• ernesto'nun sevgilisiyle buluştugu ve onu bekledigi yer için;
    (bkz: gasometro di ostiense)
  • içime işleyen film. sade, sakin ama derdini fazlasıyla hissettiren oyunculuklar.
    en yakının olan, her gece aynı yatakta uyuduğun, hayatını birleştirdiğin insanın aslında hiç tanımadığın biri olduğunu anlama trajedisi.
  • --- spoiler ---

    yoldan geçen arabalarından, içilen şarabına, yemek yapılan tencerelerinden, giyilen gömleğine, kazağına, eteğine hatta dans edilen ışığına, okunan kitabına kadar kıpkırmızı bir hikaye “cahil periler”. aşka, ama ondan da çok sevgiye dair derdini, üzüntü, şaşkınlık, korku, öfke, pişmanlık, utanç,… arasında gidip gelen karakterleriyle anlatan bir film.

    ilişkisindeki yabancılaşmayı müzedeki küçük bir oyundan ibaret sanan antonia belki de ilk defa massimo’nun kendisini aldattığını öğrendiğinde fark ediyor kıskançlığın da aşka dahil olduğunu. oysa hep, “tanıdığını” düşündüğü kocasının ona söylediği yalanları şüphesiz bir gerçek olarak kabul etmek “huzur”du onun için. massimo’nun ölümüyle şaşkın ve çaresiz kalan antonia’nın michele’nin varlığını öğrendiğindeki telaşı, hüznüne karışan öfkeden ve tabii ki pişmanlık ve utancından olsa gerek. yoksa kocasının eşcinsel olduğunu öğrendiğinde vitrin camında kendini kontrol etmesi neden? göl kenarında otururken annesine dediği gibi, antonia kocasını iki kez kaybetmişti.

    michele içinse massimo’nun kaybı acı ve öfke getirmiştir. cenazesine bile katılamadığı için kızgındır antonia’ya. yıllardır sadece antonia’dan arda kalan zamanlarda paylaşabilmiştir sevgisini massimo’yla ve der ki “onu elimden almaya çalışma.”. michele’deki keder öyle bir hasete dönüşür ki bir yemek sırasında antonia’ya ait olduğu dünyayı hatırlatmak istercesine “o bizlerden biriydi.” diye anlatır massimo’yu.

    massimo’nun ölümü her ikisi için de derin bir kayıptır. antonia, belki massimo’nun sevgisini tekrar bulmak, onu daha fazla tanımak için yavaş yavaş michele’ye ve onun yalıtılmış sevgiyle kaplı evine sığınır. michele’yse elinde massimo’dan kalan bir deste fotoğraftan fazlasını istemektedir ve antonia’da massimo’ya dair bir hayat bulunca kaybını onunla yakınlaşarak kapatma yolunu seçer. belki de bir gece terasta yaptıkları konuşmada kendisinde fotokopisi olan “kırmızı” kapaklı kitabın aslının antonia’da olması onda bir tanışıklık hissini, bir aşkı yakalama isteğini uyandırmıştır. artık antonia michele için, michele de antonia için massimo ya da başka bir deyişle aşkın kendisi olmuştur. bir gece antonia ve massimo’nun bir zamanlar yaşadığı göl kenarındaki evde öpüşmeye başladıklarında massimo da onlarla birlikte arkalarındaki duvarda belki de evdeki tek “kırmızı” şey olan tabloda varlık kazanıyordur.

    filmde tüm bu yaşananların çevresinde -aslında belki de tam merkezinde- yalan ve gerçek üzerine bir tartışma sürüp gitmektedir. sevilmeme, istenmeme düşüncesinin getirdiği korku herkesi çatışmaya süreklemektedir gerçekle yüzleşme vakti geldiğinde. bundandır hastane koridorundaki suskunluk, ızdırap. bundandır gerçekle her temasta solunan ölüm havası. michele hastanede ernesto’nun başında durup da söyleyecek kelime bulamadığında pişmanlık mı duyar ya da serra kendine işkence eden polisin hapse girdiğini öğrendiğinde ne için üzülmektedir? gerçekliğin ölüsü de ağır mıdır, insanlarınki gibi? yoksa cehalet gerçekten de erdem midir? film bize sorular bırakarak kapanır ama bir konuda cevap vermeden de bırakmaz: sevgi, kırılmayan bir bardaktır.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    antonia'nın, nazım hikmet şiiri okuduğu sekans hakikaten bambaşkaydı. koray candemir'i görmek gülümsetti. ve son olarak michele'in bardağı iyi ki de kırılmadı...

    --- spoiler ---
  • can sıkıntısından plansızca gidilen sadece afişine bakılarak girmeye karar verilen bir filmin ardından saatlerce susmak, yıllara yıllara yayılmak,en sevdiğin film sorusu karşışında düşünmemek,müziklerini ninni yapmak,stefano accorsi ye hayran olmak, renklenmek..
  • bir ara korsan tezgâhlarında "cani periler" adıyla satılan film.
  • izlemekte çok geç kaldığım lezzetli bir ferzan özpetek başyapıtı. filmdeki karakterler,mekanlar,dialoglar ve büyük büyük sofralar o kadar sıcak bir hava yaratmış ki kendimi şıp diye michele'nin apartmanında buldum. sanki kendimi bu dünyanın hep acımasız yönleriyle karşılaşan ve bu karşılaşmaları gösteren insanlardan uzak, en dramatik durumları bile beraber atlatabilecek,paylaştıkça hafifleyecek bir dünyada hissettim.

    --- spoiler ---

    senaryosu ve çekimleri çok güçlü olan film bol bol almodovar esintisi taşıyordu. hatta todo sobre mi madre'de oğlunu kaybettikten sonra bu farklı dünyayı tanıyan manuela ile antonia birbirine özdeş karakterlerdi. asil,mağrur,yer yer kadınlık duygularına kapılan ama hep kontrollü iki kadın. ikisi de saygılı ve hoşgörülüydü. belki de o yüzden hepimizin günlük hayatta görmek istedikleri bu kadınlar çok sevildi. antonia ve kocasının birlikte oldukları michele sanki aralarındaki köprüyü kuruyor ve yıllarca üç parçadan oluşan bir büyük elmanın kopamayacak bölümünü oluşturuyordu. ferzan özpetek ilişki labirentini çok güzel kurmuştu. ve her bir birey birbirine bağlı ve bütünleyen nitelikteydi. birbirlerini yadırgamıyor,yargılamıyor,hep hep yardım ediyorlardı. çok pembe bir kurgunun, gerçek yönleriyle eski komşuluk ilişkilerine atfedilmiş,şimdiki bireyselliğe karşı protestocu tutumuyla yükseldiğini,bizi de yükselttiğini izleyenler farketmiştir. kendi yalnızlığımız ve bireyselliğimizden nefret edip özlem duyarak izlediğimiz yardımlaşma ve asla birbirini yadırgamama duygularını çok yoğun hissettim. ernesto'yu kimse yargılamadı,"kendi hatasının cezasını çekecek o" bıdıbıdısını yapmadı. herkes onun hastalığı için seferber oldu. tam aksine o apartman dışındaki hayatın yargılayıcı,yafta yapıştırıcı yapısını mara adındaki transeksüel mucizenin köye gidip-gitmeme arasında yaşadığı çelişkide ferzan özpetek protesto etti. ferzan bir başka karşı çıkışısını da antonia'nın annesinin farklı doğasıyla gösterdi. çok eğlenceli ve zaman zaman beni güldüren bu kadın klasik kadın çizgisine karşıydı. her aşkın,sevginin bir sebebi olduğunu,"o da insan" sözüyle özetledi.

    bunun dışında homoseksüelliğin çeşitliliğine ve renkliliğine farklı vurgular yapılmıştı.iki insanın birbirini sevmesi yeterli,neden sınırlar koyalım ki? aslında michele arada alemler yapan ama sevebilen bir erkekti. günümüz playboylarının son duraklarında çakılıp kalması ve onu bir zemzem gibi görmesi gibi bir durum sanırım. massimo'ya olan aşkını antonia'ya da hissetti. ama bir sadık kalma ve aile ruhunun etkisi ile ikisi de birbirlerine minik bir yakınlaşmadan daha fazla açılamadılar. emir'in bu sırada antonia'nın hayatına girişini de beğendim.emir sayesinde birkez daha farkettiğimiz, serra'nin da yaşadıklarının izinin o apartmanda silinmesi gerçekten farklı ve neşeli bir dünyada olduklarının vurgusuydu.

    --- spoiler ---

    kederleri yüzlerinden akan ama mutluluk maskesini takmak zorunda kalan ve bir aradayken ancak güven içinde hareket edebilen nebleyim mesela internete girip erkek kesen,rahat rahat yemek yapan,kıyafet provaları yapan,en abes şakaları ağdalı bir şekilde dile getiren ve eğlenen insanların hikayesiydi. çok başarılıydı,çekimler,mekanlar,müzikler,kurgunun ilerleyişi ve sık sık gördüğümüz türkiye'nin aydınlık yüzleri. nazım hikmet'in hayranlıkla okunması,ernesto'nun ajda pekkan hayranı olması gibi. ferzan özpetek çok önemli bir değer bence,kesinlikle türk sinemasına da eserler kazandırmalı,eşitlikçi,yenilikçi,özgür ve modern.
  • sevdiklerimizi, onların tercihlerine gösterdiğimiz tahammül (aslında anlayış) nispetinde tanıyabileceğimizi bize öğreten muhteşem yapıt.
    (bkz: bir insana tüm olasılıkları açık bırakmak)
  • ev arkadaşımın bana yaptığı en bi' mütiş güzellik. öyle boş bi' film arayışındayken pazar günümü neşelendirdi resmen.

    mükemmel bi' film; baştan sona değişik duygular hissettiriyor ama insan ilişkilerinde anlayışın, karşı tarafın hayata bakışına saygı duymanın neleri değiştirip neleri eksiltebildiğine hiç bu açıdan bakmamıştım. gerek müzikleriyle gerek oyunculuğuyla tadı damağımda kaldı. izleyin, izletin, arşivinize alın dicem de; ben baya geç kaldım çoktan yapışsınızdır zaten \o/

    ayrıca serra yılmaz, sen ne mütiş bi' hatunsun ya!
  • en sevdiğim ferzan özpetek filmi.

    antonia son derece güçlü bir kadın olsa da michele en sevdiğim karakterdir.

    yaptığını onaylamıyorum ama bir insanı gerçekten çok sevmenin neler yaptırıp nelere mal olabileceğini gösteren kuvvetli bir karakterdi ve bu yaptığı yanlış bile olsa saygıyı hak ediyordu.
hesabın var mı? giriş yap