• tatilden dönen herhangi bir suserın anlatıp da bitiremeyeceği yaşanmışlıklar örüntüsü.
    (bkz: ekşi günlük)
  • sabahın köründe işyerine bronz teniniz, çınlayan sesinizle neşe içinde geldikten sonra yorgun iş arkadaşlarına anlatıldığı takdirde ters bakışlara neden olabilecek anılardır. insanoğlu sakinliği elden bırakmamalı, hepsini birden ballandıra ballandıra anlatmamalıdır.
  • mürekkep mavisi sular üzerinde uçmalar ve içine dalmalardan, aldıkça ferahlatan nefesler ,yudumlar ve kokulardan oluşuyorsa tadından yenmeyen anılardır. tek başına çıkılan tatillerin anıları da bir başka olmakla birlikte birlikte gülünülen yollar ve seyredilen manzaraların da yeri ayrıdır. bu anılar anlatılırken ve dinlenirken. "ulan hayat kısa zaten niye böyle yaşanmıyor, niye dönülüyor hep bir yerlere?" denilmektedir içten içe. ama adı üstündedir tatildir.
  • 2007 yılında tatildeyken olay bir olayı anlatayım ben de çünkü ne zaman aklımıza gelse hep güleriz. otelde gece animasyonu seyrediyoruz ailecek otelin diğer müşterileriyle birlikte. rus ağırlıklı turistler var. animasyon ekibi gençlerden 2 kız 2 erkek turisti çıkardı sahneye, oyun oynayacaklar. sunucunun istediği eşyayı seyircilerin içinden bulup vermeleri gerekiyor. işte abuk subuk şeyler istedi, turistler buldu getirdi falan. derken sunucu prezervatif dedi. tabii bunlar seyircilerin arasına vınladılar. birkaç dakika kafaları kesilmiş tavuklar gibi koşturduktan sonra birisi seyircilerden birinden bulup getirdi. ama sahneye 2 kız 1 erkek döndüler. biraz bakındılar falan diğer delikanlı nerede diye ama göremeyince oyunun galiplerini açıklayıp başka oyuna geçtiler.

    derken diğer oyunun ortasında kaybolan delikanlı elinde prezervatifle nefes nefese geri geldi sahneye. herkes şaşkın. meğersem bizim akıllı seyirciler arasında bulamayınca bi koşu kendi otel odasına gidip almış prezervatifi. yeminle dakikalar boyunca bütün seyirciler olarak katıla katıla güldük olaya. kazanma hırsı diye ben buna derim. :)
  • hayatımın en güzel dolunay gecesini yaşayıp, hayatımda ilk defa tacize uğrayıp, ilk defa cebimden sadece 30 lira harcayarak köpek gibi eğlendiğim bi tatilin dönüsundeyim bugün, içim buruk hafızam kötü ve ben böyle bi haftayı unutmak istemiyorum . siz hic erzincani kanadalı bi akademisyene pazarlayıp kadını erzincana getirtebilen duydunuz mu ben duydum isim vermek istemiyorum kod adı pelinsu , bu pelinsu hem şişli camiden hem masonlardan aynı anda burs almış zamanında sonra günahlarını çıkarmak için bi öğrenciye burs vermek istemiş bigun merakına yenilip stalklamis çocuğu tabi gençler hızlı pelinsu burs paralarının gece hayatında karılarla kızlarla ortamlarda ezildigini görünce vermek istememiş tabi bursu aslında müstahak ona da söyledim ama neyse hikayeyi basa alalım yola çıkmadan önce hamilemiyim acaba triplerinin etkisi olsa gerek bi huzursuzluk vardı içimde nereye gitsem bilmiyordum yola çıkmak zor geliyordu ilk defa pazartesi gittim kan verdim hamile olmadığımi öğrendim ama hala içimde huzursuzluk var sonra dedim her tek yola çıkmadan önce ufaktan oluyor böyle şeyler hormonal boşver dedim sırtladım çantayı şarabım konservelerim herşeyim tamam manavgat otobüslerine bindim tasagilda indim köprülü kanyona gidicem dolmus durağında bi köylu teyzeyle tanıştım sohbet muhabbet dedi aslında buranın erkeklerine dikkat et diye de klasik yaşlı teyze dedim olacaklardan bi haber teyzeyi bi köylüsü aldı götürdü ben beklemeye devam ediyorum o sırada bi araba durdu önümde nereye gidiyorsun dedi dedim kopruluye yerli halktan biri belliydi konuşmadan yerliden zarar gelmez dedim gel gotureyim dedi olur dedim bindim arabaya klasik otostop muhabbetleriyle giderken korkmuyor musun sen muhabbeti yapıp pat bacağıma bi elini atti bacağımı çektim, erkek arkadaşın falan yok mu senin sen niye teksin buralarda derken bi kere daha el bacağa gitti , 3. de artık başladım terslemeye bi geri çekildi bi ürktü sonra bi yerde durdu su molası verebilir miyim diye bi yandan telefonla konusuyor ben ufak tefek korkuyorum da taviz vermiyorum bi yandan eski sevgilime anlık konum attım otostop çektim 20 dk yolum var 20 dk sonra ara beni mutlaka diye arabaya bindik biraz daha gittik sonra durdu seni arkadaşım göturucek diye ben iyice tirstim baktım baş edemicek bas edicek birini çağırdı galiba diye saf temiz iyi bi çocuk denk geldi arkadaşı da muhtemelen yediği boku anlattı şikayetçi falan olurum diye korkusuna da arkadaşı durup durup herkes böyle değildir buralarda falan dedi beni bi kamp alanına götürdü belki bölgenin en iyi kamp alanı kanyonun tam kenarına kurdum çadırımi suların sesleri nasıl güzel geliyor çocuk gidiyor karpuz getiriyor yok garsonlara balık yaptırtip göndertiyor ben gene gerilmeye başladım bi yandan öyle rüzgar var ki çadır sürekli yikilicak gibi ki zaten poollerden birini kirdi daha önce de deneyimli olduğum için kendi capimda iplerle bağlayıp kurdum bi düzen gece hamaktayim kitap okuyorum şarap içiyorum pat elinde biralarla geliyor neyse dedim ya muhabbet edelim zaten etrafta insanlar var yarında bi yolunu bulur dönerim ben uyucam diyip yolladim bi saatten sonra bunu şu sesi nasıl geliyor ama tam yanda da küçük bi şelale var görsel çok güzel kısa süreli çok güzel ama o gür şu sesinin yanında yok uyunmaz. sabah oldu dedim hem rafting yapıyım hemde transfer araçlarıyla dönerim aradım bi iki yeri bi yer tamam dedi sonra gene bu çocuk geldi o seni dolandircak bak gel ben seni bi yere göturucem dedi ne kamp alanında para ödettiler ne rafting için ne yol için ve rafting hayatımda yaptığım en eğlenceli şeyler listesinde şuanda rafting için beni bıraktı alana ve gitti yollarimiz öyle ayrıldı grup uluslar arasıydı zaten hepsi turist sadece türklerle bağlantıları oldukları için türkçe bilen bi gruba aldılar beni tabi ki ilk suya düşen bendim sonra defalarca kasıtlı suya atılan ilk dustugum an gerçekten bi an panikleyip neye ugradigimi şaşırdım ama sonrası güzeldi tek sorun her seferinde bota geri çıkmam için baya zorlanmamdi gördüğüm manzaralar o manzaraların parçası olmak diğerleriyle yapılan şu savaşları tanımadığım insanlarla bi grubun parçası olmak ve hic tanimadigin insanlarla deli gibi eğlenebilmek herkes beni suya atmaya çalışırken bi tane fransada yasayan türk vardı o hep beni korumaya çalıştı ayrı bi ilgimi çekmedi değil o kadar eğlenip o kadar yüzdük ki parkurun sonunda kürek çekmeye hic birimizin mecali kalmamıştı normalde herkesden önde bitirebilicekken keyif yapa yapa en son gelen grup olduk geldiğimde serviste fotoğrafla beraber suyum bekliyordu beni bir yandan ınstagramda tanıştığım bi arkadaşımın olimposta olduğunu biliyorum ama çadırın da polu yok antalyaya geldim eve duşa girdim diğer çadırın polunu alıp tekrar çıktım yola olimpos sapağından aldı beni ilk markette durup birer bira aldık hemen olimposun en samimi kamp alanına gidip abi ben çantayı bırakıyorum sonra gelip kurucam çadırı diyip çantayı bıraktığım gibi geceye başladık meğer onun da birsürü arkadaşı varmış olimpos gecesi klasiği hangara gittik o kadar özlemişim ki ortamı son ana kadar dans ettim hatta müziği durdurduklarinda bile dans etmeye devam ettim olimposta olsa 00.30dan sonra hic bi yerde müzik bulamıyorsun sahil kapalı biraz daha bi yerde oturup içip sonra yatıcam diyip kamp alanına kaçtım çadırımi kurdum sabaha kadar muhabbet edip gün doğumunu izledik gün doğumunda denize girdik güneş yakmaya başladığında antik kentin içinde güneş görmeyecek kadar sık bitkilerin olduğu yerlerde dolaştık suyun kaynağına gittik örümceğe bö dendiğini sudaki o böceklerin şu bösü olduğunu öğrendim yengeçler gördüm kurbağalar gördüm uykusuzluktan oluyor olmam lazımdı yada acıkmış olmam lazimdi ama doğayla öyle bi bütun olmuştum ki ne uyku ne açlık sabah kahvaltımızın 2 bira olmasının keyfini çıkarıyordum bi ara o doğanın verdiği huzurla patikanın ortasında uyuduk tam olarak patikanın ortasında bikac defa etrafımızdan insanlar geçtiğini hissettim ama o kadar yorgundum ki sadece gözümü açtığımda tam dibimden ayaklar geçtiğini gördüm uyumaya devam ettim sonra uyandım vücudum artık error vermeye başlamıştı hissediyordum çadırıma gitmek istiyordum dönüş yolu o kadar sıcaktı ki çadır desen alev aliyor önce biraz hamakta uyumaya çalıştım yok uyuyamiyorum alana geldiğimizde saat 4 e geliyordu salıncakta denedim olmuyor en son saat 6 ya gelirken çardakta bayılmışım baktım 8 gibi gözümü açtığımda etraf çok hareketli kalk dedim kalktım biseyler yedim kitabımı aldım okudum bi yandan bira içiyordum ama bi yandan hala uykusuzluktan oluyor raftingin etkilerini vücudumda taşıyordum tatile başlayalı daha 3. gün olmuştu ama ben sanki aylardır yoldaymış gibi yorgundum erkenden kaçıp uyudum kamp alanında bi eksiklik vardı limon agaci yoktu yokluğu hissediliyordu tabiki günün en güzel haberi o bana söylemesede geleceğini duymak olmuştu 4. gün sersem gibi başladım yine güne sahile gittim denize girdim sıcak o kadar bastırdı ki gene antik kentin içinde bi yerde saklanmayı seçtim güneşten kitabımı okurken tam yanıma biri geldi o sırada vücudumu biraz esnetmeye çalışıyordum meditasyon mu yapıyorsunuz dedi girdi konuya muhabbetin sonunda hic bisey kullanmadan sanki kafam güzel olmuş gibiydi sonra beraber tepeye çıktık tepeden izledik sahili sonra denize indik yüzdük o kadar rüzgar vardı ki çıkar çıkmaz kendimi kamp alanına attım o akşam tanıştım işte pelinsuyla benzer yerlerden geçmişiz yakın tarihlerde yollarımız orada kesişene kadar konuştuk sohbet ettik gene klasik içtik bi ara ortamlara baktık biraz dans ettik sonra çardakta muhabbet etmeye devam ettik sabah uyandığımda limon agaci gelmiş ben uyanmadan başlamıştı rakısını içmeye görünce sarılmayı istedim ama yapamadım nedendir bilinmez elini sıkmakla yetindim oysa ne kadarda mutlu olmustum onu gördüğüme seveni çok olunca etrafı hep doluydu pelinsuyla sahile gittik bizde sahilin ciraliya en yakın kisimlarindaydik belki mağaralara yüzdük hic yuzmedigim kadar uzun mesafe boyunca şu altında çekimler yaptık balıkları izledik bi küçük yavru surusunun suyun üstünden atlayarak büyük balıklardan kaçışına şahit oldum hemde çok yakından akşam gene kendimize dans edicek bi yer aradık bu sefer orange a gittik döndüğümüzde salıncakta bir kedi vardı onunla sallandim sonra bi kahve içtim falıma baksınlar diye ama söylenenleri çok sevmedim limon ağacını yalnız yakaladığım gibi yanında bittim ha bu arada o gece pablo nerudanin yavaş yavaş ölürler şiirini hayat felsefem yaptım o gece necip fazılın serseri şiirinde buldum kendimi sonra limon agacinin dibinde bittim ilk fırsatta hayatımda en çok güldüğüm gecelerden olsa gerek kalabaliktik evet ama hep limon agacinin etkileri bunlar sabah 6ya geliyordu galiba gülmekten hepimiz yorulunca uyumamiz gerektiğini farkedisimiz ama o gece en çok sabahın 5inde kamp alanına dönüp kızın yanından dönüyor sandığımız oysa hangarda uyuyakalan arkadaşımıza güldük biz kod adı minnoş. çadırlara gittiğimizde tabi ki telefona bi mesaj geldi limon ağacından mutlu uykular diye mantıklı sonra cevap verip uyumuşum bi ara gözümü açtım başka şeylerde yazmış anlam veremediğim şeyler ertesi gün sıkıştirdim ne yazdın ne sildin sen hayırdır diye 200 kişiye yazmışım sildim hepsini dedi olamaz mı olabilir gene sahil kum güneş derken güneşin batmasına yakın yarim saat sahilde havluya sarılıp uyuyakalmışım o kadar tatlıydı ki uyku rüzgar üşütmese jandarma gelene kadar kalkmazdım muhtemelen tabi şimdi hayali arkadaşım egeye gelelim yola çıkmadan önce tinderda tanıştığım 1 kere görüştüğümüz ve görüşmemizin sevişmeyle sonuclandigi eğlenceli bir gece geçirdik o otelde tatil yapıp haftasonu olimposa gelicekti arkadaşlarıyla bizde olimposta gorusucektik tekrar cumartesiden itibaren sürekli 12 de gelicez sabaha karşı gelicez ha birazdan gelicez diye diye sürekli bi beklesem mı beklemesem mı çelişkisine düşürdü beni pazar günü gelmişler arkadaşlarını bırakıp geri gitmiş tam ben sahilde gunbatiminda uyumadan önce aradı beni iki arkadaşım var adları şunlar onları bulup ortama soksana diye kamp alanına döndüğümüzde limon ağacına gittim tabi ki dedim bu kimlikleri verenleri bulsana bana o ara kaktüse gitmiş onlar limon agaci bacağında dövme vardı birinin diyince gelenin gecenin bacağına bakmaya başladım ben sonra bi yerden sonra pes ettim hamagima yerleştim tavlada kaybettiğim şarabın soğumasını bekliyoruz biri geldi oturdu çapraza onlardan biri mı acaba diye bi yandan kesiyorum ama bi yandan da emin olamıyorum masaya gidip sen egenin arkadaşı olabilir mısın dedim isimlerden biri mısın diye sordum çocuk bi takıldı o ara anladım zaten aslında ege diye biri yok o benim hayali arkadaşım sonra sohbet muhabbet derken gece 3 gibi pelinsuyu bırakıp ben yatıyorum dedim pelinsu gundogumunun derdindeydi dedim ararsan uyanırım belki ama ben yatağa gittiğim gibi mesaj atmış şarkı mı onericekmis ondan bana mı gelicekmis tabi uyku sersemi gene tepki vermedim sabah gördüm gün doğumunda ki aramaları hikayeleri öyle böyle tatilin son gününe geldik hayali arkadaşım ege gelir mi gelmez mı bilmeden biraz hamak keyfi üstüne kendimi doğruca sahile attım kitabımı okudum kendime bileklik yaptım yüzdüm uyudum sonra dönüş yolunda gördüm egeyi hepsi ölü gibi sadece temel hareketler vardı yaşam belirtisi sıfırdı gerçekten kafaları çok güzeldi yoluma devam ettim onları bırakıp limon ağacını gördüm yolda muhabbetimizi ettik ona olan votka borcumu aldım duşuma girdim karnımı doyurdum biraz hamak keyfi üzerine oturduk masamıza kadehler tokusturuldu yoldan geçen kızların ayak bilekleri kesildi muhabbet muhabbeti açtı bi ara güzel bi insan dahil oldu masaya sonra yanimizdakini de alıp gitti kaldık limon ağacıyla ara ara aklım hayali arkadaşım egeye kaydı nerde acaba diye tabi ki çardakta sızmışlardı limon agacinin bikac arkadaşıyla hangara attik gene kendimizi bira almaya gittik döndüğümüzde gene baş başa kalmıştık dans etmeye başladık normalde olsa uzak durur biriyle dans edemezdim ama limon agacinin yanında fazla rahat fazla mutluydum bianda kendimizi öpüşürken bulduk bi yandan deli gibi dans edip bi yandan ara ara opusuyorduk hic biriyle dans edip o kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum yolda sarmaş dolaş el ele öpüşe öpüşe donduk gecenin sonunda tabi kamp alanına geldiğimizde hic bisey olmamış gibi davranmaya devam ettik ben egelerin yanına kaçtım biraz sonra limon agaci geldi muhabbet ederken birden kalktı gitti peşine gittim odasına aldı beni öpmeye başladı meğer egenin bacağına dokundum diye kalkıp gitmiş çok şaşırdım ama çok hoşuma gitti sonra onu da çıkardım odadan gene kuruldu muhabbet masası gene gülmekten yüz kaslarım ağrıdı limon agaci yatıcam dedi bende yatıyım dedim çadırıma gittim pat gene mesaj sonra kendimi limon agacinin odasında buldum onu istiyordum ama bu güzel dostluğu mahvetmek istemiyordum o da istemiyordu ve sadece sarılıp uyuduk sabah gene hic bisey olmamış gibi normal dostluğumuza devam ettik çadırımi topladım içim burkula burkula uzerimde hüzünle sarılmak istedim giderken limon ağacına ama yapamadım içimde bi ukte kaldı ha bide ceviz reçelimi unuttum o hüzünle . neyse işin özeti yaşadığımı kan hücrelerime kadar hissettiğim bi tatilin sonuna geldim içim buruk olsa da daha mutlu olamazdım. tek başıma çıktığım yollara , yollarda tanıştığım insanlara , hayali arkadaşım egeye , en çokta limon ağacına teşekkürü bir borç bilirim . ve son olarak herkesin dünyada varsa bir yeri bende bütün dünya benimdir derim .
  • sene 2004
    ailemle yaşıyorkenki son tatilim
    marmaris'te çalışan denizci abimin bizi bi datça'ya bi akyaka'ya gezdirdiği zamanlar. her gün bi tarafı dolanıyoruz
    meğer birileri daha dolanırmış oralarda
    tam yer: gökova
    orada kendi halimizde çimiyoken abimin "bak şuradaki tom hanks'in yatı" dediğinde içimden hassiktir ne işi var ki türk koylarında diyecekken herifin essahtan da orada karşımızda oluşu falan..
    o zamanlar bunlar şaşılacak şeylerdi yeğenim
hesabın var mı? giriş yap