• sanırım allah baba big band yutturmuş buna. bir insan evladının entonasyonu bu kadar mı düzgün olur, haydi entonasyonu geçtik bir ses bu kadar mı güzel olur diye insan sordukça sorar ardı kesilmez. zira işler gerek düzenleme, gerekse seslendirme anlamında müthiş.adamımızın sesi insanın gözlerini çınlatıyor, kulaklarına fel fecir okutuyor...
    yarın bir gün signs'daki gibi mesela tırnağından falan osuran bir uzaylı güruhu gelse, "siz topsunuz olm kirletiyosunuz dünyayı, güzel, eğlenceli hiç birşeyiniz yok dese" önlerine atacağımız ve ne lan biz de de bu var olm naberrr" diyeceğimiz şeyler listesinde olması kesin kimse.. evet efenim sesi, insanı gezegenler arası pişpirikçilik gibi ziyadesiyle terbiyesiz bir zihniyete itecek kadar güzel bu amcanın.
  • büyücü gibi, şaman gibi bir adam. şükür, dünya gözüyle görebildik. yumuşak, sakin, sade. mutluluğun resmini bilemem de, mutluluğun müziğini robert keith "bobby" mcferrin yapıyor galiba. o binbir kılığa bürünen seslerin arasında yayılıyor, açılıyor, bir nokta hâline gelene kadar genişliyor insan. düpedüz ninni-jazz.

    son albümü, konserin de teması olan "spirit you all", adı gibi ruhani; nitekim amerikan siyahi ilahilerini, gospelleri söylemiş. bunun hastası, hayranıyım: bu ilahileri, dinli dinsiz herkes dinliyor ve etkileniyor. kimse gocunmuyor, önyargıyla, ardyargıyla, üstyargıyla, yanyargıyla bakmıyor. bizdeki nefis ilahilerin dinleyici kitlesi ne kadar sınırlı, belirli bir zümreye aitmiş gibi... herhangi bir şeyi tekeline alan zümrelere dev gıcığım. bırakın, sanatı bari örtmeyin. şu örtünmeyi ne kadar yanlış anlamışsınız; edepsizliği, çirkinliği, kötülüğü örtecektiniz beyler beyenler, siz tuttunuz asaleti, güzelliği, iyiliği örtmeye kalktınız. hatice üzülünce netice ne oldu? hayatın, yaşamın, varoluşun hiçbir tarafına katılamayan, daim şiddetle ve hiddetle anılan bir ruh ve inanç dünyası...

    neyse bobby ağbimi dinleyince bunların hepsini unuttum allah'tan. aman dedim ya hu, ne güzel kızı da gelmiş, orkestrası zaten nefisoğlu, her biri birbirinden usta müzisyenler. beni bu tip konserlerde en çok etkileyen şey ekip ruhu. bu topraklarda eksikliğini hissettiğimiz, bu yüzden de yukarıdaki hâle düçar olduğumuz şey... ekip ruhu... bizde iki kişi dahi bir araya gelince kıskançlık, haset, kavga dövüş, o senin bu benim, sen şusun ben buyum, sen yanlışsın ben doğruyum, dır dır zır zır cav cav çöplüğü. çöplükten yükselecek tek şey de elbette çöp kokusu...

    yook, ben bobby ağbimden bahsetmek istiyorum ve mutluluğun kokusunu yayanlardan...
    ne güzelsiniz, güzelliği ne güzel icra etmektesiniz, maşallah.
  • izmir'deki konserinde herkesi buyuleyen, sahneye cıkmadan once sesini dinlendirmek amaciyla 24 saat boyunca asla konu$mayan, sadece yazi$arak derdini anlatan, hilton'un asansorunde kar$ilastigimizda "yarinki konsere kadar konu$amayacagim, ozur dilerim" yazili kagidi gosterip gulumseyen muzik adami. konserden sonra adamin performansina hayran kalip, degil 24 saat 24 gun konu$masa yeri var diye dusunmu$tuk...
  • world science festival'da pentatonik gam üzerine yaptığı "gösteri" ile kendisine olan sevgimi ve saygımı katlayan müzisyen.

    youtube: http://www.youtube.com/watch?v=ne6tb2kizuk
    vimeo: http://vimeo.com/5732745
  • ankara congressium 27 mart konseri çok farklı, çok güzel bir deneyim yaşatmıştır.

    (ancak istanbul konseri için hemen tüyo vermek gerekir, sanırım don't worry be happy'yi bise saklıyor, hoşcakalın dedikten sonra alkışlar devam etse de salondan çıkanları görürse söylemiyor. ya da ben öyle anladım çünkü bu şarkıyı söylemeden bitti ankara konseri. iki kez devam eden alkışlar arasında sahneye döndü ama çıkanlar olduğunu gördüğü için kalmadan hemen ayrıldı ve böylece biz de kendisinin en bilinen ve en sevilen naif şarkısını canlı dinlemekten mahrum kaldık. )

    öncelikle fena halde nazik biri olduğu izlenimi bırakmıştır. öyle midir bilemem.. ancak sahnede duruşu, şarkı söyleyişi, alkışları kabul edişi, dans ve düet için bir seyirci çağırmasına rağmen sökün eden anadolu yiğidi-nazenini gençleri anlayışla karşılayışı bu izlenimi vermiştir.

    buncağız 80'lerin bebesi olduğu için don't worry be happy'yi biliyor

    afrika ezgileri + klasik jazz ile başlayıp, blues ve rock'n roll örnekleri ile ilk bölümü geçti. sonra ney ve kanun ile doğaçlama ağırlıklı söyledi/çaldı.

    bedenini ve sesini gerçek anlamda çok değişik sesler çıkaran bir enstrüman gibi kullanıyor. enstrümanların seslerini taklit etmiyor.

    orfeon oda korosu ile yaptığı müzik gerçekten şahaneydi. ben ilk aşamadan itibaren koro ile birlikte doğaçlama yapacağını ya da önceden çalıştıkları türkü-şarkıları söyleyeceklerini zannetmiştim ama koroyu uzunca bir süre dinlemekle yetindi. sonra önce koroya sesler verip kendisi doğaçlama yaptı, sonra koroya ve salona sesler verip doğaçlamasına devam etti.

    şahaneydi.

    çok sevimli anlar da yaşandı. önce kendisi söylerken dansetmesi için birini çağırdı. 20'ye yakın genç ve çocuk sahneye fırladı. kırmadı onları, grup halinde dahi dansetmelerine izin verdi ve birkaç şarkı ile dansetmelerini sağladı.

    elbette en keyifli anı 4 elemanın önce halay çekmesi, ardından da angara havası oyunu oynaması oldu.

    hem dans için hem de düet için çağırdıklarından beğendiklerine sarılarak torpil yaptı.

    müthiş keyif aldım. daha önce bir konserine gidip ya da tamamını seyretmiş olsaydım çok daha fazla keyif alacağımı düşünüyorum.

    bugün (28 mart 2012) istanbul konserine gidecekler müthiş bir konser sizi bekliyor.
  • ilk olarak "don't worry be happy" ile tanıştık, sonra şarkıyı bi süre güzel güzel dinlerken arkidişlerimizden bir tarafından, veya başka bir yerlerden, parçada hiç enstrüman bulunmadığını tüm sesleri kendisinin çıkardığını öğrendik, dumur olduk hep beraber
  • o * "circle song 6", muhteşem rayihası ile, ruha çektiği (sanki) "*ağla canım ağla güzelim çekinme, bunun için yaptık zaten" mealindeki şevkatli ayarı ile, kendi etrafında açılarak, dönerek ve yükselerek ve çoğullaşarak bi' sonik rahim oluşturur, evrenin kucağında "bıdı da bıdı ulan ahh bee, akşam oldu bi çay içsek" diyerekten gün üstüne gün yaşayan ve kapsanmaktan (en azından evren efendi tarafından) kaçış olmadığını bilmeye rağmen, cümle rahimden ve rahimlerden * mümkün mertebe fellik fellik kaçan siz, bu şarkının içine, hayatın ta orta yerine "pes ulan canına yandığımın" deyip kendizi bırakıverirsiniz. o gün nuhtemelen sivrisinek de öldürmezsiniz.arabalar daha bi'uslu, daha bi'sakin geçer.hayatın hepisini koltuk altına alıp gezmelere çıkacak kadar geniş hisseder, boşta kalan öbür koltuk altı içünse, yattığınız yerden tezgahını toplayan süper para kazanmış pazarcı neşesine katılasınız gelir eğer yeterince 5 sene önce* **, yeterince yaz günü, yeterince akşamüstü yeterince cuma ve yeterince kadıköy'deyseniz.
  • yo yo ma'nin cellosuyla asik atip ustune bi de bunu album yapan ashmis adam
  • 28 mart 2012'de iş sanat'ta sahne alacakmış.

    biletler kol gibi olursa eğer yapacak tek şey "don't worry be happy" demek olur herhalde.

    http://sanat.milliyet.com.tr/…ref=milliyet_anasayfa
  • koşacağı uzun maratonun ilk kilometrelerinde depar atmamasını önerdiğim genç adam. belli ki fedakarlıklar ve zor kararlar olmadan tünelin ucundaki ışığa varmak diye bir şey olmayacağını biliyor, bunun aydınlığı bile yeter kendisine...
hesabın var mı? giriş yap