• ülke olarak her zaman birçok şeyi geriden takip ettik. ama azmimiz ve hırsımızla kaç boy geriden gelirsek gelelim muasır medeniyetleri yakalamayı bildik malumunuz. misal matbaa yüz yıl sonra geldi belki ama, şimdi, bugün çıkan bir kitabın dün korsanını basacak kadar hızlıyız. ya da ne bileyim işte, misal eloğlu hesap makinesinde leblebi yazarken biz facit'in kolunu çevirmekten bileğimizi incitiyorduk ama şimdi gençlerimiz adeta çerez gibi emesen hekliyor, kız emesenlerini ikiyüz metreden tespit ediyor. işte futbolda da aynı bu şekilde bir ivme yakalayıp, geriden gelsek de kendi ekolümüzü yarattık. ilk olarak, burada hepsinin ismini sayamayacağım kadar uzunca bir listenin (ilker'in yaptığı ortalarda üçmilyonda bir isabet oranı yakalaması, ki hollanda maçına denk gelir, hami'nin şut mesafesini kilometreyle ölçülecek hale getirmesi, erkan'ın aşil tendonuyla top sürmesi,(bkz: #9045801) yılmaz vural'ın taklaları gibi) emeğine saygıdan; ikinci olarak, bugüne kadar gavurlar tarafından sahiplenilen yüzlerce değerimiz gibi (musakkamızı yunanlıların sahiplenmesi gibi, serdar ortaç, mustafa sandal gibi yeteneklerimizin eserlerinin hunharca araklanması gibi) bunun da başkaları tarafından sahiplenilmesini içime sindiremeyeceğim için bugün bu ateşi yakıp, türk futbol ekolü'nün ana hatlarını belirlemek için ilk adımı atıyorum. vira pisssmi!

    futbolda kendi ekolünü yaratan ülkeleri söylediğiniz zaman hemen herkes o ülke futbolunun karakteristik özelliğini ezberden söyler. ingiltere dediniz mi, "abi ileriye uzun toplar en önemli özelliğidir" denir mesela. ya da italya dediğinizde, "klasik ya ölümüne defans yapıp kaybetmemeye bakarlar, saç traşlarına özen gösterirler" derler. efendime söyleyeyim almanya dendi mi, "topçular dışarı çıktığında herkes kendi yediğini öder" denir. işte türk futbol ekolü de şaşırtmaç* üzerine kurulmuş bir oyun stilidir. sahaya çıkarken ilk hedef budur. gelin maddeler halinde bu ekolün temel özelliklerini sıralayalım:

    *teknik direktör çıkardığı kadroyla, bırak rakibi taraftarı falan, en başta kendi topçusunu şaşırtır.
    - aa senin ne işin var lan burda?
    - valla bacanakla rakımızı balığımızı aldık maçı izleyecektik ama hoca arayıp hemen gel dedi, ben de geldim. napıyoruz? rakip kim?
    - ?!
    - mis gibi de lüfer almıştım lan :(

    *taç atışlarında top her daim rakibe atılır ki, "ana bu nerden geldi" diyerek afallasın.

    *boştaki adam yerine her zaman defansın arkasında debelenen adama doğru top atmaya çalışılır. böylece rakip gafil avlanmaya çalışılır. çünkü oraya top atacağını beklemez.

    *paslar ayağın dışıyla verilmeye çalışılır ki isabet oranı olabildiğince düşsün.

    *kaleci degaj anlayışı "topu dikmek" şeklindedir. isabet amacı güdülmez.

    *hakan şükür tipi forvet. bence başlıbaşına bi ekol. bu lafı söylemek bile rakibi aptal eder.

    *orta sahada top yapabilen adam yerine defanstaki balta sapları topu ileriye şandeller. çünkü rakip hücum organizasyonunu takımın beyni başlatır diye ona konsantre olmuştur. aha yine şaşırdılar.

    *orta yapamayan kanat oyuncuları, iki metrelik rakip defansın bacaklarının arasında gezinen birellilik takım arkadaşlarına orta yapmaya çalışır. rakip gülmekten topu uzaklaştıramayacağı için gol yapma olasılığı son derece yüksektir.

    *hakem kararlarına topçular, teknik kadro ve tribün başta olmak üzere, ülke halinde itiraz edilir. gerekirse hakemin ülkesi protesto edilir. konsolosluk önünde o ülkenin ürünleri yakılır, hükümet nezdinde söz konusu ülkeye sitem edilir.

    bu eserin yaratılmasındaki yardımları için, yaptığımız derin futbol analizleri ile futbol bilgime yaptığı katkıları inkar edemeyeceğim sanborn biraderime de teşekkür ederim. o olmasa halim'in şu an nerede olduğunu asla bilemezdim.

    lineker'i gören var mı?
56 entry daha
hesabın var mı? giriş yap