmin composerligini vermemis film icinde kucuk bir rol vermistir. cate blanchett oyunculugu ve karizmasi ile yine izleyeni kendisine hayran birakir.
-
tüm vucüdumun gerilim yüzünden ağrıdığı ender filmlerden biri.
-
bir de aynı adlı albümen bir the jam şarkısı.
move move i've got the gift of life
can't you see it in the twinkle of my eye
i can't stand up and i can't sit down
i gotta keep movin' i gotta keep movin'
all the time that gets wasted hating
why don't you move together and make your heart feel better
move move to the beat of this drum
feel it in the wind and the warmth of the sun
don't stand up and don't sit down
keep on movin' keep on movin'
think of the future and make it grow
why don't you move together an' make your heart feel better
take a pinch of white and pinch of black
mix it together and make a movin' flavour
this sort of flavour gets right up their nose
take a pinch of white and pinch of black
you mix it together an' make your heart feel better
move move we got the gift of life
go and shout it from your roof mountain top
give it to me once, give it to me twice
we gotta keep movin' we gotta keep movin' -
gerim gerim gerildiğim film.güzeldi ama*
-
tarot kartlarıyla gereğinden fazla haşır neşir olunan bir dönemde rastgele "bu neymiş ki" diye cd-rom'a koyulan bir film olunca insanı ekstradan geren ve kartlarına korkuyla yaklaşmasına sebep olan bir filmmiş bu, ben bugün bunu gördüm. filmde psychic kadın rolünü üstlenen cate blanchett'ın lord of the rings'te de galadriel rolünde karşımıza çıkmış olması bu bayanın nur yüzünün hollywood tarafından da benimsenip tutulduğunu gösteriyor. kullandığı kartların ne tarot ne iskambil kartları olması "bu da nesi" şeklinde düşüncelere sebebiyet verdiyse de "vardır bir bildiği" diyerek bu konu üzerinde fazla düşünmedik. yine keanu reeves'in hırçın ve rahatsız edici avukatının the green mile'daki sempatik fare sahibi mahkûm oluşu kendisi hakkındaki duygularımızı çeliştirmesine rağmen hoş bir enstantaneydi. katie holmes ise dawson's creek'teki pantolon-gömlek kombinasyonlarının aksine korkunçlu da olsa bol kepçe çıplak çıplak gözümüze sokuldu, düzgün hatları ve çarpık gülümsemesi yüzünden kendisinden bir kere daha nefret ettik. filmin sonuna gelince, biraz the sixth sense, biraz what lies beneath koksa da haz verdi, "keşke son on dakikasını seyretmeseymişim" dedirtmedi. yine de ben bu filmin çok benzerini dandik bir televizyon kanalında dandik oyuncularla seyretmiş gibiyim ama belki de gelecekte çekilecek olan taklidini görüyorumdur, kim bilir.
-
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap