aynı isimde "çatlak (film)" başlığı da var
  • desenli kıç sahibi olmaya yarayan cilt hadisesi.
  • bir çeşit hamilelik kabusu. piyasada satılan birçok pahalı koruyucu kreme rağmen birçok hamile kadının başına gelen şey. en kötüsü de kalıcı olması. genetik yapı ile de alakalı olduğundan, zibilyon tane farklı marka krem kullanan kadınlarda oluşurken, hiçbir şey kullanmayanlarda hiç rastlanmadığı da sık görülür. eczanelerde satılan birçok marka para tuzağı iken, korunmak için en etkili yöntem bildiğimiz badem yağıdır. alternatifi ise kesinlikle kakao yağı olmalı. misal body shop cacao butter çatlaklarla savaşmak için on numaradır. sadece göbekte değil, sırt, göğüs, kalça ve bacaklarda hatta alınan kiloya göre kollarda da görülen çatlaklar kalıcıdır.
  • birgün uyanınca vücudunuzda aniden görüverdiğiniz sinirlerinizi alt üst eden başta kırmızı olup sonra beyaza dönen çizgiler.
  • iş yerinden kovulalı bir hafta henüz olmuşken, kendimi toparlamaya başlamamın ilk saatlerinde kız arkadaşımdan bir mesaj geldi: "akşama bahçeli'ye gelir misin, konuşmamız gerek."

    bu tip mesajları bilirsiniz, bitmiş bir ilişkinin ön protokolüdür. o akşam o dramatik ve aslında oldukça yapay ayrılık konuşması yüze tebliğ edilmelidir. zira bizler telefonda ayrılmayacak kadar medeni insanlarız. ayrıca o ayrılmak istediğini söylediğinde gözlerimdeki üzüntü/korku/hayal kırıklığını görmek istemektedir. zira onunla beslenerek kalan ömrüne buradan aldığı kuvvetle bir atılım yapacaktır.

    bir haftadır evde olmanın rahatlığıyla banyoya neredeyse uğramamış, tehcir sonrası şehirler gibi medeniyet ve refahtan epey uzaklaşmıştım. bugünün önemli bir gün olması sebebiyle gittim güzelce yıkandım, traş oldum, en güzel elbiselerimi giydim, ayakkabımı boyadım ve yola koyuldum. kaderinizden kaçamazsınız, ama onu metanetle karşılayabilirsiniz.

    söylediği kafeye gittiğimde kahvesini sanırım henüz söylemişti, çünkü üzerinden ancak yarım parmak eksilmiş ve sigarasının ancak eser miktarı içilmişti. telefon elindeydi, ortak dedikodu gruplarından tüyolar almaya ve ittifak halinde bu ilişkinin bitmesi için mücbir sebepler bulmaya devam ediyordu, çünkü yarım bir gülüşle ekrana bakıyor ve hırsla bana dair pişmanlığını yüklediği kelimeleri yazıyordu. selam verdim, gülüşü artmadığı gibi eksildi de. zaten emaneten tutuşturulmuş gülüş dudağının kenarından kendini boşluğa bıraktı.selamımı aldı, doğruldu, gözleri yukarı doğru yöneldi -şer cephesi arkadaşlarıyla ortaklaşa hazırladıkları ayrılık metnini anımsamaya çalışıyordu-, yüzüne sentetik bir üzüntü ifadesi kattı ve neden olamayacağımıza dair tespitlerini deklare etti.

    aldık, kabul ettik, dedim. bu kadar mı, dedi, başka bir şey söylemeyecek misin?

    çırpınmamı, döğünmemi, sebepleri soruşturmamı, yeni bir fırsat dilenmemi bekliyordu. çünkü demin gözlerinde kurulmuş olan sahte merhamet, yerini hücuma kalkmaya hazır bir öfke kıtasına bırakmıştı. çok bile konuştuk, dedim. hesabı sen ödersin, biliyorsun ben artık işsiz bir adamım, deyip alaylı bir gülüş salvo ettim.

    caddeye çıktığımda artık cidden kaybedecek bir şeyim yoktu. işsizdim, terk edilmiştim, ailemden kimsem kalmamıştı, benim işsiz zamanlarımda tolere edecek birikmişim yoktu, telefon edip ağlayabileceğim samimiyetine inanıp yaramı gösterebileceğim kimse yoktu. yürüdüm bende.

    ilk gördüğüm mekana daldım, paramın yettiği kadar içtim. hem de büyük bir curcuna içinde içtim. bir duble rakı, bir kadeh viski, bir votka-meyve suyu, iki kokteyl ve üzerine de bir bira içtim çıktım. hissettiğim tek duygu mide bulantısıydı ama alkolden miydi, yoksa beni hayat mı çarpıyordu bilmiyordum. düşünebilecek gibi de değildim. kalan paramı kapıdaki taksiciye verdim artık eve gidebilirdim.

    eve yaklaşmışken mide bulantısı artık üstesinden gelinemez bir hal aldı, net bir komutla arabayı sağa çektirdim ve indim. yolun ortasında drama filmlerinde bir jönmüşcesine diz üstü çöktüm ve kustum. öfkemi, nefretimi, kızgınlığımı, yenilgimi her şeyi kustum. kustukça sarhoşluktan çakırkeyfliğe keyifli bir geçiş yaptım bu sefer süreci tersten okuyarak. keyfim yerine geldi, yalpalayarak evin yolunu tuttum.

    sokağın başında kuruyemiş satan dükkanın avlusunda heyula gibi bir karanlık titreşiyordu.yaklaştıkça bu korku figürü insanileşti ve nihayetinde bir insana dönüştü.
    yerde bir noktaya dikkatlice bakıyordu, normalde ehemmiyet vermeyeceğim bu olay oldukça ilgimi çekti ve yaklaştım. gecen güzel olsun dayı dedim, manzaran hoş herhalde.

    gözlerini yer küreden yüzüme çevirdi, eyvallah dedi, şu çatlağı görüyor musun? evet dedim, ne görüyorsun içinde dedi. odaklandım ama epey bir süre bir şey göremedim yüzümdeki hayal kırıklığını fark etmiş olacak ki tüm cömertliğiyle cigarasını uzattı, asıl iki sağlam dedi.

    önce başım döndü, dengem beni yokladı, dünyanın dönüşüne iman ettikten sonra kendime geldim. bak şimdi, dedi.

    baktım. önce annemin göz yaşları çatlaktan sızmaya başladı, kardeşlerim birer birer çekip gittiler evimizden, arkadaşlarım beni kariyerleriyle trampa etti, sevdiğim kadınlar çekti gitti, beni seven kadınlardan çekip gittim, gök üzerime kapaklandı, yer altımdan çekildi ve en nihayetinde o çatlaktan o kadar derine o kadar derine indim ki cehennemle aramızda perde çekildi ve onu gördüm. irkilerek kaçtım.

    gördün mü, dedi.

    gördüm, dedim.

    hadi var git selametle, dedi.

    rüyamda bütün gece tanrıyla boğuştum.
  • özellikle bayanların ciltlerinde, zayıf olanlarda bile maalesef görülen,solaryuma girildiğinde ise kendilerini feci halde ifşa eden,haritalardaki akarsu kıvrımlarına benzeyen çizgiler.
  • deformasyon.

    ben, özgüven patlaması yaşayan ben, kendiyle barışık ben, kendini yerden yere çalan ben, alay edip dalga geçen ben kabullenemiyorum. çatlaklarımı kabullenemiyorum. kilolu değilim, iki üç kilo alıp vermişimdir son altı yılda kilom genelde hep sabit. ama artık bütün vücudumu kapladılar ve usandım.daha bunun çocuk doğurması var, yaşlılığı var, selüliti var... şimdiden böyleysek yandık. annemde yok, yetmiş yaşında halamda yok, anneannemde yok. ama yeni nesil kızların hepsinde var hemen hemen. nasıl beslenmişiz biz, ne yapmışız da böyle olmuşuz? akarsu gibi ya vücudum coğrafya atlasına döndü. nasıl çözümü olmaz ? tıp bu konuda da beni hayal kırıklığına uğrattı. aşı da bulamıyorlar zaten.

    şu an ağlıyorum ve entry editliyorum biliyor musunuz? sıçayım böyle işin içine bu ne ya? tahminlerime göre pcos+ insülin direnci bendeki nedeni.*doktorum kiloyla alakası yok dedi. kilo almışındır vermişindir diyenlere şuradan bi siktir git diyebilirsiniz rahatlıkla. annem 76 kilo topacık bir kadın ve bu kilosunun on dördünü filan bir buçuk yılda aldı ondan önce neredeyse aynı kilodaydık. bir tane çızık yok. ah be kadın şu güzel genleri paylaşamadın benimle...
  • bi ara öss dir iştir okuldur erkek arkadaştır siniriniz bozulur, biriki hafta bi çikolata krizine girersiniz, bu insacildir. o bir iki haftanin sonunda bi bakmışınız (göbek,bacak,bel,sirt,fazla kiloya bağlı kolda bile)herneyse kırmızı fay hatlari ortaya çıkar.zamanla beyaza döner ama elinizle hissdebilirsiniz ve rengi hiç birzaman ten renginize tam benzemez. kremler geçirmez ve yağın etkisi olup olmadi tartışılır. o 2 haftanin sonunda oluşanlar kalıcıdır, geçmez. nasi bi adalettir !?!?!?(bkz: batsin bu dünya)
  • özellikle oht peptide 3 adı verilen pahalı ama uyduruk kremin hiç işe yaramadıgı boktan oluşum.
  • bir yerden uzaklastikca,
    yaklastikca bir baska yere;
    daha iyi anlasilir bir gurbetcinin
    neden her zaman bir kedi vardir gozlerinde.
    ve neden kendisinden buyuktur elleri,
    bir guvercin gezinir golgesinde.

    yuzunun kavruk engebesinde,
    bir catlak durmadan ilerler
    kirik cizgileriyle.
    bir yerden uzaklastikca,
    yaklastikca bir baska yere.

    metin altiok
  • genelde kuru ciltlerde görülen ve kabusum olan çizgilerdir. önlemek için cildin sürekli nemli tutulması tavsiye edilmekte. piyasada bir sürü krem yağ vb olmasına rağmen, şahsi kanaatimce en etkili ve kesin çözümü lierac adlı krem sağlamakta. ama tabii biraz pahalı.
hesabın var mı? giriş yap