hesabın var mı? giriş yap

  • modern caglarin baba hakki' sidir zidane. kendini yere atmaz, hakemi aldatmaz, gol atınca abartmaz, mutevazidir, yere duser dusmez hakeme bakmaz, kaybedince cirkeflesmez, efkarlanınca sigarasını yakar, tepesi atınca kafasını atar.

  • rakip takım yöneticileri tarafından ısrarla yok sayılmaya çalışılan kulüptür. siz yok sayınca yok olmuyor işte.
    ''beşiktaş isterse arena'da oynar.'' fikret orman
    ''fenerbahçe isterse hamit'i alır'' ali yıldırım

    ''hamit'i alıyorum, stadı da vermiyorum amk.'' ünal aysal.

  • hafıza ustaları.

    örneğin elektrik mühendislerinin dehası nicola tesla, hayatı boyunca çok az şeyi not etmiştir. fotoğrafik hafızaya sahip tesla, laboratuvarı 1885 yılında yandıktan sonra bir çok çalışmasını tekrar oluşturup kaldığı yerden devam edebilmiştir.

    bir başka manyak ise amerika'nın 26. başkanı theodore roosevelt. bir günde bir kaç kitap okuyup en ufak detayları dahi hatırlayabilmekteymiş haspam. 2 farklı sekreterine farklı iki konu üzerine rapor yazdırırken aynı zamanda hiç duraksamadan kitap okuyabilen bir adammış.

    ünlü piyanist ve besteci sergei rachmaninov ise notaları çok çok kısa süre içerisinde ezberine alabilme yeteneğine sahipti. çok karmaşık notaları belki de normal bir insanın ayları bulacak ezberleme süresi rachmaninov için sadece bir kaç günle sınırlı idi.

    bir başkası ise hepimizin bildiği kim peek. tanıdık gelmedi mi? dustin hoffman desem? yağmur adam desem? evet o filme esin kaynağı olan kişidir peek. öyle bir hafıza yeteneği vardı ki, hayatı boyunca okuduğu 9 binden fazla kitabı ezbere bilmekte idi. üstelik bu kitapları aynı anda iki sayfayı okurken ezberlerdi. birini sol gözü diğerini sağ gözü ile desem" yoh artık!" dersiniz ama gerçek bu.(ben de dedim. o ne lan bukalemun gibi?)

    400 yılı aşkın süreden bu yana italyan olmayan ilk papa olan polonyalı papa 2. john paul( evet ağca'nın vurmaya çalıştığı) ise yarı fotoğrafik hafızaya sahipti. küçümsemeyin, 21 dil ve 100 kadar lehçeyi bilmek kolay değil. yarı marı idare edecen artık.

    filipinlerin tartışmalı başkanlarından ferdinand marcos ise daha değişik. sayfalarca uzunluktaki yazıları, konuşmaları hafızaya almak konusunda uzman birisi. 1935 yılında yazılan filipinler anayasasını düz veya tersten harfi harfine duraksamadan ezbere okuyabilmekte ve saatler sürecek bir konuşmasının metinlerini sadece bir defa göz gezdirerek ezberleyebilmekte idi. neye yaradı? öldü gitti o da.

    bir de gezegende sadece 12 kişide olan bir özellik olan hipertimezi yani "ultra mega über süpersonik otobiyografik hafıza" sahibi insanlar var. misal bunlardan birisi marilu henner, hayatındaki her detayı, günü saati dakikasına kadar hatırlayan ve hala normal boyutlarda bir kafaya sahip olan birisi. ben de bu özellik olsa herhalde bedenimden büyük kafam olurdu, kan lazım kan o kadar çalışan beyine!

    ha bir de 25 bin kişilik ordusundaki herkesi birebir tanıyan julius caesar var. böyle komutan düşman başına mı desem ne desem
    - şş sezar geliyo lan. dikkaaaat!
    - hey sen! gonyalının yanındaki. hey alex sana diyorum. sakal yakışmamış, bıyık daha iyi duruyordu sende, hemen kez sakali!
    -?!!
    - gonyalı. kaç kere diyeceğim sana, ivan ile takılma, adam hırhız ruhlu. benden söylemesi.
    - ?!!

    ve geldik bu hafıza olaylarının ağababasına. pek adını duymamış olabilirsiniz ama napoleon bonaparte sayısız rakam, insan, harita, detay ve askeri hareketleri mükemmele yakın hatırlamasıyla meşhurdu. bu özelliğini düşmanının sonraki hamlelerini tahmin etme ve bu ihtimaller üzerinden çok karışık, detaylı ve hızlı bir şekilde strateji ve emirler geliştirme yolunda başarı ile kullanmıştır.

    ben daha bu entride ilk yazdığım adamı hatırlamıyorum adamlara bak amk! hah ilk yazdığım adam tesla imiş, yukarı baktım. tesla iyidir, candır.

    ediyşın: candyline'e uyarı için teşekkür.
    400 yıldan bu yana ilk italyan olmayan papa olarak düzelttim papayı(cümleye bak amk!

  • -son bir iş için dostum, sadece son lanet olası bir iş.
    +almeida ne zaman katılacak aramıza.
    -maalesef, almeida başaramadı dostum.

  • bu gece programı kapatırken "bizi izleyen askerlerimize; daha doğrusu vatanını devletini seven, canını kardeşini feda edecek kadar seven askerlerimize selam olsun" diyen şey. aklınca isyan eden yarbaya laf çakıyor. bir reyizci, şehit abisine laf çakıyor, hem de meşrebince.

  • güzel ülke. insanı ve yeşili ülkeyi en güzel yapan şeyler. insanları genelde asık suratlıdır ama konuşmaya başladığınız anda anlarsınız ki aslında çok yardımsever ve sıcakkanlıdırlar.

    ‘pub’ önemli bir yer tutar hayatlarında çünkü dışarı çıkıp yapılabilecek şeyler limitlidir. yazın dahi hava genelde yağmurlu ve soğuktur ama irlandalılar biraraya gelmeyi ve eğlenmeyi (kendi deyimleriyle, ‘having the craic’) severler ve barda buluşmak bunun için tek yoldur. arkadaş canlısıdırlar.

    ingilizce ve irlandaca levhalar her yerde görülür ve hala ingilizlere karşı bir öfke mevcuttur. malum, hala kendi dillerini kullan(a)mıyorlar. irlandaca bilen sayısı azdır. ülkenin ufak bölgelerine ve adalarına gittiğinizde “burada sadece irlandaca konuşulur” yazan levhalar görürsünüz. özellikle bu bölgelerde irlandaca teşekkür ettiğinizde ya da selam verdiğinizde bundan memnuniyet duyarlar. irlandaca öğrenmesi zor dildir (bence!).

    argoları meşhurdur. her şeye bir isim uydururlar. öyle ki, ingilizceniz iyi olsa dahi, iki irlandalı konuşurken altyazı istememek elde değildir. konuşmalarda çok geçen bazı argolar: ‘jackeens’, ‘culchies’, ‘craic’, ‘lads’, ‘missus’, ‘feck off’, ‘howya’, ‘locked’, ‘snog’, ‘taking the piss’, ‘shite’, ‘knackered’, ‘acting the maggot’, ‘bunk off’, ‘gobshite’, ‘ole man’, ‘wanker’, ‘bollocks’, ‘fag’ (sigara) vs vs… özellikle ‘harika’ demek için binbir türlü kelimeleri vardır.. örneğin: ‘happy days’, ‘grand’, ‘savage’, ‘fierce’, ‘deadly’. ayrıca, argo olmasa da, ‘french fries’ yerine ‘chips’, ‘gas’ yerine ‘petrol’, ‘movie’ yerine ‘film’ demeyi unutmamak gerekir. irlanda’da sadece ‘grand’ diyerek hayatınızı sağlıklı ve mutlu bir şekilde sürdürebilirsiniz.

    alkole ek olarak uyuşturucu, özellikle kokain ve amfetamin kullanımı yaygındır.

    en yaygın suç hırsızlıktır.

    yaşlı kesimde aşırı dine bağlılık görülmektedir. yeni nesil ise çoğunlukla ateisttir. örneğin eski bir kilise (st mary's church) son on senedir büyük ve popüler bir gece kulübü/restoran/bardır (the church).

    kültürlerinde müzik ve edebiyat önemli bir yer tutar. sokak müzikleri boldur. birçok ünlü irlandalı müzisyen dublin sokaklarında müziklerini seslendirerek kariyerlerine başlamışlardır. (bkz: busking)

    türk insanına benzer olarak, futbol hayatlarında önemli bir yer tutar. futbola ek olarak, (bkz: hurling) de popüler sporlarından biridir.

    adanın görülmesi gereken birçok güzel ufak adaları vardır.

    evet, irlanda erkekleri yakışıklıdır ama onları yakışıklı yapan kendileriyle dalga geçmeyi ve eğlenmeyi bilmeleri ve müzik aşklarıdır. yüzde 90’ı kahverengi saçlı, mavi gözlü, 1.80-1.85 ve üzeri boyludur. sarhoş olmadıkları sürece dişilere yaklaşmalarına imkan yoktur ve bu nedenledir ki, irlanda kadınlar için yaşanması en rahat ülkeler listesinde hep ilk beştedir.

    müzik festivalleri çok yaygındır ve kültürlerinde önemli bir yer tutar. büyük müzik festivalleri olduğunda şehirler boşalır. örneğin bu haftasonu olacak olan electric picnic en meşhur festivalleridir.

    sokakları türk sokaklarına benzer. özellikle bana izmir’i çok hatırlatmıştır. sokaklarının aşırı dar olması nedeniyle trafik kazaları boldur ve yine bu nedenle, ehliyet almak kolay değildir. fakat, şehirlerde birçok yere yürüyerek ulaşım sağlanabilir.

    ülke içinde birçok farklı aksana rastlanır. cork aksanı anlaşılması en zor olanıdır.

    yazın hava çok geç saatlerde kararır (saat 10 gibi). kışınsa bunun tam tersi söz konusudur.

    kısacası (bkz: emerald isle) gidip görülmesi, içinde dolanılması gereken yerlerden biridir. irlanda insanı ise candır.

  • almanya basligina yazdigim diger entrylerde oldugu gibi, bu entryde de bilal'e anlatir gibi anlatmaya usenmeyecegim. ustteki yazar arkadasim kizmasin; ama "aha da boku yedi, o kadar multeci aldi" anlaminda bir seyler demis. ne kadar komik bir yorum.

    ben anlamiyorum almanya veya baska ulkelere asinalik duzeyinin sadece tv/gazete haberlerinden edinilen bilgi seviyesinde olan kisilerin arastirip etmeden boyle yaziyor olusunu. saniyorlar ki burasi da turkiye gibi geri kalmis bir ortadogu ulkesi.

    bakin arkadaslar. amiyane tabirle, almanya düzmeyecegi esegin onune ot koymaz. bu konuda anlasalim once. bu minvalde, multecilerin bu ulkeyi zaman icinde mahvedecegini dusunmek sacmalik.

    almanya'nin her yil icin resmi olarak aciklanan tam 360.000 yeni insana ihtiyaci var. göç bekliyor, her ne kadar caktirmasa da buna muhtac. neden? cunku burada almanlar cocuk yapmiyor. genc nufus yenilenmiyor. var olan insanlar da rahat yasiyor, gelecek kaygilari yok. ac kalsan devlet bakar, hasta olsan devlet tedavi eder, okumak istesen devlet okutur. devlet, burada devlettir. turkiye'de degil. turkiye'yi, eline ahır versen onu bile yonetmeyi beceremeyecek, sistemle/isleyisle uzaktan yakindan hicbir alakasi olmayan insanlar yonetiyor. dolayisi ile yonetilen halkin da vizyonu anca "aha simdi boku yedi" diyebilecek kadar genis oluyor.

    800 bin civarinda multeci dusundukleri soylendi gecenlerde. bu ne demek? hemen hemen 3 yillik goc ihtiycinin tamamini tek kalemde karsilamak demek. daha guzel olani ne biliyor musun? "bakin ben multeci aliyorum" imaji ile inanilmaz goz boyayip butun dunyada sempati kazandi. halbuki kendi isine de geliyor bu durum. evet hakli olunan taraflar yok mu? var. gelen insanlar (hakir gormeksizin) genel olarak egitimsiz, medeniyet hirkasini giyememis, gun gorememis ve bundan sonra yasayacaklari toplumun hayat standartlarina uyum saglamasi zor olan insanlar. ama bu demek degil ki alman duzeni bozulur. dunyaya yayilmis bir kalip var adamlarda "alman duzeni/disiplini" diye. daha ilk asamada egitim'in en yuksek payi alacagi sekilde cesitli alanlarda kullanilacak "11 milyar euro" butce ayrildi bile multecilere. bu ne demek biliyor musun? iste bu dunyanin en guclu ulkelerinden olmak demek. devlet demek. ben bu gelen insanlarin cocuklarini egitir, bir hic olacakken cikarir dunyaya sunabilecegin bilim adamlari, muhendisler, sanatcilar, zanaatkarlar yetistiririm demek. basarili olur, olamaz. bunu gorecegiz. ama sistem bu arkadasim. vizyon bu. misyon bu. anlatabiliyor muyum?

    turkiye'de ise bu tam tersi olarak isler. bilim adami, muhendis, sanatci, zanaatkar olacak insanlari, birer "hic" yapip birakir o ulke.

    sonra gelip buraya "aha almanya boku yedi" yaziyorlar.
    yav he he..

  • hasan ali yücel'in hatıralarını okurken öğrenilen bilgidir.

    yücel'in milli eğitim bakanı olduğu sıralarda bir dilbilimci onu ziyaret edip gün isimlerinin türkçe olmadığını bunları değiştirmek gerektiğini söylemiş.

    pazar, pazartesi, çarşamba, perşembe kelimelerinin farsça;

    cuma ve cumartesinin arapça;

    salının türkçe,

    olduğunu söylemiş ve bu durumu yüz kızartıcı bulduğunu ifade etmiş.
    bakan yücel' e teklif ettiği kelimeler ise şunlarmış;

    pazar - gezgün

    pazartesi - ongun

    salı - işgün

    çarşamba - güçgün

    perşembe - koşgün

    cuma - yorgun

    cumartesi - bitgün

    ne diyeyim iyi ki kabul edilmemiş.*

  • s-21 kod adıyla anılan hapishanedir.

    1975 yılında askeri yönetimi, yine askeri bir darbeyle indirerek iktidarı eline alan ve kamboçya'da tarihi 'sıfırdan' başlatacağına inanan maoist diktatör pol pot ve cuntası (ta mok, nuon chea, khiew sam phan, son sen), kızıl kmerler gerilla örgütünün darbe esnasında başkent phnom penh'i işgal etmesiyle birlikte başlayan katliamlarda, 1979 yılına dek neredeyse ülke nüfusunun yarısının (3.3 milyon kişinin) çesitli şekillerde öldürülmesine ve ölüm tarlalarına gömülmesine sebep olmuştur.

    milyonlarca insan yaşına ve cinsiyetine bakılmaksızın bir ideolojiye kurban edilmiştir. kriterlere uyan çiftçiler ve eğitimsiz, yoksul köylüler ise pol pot'un ideololojik düşüncesinin önemli bir parçası olduklarından soykırıma uğramamıştır.

    bir insanın sadece gözlük kullanması, yabancı bir dilde kelime etmesi veya daha fazla okumuş olması entelektüel olmasının emaresiydi ve infazı kabildi. yüzbinler hapishanelerde sorguya çekilerek işkenceler gördü. işte bu hapishanelerin en bilineni başkent phnom penh'te bulunan işgale kadar aslında dört binadan oluşan bir devlet okulu(lise) olan s-21 tuol sleng hapishanesidir.

    okuldan devşirilen bu hapishanede sorgu odaları, iskence odaları ve yatakları ile hücreler bulunmakta ve işkencenin her çeşidi uygulanmaktaydı. işkence esnasında ağlayan ve bağırana ise misli ile işkence ediliyordu..

    dört yıllık süreçte, bugün soykırım müzesi olan bu hapishanede çocuk, genç, erkek, kadın, ingiliz, fransız, amerikalı, müslüman, muhalif ve devlet adamı ayirt etmeksizin yaklaşık 13 bin ilâ 17 bin arasında insan hapsedildi ve sadece 3 ila 7 kadar (yazı ile: üç ila yedi kadar) insan bu hapishaneden sağ çıkabildi.. onların dışında çıkanlar sadece choeung ek öldürme sahasına götürülerek öldürülecek ve ölüm tarlalarına gömülülecek infazı makbul bedenlerdi.

    bu niceliksel dram sebeple bugün kamboçya'daki bu vahşet tarlalarına "burada mucize yoktur" yazılı tabelalar dikilmiştir.

    infaz rejiminin en önemli kuralı: eğer bir kişi hapse mahkum edilmişse, suçu olup olmadığına ve yaşına bakılmaksızın tüm ailesinin de hapse mahkum olmasıdır. kızıl kmerler böylelikle intikam tehdidini başlamadan engelliyor, bertaraf ediliyorlardı..

    s-21 gardiyanlari ise maocu zihniyetle ve köylü tabakasından seçilen 15-20 yaşlarındaki gençlerden oluşuyordu. emir komuta geregi verilen gorevi "merhamet olmaksızın" yerine getiriyorlardı. bunun dışında hücrelerinden aldıkları ölüm emri verilmiş mahkumları choeung ek öldürme alanına götürecek kamyonet kasasına bindiriyorlardı.

    hapishanenin ilgili birimi tarafından "olmazsa olmaz listesi" hazırlanmış, öldürülmesi gereken, öldürülmemesi halinde tehdit unsusu oluşturulacağı düşünülen mahkûmların eksiksiz bir şekilde infazı sağlanmıştır. bu listede bulunan kişinin öldüğünden veya firar etmediğinden kesin olarak emin olunması şarttı.

    infaz, önceden kazılmış ve belirlenmiş çukurun önünde, mahkumum elleri bağlı bir şekilde diz çökerek başını öne eğmesi ve celladının boynuna vurması ile yerine getiriliyordu. kurşun kullanılmadı..

    yıllar yıllar sonra,

    birleşmiş milletler destekli kamboçya soykırım mahkemesi s-21 hapishanesi'nin müdürü "yoldaş duch" olarak taninan kaing guek eav'i 14 bin kişinin ölümümden sorumlu tutarak 2010 yılında ömür boyu hapse mahkûm etmiştir. bu soykırıma ortak olan üst düzey bazı komutacılar için de yine aynı karar çıkmıştır. kızıl kmerlerin lideri pol pot ise yargılanamadan doksanların sonunda ölmüştür..
    ...

    insanlık tarihi için utanç verici bu katliam veya soykırımı komünizm, maoizm veya marksizm ile bağdaştırmak da aslında bu insanlık dışı vahşeti açıklamaya yetmez, çünkü böylesi bir vahşetin dini, dili veya ideolojisi olamaz. afrika kıtasının zenginliklerini avrupa'ya taşıyan ve afrika kıtasını insanlık dramının odak noktası haline getiren sömürgeci, liberalist, emperyalist ve kapitalistler için de aynı şey geçerlidir.

    annelerinin gözü önünde ayaklarından tutulan bebeklerin ve çocukların ağaçların kalın gövdesine savrularak kafaları vurula vurula öldürülmüş olması kamboçya'daki zulmün hiçbir ideoloji ve inançla bağdaşmadığının beratıdır. (ölüm ağaçları)

    tarihi bir soykırımı anlatmak sadece dile kolay, empati yapması ise bir çeşit işkence. böylesine toplu bir katliamı yapmak için duygulardan yoksun olmak yetmez, şeytani bir güdüye sahip olmak da gerekir. doğanın en vahşi hayvanı bile bu vahşet karşısında kıyas götürmez.