• uyumadan geçen üçüncü günün sonunda ortaya çıkan sanrılar bütünü.
    hareket eden nesneleri geç, ben kendimle karşılıklı oturduğumu biliyorum.
  • alternatif gerçeklik...

    bunu algılamaktan yoksun insanların "gerçek olmayan" dedikleri, oysa "gerçek" denilenden hiçbir varoluşsal eksiği olmayan hakikat parıltısı.

    (bütün dünya şizofrenleri birleşin!
    ve hemen akabinde dağılın...)
  • hayatımın en büyük denyoluklarından birinin sonucudur. evet, çoğunuzun bildiği gibi, tantum. odada aslan mı görmedim, hayali ipler mi kovalamadım... anlatacaklarım şahsi salaklığımdır, yatırım tavsiyesi değildir, denemeyiniz.

    eksişehir'de öğrencilik zamanları. yakın bir arkadaşım istanbul'dan geldi, eskişehir'deki yakın arkadaşlarla benim odamda toplandık ve sohbet, makara içmeye başladık. saat epey geç oldu, tekeller kapandı. geçidin oradaki benzinliğe gidip sigara, bira alacağız ikinci tur. ben ve üç arkadaşım çıktık dışarı, eskişehir ayazında ayılacağımıza içimizden biri "hadi tantum alalım" dedi. çünkü ne zaman bir araya gelsek bize rahat batardı. hepimiz ilk defa deneyecektik, en fazla ne olabilir ki dedik. düşün geri zekalılığın boyutunu. o dönem evim cengiz topel caddesi'ndeydi, şansımıza cadde üstünde bir de nöbetçi eczane vardı ve tantum'u kaptık.

    hala aklıma geldikçe şaşıyorum, o eczacı bize neden tantum sattı? darmadağın halde dört tip, sarhoşlukları beş metreden anlaşılıyor, eczaneye girip 3-5 kutu tantum istiyorlar ve eczacı da veriyor. neyse...

    tantum, sigara, içki aldık ve odama döndük. ev arkadaşımın eline tantum prospektüsünü tutuşturdum ve "baktın ölüyoruz ambulans çağır, bu gerzekler şu ilacı içtiler de" diye talimat verdim. kız korktu, başımızda nöbet tutmaya karar verdi.

    kişi başı 10-15 tantum, üzerine de 6-7 bira içtik. öncesinde içtiklerimizi hatırlamıyorum. hangi cesaretle içtiğimi de hatırlamıyorum. allah belamı vermiş yani o an, çünkü ilerleyen saatlerde yerde sürünüp "neden içtim nedeğğğnnnn" diye zırladım.

    içkiler bitti, aradan epey zaman geçti. bu arada harıl harıl orta dünya, mitoloji konuşuyoruz. araya poe şiirleri falan giriyor, hepimiz trt spikeri edasıyla kuzgun okuyoruz falan. ev arkadaşım benim yatağımda oturuyor ve dikkatle bizi izliyor, biz yerdeyiz ve "ee bu mu yani, hiçbir etkisi olmadı ki" diye homurdanıyoruz. hatta arkadaş "bunu içip halüsinasyon gören gerzektir ya, hani, ben görmüyorum çünkü kafamda bitirdim olayı" dedi.

    beş dakika sonra ilk fireyi verdik. halüsinasyon gören gerzektir diyen arkadaş koridora çıktı ve bir anda "cennetin kapısını görüyorum, her yerde kelebekler var, çok güzel" diye bağırmaya ve zıplamaya başladı. gürültüye diğer ev arkadaşımız uyanmasın diye yerimden fırladım ve çekiştirerek odama sokacaktım ki, kollarımın olmadığını fark ettim. asdfg evet, bir anda "kollarımı çalmışlar" diye çığlık atıp odaya daldım. buna karşılık olarak arkadaşın biri bütün ciddiyetiyle "bende olmasın lan" diye çantasını karıştırmaya başladı. çantasında kollarımı bulamadı ama ejderha yumurtası bulduğunu iddia etti. bundan sonrası tamamen film gibi. olayın mantıksızlığının farkındasın ama kendine engel olamıyorsun. her detayı hala hatırlıyorum ki üzerinden 10 seneden fazla geçti.

    başımızda nöbet tutan ev arkadaşım yanıma gelip "kolların burada, bak" diye bana kollarımı gösterdi ve sakinleştim. yerime oturdum ama nasıl bir iç sıkıntısı anlatamam. kalp çarpıntısı, nefes darlığı, kesin zehirlendim ölüyorum dedim. ama bunu söylemek aklıma gelmiyor, nutkum tutuldu. ölüp gidicem ve annemle babam insanlara "kızımız zeka yetmezliğinden öldü" diye açıklama yapmak zorunda kalacaklar diye dertlendim.

    bir süre sonra, karşımda oturan arkadaş kafamda bir maymunun oturduğunu ve kafasına ayakkabı bağcığı bağlamış olduğunu iddia ederken, ben odanın ortasından geçen ördek yavrularına bakıyordum. yanımda oturan arkadaş "telefonum çalıyor ama açamıyorum" diye bağırmaya başladı. telefona baktığımda çalmıyordu, ama diğer arkadaşa göre telefonun tuşları bozuktu. sabah öğrenecektik ki ortada telefon falan yoktu. aynı arkadaş sigara yakmak istedi ama bana dönüp "beş tane alev var, hangisiyle yakcam sigaramı" dedi, baktığımda üç alev gördüm, en soldakini dene dedim. sabaha kadar yanmayan bir sigarayı emzik gibi emdiğini ertesi gün odamı temizlerken anladım.

    odamın camında güvercinler olurdu. birimiz camdan kustuk ama hangimiz hatırlamıyorum. ben değilimdir çünkü ben sonradan banyoda kustum. neyse, kusan arkadaş "benim kusmuğumu yiyen güvercin de ilacın etkisine girecek ve beni eve kadar takip edip öldürecek" demeye başladı. bunu duyan diğer arkadaş camı açıp "hani olm nerde güvercin, bunlar zürafa" dedi. camdan baktığımda gözlerini bana dikmiş bir zürafa kafası gördüm ve perdeyi çektim.

    ilerleyen saatlerde bu basit halüsinasyonlar yerini korku ve paranoyaya bıraktı. arkadaş odamın ortasına oturdu ve ileri geri sallanarak "polis geliyor, polis beni alacak, dirilirili" demeye başladı. aralıksız olarak kendince polis telsizi sesi çıkarıp hüngür hüngür ağlıyordu. "diriliri li, diriliri li, diriliri li"

    o kadar alkol alınca haliyle çok susadık. yanımızda 5 lt erikli su şişesi vardı, onu almak için uzandığım anda şişenin içinde örümcekler olduğunu gördüm. bunu söylediğimde "hayır suyun içinde bir şey yok" dediler, beş dakika sonra onlar da örümcek görmeye başladılar. yani özetle birbirimizin gördüklerini de kopyalıyorduk.

    sabah altı gibi iki arkadaş evlerine dönmeye karar verdiler. zaten ikisi ev arkadaşıydı. gittikleri yol da cengiz topel caddesi'nden espark'ın karşısına kadar, oldukça kısa. arkadaş bir anda kendini çöp toplayan arabaya atmış ve çöpçüler ağızları açık bakarken "bas gaza, gaza bas lan geliyorlar" diye bağırmaya başlamış. meğersem paşamız bütün evlerin camlarından sarkan ve ona "içeri gel" diye bağıran çıplak kadınlar görmüş asdfg. parçalarlar diye korkup çöp arabasına sığınmış. haliyle çöpçüler siktir etmişler bunları. yol boyunca biri "diriliri li" yaparak, öbürü camlardan sarkan çıplak kadınlardan kaçarak, götlerine baka baka eve gitmişler. apartman kapısı açmaları iki saatlerini almış ahahaha anahtar nerede, anahtar yok, anahtar var delik yok, delik burda kapı nerde diye delirmişler.

    onlar bu haldeyken benim odamda da durum pek parlak değildi. arkadaş benim yatağıma uzandı, ben de karşısındaki yatağa uzandım. odanın iki ayrı ucundayız, ikimiz de sırt üstü yatıyoruz. birden kar yağmaya başladı, hem de lapa lapa. o ara ayılmış olsam gerek, odaya kar yağamaz, bu gerçek değil dedim. uyumak için yan tarafa döndüğüm an odanın ortasında yatan bir aslan gördüm. kocaman yeleleri olan, erkek aslan. arkadaşa sesleniyorum ama fısıltıyla, aslan bu boru mu, ya saldırırsa?

    - kalk kalk, odada aslan var
    (kafasını çevirip odaya bakar ve)
    - ne aslanı ya, baykuş o, yat uyu.

    bir süre sonra aslan yok oldu, tuvalete gideyim dedim. girdim, banyonun her yerinden ipler sarkıyor. birini tuttum çektim, yere düştü kayboldu. öbürü, beriki derken ben uzun süre banyoda hayali ip kovaladım.

    sabah tayfun moğol'un dersi vardı, normalde derse gitmeyen ben, o kafayla altıda yatıp sekizde kalktım ve derse gittim. tek hatırladığım tayfun hocanın amfiye uçarak girdiği ve amfi kapılarında ışıklı gazino tabelaları gördüğüm.

    sonrasında aşırı mide bulantısı, kusma, baş dönmesi ve dehşet verici bir yorgunluk... aklıma ne zaman gelse midem bulanıyor hala.

    şimdiki aklım olsa dener miyim? asla. yirmili yaşlarımı ölmeden atlatmış olmam mucize.
  • klamoks denen antibiyotiği kullanıyorum 2 gündür...

    uykudayken yatağımın ucundaki salvador dali çakması tabloda keçi kafalı bir adam gördüm an itibarıyla. tablodan elini çıkarmış beni uyansana diye dürtüklüyordu. gayrı ihtiyarı ananıskim diyerek tekme attım buna. tabi halüsinasyon bu. hologram gibi bişey olduğu için tekmem içinden geçti. daha sonra aniden kayboldu ve tablo yerine geldi. ama çok da bir değişim olmadı aslında tabloda. sanki o keçi kafalı lanet olası adam yıllardır oradaydı da dışarı çıkması için benim halüsinasyona yol açabilen bir ilaç kullanmam gerekiyordu. ulan kendi kendimi korkutmakta da üstüme yok ha.

    hemen annemle babamın yanına gittim. durumu anlatınca beni aralarına aldılar. sarılarak mutlu ve huzurlu bir uykunun tadını çıkarttım.
    şaka lana şaka. bu saatte babama söylesem keçi kafalı bir adam gördüm desem boynuzları sana girsin der ve uykusuna devam eder muhakkak.
  • gecen sene agustos ayinda 12 mt yuksekteki karton paletinin karton parcalari agladigini gormustum.
    gozlerim dolmustu. "aglama lan!" demistim. "kartonlar aglamaz!"
  • bir doktor tarafindan olasi bir hastada varligi soru cevapla elde edilemeyecek seydir, al diyalog canim kardesim:

    doktor-halusinasyon gordugun oluyor mu hic?
    hasta- hausinasyon gorsem, gordugumun halusinasyon oldugunun farkinda olur muydum sizce??<sasirarak ama cidden>
    doktor-kalk git evladim bi seyin yok..
  • objesiz algı
  • ben en azından bir kere, gördüm bundan. sene 1997 filandı sanırım. ben 13 veya 14 yaşındayım. çınarcık'ın arkasında erikli yaylası vardır. özellikle istanbul'a yakın olduğu için trekkingle filan uğraşanlar iyi bilir. o dönem, izciyiz. tabi izcilik de şimdi ki gibi değil. gayet de dostani bir ortamda arkadaşlarımızla, liderlerimizle kamp yapıyoruz. izcilik kuralları gereği, nöbet tutuyoruz sırayla. ben grubun en küçük elemanı olduğumdan yaşı bana en yakın, ama asla benimle muhabbet etmeyen, uyuz, burnu havada bir tiple beni nöbete yazdılar. sabaha karşı, saat tam alacakaranlık. biz ateşin başındayız. dereyle, mısır tarlasının çitleri arasındaki yoldan 10 kişilik bir grubun geçtiğini görüyorum. kadınlı erkekli bir grup. o sahne hâlâ aklımdadır. benim de tuvaletim gelmiş. biraz da o gördüklerimi merak ettiğim için ayrılıyorum ateşin başından. derenin kenarından, kenarından yürüyüp, biraz da kamptan uzaklaştıktan sonra, biraz düzlük bir alan oluyor. orada gördüğümü sandığım kişilerin olmadığını anlıyorum. kampa dönüp ukala arkadaşa, buradan geçenleri gördün mü diye soruyorum, o da kimseyi görmediğini, söylüyor.
    evet, uyku sersemi beynimin bana oynadığı bir oyundur bu.
    çok sonraları öğreniyorum ki, ruhlar alacakaranlıkta görünürlermiş. onların peşine takılıp gidenler de onlarla birlikte gaip aleme giderlermiş.
  • 9 yaşındayken bir gece odamda yer yatağında gece uyanmışken doğal olarak ilk tavana baktıktan sonra salonda hala yanmakta olan sobaya içinden çıkan ışık sebebiyle gözüm takılmıştı. fakat o da ne sobanın başında bana benzeyen çocuk korku filmlerinde ki gibi yüzü gülümseyerek bana bakıyor. çok korkmuştum ve o kadar korkmuştum ki başımı çeviriyor salona bakamıyordum. 5 dakika da bir göz ucuyla bakıyordum bana benzeyen velet hala orada bana bakıyordu. bende amma korkutucu gülümsüyormuşum. gel zaman git zaman bunun sebebini çözememiştim. taa ki lise 2 de psikoloji dersinde hallisünasyon dersi alana kadar bunu zihnimde korkuyla beraber taşımıştım. hallüsinasyon kavramının teknik detayını öğrendikten gördüğümün tipik bir hallüsinasyon olduğunu kabul ettim fakat o ürperti o bugüne kadar ki karanlıkta çekimserliği yaratan korku hala içimdedir. şimdi bu yazıyı yazıyorum. birazdan salona geçerken o görüntüyle karşılaşıp karşılaşmayacağımı bilmiyorum. yani ne kadar teknik ayrıntısını bilirsen bil, insansın sen aga korktuğun şey içinde elbet büyüyecek seni yutacak iradesiz olduğun anda. hallüsinasyon budur bence. merhemi var mıdır bilemem.
  • okulda karşılaştığın,elinde roma hukuku kitabıyla kırmızı ceketli,uzun siyah saçlı kızdır...yalnızlıktır,tutunulmak istenendir,güçsüz olmaya izin verebilendir...elinde roma hukuku kitabıyla kırmızı ceketli,uzun siyah saçlı kızdır gece yarısı masanın üzerinde oturan...
hesabın var mı? giriş yap