hesabın var mı? giriş yap

  • görsel

    15 nisan 1954 günü kore'deki türk birliğinde görev yapan bir askerin eşine gönderdiği güzel bir fotoğraf. arkasındaki not ise iç ısıtan türden.

    "sevgili mukaddesim. gerçi kıymetsiz hatıralarımla sizi meşgul ettim. amma hayat bulan baharın taze kır çiçeklerini koklamak kadar güzel bir zevkin mevcudiyetini taktir edersiniz. sevgilerimle. eşin hasan."

    dedem.

  • --- spoiler ---

    o nasıl bir bilgisayar ben anlamıyorum arkadaş. ciuv civ fiuv diye anında kapanıyor sekmeler programlar. bendeki bilgisayar dexter'da olsa 50 defa yakalanmıştı yeminle.

    --- spoiler ---

  • mali tablo okumayi bilmeyen cahil cuhela tayfayi ortaya cikarmistir.

    sirketin hasılat, brut kar, faaliyet kari ve ebitda* gibi kalemlerinin performansi gecmis yillara gore oldukca iyi. niye bu sirket zarar ediyor diyorsaniz, gelir tablosunda finansman giderlerine bakacaksiniz. sirket 2. ceyrekte nette 334 mn tl finansman gideri (finansman gelirini dustum), 1. yariyilda ise kumulatif olarak 716 mn tl finansman gideri aciklamis. bu yuksek giderler, sirketin karini yemis bitirmis.

    gelir tablosundaki durumu yukarida ozetledim, sirketin bu kadar yuksek finansman gideri varsa bilancoda pasif yapisina bakalim. sirketin kisa vadeli banka borclari 1,3 milyar tl iken, uzun vadeli banka borclari 2,7 milyar tl olarak gozukuyor. sirketin kisa vadeli borclanmalari tl iken, uzun vadeli borclanmalarinin euro cinsinden. dogal olarak tl euro karsisinda deger kaybettikce sirketin finansman giderleri de artmis oluyor.

    sorunun kaynagi gecmiste sirketin buyuk hissedarinin (bc partners) nakit akisini duzeltmek icin , migros’a kredi kullandirarak migros’a temettu odettirmesiydi. sirketin 2009 yilindaki temettu verimi %50 idi, haliyle kasasinda bankasinda ne varsa 2009 yili parasiyla 2,5 milyar tl (1,3 milyar eur) temettu odemeye gucu yetmeyen migros, temettu odemesi icin doviz cinsli kredi kullanmis, sonraki yillarda ise bu kredisini yapilandirmisti.

    isin ozu, bu borcluluk yapisiyla sirketin tl’nin deger kaybettigi donemlerde net donem karinin negatif cikmasi surpriz degil. bu tur sirketlerin performansini olcmek icin net donem karindan ziyade ebitda gelisimine, ciro artis hizina bakmak daha rasyonel duruyor.

  • deniz kenarında tatil yapma, deniz manzarasına bakma veya denize bakıp huzur bulma fikrinin son birkaç yüzyılda çıkmış olması.

    edit: birileri deniz-nehir farkını bilmeden kendince ayar vermeye çalışmış. bu yazıda nehirlerden değil denizden bahsediyor. nehirler tarih boyunca tarımsal sulamada kullanıldığı ve içme suyu sağladığı için için zaten kutsal bir yere sahipti. denizlerle nehirler aynı şey değil. daha en basit coğrafya bilmeden ve okuduğunuzu anlamadan başkalarına ayar vermeye çalışmayın.

    100-150 yıl öncesine kadar yazılmış neredeyse hiçbir eserde ve anlatılmış hiçbir hikayede denizden "huzur veren" bir şey olarak bahsedilmez ve deniz manzarası neredeyse hiç övülmez. genelde insanlar için deniz 2 anlam ifade etmiştir. ya ticaret ürünlerinin ve su ürünü yiyeceklerin geldiği bir kaynak ya da düşman askerlerin, işgalcilerin, korsanların, sellerin ve tsunamilerin geldiği felaketler kaynağı.

    tarih boyunca insanlar denizi iyilik veya kötülüklerin geldiği tanrısal bir kaynak olarak görmüşler ama hiçbir zaman huzur veren bir manzara veya tatil yapılacak bir şey olarak görmemişler. aynı zamanda deniz kenarındaki araziler tuzlu olduğu için fazla verim vermediğinden köylüler deniz kenarında yaşamayı tercih etmemişler. tarih boyunca krallar ve padişahlar sevmedikleri şahısları ceza olarak hep deniz kenarlarına veya adalara sürgün etmişler.

    mesela robinson crusoe ıssız adaya düştüğünde hikaye boyunca hiç deniz manzarasına hayranlıkla bakıp huzur bulmaz. 2 yıl okul tatili kitabında çocuklar hiçbir zaman deniz manzarasının güzelliğinden bahsetmez. ıssız adalarda geçen hikayelerde bile deniz ya felaket kaynağı ya da kurtuluşun geldiği yerdir ama hiçbir zaman manzarasına bakılıp da huzur duyulan bir şey değildir. eski mısır yazıtlarında nil nehrinden bir bereket kaynağı olarak bahsedilir ama akdeniz'den hiç övgüyle bahsedilmez. antik yunan yazılarında dağlar taşlar bile övülür ama denizin verdiği huzurdan hiç bahsedilmez. eski şiirlerde, ilahilerde ve kutsal metinlerde hiç denizin huzur verdiğinden bahsedilmez.

    1800'lerden sonra avrupa ve amerika'da zengin kesim deniz kenarlarında arazi satın alıp buralara yazlık villalar ve tatil köyleri kurmaya başlayınca deniz manzaraları kıymete binmeye başlamış. eğlence için plaja gitme kavramı da bundan sonra başlayan bir şey.

    kaynak soran olmus.

    https://www.smithsonianmag.com/…al-place-180959538/

    https://www.washingtonpost.com/…going-to-the-beach/

    https://dailyhistory.org/…ory_of_going_to_the_beach

    https://www.theatlantic.com/…r-of-the-beach/279175/

  • kpss'den bir türlü atanabileceği kadar yüksek puan alamamış özel sektör kölesi bir garibanın tespiti. amk sanki özel sektörde çalışınca dünyayı keşfediyorsunuz. atomu parçalıyor, meteorlara söz geçiriyorsunuz. keşke memur bari olabilseniz...

  • ahmet necdet sezer görevden ayrıldığından beri boş olan cumhurbaşkanlığı makamından gelen bir yankı.

  • 8 eylül 1900 cumartesi günü, texas’ın galveston kasabasını yerle bir etmiş ve küba ile amerika arasında bir meteoroloji çekişmesine sebebiyet vermiş doğa olayı.

    galveston, aslında, ticaret ve kültür açısından new orleans’a rakip olabilecek raddedeydi. meteoroloji görevlisi isaac cline, daha 1891’de galveston, kötü bir fırtınadan sonra ayakta kaldığında, galveston news gazetesine verdiği demeçte, “olayların nedenlerini tam bilmeyen kişilerin, galveston’un bir gün bir doğa afetinden zarar göreceği görüşü, tamamen absürd bir inanış” diyordu. meteoroloji bürosu, halkı tedirgin etmemek amacı ile, “hortum” gibi kelimelere tahminlerinde yer vermiyorlardı. meteoroloji bürosu, doğal afetlerin, itibarlarına gölge düşürdüğünü düşündükleri için, kötü hava tahminlerini halka hafifleterek açıklıyorlardı. kasırga, fırtına gibi kelimeleri kullanmamaya da özen gösteriyorlardı. mesela, ciddi bir fırtına, tahminlerde, “denizlerde mutedil çalkantı” veya “hafif sağanak yağış” şeklinde geçebiliyordu.

    meteoroloji bürosu’nun bir sıkıntısı da, küba kökenliydi. bunun sebebi, küba’nın özellikle kasırga tahminlerinde çok isabetli olmasıydı. daha 1870’lerde, eğitimli ve disiplinli elemanları ile ciddi bir hava tahmin şebekesi kurmuşlardı ve küba’daki meteoroloji müdürü benito vines hayatını bu işe adamış bir adamdı. halbuki amerikalı meslektaşlarının, kendilerine daha fazla boş zaman kalması için, hayal mahsulü meteorolojik ölçümler açıkladıkları biliniyordu. mesela, 1875 ve 1886 senelerinde indianola kasabası iki büyük fırtınaya maruz kalmıştı; bunlardan ilkinde, kasaba nüfusunun yüzde yirmisi kayıp verilmiş, ikincisinde ise, kasaba, haritadan silinmişti. halbuki meteorolojiye göre, bunlar, hafif hasarla sonuçlanan rüzgarlardı. beceriksiz görünmemek adına, halkın gözündeki itibarlarını korumak amacı ile, kübalı “yoldaş”larının başarılarının duyulmaması için, meteoroloji, küba’nın amerikanın askeri telgraf sistemi vasıtası ile hava tahminleri iletme uygulamasını durdurmaya kadar verdi.

    kübalılar bu duruma çok bozulmuşlardı. sonuçta, kasırga tahminlerinde başarılı olan kendileriydi ve amerika’nın, bu başarılarına gölge düşürmeye çalıştığını hissettiler. tam da bu meteorolojik entrikaların üzerine, nisan ayında, meksika körfezi için büyük bir tropik kasırga sinyalleri geliyordu. küba yine bunu haber vermek için can atıyordu, ancak doğrudan mesaj iletmeleri de yasaktı. amerikan meteoroloji idaresi yaklaşmakta olan bu kabusu tahmin edebilmiş bile olsa, çok çok, “şiddetli fırtına” olarak duyuracaktı.

    galveston’da hava bozmaya, deniz çalkalanmaya, rüzgar şiddetlenmeye başladıkça, halkın tedirginliği de artıyordu. ama galveston news gazetesindeki resmi meteoroloji tahminine göre, “texas’ın batısı, cumartesi ve pazar yer yer yağışlı ve rüzgarlı olacak, doğusu cumartesi yer yer yağışlı olacak, rüzgar kuzeyden şiddetli esecek, pazar yağışın ardından açık hava beklenmekte”ydi. (halbuki gerçekçi bir tahmin simülasyonu şöyle olabilirdi: “cumartesi gecesi ve pazar günü sel baskınları, şiddetli yağmur ve saatte 150 mile ulaşan fırtına; ardından oluşan nehirlerde yüzen enkaz ve cesetler”).

    cumartesi akşam üzeri patlayan fırtınanın ilk söktükleri arasında, önce meteoroloji istasyonunun çatısındaki ekipmanı da vardı. kısa süre içinde gazetenin basıldığı matbaa da sular altında kaldı. kısa süre içinde şiddetlenen sel ve fırtına, binaların çatılarını sökmeye başlamıştı, evlerin içine kadar giren su, ne bulursa sürüklüyordu: kap kacak, mobilya ve hatta insanları dahi. pazar gecesine gelindiğinde, galveston bir enkaz haline gelmişti. enkazdan ötürü, kasabaya altı milden daha fazla yaklaşamayan bir şehirlerarası tren ile seyahat edenler, kent dışından olup da durumu öğrenen ilk kişilerdi.

    şehrin içinde ise, insanlar yollarda suların içinde, arkadaşlarının, akrabalarının akıp giden cesetlerine rastlıyordu. resmi makamlar, cesetleri toplayarak denize taşıdılar, üzerlerine taş, demir, beton gibi, bulabildikleri enkaz parçalarını bağlayarak, denize attılar; gerçi bu işi alelacele yaptıkları için, cesetler daha ertesi sabah sahile vurdu.

    bu sefer, cesetleri yakma yoluna gittiler ve bir hafta boyunca, kasabadaki alevler durmadı.

    galveston için fırtına, başka bir yıkıma da yol açmıştı. seneler boyu, galveston ve houston, güneyin pamuk limanı olma yolunda bir rekabet içindeydiler, ama bu fırtına, galveston'un kaderini tayin etti. galveston’da o gün 6000 kişi öldü, kasabanın yarısı tamamen yıkıldı. ve uzunca bir süre, ticari rekabetten çekilerek, yaralarını sarmak zorunda kaldılar.

    (kaynak: erik larson'un "isaac's storm: a man, a time, and the deadliest hurricane in history" isimli kitabı)