• tek kelimelik özetle belirtmek gerekirse: menemen! (entry bitti dağılabiliriz) az sonra anlatacağım üzere, babamla hiçbir ortak özelliğimiz yok(merak etmeyin, sütçüyle de yok). yalnız bir konu var ki babamla beni birleştiren, o da bir haftalık tam eziyet tatilimize vesile oldu. bizim rahmetli öyle düğünü derneği sevmeyen bi adamdı. hani değil düğünü derneği sevmemesi, bir gün herifin biri delirmiş vaziyette eline bıçağı alıp apartmanımızın önünde çatır çatır kendisini kesti, değil mahalle koca bi ankara ayağa kalktı, emniyet müdürüne kadar herifi ikna etmeye bizim binanın önüne geldi de bizimki evinin üç metre aşağısında yaşanan bu hadiseye karşı 'lan noooluyo orada' deyip de camdan bi kafasını uzatıp bakmadı. öylesine vakar bir adamdı yani. şimdi gel de şu adamdan kaynın koynun uşaklarının düğününde haley çekmesini bekle. en büyük atraksiyonu konu komşu gidilen pikniklerde güğümün tersini çevirip darbuka çalmaktı. o kadar. ne bi oynadığını gördüm, ne de öyle ortalarda gezdiğini... ablamın nikahına gelmesine bile şaşırttı beni düşün yani. anne öyle mi? misal akşam televizyon izlerken çoook gaipten hafif bi bağırtı gelsin hemmen kumandayı muteler; 'şışşt susun! (kulak kesiliyor) bi dakka! ses! kavga var! vallaha kavga var! balkona! balkona!' ulen iki mahalle ötedeki kavgayı nasıl duydun kadın? sonra bana gelmezler mi 'sen de pek bi dengesizsin' diye. hangi kutupların mahsülüyüm kızım baksana!

    e haliyle de evlenmesine imkansız gözü ile bakılan 1 numaranın kızı keriman abla'nın düğünü için de bir hafta adana'ya gidecek değildi tabi. keriman abla'nın bir hafta süren düğünü deyince aklınıza 1932 dünya güzeli keriman halis gelmeye sakın. bu bildiğin keriman'ın tekiydi. hatta mahalledeki abiler şakasına kafasına onluk çivi atmıştı da çivi saçlarına saplanmıştı resmen. bildiğin eşşek kadar çiviyi tuttu o saçlar. gördüm yani. anne tarafındaki atlangoçluk malumunuz, keriman abla'nın üzerinde hayli emeği olduğu için düğünün tedarik sponsorluğunu üstlendiğinden kelli, ve ablamları da beraberinde götüreceğinden mütevellit, babamla bir haftalık bekar hayatı biletini cebimize iliştirdik. nasıl seviniyorum ama daha on yedi yaşımda annem ve ablamlar başta olmak üzere karı dırdırından bıkmış bir delikanlı olarak en asil duygunun insanıdır diye bildiğim babam ile bir hafta errrkek erkeğe takılacaktım.

    hani her insan babasına bi kutsiyet atfeder ya, doğaldır. benim rahmetli için o güne kadar yapacağım tanım; nasıl derler, salon adamı olduğu yönündedir. avantgarde desek tam yeridir. arkadaş, bu adam inşaat işi yapardı da akşam eve gelince ayakkabısının üzerinde bir tane de toz zerreciği olmaz mıydı? bilirim ki sabah işe giderken parfümünün kokusu bir saat apartmanın içinde kalırdı. daha sektörde parfüm yokken bu herif esansları birleştirtip parfüm yaptırtırdı kendisine. öyle temiz, bakımlı bir adamdı. sen inşaatçısın giy şöyle rahat bi kot, altına lastik ayakkabı dimi? yok! babamdır diye demiyorum ama ben hala onun gibi iyi giyinen, uyumlu giyinen bir adam etrafımda göremiyorum. hayat adamıydı rahmetli, yedi çeşit meze olmadıkça rakı masasına oturmazdı. bira mı? rakı sofrasının yanında mezesi hicaz ise neşeli, nihavend ise hüzünlü, kürdili hicazkar ise sağlam bi para kazanmış, rast dinliyorsa yanına yaklaşma! tam bir sanat müziği gurusuydu ve abdullah yüce'ler, şerif içli'ler, malatyalı fahri'ler, şükrü tunar'lar varken münir nurettin'e besteci bile demezdi. onun için sanat müziğinin tanımı şuydu: 'selahaddin pınar, sadettin kaynak'. bir kere bile müzeyyen senar dinlediğini duymadım. hamiyet yüceses, safiye ayla varken...

    temiz bi adamdı demiştim dimi? arkadaş bu adam bir banyo yapardı, biz evde süblimleşirdik, komşular buhardan etkilenmemek için binayı tahliye ederdi de adam sapasağlam çıkardı o banyodan. yok öyle şimdiki gibi kombi tombi! banyo kazanında en az bir çeki odun yanardı. hele bir tıraş olurdu ki bütün ev seferber olurduk! tası, aynası, takımı salonda hazır olacak. fırçası yumuşatılacak, o yeni açılmış tam kalıp mis kokulu sabun köpürecek de köpürecek, gümüş tasta kaynar su gelecek, sonra sakalın yumuşaması esnasında soğuyan su geri değişecek, kızının birisi havluyu değiştirecek, incesini almaya yakın o su tekrar değişecek... tam bir ritüel yani.(ulan zor tutuyorum kendimi) ve bu niteliklerini bahsettiğim adam ilkokulu 3. sınıfta terk etmiş, o zamandan itibaren inşaat kalfası babasının yanına başlamış ve sonunda inşaat aleminin en bilinen ''alaylı''sı olmuş, önünde nice yüksek mimarları, yüksek mühendisleri hizaya dizmiş bir meslek adamıydı. anneme çift çarşaf sardırtıyorsa bil ki sağlam bi betornarme projesi işi ile karşı karşıya. içerdi ama serkeşliğinden değil. işe yarayacağı zamalarda. hala 35-40 yıldır sıvası dahi dökülmeyen eserleri ankara'nın belli başlı yerlerindedir.

    bütün bu anlattıklarımdan özetle yola çıkarsak: dırnağına çekmemişsim amına koyim!

    her ne kadar annemler yola çıkmadan önce bize bir haftalık yemeğimizi yapmayı teklif etse de, 'biz oğlumla bekar yemekleri yiyecez karışmayın siz!' diye reddettiğinde anlamıştım bi boklar döneceğini. sen şuna tek çeşit bekar yemeği desene adam! yemeğe ler takısı takınca ben de zannettim ki her akşam mangalı yakıp, ızgaranın dibine vuracaz, bir haftada gut olacaz. zabah akşam menemen, zabah akşam menemen... hani hörgüçlü bi yaratık olsak, 94 yılında depoladığım menemen hala beni idare ediyor olurdu. bir de biz bu adama temiz pak demiştim ya; yok lan öyle bir şey! her şey karıya şirin görünmek içinmiş. evet, insanlar osurur. kimi insan fazla osurur eyvallah ama sende nasıl bir gaz oluşumu var yahu? insan günde yirmi metreküp osurur mu?(bak bu konuda çekmişim işte) hani oradan çıkan gazı değerlendirsek en olmadı evin elektriğini bedavaya getirirdik. bu adam evde bile grand tuvalet gezen bi adamken balkona donla çıktığına şahit oldu bu gözler. ulan resmen oturdum bir hafta 'bir eş bir adamı bu kadar mı değiştirir?' diye izledim herifi. böyle şakalar, gel bi oğlumla güleşeyim diye el ense çekmeler... ben, allahtan yaz dönemi de maç izlemeyeceğiz diye sevinirken sen bul bir kanalda beşiktaş ile(sağlam beşiktaşlıydı) alman 4. amatör ligi takımı stahl aizenhütendslaftminfdenesburg bvb takımının maçını, nasıl bağırıyor ama geelll diye bana. olm ben böyle heyecanlı maç henüz izlemedim lan! arsenal-galatasaray maçında bile bu kadar adrenalin yaşamadım lan! o alpay'ın, o takoz'un, o rıza'nın, kuzgun(kuntz)'un yediği küfürleri nasıl anlatayım ben size oğlum?

    iş bununla bitmedi tabi. annemler gelmeden bir gün öncesine saklamış altın vuruşu! elime bi alış veriş listesi tutuşturdu ki, -hani dedim ya ilkokul 3 terk diye. ki yazmak ile pek arası yoktu- onu saklayıp bi sümeroloğa göstersem kadeş anlaşmasının orjinal metni olarak rahatlıkla yutturabilirim. bakkallar listeyi istedi 'ver ben bakayım' diye de adamlar bizi ailecek hamas militanı zannetmesin diye itin köy kıskandığı gibi kıskanıp vermedim listeyi. ama sığırlık yine bende tabi. öyle listeye bakmadan atarsan kendini sokağa... işte o liste:

    - renzo (iki semt, dört muhit, yedi mahalle, elli iki tane bakkal gezdim bu renzo denen illeti bulmak için! içlerinden sadece bir tanesi 'yarın gelecek kardeş' dedi ki bu herif ya benim peder ile aynı kafayı yaşıyor? ya da müşteriye 'yok!' dememeyi şiar edinmiş, modern perakendeciliğin kurucusu. aradığım şeyin rinso olduğuna eve gelince dank etti kafa)
    - duj jeli (davay davay) (bu arada pederdeki vizyona dikkat çekerim; sene 94! o zamanlar prens charles bile arap sabunuyla yıkanıyordu)
    - büyük
    - bılendakis (nikos kazancakis)
    - anan için gıyasettin (cire aseptine)
    - parmaşap (perma sharp)
    - kavın
    - ufak (iyi de büyük de istedin sen)
    - bırsa işi kese (lan nerden bulayım ben bunu)
    - bi tenike barbun
    - tuluk peynir
    - kendinede bira al (dahi anlamındaki de ayrı yazılır)

    nur içinde yat be...
24 entry daha
hesabın var mı? giriş yap