• kendisi hakkında magazinel bir bilgi; dizinin (bkz: doctor who) 4.sezon 6.bölümünde (doctor's daughter) kızını canlandıran hatunla berabermiş.

    benimle birlikte yas tutmak isteyen var mı?
  • hakkında uzuun uzuun bir şeyler yazmak istiyorum velhasıl o enerjisini, o bakışlarını düşününce cümleleri kuramıyorum bir türlü, yarım yarım kalıyorlar öylece.

    bu adamın enerjisine hastayım ben. sanki... sanki içinde patlamaya hazır duran bir volkan var ama o bunu deliliğe vermiş, hoplayıp zıplayıp kontrol etmeye çalışıyor fakat biri damarına bastı mı, yakıp geçirecek ortalığı gibi. çelimsiz. gözleri orantısız, ağzı çemçük. hele bir de sakal bırakınca at hırsızı kılıklı bir herif oluyor ama o enerjisi var ya, o ifadeleri, mimikleri... insanı ekranlara yapıştırıyor.

    barty crouch, jr rolü ile görmüştüm kendisini ilk. karakteri sevmediğimden kelli en baştan önyargılıydım. lakin o manyak ifadesi, gözlerindeki o harbi "deli" bakışı, yılan gibi dil atıp durması kaç yıl geçmiş olmasına rağmen hala gözümün önünde. toplamda 3 dakika falan göründü filmde heralde ama zihnime işledi adam...

    sonra doctor who... daha önceden yazmıştım, kendisini ilk gördüğümde "la bu ne?" tepkisi vermiştim direkt. çünkü christopher bu rolde süperdi, tam bir doctor'dı, yakışıklıydı, candı, ciğerdi. bu sırık da nereden çıkmıştı? halt ettiğimi anlamam uzun sürmedi. daha ilk andan kaş göz oynatışı, sesindeki dalgalanmalar, tepkileri, ayaklarında yay varmış gibi yürüyüşü, devasa sırıtışı -ve takım elbisenin altına giydiği converseleri- ile gönlümde yer etti. o zıpır hali, koç burcu oluşundan mütevellit enerji patlamasına uygun hareketleri ile bambaşka bir doctor çizdi, ama asıl doctor buydu sanki. çünkü yaşadıkları, ailesini, gezegenini kaybetmesi ile içinde acıdan bir volkan yanan doctor aslında tüm iyi kalpliliğiyle, time lord oluşunun getirdiği tüm affediciliğiyle ve bilgeliğiyle bunu kontrol ediyor, etrafındakilerle tatlı tatlı geçinip, normal biriymiş gibi davranıyor, unutmak istiyor. ama içindeki o güç, o öfke ve acı yok olmuş değil ve bunu tetikleyen bir şey olduğunda... daha doğrusu bunu sonuna kadar sündüren bir şey olduğunda içindeki ateşi düşmanının üzerine salıyor. hem de olabilecek en sakin şekilde. en korkutucu haliyle. david tam da bu yüzden inanılmaz bir doctor'dı. altı üstü bilim-kurgu denebilecek bir dizide, christopher ve david, ikisi birlikte, öyle bir karakter çizdiler ki, camdan bakıp bir blue box görsem, sanki 40 yıldır tanırmışım gibi "doctooorr!" diye çığırarak koşar, bağrıma basarım adamı, teselli etmeye çalışırım. öylesi gerçek. ve bu yüzden rolü bırakmış olması içimi acıtıyor. hani yüzüklerin efendisi'nin sonunda tüm yüzük taşıyıcıları gemiye binip gidiyor ya... öyle bir his. hüzünlü işte, bir daha olmayacağını bilmek...

    sonra hamlet'i oynadı david. ama nasıl oynamak, adam hamlet olmuş yahu. hani doctor'dan sonra bir daha nasıl olacak diyoruz hepimiz, çünkü adam o kadar doctor ki gözümüzde... hamlet'i izlerken doctor aklına bile gelmiyor insanın, o kadar bambaşka ama o kadar da tanıdık. yine o enerjisi iş başında tabi, gel-gitler, bir an sessizken bir an kükremeler, bakışlar... okurken o kadar sıkıldığım hamlet, bir anda en enteresan şey oluverdi sanki; yeniden okumak istiyorum satır aralarında göremediğim bir şeyler görecekmişim gibi ama olay david'de, biliyorum. meşhur to be or not to be tiradında, adam konuşurken gözümüzün önünde yaşlanıyor resmen. am i a coward diye sorduğu tiradı; üzüntünün, kararsızlığın, çaresizliğin içinde kıvranırken bir anda -yanlış da olsa, işe yaramayacak da olsa bir şey yapmaya karar verebilmiş olmanın o "korkak" ama seri, istekli haliyle koşuşu... youtube'da birisi "david telefon rehberini bile okusa dinleyebilirim ve zevk alırım" yazmış, sanırım daha isabetli bir yorum olamazdı kendisi hakkında.

    şimdi de the hobbit'te thranduil olacağı şeklinde dedikodular var. sonunda, o (40 yaşına gelmiş olmasına rağmen) yıllardır bir gram oynamamış acaip zayıflığını ve selvi boyunu en iyi kullanacağı yeri bulmuşlar. ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyerek bu dedikodunun doğru çıkacağı ümidine tutunuyorum ve bekliyorum. kim düşünmüşse onu bu role, aklına sağlık. elf tipi ancak bu kadar olabilir birinde... uzun, örgülü saçlar ve zarif, işlemeli kıyafetler içinde ne kadar müthiş olacağını hayal ettikçe salak salak sırıtasım geliyor.

    ah... sanırım aşık oldum ben david'e. hayatımda ilk defa bu kadar tipsiz birine aşık oluyorum, enteresan bir duygu. ama bugün görsem yolda, kesin atlarım boynuna, "senin etrafa yaydığın o 38500 megawattlık enerjine, kaşına gözüne kurban olayım" derim. "çakma mohawk tipi saçlarına hastayım ulen!" derim. hatta en iğrenç espri yapan halimle "beni iyi et doktoorrr!" bile derim. gerçi kendisi pek öyle yolda rastlanacak birine benzemiyor; daha ziyade böyle loş, ahşap döşemeli bir café'de, kırmızı kadife bir berjerde oturmuş bir şeyler okurken görülebilecek gibi sanki. ya da ben iyice platoniğe kaptırdım bilemiyorum. bu yaştan sonra yeniden poster aşkı modu... hmm...

    birkaç dakika sonra hatırlanan ek: mükemmel aksanına karşı hissettiklerimi yazmayı unutmuşum. aksan hastalığımı bile arka planda bıraktıran bir şey işte. oyuncu, evet.
  • gelmiş geçmiş en şahane "doctor". ancak kendisinin en sevdiği "doctor" beşinci "doctor" olan peter davison'muş.

    --- spoiler ---
    "time crash" isimli özel bölümde ikisi birlikte izlenebilir. gene bu bölümde 10. "doctor" (tennant) 5. "doctor"a (davison) "you were my doctor." diyerek bu gereksiz enformasyona sahip olan biz geeklerin yüzüne anlamsız bir tebessüm yerleştirir.

    --- spoiler ---

    edit: time crash yazacağıma time clash yazmışım yahu. special thanks to ybt.

    edit2: meğer ben yanlış hatrlıyormuşum, "you were always my favorite" değil "you were my doctor" diyormuş. düzeltme için prog rocks'a teşekkür ederim.
  • enteresan bir yüzü olan ve abartılı mimikleriyle manyak bir adam havası verebilen ama yine de -iskoç oluşundan mıdır nedir anlamadım*- bir şekilde kendisini izlettiren ve sevdiren, ayrıca çok hoş, ince, uzun ellere sahip oyuncu. christopher eccleston'un mükemmel ifadeleriyle tamamen özdeşleştiği doctor who karakterinde beliriverince ilk anda "la bu ne?" tepkisi verdirmiş olsa da, sonradan beğendirmiştir kendini.

    edit: adam iskoç yahu, ingiliz yazmışım utanmadan...
  • doctor who izlemeye 2005 yapımı olanından başladım.

    --- spoiler ---

    christopher eccleston gidip de yerine david tennant geldiğinde bir saniye bile garipsemedim. şimdi özel bölümlerle birlikte 4. sezonu bitirdim ve david tennant "gitmek istemiyorum!" derken "gitme!" diyesim geldi. bu adama bu rol çok yakışmıştı; sanki "gitmek istemiyorum!" derken diziden gitmek istemediğini söylüyor gibiydi. içim parçalandı be sözlük.

    --- spoiler ---
  • doctor who rolünü bırakmasından sonra, içimde derin bir boşluk oluşturmuş oyuncu. o değil de niye daha başka yapımlarda kendisini görmüyoruz? ah be doktor bu sefer güldürmedin.
  • oyunculuğunun zirvesine tek bir replikle ulaşmış adam:

    "i don't wanna go..."
  • elime geçerse severken öldürebilirim.
    "tipini yediğimin manyağııı!!!" diye boynuna sarılmak gibi bir planım var.
    hayırlısı.
  • bu adamın öyle bir tipi var ki sanki ne yaparsa yapsın insan kızamaz gibi. yaramaz çocuklar gibi bakan kocaman gözleri, kalp yangını gülümsemesi, şipşirin halleriyle bi' şekilde kendini affettirir bu adam, şeytan tüyü var bunda. öyle bir samimiyet dolu, içten geliyor ki sanki tanıyormuş gibi seviyorum ya sanırsın en yakın arkadaşımın abisi, ne bileyim sırf görmek için dersini aldığım yakışıklı, geyik sanat tarihi hocası.

    ayrıca efsane bir doktordu david. favori doktorum christopher eccleston olmasına rağmen gittiğinde resmen daha çok üzülmüştüm. allons-y deyişini dağlara yazdım david! mükemmel oyunculuğu içinde bulunduğu dizi olsun, film olsun, tiyatro olsun, radyo olsun bütün projelerde kabak gibi ortadadır ama ben kendisinin özellikle shakespeare oyunları için yaratıldığını düşünüyorum. hamlet, romeo ve juliet, kral lear gibisinden pek çok oyunda oynamış ama öyle bir ii. richard olmuş ki kelimeler anlamsız kalır. sahnede izlemek mümkün olmadığından gözlerimde yaş kalbimde sızıyla bir parçasını şuraya bırakıyorum.
  • yazdıklarım ırkçılık olarak algılanmasın ama ingilizleri genel olarak soğuk ve uzak bulmuşumdur. ama bu aktör kadar sempatik bir ingiliz de görmedim ben arkadaş.

    edit: iskoçmuş kendisi. 'sempatik ingiliz' koltuğu hala boş şu an, eheh. blue flashing light'e teşekkürler.
hesabın var mı? giriş yap