• debe editi:benim de yaşamakta olduğum cenova şehrinden son durumu anlatan 2 gazeteci arkadaşın hazırladığı videoyu da italya hakkındaki gerçekleri izlemek için izleyebilirsiniz. + imla düzeltmeleri

    https://www.youtube.com/watch?v=l4hzjwlsiey

    yılmaz özdil'in yazısına istinaden italya'da yaşayan birisi olarak yazıyorum. italya'da yaşanan olaylar çok acı olmakla beraber türk basınında çıkan haberler tamamen ajitasyon üzerine. yanlışları düzeltelim öncelikle sonrasında durumu elimden geldiğince anlatacağım.

    1)evet sokağa çıkarken yanınıza bir belge olması gerekiyor.o belge budur. autocertificazione denilen yani ekstra bir onay gerektirmeyen kendiniz doldurup imzaladığınız bir belge. yani yok ekmek almaya çıktım karakola mail atıyorum gibi bir durum yok. çıktığınız an polis durduruyor gibi bir durum yok.olur da polis sokakta bulunma amacınızı sorarsa bunu gösterebilirsiniz veya yoksa da mantıklı bir açıklamanız var ise sorun çıkartmıyorlar. bu belgeyi de elinizle yazabilir , çıktı alabilir veya telefonda dolurup gösterebilirsiniz.

    2) nakit para kullanılmıyor diye bir durum yok nasıl bir abartı nasıl bir söylenti anlamak bile mümkün değil, daha bugün gidip bankamatikten para çekip marketten nakit para ile alışveriş yaptım.

    3)evet karantina var ancak asıl olay toplu olarak yapılan etkinlikleri engellemek kimse tek başınıza sokakta evinizin yakınında yürüyorsunuz hava alıyorsunuz diye sizi polise şikayet etmiyor veya polis gelip kolunuzdan tutup götürmüyor.

    4)süpermarket eczane benzinlik dışında her yer kapalı demiş ayrı bir abartı. öncelikle restaurantlar eve servis yapabiliyor ve hala açıklar , bankalar açık bankamatiklere gayet nakit takviyesi yapılıyor, gazete bayileri açık halkın haber alma hakkını engellememek adına , posta servisi hala çalışıyor. bunların dışında özel sektörde eğer firmanız çalışıyorsa insanlar hala işlerine gidiyor( evden çalışma imkanı olanlar evden çalışıyor tabi). bu sebeple toplu taşıma hala çalışıyor.

    şimdi yaşananlara gelelim, italya 1 haftadır tüm ülke olarak karantina da , bu karantinanın ülke çapına yayılmasının en büyük sebebi şu an hastalığın italya'da ki merkezi haline gelmiş olan lombardiya bölgesinin karantinaya alınacağı haberlerinin olay gerçekleşmeden yaklaşık 8 saat önce sızmasından ve halkın karantina altında kalmamak için bölgeden ayrılmasının sonucu olduğu söylenebilir. bu olaydan 1 gün sonra karantina ülke çapında uygulanmaya başlandı.

    ikincisi italya yapabileceği en şeffaf şekilde sürekli halkı bilgilendirerek , her gün yerel saat ile 18:00 de basın toplantısı yaparak günlük durumu bildirerek insanları haberdar ediyor.
    halk karantina uygulanmaya başlandıktan sonra istisnai insanlar dışınca tamamen kurallara uyuyor, herhangi bir zorlama baskı yok , korku panik durumu yok, dışarıda marketlerde 1 metre kuralına uyuyorlar , zorunlu olmadıkça çıkmamaya özen gösteriyorlar, devlet ceberrut bir devlet gibi çıkanı yakarım modunda değil , insanlara gerekli durumlarda tolerans gösteriliyor polis tarafından .

    hastahanelerde durum evet kritik seviyeye ulaşmış durumda ölü sayıları artıyor , ancak beklenen bir durum olduğu önceden duyuruldu, karantinanın etkisini ilk haftadan sonra görmeye başlayacağız denilmişti ve 2 hafta boyunca artması bekleniliyor henüz pik yapmadığı hastalığın söylendi. şu an için ölü ve yeni vaka sayısı artmaya devam etse de dün ilk kez güzel bir haber geldi ve hastalığın yayılma hızında düşüş olduğu kaydedildi.umuyorum 1 hafta sonra da hasta sayılarında ilerleme değil iyileşenler sayesinde düşüşler görmeye başlayacağız.

    şimdilik italya'dan son durumlar bunlar . olay ne ciddiye alınmayacak kadar rahat , ne de özellikle türk basınında yazılan kadar kıyamet senaryosu.zor zamanlardan geçiyor ülke ama hala ayakta ve şu an için süreci iyi yönetiyorlar.
  • ortalama ücretin net 1.500 euro olduğu, niteliksiz işçilik ve emekli maaşlarının daha da düşük olduğu, kıdemli beyaz yakaların ise 2.000 ile 2.500 euro arası aldığı bir ülkedir. ek olarak haziran ve aralık aylarında çift maaş alınır.

    genelde bekar insanların çoğu 25-30 yaşlarında dahi kirayı ev arkadaşları bularak paylaşırlar. işe yeni başlayıp 1.500 eurodan az kazanan birinin maaşının yarısını kira olarak vermesindense, 300-400 euro verip oda kiralaması ve faturaları bölüşmesi daha mantıklıdır.

    eşler eve toplam 4.000 euro üstü para getirebiliyorsa refah içinde yaşarlar. kiralar 1.000 euro civarındadır, 1.500 euro verirseniz çok güzel evlerde yaşarsınız, market harcaması ise çocuklu bir aile için 500 euroyu geçmez.

    ekonomik anlamda kuzey avrupa ülkelerinin refahını vadetmez belki ancak hayat da bir nebze daha ucuzdur denilebilir.
  • yıllardır koruduğum iffetimi iki paralık eden doktor ve hemşirelere sahip ülke.dostlar,dostlarım.. eğer birgün bu memlekette bir iğne olmanız gerekirse iki kere düşünün.italya'nın her tarafı penis,testis ve göt heykeli ile dolu olduğundan mıdır nedir,yıllarca ortalık yerde görünmemesine özen gösterdiğim,çaba harcadığım, götümü! hiç utanmadan o kadar heşmşire,doktor ve hasta arasında seri bir hareketle dizlerime kadar indirmişlerdir.(göt derken aşortmanı kastediyorum.yoksa dize kadar inebilen göt değil başka birşeydir)
    ben sedyeye uzanmış,aşortmanımı doktorun gayet rahat çalışabileceği seviyeye kadar indirmiş beklerken(ki çok değişik duygular yaşatır o an insana.) intern olduğu heryerinden belli kılkuyruk,ani bir hareketle,hemde çok ani bir hareket. özellikle tekrar vurgulamak istedim,aşortmanımı dizime kadar indirdi (bkz: hışım)(bkz: hoyrat)."lann??" diye bir panik döndüğümde, -ki o sıra istemdışı bir iffet koruma atağı olarak aşormanımı tutmuş "beni mi sikecen lan?" bakışımlarımı doğrultuyorum (bkz: refleks)- alkollu mendille tokatlarcasına popişimi silip, bastı iğneyi.tabi boylu boyunca uzanmış yakışıklı genci goren bayan internler kikirdeyerek "bir an önce iyileşirsiniz" temennilerini sunuyorlar ama orospu çocuğu aşortmanımı nasıl indirdiyse elim varmıyor ki biryerim görünmeden çekeyim. yüzü koyun, götüm açık aşortmanı bulmaya çalışıyorum. resmen debeleniyorum.neyse aşortmanımı çekip doğruluyorum herkesin suratında bir gülümseme..tarifsiz bir hafiflik..götümü ovalayarak ve intern olan kızın biriyle uzun uzun kesişerek çıkıyorum.işe iyi yanından bakıyorum "demek bu halde bile beğendi beni.." yarın aynı saatte tekrar ordayım,umarım o da orda olur. ona bir sürprizim olacak,götüme telefonumu yazıp altına "what about a drink?"'i kondurmak istiyorum..artık göt benim için bir amaç değil bir araç oldu.ha gene o kılkuyruk olur dizlerime kadar indirir,"what about a drink?" i görünce "ibne lan bu mesafeli davranıyım" der.iyi olur.
  • ülkemizde hem eyt’li, hem de yeşil pasaportlu bir türk nasıl seçkin bir insansa; italya da aynı şekilde seçilmiş bir ülkedir.

    ülke akdeniz kuşağında. sıcak iklim, masmavi plajlar.. zeytin, şarap, meyve… her şeyin iyisi burada. kuzeyi, alpleri ayrı güzel.. güneyi ayrı güzel.. doğa ve tarih korunmuş. türkiye gibi doğanın ve tarihin ırzına geçilmemiş..

    avrupa’nın göbeğinde. komşuları fransa isviçre. suriye, iran filan değil. deprem dışında beka sorunları yok.

    roma imparatorluğu, rönesans, opera, heykel, sanat, tarih..

    vatikan var içinde. sadece katolik turizmi bile milyonları doyurur.

    sıcakkanlı, şık ve rahat insanlar..

    şanslı ülke. ama bu şansı hak ediyorlar.
  • roma imparatorlugu'nun yikilisini takiben italya, bircok insanin gozunde bir cografi bolge olmaktan oteye gidememistir. kulturel yapilari birbirine cok benzese de, ayni lisani konussalar, ayni cografyalarda yasasalar da, ozellikle imparatorlugun yikilmasindan sonra bir sehir devleti yapisi ortaya cikmis, bu sehir devletleri, fransiz krali charlemagne'in kurdugu ikinci roma imparatorlugu (yani kutsal roma imparatorlugu) altinda tekrardan bir sekilde "birlesmislerdir". ancak bu birlesme, tam olarak tek bir bayrak altinda birlesme olmamistir pek tabii ki.

    her ne kadar bir suru farkli sehir devleti olsa da (saniyorum ki 9 idi, yaniliyor olabilirim), italya'yi aslinda dort ana bolgeye ayirabiliriz: kuzey, orta, guney ve sicilya. bu bolgeler arasinda cok buyuk farkliliklar oldugu asikardir. zira sehir devletleri zamaninda birbirlerinden izole bir bicimde gelisen bu bolgeler, buyuk olcude beraberlerinde farkliliklari da getirmislerdir. kuzey ne kadar gelismisse, guney de bir o kadar tarimsal faaliyetlere yonelmis ve az gelismistir. buna benzer farklardan birsuru mevcuttur.

    italya, bildigimiz gibi akdeniz'e en uzun sahil seridi olan avrupa ulkesidir. bu nedenle, denizden bir ejderha filan cikmadigi surece karasal tehlikelere yalnizca kuzeyden acik bir konumdadir. "bol ve yonet" politikalarinin agir bastigi italyan sehir devletlerinde, herhalde bir birligin olusmasinda en buyuk engel, bati ve guney italya olmustur. zira kendileri, herhangi bir birlikteligin onemini kavrayamamakta iken, kuzeydeki soydaslari, tehlike ile ic icedirler ve birlesmenin onemini bilmektedirler.

    italya, asil birlesme doneminden once iki defa birlesmistir. birincisi, papalik altinda olan birlesmedir. bu birlesmeden kastim, kutsal roma imparatorlugu'ndan farklidir; papalik, hemen hemen butun dogu italya'yi bir sekilde birlestirmeyi basarmis bir guc olarak bulunmaktadir. ikincisi ise napoleon bonaparte zamaninda yapilan isgal sonucu bir sekilde birlesmis olmalaridir. ancak bu birlesmenin ardindan da tekrar ayrilmislardir. yine de bu ikinci birlesme, en sonunda tek bir italya'nin olusmasinda en onemli rollerden birini oynamistir.

    risorgimento olarak da adlandirilan bir teorileri vardir italyanlar'in. tipki turkler'de mevcut olan turan ideolojimize benzer bir sekilde; roma'yi tekrardan birlestirip guclu ve tek bir italya yaratma fikridir kisaca. birlesmenin en buyuk destekcileri olan kuzeyli devletlerden yetismis olan mazzini, bu fikre onderlik etmis olsa da, daha sonradan surgune gonderilmistir. ozellikle napoleon bonaparte'in yenilgisinden sonra, butun italyan halklarinin beraber hareket edip isyan etmesinin aslinda napoleon'u ne kadar gucsuz ve zayif kildigi fikri yayginlasmaya baslamistir. oyle ki, benzer fikir, ayni donemlerde almanya'daki birlesme hareketlerine de onayak olmus, prusya'nin guclenmesini saglamistir.

    1848, avrupa tarihinde cok ilginc bir doneme taniklik etmektedir. oyle ki, bu tarihte avrupa'daki bircok baskentde, monarsi karsiti liberalist gosteriler ve ayaklanmalar gerceklesmistir. bu ayaklanmalarin cogu bastirilmis olsa da, ozellikle de kuzey italya'nin en guclu devleti olan piedmont-sardinia (unutmayin ki venedik, gerek osmanli'nin, gerekse avusturya'nin sayesinde epey bir guc kaybetmistir), bu ayaklanmalardan pek bir etkilenmis olacak ki, italya'nin roma donemlerinden beri gorecegi ilk anayasalarindan birini olusturacaktir.

    4 mart 1848 yilinda kabul edilen bu mesrutiyet anayasasi, halen daha monarsiye buyuk olcude destek vermekte idi. genel anlamda bir anayasa olmasi nedeniyle "liberal" dense bile, aslinda icerik olarak tamamiylen mutlak monarsiyi destekleyen bir yapi icerisindedir. oncelikle, "katolik, apostolik ve roma kilisesi, devletin tek ve vazgecilmez dinidir" gibi bir kalip icermekteydi. ote yandan bu anayasa, devletin yonetimini tamamiylen halki temsilen gorev basinda bulunan bir krala butun yasama ve yurutme yetkilerini veriyordu (tam anlamiylan thomas hobbes'un mezarinda huzur icinde uyumasini saglayacak bir olay olarak kabul ediyorum bunu).

    oyle ki, piedmont-sardinia, bu anayasanin da vermis oldugu guc ile papalik'a karsi bir savas baslatir. bu savastan kendileri galip cikarlar ve italya birlesmis olur.

    ancak bu noktada, "roma sorunu" adi verecegimiz problemler ortaya cikmaya baslar. kisaca, birlesmenin ardindan liberaller ile kilise arasindaki dengenin nasil saglanabilecegi konusudur. uzun bir sure daha bu sorun giderilemeyecek, italya uzerinde kara bir bulut olarak kalacaktir.

    italyan birlesmesi, amerikan kolonilerinin birlesmesinden cok daha farkli bir yapiya sahipti. oncelikle amerika'da, new england bolgesindeki 12 koloni, birlesmek adina birbirleriylen anlasmaya varmislardi, yani olay tamamiylen planlanmisti. italya'da ise piedmont-sardinia, tamamiylen diger devletleri tek bir cati altinda ve tek bir anayasa altinda birlesmek icin zorlamisti. oyle ki, papalik razi olmadigindan dolayi savas baslamisti (ayni sekilde bir birlesmeyi daha sonra prusya altinda almanya'da da gozlemlemekteyiz). bu savastan malup ayrilan papalik, diger kuvvetler tarafindan isgal edildiginde papa bundan asiri derecede rahatsiz olmus, kendisini "gonullu bir tutuklu" olarak ilan etmisti.

    belli bir noktadan sonra, yani birlesmenin hemen ardindan, yavas yavas liberal cagin basladigindan bahsedebiliriz sanirsam. adam smith'in the wealth of nations adli eseri ile birlikte ozellikle butun avrupa'da git gide guclenmeye baslamis olan liberal akim -ki napoleon bonaparte, bu kadar liberalizm yuzunden ingiltere'ye "esnaflar ulkesi" adini vermistir, italya'ya da sicramistir. daha modern bir ekonomik sisteme gecildiginden buyuk sirketlerin kurulmasina baslanmis, italya da bunun bir sekilde parcasi olmustur.

    her ne kadar liberaller italya'da bir hareket baslatmis olsalar dahi, bu hareketin demokratik oldugu konusunda birtakim supheler mevcuttur. oncelikle, mulk sahibi olmak, bu tur hareketlerde yer almak icin bir numarali sart haline gelmistir. ikincisi, kadinlara secme ve secilme hakki, 20. yuzyil'a kadar taninmamistir. oyle ki, erkekler zaten toplum icerisinde mulk sahibi olan bireyleri olustururken, kadinlar ise yogun duygu seli icerisinde kapilip gidebilecek zayif kisilikler olarak gorulmus, kadinlara onem verilmemistir. ote yandan, erkeklerin bile %2 gibi bir orandan azi oy verme hakkina sahiptir. yaygin kani, mulkiyet sahibi erkeklerin, diger kimselere nazaran daha mantikli dusunebilecegi yonunde oldugundan bu boyle omustur. digerlerine kiyasla daha cok mulkiyeti olan bir insanin kaybedecek daha cok seyi oldugundan dolayi daha bir konzervatif hale gelmis, daha bir ortak statuyu korumak icin ugrasmislardir.

    mussolini'nin guclenmeye basladigi transformismo donemlerine kadar ise, basbakanlar genellikle diger partilerdeki tanidiklarinin kendileri icin oy vermesini saglayarak, yani halkin secimi olmadan basa gelmekteydiler. parti sisteminin o donemlerde ulke siyaseti icin pek bir anlami bulunmamaktaydi.

    endustri devrimi ise bircok seyi degistirdi. ozellikle marx'in komunist manifestosu'ndan sonra ulkeye sosyalizm akimini getirdi. butun diger avrupa ulkeleri bu akimi terslerlerken, italya'da birden bire cok populer hale gelmeye basladi. marx, zaten kendi halinde daha cok zamanin entellektuellerine hitap eden bir kimse oldugundan, akima bircok entellektuel eklenmis oldu. oyle ki, mussolini bile sosyalist partinin bir parcasiydi! marx, her ne kadar "tarihin belirleyicisi devletler arasi catismalar degil, sinif catismalaridir" demis olsa bile, belli bir olcude "herkesi yoneten tek ve guclu bir devlet" anlayisi benimsenmistir. daha sonralari sovyetler birligi tarafindan apayri bir bicimde, marx'dan kelalaka bir sekilde benimsenmis olan komunizm ideolojisinden sapmalar meydana gelmeye basladi.

    italya, endustri devrimine 1880 yilindan sonra tam olarak taniklik etmeye baslamistir. kuzey italya, her ne kadar gelismis ise, guney italya da bir o kadar gelismemistir. devrimden sonra, ozellikle kuzeyde buyuk olcude devrimin bir getirisi olan isci siniflari dogmaya baslamistir. her ne kadar iskandinav ulkeleri, ingiltere ve hatta amerika birlesik devletleri, cesitli sekillerde sosyalist ideolojilerdeki partilere ev sahipligi yapsalar bile, yine de marxist komunizme tamamiylen karsiydilar.

    italya'daki sirket yapisi da burada cok onemli bir yer tutmaktadir. oncelikle, zamaninda italya'da yalnizca ufak sirketler bulunurdu. bu ufak sirketler, kendi caplarinda ufak fabrikalar da olabilirdi. genelde bunlar devrim ile kurulmus olduklarindan, patron ile isci arasindaki anlasma cok ama cok iyi bir seviyedeydi. birinci dunya savasi'nin sonlarina dogru, devrim ile birlikte kurulan bu ufak sirketlerin yonetimi babadan ogla gectikce isci ile isveren arasindaki baglar kopmus, buyuk problemlere neden olmustur. boylece ortaya buyuk sosyal soru cikmistir:proleteryayi nasil mutlu edebiliriz?

    mussolini, cok entellektuel, cok okumus ve gercekten de iyi egitimli bir insandi. ilk baslarda marksist sosyalist bir yol izlerken, daha sonralari lenin'in isvicre'deki siginagindan rusya'ya goturulup bolsevik devrimine sebep olmasiylan, yani komunizmin ortaya cikmasiylan sosyalizme olan guveni bir olcude sarsilmistir. bu yuzden de "millet sosyalizmi" adini da verdigi, "nasyonal sosyalizm" fikrini ortaya atmistir. buna da biz kisaca fasizm diyoruz (almanlar'da da nazizm'dir temelde ayni olsa da pratikte cok buyuk farklar icerir).

    oyle ki, bu yeni akim icin bir sembol bile hazirdi; birbirine baglanmis birkac citaya sarili bir balta. balta gucu ve otoriteyi temsil ederken, birbirine baglanmis cubuklar ise birligin ve butunlugun gucunu temsil etmekteydi. oyle ki tek bir cubuk rahatlikla kirilabilecekken, birbirine baglanmis bir suru cubugu kirmak cok daha zordur.

    ilk zamanlarda isciler, isverenlerini oldurmeye kadar gidebilecek olan birtakim hareketlerde bulundular ve fabrikalari ellerine gecirdiler. mussolini, hicbir zaman guclu aristokrasi ile arasindaki baglari koparmadi, zira onlardan daha sonra basbakan oldugunda yararlanacagini cok iyi biliyordu. ozellikle bu baglarini kullanip, arkasina da bir kisim halktan insani alarak "roma'ya dogru mars" olayini baslatti ve kendisine basbakanlik verilmesini istedi. olasi bir hareketten korkan devlet, buna razi geldi ve mussolini basa gecti. italya'nin o gunku sarti icin tamamiylen mesru ve yasal bir karar olarak kabul edilmektedir. oyle ki, mussolini'nin partisi, populer bir parti bile degildi!

    daha sonralari acerbo tarafindan coklu parti sisteminde secim konusu gundeme geldi. ozellikle de mussolini'nin istegi uzerine, herhangi bir sekilde cok fazla partiye bolunmus olan bir sistemde %25'den fazla oy almis bir parti, ulkeyi yonetecek parti pozisyonuna gelecekti. boylece kendi gorevini saglamlastirmis olan mussolini, aslinda hicbir zaman sanildigi kadar da guclu bir diktator olmadi.

    oncelikle, kendi partisi hicbir zaman totaliteryen bir parti olmamistir. krali tanimakta, aristokrasiye de saygi duymaktadir. hepsinden onemlisi, 1943 yilinda monarsi tarafindan gorevinden atilmis, bu yuzden istemeyerek de olsa viyana'ya siginmak ve kuzey italya'yi oradan yonetmek zorunda kalmistir. hitler, kendisine kuzey italya'nin (yani endustriyel olarak gelismis, ve o siralarda abd askerleri tarafindan isgal altinda olmayan italya'nin) hakimiyetinin geri verilmesi vaadedilen mussolini (zira hitler kendisine karsi bir borcu oldugunu hissediyordu, anschluss sirasinda mussolini almanya'ya karsi cikmamisti), daha sonra halki tarafindan yakalanarak idam edilmistir.

    mussolini, hitler'in almanlar'in gozunde oldugu gibi igrenc bir diktator, vahsi bir katliam duskunu degildir. kendisi, italya'da halen daha bir kulttur ve bircok kisi kendisinin mezarini her sene ziyaret eder. bunun baslica sebepleri arasinda, izledigi fasist politikanin vahset icermemesi hatta italya'da o siralarda gorulen sosyal problemi cozmesi yapmaktadir. oyle ki, daha onceden de bahsettigim ve italya'nin en buyuk sorunu olarak gorulen "roma sorunsali" da yine mussolini tarafindan cozume kavusturulmustur.

    ilk olarak kollektif devlet anlayisina gitmis ve sosyal problemi bu sekilde cozmeye calismistir. bu sistemde isciler ve isverenler, esit sekilde devlette temsil edilmektedir, boylece komunizm'de oldugu gibi iscinin isveren uzerindeki mutlak hakimiyeti engellenmis, isverenin de isciye yapacagi herhangi bir "azinligin cogunlugu yonetmesi" olayi olanaksiz kilinmistir. sistem, ayni zamanda sinif kavgalarini da buyuk olcude ortadan kaldirmistir. eski donemlerden kalan ve artik pek bir ise yaramayan yonetmeliklerin ortadan kalkmasiylan, sistem daha iyi isler hale gelmistir.

    ancak mussolini, geleneksel polis gucu ve geleneksel burokrasiyi yok etme cabasina hicbir zaman girmemistir. yalnizca en tepede radikal degisiklikler yapmis olsa da, bunu halkin alisik olabilecegi, sindirebilecegi seviyede yapmis oldugundan, uzun seneler boyunca (21 sene) gorevde kalmis ve savasa girmeden once popularitesini kolay kolay yitirmemistir.

    mussolini'nin fasizmi, kesinlikle bir diktatorluk rejimi olsa da, tam anlamiylan bir totaliter diktatorluk degildir. bircok konuda insanlarin haklarina saygi duyulmakta, genelde de halkin cikarina hareketlerde bulunulmaktadir. oyle ki, mussolini'nin fasizminde yahudi dusmanligina yer olmadigi gibi, kendisin zamaninda hitler icin "delinin biri" tarzinda aciklamalarda bile bulundugu soylenir.

    dedigim gibi, roma problemi olarak anilan sorunlari cozmus olan mussolini, bunu cok dahiyane bir bicimde basarmistir. 1929 yilinda vatikan devletini ozerk/bagimsiz kilmis, katolik kilisesinin de kendi basinda guclu olmasina izin vermistir. kati katolik olan italyan halkindan dini cekip cikarmak, tamamiylen olanak disi oldugundan dolayi, vatikan devleti, atilmis cok zeki bir adimdir. oyle ki diger senelerde de mussolini kiliseye cok buyuk onem vermis, hatta katolik kilisesini "bir baska politik parti"ymiscesine benimsemistir. devlet daha bir laik olmus olsa da, kiliseylen devletin manevi birlikteligi, kendisi icin vazgecilmez olmustur.

    mussolini'nin fasist rejimi, tamamiylen anti-liberal ve anti-komunist ozelliklere sahiptir. bunun yaninda kilise yanlisi olarak da tabir etmemiz hatali olmaz. hatta mussolini'nin uc buyuk dusuncesi, aslinda bu fasist yonetimi anlatmak icin yeterlidir. birincisi, komunizm tamamiylen kabul edilmezdir, cunku insanlara din konusunda verilen tercih hakki kaldirilmistir. ikincisi, kamusal alana, mulkiyetin her zaman korunacagi konusunda vaaz vermistir. komunizm'de bu yoktur. ucuncusu ise, milliyetcilik anlayisidir. italya'yi akdeniz'in en guclu devleti yapmayi birincil vazifelerden biri olarak belirlemistir.

    mussolini sonrasi yillarindaki italyan cumhuriyetci anayasasi altinda aslinda uzun seneler boyunca stabil bir hukumet kurulamamistir. hukumetler pek uzun surmemekte, ya erken secimlere gidilmekte, ya da hukumet dusurulmektedir (turkiye'ye cok benzer italya bu konuda). kabineler surekli degismektedir.

    silvio berlusconi ise, herhalde cumhuriyet doneminin en uzun gorevde kalmis basbakanlarindan biridir. muhtemelen uzun bir sure daha gorevde kalacagini dusunebiliriz.

    mussolini'den sonra ortaya yavas yavas butun avrupa'da da yayilmis olan hristiyan demokrat anlayisi cikmaya baslamistir. bu yeni politik sistem, diger bircok partinin buyuk olcude rakibi haline gelmistir. oyle ki cumhuriyet doneminde dahi bir dizi problem mevcuttur. ozellikle "monarsi halen daha mevcut kalmali mi, yoksa italya tamamiylen bir cumhuriyet haline gelmeli mi" tartismalari yapilmaktadir. oyle ki, mussolini hicbir zaman monarsiye saldirma cesaretinde bulunamamis, hatta aristokrasi ile hep ic ice olmaya ozen gostermistir. ancak ikinci dunya savasi sirasinda bu problem yine ortraya cikmistir.

    buyuk olcude italyan halki cumhuriyet icin oy vermis olsa da savas sonrasinda, yine de guney italya sakinleri agirlikla monarsinin kalmasini desteklemekteydiler. bunun sebepleri arasinda guney italya'nin pek gelismemis olmasi, ikinci dunya savasinda pek ciddi savaslara hic taniklik edilmemis olmasi ve eski napolitan krallarinin etkilerinin halen daha halk uzerinde gorulmesi bulunur. 10:9 gibi bir oranla monarsi desteklendigi halde, ulke cumhuriyet halini almistir.

    daha once de dedigim gibi, hristiyan demokrat partiler yavas yavas ortaya cikmaya baslamislardir. insanlar, yogun olarak 19. ve 20. yuzyillarda liberal partiler tarafindan hayal kirikligina ugratildiklarindan yakindiklari icin, hatta liberal partilerin mevcudiyetini, hitler ve mussolini'nin guc kazanmasina neden olan bir etmen olarak gordukleri icin, daha baska partilere yonelmeye baslamislardir. oyle ki, savas sirasinda papa, buyuk efor sarfederek barisi saglamaya calismistir, ancak basarili olamamistir. bu yuzden zaten halk arasinda papa'ya olan saygi, daha da guclenmistir. zaten kilisenin mussolini zamaninda bile guclu olmasindan yola cikarak, hristiyan demokratlar gayet de guc kazanmislardir. italya'da katolik, almanya'da hem katolik hem protestan, avusturya'da katolik, fransa'da yogun olarak katolik olmak uzere, avrupa'daki butun hristiyan demokrat partiler, zaten hristiyan demokratlar birligi catisi altinda toplanmislardir.

    ikinci dunya savasi ardindan iki buyuk parti ortaya cikmaya baslar -ki bu bircok probleme de neden olmaya yeter. bunlar komunist parti ve hristiyan demokrat partisidir. tipki turkiye'deki 2002 secimlerinde oldugu gibi (insanlarin diger partilerden kacmak icin akp'ye siginip, desteklemeseler bile ona oy vermeleri) komunizmin guclenmesini kati surette istemeyen insanlar, oylarini yogun olarak hristiyan demokratlara vermislerdir. boylece parti baya bir guclenmistir. italya'da bologne, herhalde en kati komunist sehirdir koca italya'da. komunizm yanlilarinin da cogunlukla zamaninda kuzeyde olduklarini unutmayiniz.

    1990'li yillardan sonra ise italya yeni bir cehreye kavusmustur. silvio berlusconi'nin goreve gelmesiylen birlikte, bu eski "komunist-hristiyan" parti catismasina bir sekilde dur denilmis, komunist partinin gucu de zaten sovyetler birligi'nin yikilmasiylan buyuk olcude azalmistir. berlusconi, bir hic iken bu pozisyona gelmis oldugundan da anlayacagimiz uzere, gercekten de guclu bir karaktere sahip bir kimsedir. onceleri italyan medyasinin cari haline gelir, ardindan da ulkedeki en zengin insanlardan biri oluverir. hatta "bati medeniyeti, butun diger medeniyetlerden daha ustundur" tarzinda cok riskli ancak bir o kadar da unlu bir sozu dahi bulunmaktadir.

    her ne kadar italya'da halen daha bir dizi politik anlamda kaymalar, oynamalar ve stabilite eksikligi gozukse de, yine de buyuk anlamda halen ayni cumhuriyetci anayasa kullanilmaktadir. oyledir ki, bu anayasa, aslinda dunya uzerinde gorulmemis bir bicimde kapsamlidir. bircok siyaset bilimcisi, italyan anayasasini "fazlasiyla kapsamli olmanin getirdigi zararlara ornek" olarak gostermektedirler.

    ozellikle amerikan anayasasi'ndaki bill of rights'a tekabul eden temel hak ve ozgurlukler yasasi, cok genis tutulmustur. mussolini zamanlarinda insanlarin haklari bircok olcude kisitlanmis oldugundan olsa gerek, daha sonra kurulan cumhuriyette hemen hemen butun haklar yasa haline getirilmeye calisilmis, "bu da benim basima gelmisti, bunu da yasallastiralim" mantigi ile hareket edilmistir. ozellikle de sosyal haklara daha bir onem verilmistir (amerikan anayasasi'nda daha cok liberal insan haklarindan bahsedilir).

    en basidinden bu haklari siralamak gerekirse:

    · sivil iliskiler: ifade ozgurlugu, gosteri yapma hakki.
    · etik ve sosyal iliskiler: aile degerleri, vb. (insanlarin kendi kendilerine karar verecekleri konular yani)
    · ekonomik iliskiler: isciler her alanda gozetilecek ve korunacaklardir (bu sadece sovyet anayasasinda mevcuttu!)
    · politik iliskiler: secme hakki, secmen olmak icin gereken yas siniri, oy verme yukumlulugu, vb.

    oyle ki, bu kadar karmasik olan bir hak ve ozgurlukler kanunu altinda italyan yargi sistemi de buyuk zorluklar yasamaktadir. bu da demek oluyor ki, insanlara cok fazla hak vermek, en azindan bu haklarin hepsini kagida dokmek, isi fevkalade gereksiz bir sekilde komplike bir hale getireceginden, her zaman yarar saglamayacaktir.

    italya'da uzun seneler boyunca belli bir ekstrem noktadan diger ekstrem noktaya hizli gecislerde bulunulmus, ulke de bu yuzden yipranmistir. mussolini doneminde bir uc noktadayken, yeni cumhuriyet doneminin anayasasi ile bu sefer de insanlara cok fazla ozgurluk taniyan bir diger uc noktaya gelinmistir. teoride guzel olsa da problemlere kesinlikle aciktir. o yuzden halen daha italya'da "despotizm ve anarsi arasinda cok iyi bir denge saglanmalidir, bu denge de zaten ulasmak istedigimiz demokrasidir" denmektedir (kimin sozuydu hatirlayamiyorum).

    hepsinden ote, yine yazimi her zamanki gibi copy paste degil alinteri diyerek bitirmek istiyorum ki, herhangi bir yanlis anlama, "kaynak goster aloo" deme durumlari olmasin.
  • italya'nın genel durumuyla ilgili resmi kaynaklardan türkçeye çevirdiğim faydalı olabilecek bazı bilgiler.

    20 mart itibariyle italya’da hayatını #covid_19 sebebiyle kaybeden kişi sayısı : 4032

    19 mart tarihli araştırmaya göre hayatını kaybeden ilk 3200 kişinin;

    yaş ortalaması: 78,5
    en genci: 31
    en yaşlısı: 103
    kadınların yaş ortalaması: 82
    erkeklerin yaş ortalaması: 79

    bugüne kadar, 50 yaşın altındaki ( genel oran içindeki payı % 1.1) covıd-19 pozitif ölen hastanın 36'sının ölüm raporları şu şekilde.

    özellikle, bunların 9'u 40'ın altındaydı ve 31 ile 39 yaşları arasında 8 erkek ve 1 kadındı. 40 yaşın altındaki 2 hastanın hiçbir klinik bilgisi mevcut değildir, diğer 7 hastanın önceden mevcut ciddi patolojileri (kardiyovasküler, renal, psikiyatrik patolojiler, diyabet, obezite) vardı.

    31-39 yaşları arası hayatını kaybedenler
    toplam : 9 (0,3%)
    erkek: 8
    kadın : 1

    *bunlardan 7 tanesinin önceden mevcut ciddi patolojileri (kardiyovasküler, renal, psikiyatrik patolojiler, diyabet, obezite) vardı.
    2 hastanın hiçbir klinik bilgisi mevcut değildir.

    40-49 yaşları arası hayatını kaybedenler
    toplam : 27 (0,8%)
    erkek: 18
    kadın : 9

    50-59 yaşları arası hayatını kaybedenler
    toplam: 93 (2,9%)
    erkek: 68
    kadın: 25

    60-69 yaşları arası hayatını kaybedenler
    toplam: 329 (10,3%)
    erkek: 267
    kadın: 62

    70-79 yaşları arası hayatını kaybedenler
    toplam: 1134 (35,4%)
    erkek: 877
    kadın: 257

    80-89 yaşları arası hayatını kaybedenler
    toplam: 1309 (40,9%)
    erkek: 884
    kadın: 425

    >= 90 yaşları arası hayatını kaybedenler
    toplam: 298 (9,3%)
    erkek: 136
    kadın: 162
    *tespit edilemeyen 1 kişi

    covıd-2019 pozitif nedeniyle ölen hastalarda en sık görülen patolojiler

    patolojiler (kişi sayısı (yüzdelik dilim))
    iskemik kalp hastalığı :145 (30.1%)
    atriyal fibrilasyon : 106 (22.0%)
    inme : 54 (11.2%)
    arteriyel hipertansiyon: 355 (73,8%)
    diyabetes mellitus : 163 (33,9%)
    demans : 57 (11.9%)
    koah : 66 (13.7%)
    son 5 yılda aktif kanser: 94 (19.5%)
    kronik karaciğer hastalığı: 18 (3.7%)
    kronik böbrek yetmezliği: 97 (20.2%)

    sahip oldukları patoloji sayısına göre

    0 patoloji : 6 kişi (1.2%)
    1 patoloji : 113 kişi (23.5%)
    2 patoloji : 128 kişi (26,6%)
    3 veya daha fazla patoloji : 234 kişi (48.6%)

    covıd-19 nedeniyle ölen hastalarda en sık görülen semptomlar

    hemoptysis : 1%
    ishal : 8%
    solunum güçlüğü : 73%
    öksürük : 40%
    ateş : 76%
    *hiçbir şikayet belirtmediği halde positif çıkanların oranı 5,7% şeklindedir.

    kaynak ıstituto superiore di sanità

    20 mart günü lombardiya bölgesindeki brescia şehrinde 48 yaşında markette çalışan bir kadın kasiyerin bu hafta başında başlayan ateşinin artmasıyla evinde hayatını kaybetmiştir. worldometers.info worldometer.info

    dipnot: daha önceki 15 mart tarihli rapor bilgilerinin yer aldığı entriye burdan ulaşabilirsiniz.

    dipnot2: daha önceki entryi izinsiz/habersiz şekilde başka başlıklara copy-past yapan yazarlara, ilk entrye bakılmaksızın ekşi şeylerde başkasının nicki ilen paylaşan moderatöre ve tabiki aynı şekilde kanunsuz ve etik olmayan yollarla medyada paylaşan çeşitli haber aşanslarına burdaki bilgileri daha çok kişinin faydasına sundukları için teşekkür ederim.
  • herkes italya'yı gerzeklikle itham ediyor ve günah keçisi ilan ediyor da, bence diğer ülkelerden daha gerizekalı değiller. tek şanssızlıkları, ispanya gibi turist merkezi olmaları. bunu dile getirince, hemen biri gelip türkiye'nin de turist sayılarının yüksek olduğunu belirtiyor ama o sayılar yıllık sayılar ve türkiye'nin asıl turizmi deniz turizmidir, oysa italya yoğun tarih turizmiyle yılın 12 ayı turist çeken bir ülke (karşılaştırmalı 2016 rakamlarına göre, italya yılın ilk üç ayında 18 milyona yakın turist görürken, türkiye 4-5 milyon arası turist almış. 2016 türkiye turizmi için dramatik bir yıl ama iki ülkeyi aylara göre karşılaştırabileceğim başka veri bulamadım. ama genel tabloya bakınca türkiye'deki yıllık farklılık italya ile arasındaki ilk üç aylık devasa farka kıyasla anlamlı düzeyde değil).

    bu arada halklardan bahsetmiyorum. modern tarihimiz içinde eşi benzeri görülmemiş bir durumla karşı karşıyayız; ne bu nesil, ne de bu neslin iki üst nesli daha önceden böyle bir şeye şahit olmuş, dolayısıyla ne herhangi bir bireyi ne de bir topluluğu gerizekalılıkla suçlayabiliriz, çünkü şu an yaşayan hiç kimsenin bu boyutlarda bir salgına dair tecrübesi yok. ama diğer yandan bu devletlerin yönetici kadrolarını itin götüne sokmak serbest, çünkü ellerinin altında ciddi uzman takımları var ve belli ki bu yöneticiler bu uzmanların tavsiyelerine aylarca kulak tıkamış.

    eğer dünyanın geneli birazcık akıllı olsaydı, çin'in şu anki başkanı xi jinping daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yapıp 25 ocak'ta açıkça "çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız" diye demeç verdiğinde bugün aldıkları önlemleri alırlardı. hadi bu kadarını yapmasalar da, ülkelerine giren tüm yolcu trafiğini keserlerdi. hadi xi jinping'in açıklamasını yeteri kadar ilginç bulmadınız, ulan çin'den gelen hava kirliliği raporlarını görünce de mi "ulan ya bi dakka oha" demediniz. dünya liderliğine oynayan bir ülke dışarıdan hiçbir baskı görmeden kendi başına karar alıp bütün her şeyi kapatmış lan. bu da mı ilginizi çekmedi? o noktada da mı götünüz atmadı? aynı durum abd'de olsa yapardınız ama di mi? abd'nin sarı pipisi ciddi bir aksiyon alana kadar herkes mal tavuk gibi birbirine bakındı durdu resmen. hayır neyden oluyor bu, kültür emperyalizminden mi? hollywood etkisi mi? gerçekten bunun makalesini yazsın birileri: bu virüs abd topraklarında çıksaydı ve abd de çin'de olduğu gibi başlangıçta kontrolü yitirseydi dünya bu hâle düşer miydi? şu virüs mers veya ebola gibi eskaza ortadoğu veya afrika'da ortaya çıksa hepten boku yiyecekmişiz anlaşılan.

    bu nasıl iş gerçekten anlayamıyorum.
  • sabah sabah gulmekten sicirtan insanlara sahip ulke.

    bu sabah ise gidiyorum sakinim..dar bir sokak,sagli sollu kucuk dukkanlar birkac kafe arasindan salina salina..derken arabadan bir kadin iniyor ve sokaktan hizli adimlarla geciyor..akabinde kafede oturanlar,dukkanindan firlayan esnaflar direk arkasini donmus yurumekte olan kadinin gotune odaklanip son derece ciddi bir ifade ile birbirlerine yorum yapiyorlar..
    -ohh bello bello..
    donup tekrar bakiyorlar..hani bi yanlislik olmasin guzel mi degil mi yanlis karar vermeyelim diye.. lan butun sokak mi doner bakar?? bazilari benim gozume bakiyor yorum beklercesine, dudagimi buzusturup basparmagimla harika isareti yapiyorum. yasli esnaf elinde bi kagit parcasi ve ciddi bir surat ifadesiyle beni onayliyor. sonra herkes isine gucune kafedeki muhabettine geri donuyor..
  • hayatimin sonuna kadar sokak sokak her yerini gezsem sikilmayacagim ulke. boylesine guzel bir iklim, doga, guzel korunmus tarih, hava, deniz, muhtesem yemekler, her sey var. ustelik farkli bolgeleri farkli guzel, hem mimari hem de doga acisindan. milan venedik'e gore bambaska, floransa ve roma birbirinden ayri guzel. bir de az bilinen daha kucuk kentleri var siena olsun, calabria bolgesindeki kucuk sehirler olsun, amalfi cevresi olsun, uzar gider... tabi her guzel seyin bir de sikintili tarafi var, insani turiste oldukca doymus bir ulke, o yuzden cok da iyi agirlanmiyorsunuz eger zaten pahali olan bu gezinizi daha pahali hale getiremezseniz. ayrica trafik ve suruculer genel olarak felaket, onu da soylemek lazim.
    bu arada turkiye de yukarida saydigim cogu seyi (iklim, doga, guzel yemekler, deniz vb.) aslinda saglayan bir ulke; ama gel gor ki ulkemizde turizm yerli turist icin biraz zor ve sehrin tarihi dokusunu koruma kismi son birkac yuzyildir es gecilmis. halbuki neden biz de bir italya olmayalimdi degil mi dostlar...
  • bayrağının renkleri öyle diğer ülkeler gibi kanı, barışı, doğayı filan değil de domates, mozzarella ve fesleğeni simgeler. ya da izlediğim bir belgeselden duyduğum bu bilgiyi ben götünden anladım, nitekim belgesel pizza üzerineydi.
hesabın var mı? giriş yap