hesabın var mı? giriş yap

  • arkadaşım eşek'de geçen

    "ayrılık geldi başa
    katlanmak gerek" sözlerindeki katlanmak'ı katlanmak olarak anlardım.

    küçüktük o zaman, evler de küçüktü. hiç bir çocuğun kendisine ait yatağı yoktu. her gün yatak yapılırdı, toplanırdı. yer yatağı kablinden bir düzenek. annem sabah erken kalkar, çarşafı katlar, yorganı katlar, battaniyeyi katlardı. yatağın üstünde debelenirken beni de katlardı. ayaklarımı başımın arkasına doğru bastırır, beni iki kat eder, öperdi.

    sanırdım ki, katlanmak, öpülmek gibi bir şey. bir nevi sevilmek. yine sanırdım ki barış manço'nun da başına ayrılık gelmiş. köyünden, annesinden ayrılmış. ilk fırsatta gidip annesi tarafından katlanıp öpülmesi gerek.

  • - anne tv'de within temptation çıkınca şu demirlere gelip kafa sallıyoruz tamam mı?
    + ay bu televizyonun önündeki demirler ne oğlum?
    - sahne önü anne burası.
    * ay peki şu kağıtları bileğimize niye taktın?
    - ya şükran teyze allahın adını verdim bi sus ya. onlar festival bilekliği. seninkini beyaz yaptım kombine. bizimkiler sarı kampçıyız. hadi anne şimdi çadırımıza gidelim azıcık otur.
    + allah belanı versin şükrü*. çocuğu evde tuta tuta asosyal ettin. izin vermiyosun hiç bi yere mal oldu çocuk... ay oğlum dur çarpıp durma bana...
    - hadi şükran teyze hadi daha hızlııı.. salla kafayı...sanktuooooss espirtuooooss

  • birinci dünya savaşı, o günleri yaşayanların deyimiyle cihan harbi başlayınca dedemin dedesini askere almışlar. kastamonu'daki hemen her erkek gibi, uğruna türküler ağıtlar yakılan çanakkale'ye göndermişler. büyük dedem o ayrılık gününü anlatmıştı bir kere; babasını uğurlarken sadece helva yapabilmişler yolda yesin diye. kendi yememiş, dört yaşındaki oğluna, büyük dedeme vermiş. köyün tozlu yolunda yürüye yürüye uzaklaşmış. "bubamdan kalan tek hatıra bu" derdi büyük dedem. zaten ilk başlarda bir iki mektup gelmiş, sonra mektuplar kesilmiş. bu arada dayısını da çağırmışlar askere. yaklaşık iki sene sonra da, sadece künyeleri geri gelmiş gelibolu'dan, ikisi de şehit olmuşlar.

    gelibolu'dan gelen o mektupların birinde duymuş dedem ilk mustafa kemal'i. hep merak etmiş o büyük adamı. işgal olmuş, isyan başlamış, savaşlar bitmiş, kurtuluş gelmiş. herkesin dilinde yine kemal paşa. derken "cumhuriyet" ilan edilmiş. bir gün, duymuş ki inebolu'ya gelecek mustafa kemal paşa. çok istemiş, evin tek erkeği olarak anasıyla ninesini bırakıp gidememiş, gidenleri dinlemiş. sonra işte, tesadüf ki yaşı gelince onun da askerliği ankara'ya çıkmış. çankaya'daki o eski köşkün bahçesinde çok nöbet tutmuş. yemin ederek anlatırdı "atatürk geceleri hiç uyumaz, ışığı hiç sönmezdi" diye. öyle bir sevmiş ki o günleri, askerliği bitince memleketinden bile vazgeçmiş. kocasıyla kardeşini savaşta kaybetmiş elif anasını da almış, yeni ülkenin başkentine, umutla ankara'ya gelmiş.

    mustafa kemal bu toprağın insanına özgürlük, medeniyet, barış vermedi sadece. o, belki de en çok, yüzyıllarca bitmeyecek umut ve inanç verdi. dünyanın en çorak coğrafyasına cumhuriyet ağacını dikti. her şeye rağmen içimizdeki bu bitmeyen umut ve susmayan direniş, o koca ağacın dallarıdır, şehit dedelerimizin mirasıdır.

    nur içinde yatsınlar.

    (bkz: #63766047)

  • bir şarkının, bir dizinin veya başka bir şeyin ömründeki önemli bir periyottur şevval sam periyodu. adeta osmanlı'nın duraklama dönemi gibi.

    - yavaş yavaş duyulma
    - popüler olma
    - şevval sam'ın elini atması
    - unutuluş ve kayboluş

    edit: bu arada tespiti yapan arkadaşı tebrik ediyorum.

  • youtube'da bir süredir meydana gelen durumdur. milyonlarca izlenmiş cover videolarına bakıyorum kızın sesi abartıldığı kadar değil ve her yer bunlarla dolu, sesi daha güzel olan arkadaşlarım var.

    bu durumun ortaya çıkmasının türk erkeklerinin abazalığından kaynaklanmakta olduğunu düşünmekteyim.

    edit: verdiğim şarkı linki yanlış anlaşılabildiği için kaldırıldı.

    edit2: fürya değil furya imiş doğrusu, özür dilerim.

  • şeyma'dan önce nil vardı.

    hafızasız bir toplum olduğumuz için biraz geriye gitmek istedim.

    nil'in nasıl ünlü olduğuna dair proloğu şurada yazmıştım: (bkz: zeynep bastık/@ug tek)

    ama asıl olay elbette ki ünlü olmasının nasıl sevgilisi tarafından ayarlanması ve tüm parayı turkcell'in ödemesi de değil.

    serdar erener, o dönemlerde serra erener ile evliyken çalışanı olan nil karaibrahimgil ile birlikte olmaya da başlıyor.

    2000 yılında nil türkiye'ye özgür kız olarak tanıtılıyor.

    eşi ikilinin beraber olduğunu öğrenince evi terk eden serdar erener 2001'de eşiyle boşanıyor.

    nil-serdar erener ilişkisi, 2006'da son buluyor.

    hem gecce'nin hem de vatan gazetesinin haberlerine bakarsak nil, o dönemlerde ozan çolakoğlu ile birlikte oluyor. gecce'nin iddiasına göre, ilişki başladığında ozan çolakoğlu evliymiş.

    neyse, aradan zaman geçiyor ve 2010'da serdar erener ile evleniyor nil.

    geçmiş, geçmişte kalıyor.
    türk halkı onu prenses, peri sanmaya devam ediyor.

  • vallahi her bokun ilacı ben olmak istemiyorum bu sözlükte ama bekliyorum bekliyorum bir allahın kulu sabredip gerçekleri anlatmaya yanaşmıyor. bu covid 19 hepimizin başına bela olduğundan beri dünyanın komplo teorisi bağımlısı ülkelerinde bir anti-bill gates propagandası patladı.

    bill inanları aşılarla kısırlaştıracak.
    bill aşılara çip koyacak.
    bill trakyadan arsa kapatıyor.

    bunlar o kadar saçma iddialar ki aklı başında olanlar cevap vermeye gerek görmüyor, hayatını anlamlı kılmak için bir amaca ihtiyaç duyan mallar da tuzlukla üzerine atlıyor. zaten büyük yalanların güzelliği budur. iki kesimin arasından tespit edilemeden geçerler.

    bill'in insanları aşılarla kısırlaştıracağı iddiasının en büyük kanıtı ted için yaptığı sunum. yani iddiaya göre bill dünya nüfusu artışını %10 - 15 arası azaltmak gibi şeytani bir plan yapıyor ve bunu ted konuşmasında insanlığa duyuruyor.

    peki ne diyor konuşmasında;

    co2=p*s*e*c
    co2 (karbondioksit)
    p (insan nüfusu)
    s (her insana sunulan hizmetler)
    e (her hizmetin ihtiyaç duyduğu enerji)
    c (enerji üretimi için birim başına salınan karbondioksit)

    bu formüle göre diyor eğer dünyadaki karbon salınımını azaltacaksak, değişkenlerden bazılarını sıfıra yakınlaştırmak zorundayız. dünyada diyor 6.8 milyar insan var ve bu yakın gelecekte 9 milyara kadar çıkacak gibi duruyor. eğer aşılar konusunda, sağlık hizmetlerinde ve üreme ile ilişkili verdiğimiz hizmetlerde çok iyi ilerleme kaydedersek bu nüfus artışını %10 - 15 azaltabiliriz. ancak yine de 1.3 milyar kişilik bir artış öngörüyoruz.

    burada konuşmanın bağlamından çok net anlaşılıyor ki adam yaşam standartlarını artırırsak insanlar daha az çocuk yapma eğiliminde olur ve böylece dünyada nüfus artış hızı azalır diyor. bu sayede de karbon salınımını azaltabiliriz diyor. zaten bunu ilk kez burada da söylemiyor. kendi bulduğu bir mesele de değil. dünyada yaşam standartı arttıkça, şehir yaşamına geçildikçe insanlar daha az çocuk yapma eğiliminde oluyor. çiftçilik yapan insanlar çocukların iş gücü olduğunu bildiğinden daha çok çocuk yapıyorlar.

    dr. shanna swan meselesi var bir de bu noktada değinilmesi gereken. neymiş bill, shanna ile birlikte ftalat kullanarak insanları kısırlaştıracakmış. yahu madem bu noktaya kadar geldiniz bir baksaydınız bu insan neler yazmış makalelerinde diye. kadın tüm hayatını plastiklerde bulunan ftalat insanları kısırlaştırıyor demek için adamış ama herhangi bir biçimde bunu bilimsel yöntemle kanıtlayamamış. bilim camiası içinde bile kendisini ciddiye alan yok. kaldı ki kadının amacı insanları kısırlaştırmak değil, kısırlığa neden olduğunu düşündüğü bu kimyasalın kullanılmaması için farkındalık yaratmak.

    bill melektir insanlık için bir ödüldür demiyorum farkındaysanız. bill de her vahşi kapitalist gibi dünyayı ürünüyle domine etmek için çalışmış bir adamdır. ancak ciddi bir komplo teorisi kuracaksanız şu an elinizde olanlarla bunu yapmak mümkün değil. tüm hayatını takip ettiğinizde adamın gayet aydın kafası çalışan biri olduğunu açıkça görüyoruz. bu adam bir halt yiyecekse size aşı yapacağız ve kısırlaşacaksınız diyerek yapmaz.

    hele hele size aşı yapacağız içinde çip olacak seviyesinde hiç yapmaz. bu ikinci iddia için uzun uzun yazmaya bile eriniyorum açıkçası. bir çip düşünün şırınga iğnesinin içinden geçebilecek kadar küçük ama yapması gerekenleri yapabilecek enerjiyi ya yanında taşıyabiliyor ya üretebiliyor, dışarıyla iletişim kurabiliyor, tespit edilemiyor.

    bu tek başına dünyadaki tüm parayı, pazarlama bile yapmadan, toplayabilecek kadar büyük bir teknolojik devrim ama şeytani amaçlarla kullanılmak için piyasadan saklanıyor. ben işim gereği rfid ve uhf tag teknolojilerine vakıfım ve inanın itibar edin bu anlattığıma yakın bir teknolojinin hayaline bile çok uzağız şu anda. o şırınga iğnesinden geçecek ve kendi kendine yetecek enerjiyi bir biçimde yanında taşıyabilecek çipi üreten adama silikon vadisinde taparlar. şu an tek işlevi hayvanları işaretlemek ve takip etmek olan uydu bağlantılı cihazlara binlerce dolar verip beyzbol topu boyutunda bir ürün alıyorsunuz. bu da teknolojinin son noktası.

    bu iddialar arasında en inanılır olanı ise trakya'dan arazi alıyor kısmı.

    zira oraların altında hep anti-madde kaynakları var.
    2023 yılına kadar çıkartmamız yasak.
    lozan'ın gizli maddelerinin geçerlilik süresi bitmeden üzerine çöküyor bill.

    aynen böyle oluyor.

  • bildiğimiz tarzda futbolun gelişimindeki kilit nokta ekim 1863'te bir düzine okul ve kulüpten temsilcinin londra’daki masonlar tavernasında toplanarak bir futbol federasyonu kurmak ve belirlenecek resmi kurallarla birlikte o federasyona bağlı olarak futbol oynamak üzerine anlaşmalarıdır.

    bu toplantı öncesinde de futbol büyük erkek gruplarının bir köyün bir ucundan diğer ucuna bir topu taşımak için savaştığı “orta çağ futbolu"ndan çok daha gelişmiş durumdaydı.

    19. yüzyılın başlarında devlet okullarında açıkça tanımlanmış kurallara sahip organize maçlar oynanıyordu. bununla birlikte her okulun kendi özel kuralları vardı ve bu farklı kurallar uluslararası ve rekabetçi maçların organizasyonunu sorunlu hale getiriyordu. kurallar tolere edilecek temas miktarı ve hacking gibi (karşı kulübün oyuncusunun diz altına vurarak müdahale etmek) orta çağ futbolu’ndan kalan kurallarda farklılaşıyordu.

    bu toplantıda saha uzunluğu, kale boyutu ve ofsayt kuralının erken bir biçimi dahil olmak üzere on dört kural üzerinde anlaşmaya varılmıştır. takımlardaki oyuncu sayısı belirlenmemiştir. “fair catch” (modern avustralya futbolu futbolunda olduğu gibi) talep etmek hala mümkün bırakılmıştı. hacking ise yasaklanmıştır. bu karar blackheath kulübü’nün protesto için federasyon dışında kalmasına neden olmuştur.

    yürürlükte olan sadece 1863 kuralları değildi. cambridge’de kuralları belirlemek için girişimlerde bulunulmuştu ve bazı kulüpler hala 1857'de sheffield’da hazırlanan kurallar altında oynuyordu. 1877'de iki kural grubu birleştirildi.

    ilk “fa challenge cup” 1871/72'de gerçekleştirildi ve sporun kuzeyde ve midlands'da artan popülaritesi 1888'de “english football league”in kurulmasına sebep oldu.

    ilk resmi uluslararası futbol maçı ingiltere ve iskoçya arasında 1872'de st. andrew günü’nde west of scotland kriket sahası’nda oynandı. 4.000 seyirci tarafından izlenen maç 0-0 berabere bitti.

    bbc history extra

  • bu şarkının amacı kıpır kıpır oynatmak değil, akp denen kötülük ve nifak imparatorluğunun bittiğini müjdelemektir. milenyumun çav bellası böyle olur.