• konunun "katil tablolar" kısmının komikliğini zaten geçtim de, modern sanata kahvehane adamı sığlığında yaklaştığı için fazladan asabımı bozan rezil bir film. kırk yıllık "abi bienalde işçiler salonda çöp torbası unutmuş, sanat eseri sanıp başında toplanmışlar ehi ehi ehi" geyiğini utanmadan "contemporary art for dummies" seviyesindeki didaktik bir mesajın merkezine almışlar. cidden ne bu? 13 yaşında netflix izleyen abd çocuklarına sanatın öznel değerlendirildiğini, sabit bir değeri olmadığını mı anlatıyor? valla zekama hakaret edilmiş gibi hissettim. önümde açılmasa zaten benim bir netflix filmini oturup izleme olasılığım sıfır da, göz ucuyla geyik yapa yapa izlerken bile utandırmayı başardılar sağ olsunlar.

    netflix filmi olduğu için zaten senaryo, kurgu, yönetmenlik her zamanki gibi sürünüyor. yönetmeninden prodüksiyon amirine herkesin özenmeden sikinin ucuyla para için çektiği bir film olduğu belli. netflix algoritması arada bir durduk yere çıplak popo falan da gösteriyor.

    bir diğer konu, 1 saat 45 dakikalık filmde her birinin ekran süresi aşağı yukarı aynı olan 25 tane karakter var. lord of the rings'te bile bu kadar karakter yok. kimin hangi amaçla ne yaptığı belli değil, ilk bir saat aralarındaki ilişkiyi anlamak imkansıza yakın. sanki bir dizinin 3. sezon 12. bölümünü izliyormuş gibi hissediyorsunuz. ulan zaten netflix filminden beklentimiz maksimum 6/10, bari temel hikayecilik yapmayı becerin de konuyu takip edebilelim.

    bu arada nasıl başardılar bilmiyorum ama en sevdiğim oyunculardan biri olan jake gyllenhaal'u bile itici göstermeyi başarmışlar. adamın şimdiye kadar belki 15 filmini izlemişimdir. şimdiye kadar oynadığı -benim bildiklerim arasında- en tırt karakter olmuş. zaten spiderman fragmanında da havada aduket falan atıyordu en son. bu adam menajeri falan mı değiştirdi, ne oldu? kendine gel jake. hadi john malkovich'i geçtim, 5000 dolar ver düğününe de getirirsin de, senin üç kuruş için bu mallığın içinde görünmene değdi mi?
  • 1 saat 53 dakikalık zaman kaybı.

    başroldeki melez abla çok tarzdı o kadar.
  • şüphesiz jake gylenhaal'ın oynadığı gelmiş geçmiş en vasat filmi.

    gerilim, korku, dram, romantizm, sanat istemişler gel gelelim final destination serisi bundan daha iyi.
  • netflix'in istikrarını sürdürerek her anlamda vasat olmayı başaran son filmi.
  • fikir güzel, filmin geçtiği dünya çok ilgi çekici. yönetmen iyi, başrol iyi, bütçe var.

    var oğlu varken vasat bir film çıkması üzdü, yoksa aç izle zaman geçirtiyor. ama tartışmasız yarattığı beklentiyi dolduramadı velvet buzzsaw. filmin adı bile havada kalmış, sonda zoraki bir bağlama yapmışlar. malkovich desen netflix'i kadrolu elemanı kontenjanından, akp'ye yanlayan türkücü yavuz bingöl gibi bi sakal atın da gözükeyim havasında. olmasan da olurmuş.

    sanatın renkli dünyasında korku da tam olmamış. gerilim biraz daha iyi kotarılmış ama desen ki bu tip bir kısa tv serisi yapalım, o daha iyi olurdu. filmin hızı da değişken ve uyumsuz. jake'in son sahnesi ne kadar aceleye getirilmiş. özetle, eksik kalmış bir film.
  • --- spoiler ---

    filmdeki tek iyi şey ventril dease'in resimleriydi..

    gerçekten çok beğendim!

    --- spoiler ---
  • velvet buzzsaw, ismiyle beni kendisine çeken filmlerden. spoiler yememek için yaptığım kısa araştırmada filmin sanat dünyası ile alakalı olduğunu öğrendim. ismindeki punk havadan dolayı da banksy kafasında bir film bekliyordum. belki de bir psikolojik gerilim olacaktı. ancak dan gilroy beni yanılttı ve teen slasher'dan bozma garip bir filmin içine attı.

    filmin konusu şöyle; zawe ashton'ın canlandırdığı josephina bir sanat galerisinde asistan olarak çalışmaktadır. üst komşusunun öldüğünü görür. daha sonra adamın evinden yüzlerce resim çıktığını öğrenir. bu resimleri jake gyllenhaal (evet soyadına google'dan baktım)'ın canlandırdığı morf karakterine gösterir. morf resimlere bayılır böylece resimleri satmaya karar verirler. ancak resimleri üreten dease ölmeden önce bütün çalışmalarının yakılmasını istemiştir. bu resimler de para, şöhret ve güç aşığı insanların eline geçince onlara musallat olmaya başlar.

    hikayenin temel noktası şu; dease sanata değer vermeyenleri cezalandırıyor. fikir olarak çok güzel. her karakterin sanata nasıl zarar verdiğini anlatması falan iyi düşünülmüş ancak uygulama olarak pek iç açıcı sonuçlar çıkmamış ortaya. şimdi spoiler ibaresi ile filmi incelemeye başlayabiliriz.

    --- spoiler ---

    filmin ilk handikabı şu; filmin giriş kısmı özensiz yapılmış. gerilim filmlerinin giriş kısmında düzenli bir yapı vardır ve bu yapı film boyunca yıkılır. karakterler de kendi rutinlerinden uzaklaştıkça daha kötü duruma düşerler. huzurlu bir ailenin güvenli evlerinde saldırıya uğraması en basit örnektir. artık güvenli bildikleri bu yer değişmiştir. bu nedenle gerilim ortaya çıkar.

    bu filmde ise sanatçı ortamlarında bulunmamış insanların kimin ne türde biri olduğunu anlaması zor. bu nedenle seyirci filmin atmosferine dahil olamıyor. bazı filmlerde atmosferin inşası yavaşça yapılır. ancak bunun gibi bambaşka dinamiklerin çalıştığı bir dünyaya girerken daha hızlı olmanız gerekir. bu kısımda asistan coco karakteri daha gözlemci bir yapıda bulunsaydı ve detayları bize hızlıca aktarsaydı filmin giriş kısmı da eli yüzü düzgün bir şekilde anlatılmış olurdu.

    ilk hata nedeniyle karakterlerin yaptıkları bizim için mantık çerçevesine pek oturmuyor. film açıklama yapmadan stereotip karakterler vererek davranışların altında yatan motivasyonu tahmin etmenizi bekliyor. bu durum zamanla bir can sıkıntısına dönüşüyor. çünkü benim bir filmde en sevmediğim şey derinliği olmayan karakterlerdir. bu filmde de böyle bir yığın insan var. mesela üçüncü sınıf bir güldürü için sanat eleştirmeni yazılacak olsa ortaya üç aşağı beş yukarı morf gibi bir karakter çıkardı. ne bir derinliği var ne söylediği farklı bir şey. bir de sanat camiasındayım o zaman saçlarımı neden küt kestirmiyorum diyen bir karakter var ki evlerden ırak diyorum.

    mesela bir örnek vereyim bu olmamışlığa. morf sert eleştiriler yapan biri buraya kadar tamam. josephina resimleri morf'a gösteriyor demiştim. bu sahnede morf resimleri neden beğeniyor belli değil. film boyunca hiçbir şeyi beğenmeyen adam bu resimlerde ne buldu? izleyiciye bunu anlatmanız lazım ki karakter havada kalmasın. gördüğünüz gibi bu sahne karakterlerin motivasyonu doğru düzgün açıklanmadığı için hayli anlamsız kalıyor.

    karakterler konusunda beğendiğim tek şey john malkovic'in canlandırdığı piers oldu. bir yerde jake gyllenhaal olayları açıklamaya çalışırken karakterden çıkıyor. bir orası var zaten filmde oyunculuk olarak parlayan bir de malkovic'in performansı işte. yalnız piers gerilim konseptine dahil olmamış. onun filmin paralelinde geçen sakin bir hikayesi var. filmde sanırım düzgün bir şekilde başlayıp düzgün bir şekilde bağlanan tek şey de bu.

    bir de filmin teknik meselelerine bakalım. öncelikle belirtmem lazım ki müzik kullanımında başarısız olmuşlar. gerilim filmlerinin başında sakin bir ortam yaratmanız gerekir demiştim. ki yaşanan değişim seyirciye etki etsin. bu filmde ise başından beri derinden derinden müzik vermişler. mesela morf ve josephina dışarıda oturmuş kahve içiyorlar. arkada dırım dırım müzik var. ne gerek var böyle bir şeye şimdi? haliyle gerilim başladığında sizi çarpmıyor çünkü film başından beri size ben gerilim filmiyim diye bağırıyor.

    filmin olay akışı da problemli nerede ineceği nerede çıkacağı belli değil. gerilim filmlerindeki yukarı doğru ivmelenmesi gereken tempo burada da yok. araya alakasız alakasız nefes anları koyup tempoyu düşürmüşler. normalde filmin başında izleyici karakterler ile bağ kurduğu için böyle duraklama anlarında daha çok şey öğrenir. bu anların en iyi kullanıldığı filmlerden biri saving private ryan'dır mesela. bir sahnede askerler kilisede oturup kendileri hakkında konuşurlar siz de onları içselleştirdiğiniz için dinlersiniz. bu filmde ise kimse umurunuzda olmadığı için araya koydukları ilişki draması çokça sakil kalmış. belki dizi olsa böyle bir şey kabul edilebilirdi ama sinemada fazlalık ne varsa atılması gerekir. bu sahneler de o kıvamda olmuş.

    bir de normalde oyuncuların doğal görünmesini savunan biriyim ancak bu filmde zawe ashton'ın gerçekten makyaja ihtiyacı varmış. görüntü yönetmeni de mi uyarmadı gözlerinin altı karanlık kalıyor diye? tamam kadın doğal haliyle böyle ama göz altlarını ve dudaklarındaki çizgileri göstermeyecek bir kapatıcı sürülmesi şartmış. kendisi hakkında da bir iki kelam edeyim. ashton'ı sherlock dizisindeki polis rolüyle hatırlarım ben. o rolünü sevmemiştim ancak oradaki karakteri bunu gerektiriyordu. buradaki hali ise beni oyunculuğu hakkında şüpheye düşürdü çünkü karakter olarak ortaya ne koymak istemiş anlaşılamıyor.

    not olarak da coco'yu canlandıran natalia dyer'dan bahsedeyim. kendisi bildiğiniz üzere stranger things ile ünlendi. 97 doğumlu bu oyuncu 2019 yılında iki filmde başrol olarak görünüyor. kariyeri açılmış. kendisini ünlü yönetmenlere fark ettirirse daha uzun zaman izleriz gibi. belki ileride bir oscar falan da gelir. çok göze çarpmıyor oyuncu olarak ama kendisini geliştirme potansiyeli olduğunu düşünüyorum yine de.

    --- spoiler ---

    gördüğünüz üzere film çıkış noktası olarak çok orijinal değil ancak içine girdiği dünyayı iyi inşa edebilse farklı bir film olabilirmiş. şu anki hali ufak tefek dokunuşlarla kurtulacak gibi değil. o yüzden netflix'in bu yapımını es geçseniz de muhtemelen çok şey kaybetmezsiniz.
  • stephen king'in öykülerinin birinden fikir aşırılmış, onca iyi oyuncuyu bir daha netflix'in filmlerinde oynamamaya yemin ettirmiş, saçma sapan, seyredilirse zaman israfına yol açan film.
  • fragmanını yakın zamanda görüp merak kesildiğim film idi. çok da araştırmadım. iyi ki de öyle yapmışım. nightcrawler'i çeken adamın işi diye üzerine ekstra beklenti de koyabilirdim.

    bu filmi de biraz çerçeve dışından değerlendireyim. bir kere los angeles'a özgü adını tam koyamadığım durumu vur ha vur etmesi hoşuma gitti. geçmişte los angeles bu minvalde nice öykünün mekanı oldu. oturup eski defterleri karıştırsam 50 tane film çıkar. öykü de çok sürpriz bir öykü değil. ancak yönetmen los angeles karakteristiğini, mekanın o her daim homojen estetiğini önceki örneklerinin ötesinde ve bilinçli bir şekilde göze sokmuş.

    bu arada yönetmen sanat camiasının ciğerinden bir tip. eğer filmi seyrettikten sonra bakmasaydım yönetmeni tahmin et deseler cronenberg'in oğlu olan genco mu diye sorabilirdim. sanatçı aileden gelen ve sinema sektörüne girmiş figürler yıllarca cemiyetin içinde olmanın verdiği duyguyla işlerinde "alın bakın bok var çünkü" tadında nüanslar koyarlar. severim de bu işleri. gerçi bu işi en temiz çok matah olmasa da starry eyes filminde gördüm, nicolas winding refn'in the neon demon'unu ise beğenmedim, yalnız onu da anlıyorum, maksadını biliyorum. kendini toparlar mı nicolas onu bilemiyorum, neyse.

    netflix filmi seyretmek bana baudrillard'ın "amerika'da seks dışında her şeyin içinde seks vardır." gibi bir lafı vardı onu hatırlatıyor. cinsellikten söz etmiyorum burada. netflix alışılagelmiş bir ortalama sözde yeni muhafazarlık üslubu geliştirmiş. yapımları seyrederken beynimin içinden binlerce anket sonucu ve pazar testi geçiyor. bunu hissetmek çok siktiriboktan bişi. warner bros'taki karikatürize yahudi paragözlüğünü bile dahi samimi buluyorum.

    komik gelen bir diğer detay da şu. şimdi bu filmi seyreden bazı arkadaşlar bergman, kieslowski, fassbinder, haneke seyreden adamlar. hal böyle olunca insan bir yerinden tutacakmış gibi bir hal gelebilir. halbuki alakası yok. bu filmler bu kadar. göründüğü kadar. yok doğum metaforu, yok xenon paradoksu, yok eski ahit falan kastırıp bağlayacak bişi yok. ha bulursun ama yersiz olur. eskiden rejoice türkiye pazarına ilk girdiğinde "yıka ve çık" diye bir sloganları vardı ya. hah biz de bulduk kremli şampuanı yıkanıp çıkacağız. eskiden böyle kadim bir realitenin ucundan tutmuş bir figür misali burun kıvırırdım, bu saatten sonra ver etsinler seyredelim aga, sanki peygamber misin amk.*
  • filmi izledim. genelde yaptığım gibi ekşi'deki yorumları okudum. çoğunluk beğenmemiş. beğenmeyen beğenmez tabii ki de, ne diyebiliriz?
    fakat ben beğendim.

    konusu sıradışı ve özgün. sanat simsarları dünyasına el atmış.

    --- spoiler ---

    bir nevi sanatçıların simsarlardan intikamı gibi.

    coco acayip. 20'lerinde iş sahibi olmaya çabalayan bir kadın.
    josephine'e sevgilisinin onu aldattığını söyleyen kişi. tam bir felaket. 3 kişinin de ölümünü ilk gören kişi!

    dondon piers'in galerisinde üst kata çıktıklarında yerdeki çöp torbalarını görüp "harika" demesi ve piers'in o bir eser değil demesi sanatın ne garip bir şey olduğunu göstermesi açısından ilginç ve komikti.

    aynı minvalde gretchen'in kürenin içinde kolunun kopması ve hemen dibinde ölmesinin ardından çalışanların bunun bir sanat eseri mizanseni olduğunu düşünüp sergiyi açmaları da gerçekten şaheserdi.

    aralarında en masumu morf 'du. üstelik (yine coco tarafından) sevgilisi ed'in yazılarının yayımlanmasından hemen önce rhodora'a sattığını öğrenmesi de (bu yüzden gretchen ile arası bozulmuştu) bunlardan birinin daha ispatı. ölmesini garip buldum. sanırım o da acımasız bir eleştirmen olduğu için bunu haketti yazarın nezdinde. bkz: ses geçirmez stüdyo sahnesi.

    --- spoiler ---

    neyse daha bisürü detay var ve bence müthiş bir film olmuş. 8/10
hesabın var mı? giriş yap