hesabın var mı? giriş yap

  • romica ile 4 yaşındaki oğlu, karşıdan karşıya geçmeye çalışırken, bir arabanın hızla üzerlerine gelmesi sonucu yaşanan diyalog:

    romica: allah kahretsin çocuk bile umurunda değil hayvanın.
    ege: horoz bu çocuk!
    romica: o ne demek ege?
    ege: babam araba kullanırken horoz bu çocuğu diyor ya!
    romica:!!!

  • hidayet karşısında oturuyorken doping yapmış bir oyuncunun milli takıma çağrılmasının etikliğini federasyon başkanına basın toplantısında sormuştur.

    helal olsun.

    ayrıca soru sorarak adam yaralamak suçundan polise ihbar edilebilir. karşısındakilerin cibiliyeti o kadar çünkü. adamlar ibo'dan özür istedi resmen.

  • açık söyleyeyim böyle hacı hoca tayfasıyla hiç işim olmaz, hiç de sevmem. lakin bu adamı kendi içinde tutarlı buldum. en azından inandığı şeye uygun davranıyor. birkaç hafta oruç tutup sonra yemediği nane kalmayan dallamalara yeğdir.

  • veysel şanlıejder adını alabilir. sanki lord of the rings'den fırlamış bir türk elf gibi. yakıştı. evet.

  • ufkunuzu belki ikiye katlamaz ama size gülümsetecek bir bilgi:

    bir karınca ölürse diğer karıncalar onun öldüğünü farketmezler. sanki o karınca yaşıyormuş gibi yada hiç yokmuş gibi yanından geçip giderler. ta ki üçüncü güne kadar. eğer karınca yuvada ölmüşse üçüncü gün bir başka karınca onu yuvanın hemen dışındaki çöplüğe kadar yuvarlar.(bu çöplüğe bir nevi mezarlık da denebilir. şöyle bir şey gibi. peki neden hemen değil de üç gün sonra?çünkü karıncalar öldükten üç gün sonra oleik asit adlı bir kimyasal salgılarlar. bu kimyasalın kokusu çürüyen karıncanın kokusudur ve diğer karıncalar bu kokuyu tanırlar. böylelikle ölen karınca yuvadan atılır.

    eğlence bundan sonra. karıncalar oleik asit kokusuna o kadar hassastırlar ki onlar için bu kokuyu taşıyan herşey ölü bir karıncadır. karınca uzmanı e. o. wilson da "lan ömrümüzü şu karıncalara verdik şunları bir trolleyeyim" deyip karıncaların yuvalarına oleik asite bandırılmış kağıt parçaları atar. karıncalar da bu kağıt parçalarını dışarı atar. sonra bu wilson'ın aklına başka bir piçlik gelir. bu sefer canlı bir karıncanın üstüne oleik asit damlatır. karınca yuvaya girdiğinde bir başka karınca oleik asitin kokusunu aldığı gibi arkadaşını kaldırıp "ölmüşsün ama gömenin yok " diyerek yuvanın dışındaki çöplüğe atar. bu sırada diğer karınca adeta eve geç gelen sarhoş bir koca gibi hiç itiraz etmez. nasıl itiraz etsin ki? resmen leş gibi oleik asit kokuyordur. talihsiz karınca için tek çözüm yolu vardır: temizlenip yuvaya tekrar girmek. üstünde eğer bir miktar oleik asit kalmışsa bunu da arkadaşlarına "yok be oolum bizim rıza yok mu vefat etmiş ben de onu dışarı attım bu sabah. onun kokusudur ya" diyerek yutturmak. eğer ki gençler bu kokunun sabah vefat eden rıza'dan geldiğine ikna olmazlarsa "ne konuşuyo la bu amk ölüsü?" diyerek yine yakaladıkları gibi talihsiz karıncamızı dışarı atacaklardır.

  • ne yediğimizin öneminin, ne kadar yediğimizden daha önemli olduğuna dair, önemli bir ayrıntı...

    mesela ben 80-85 kiloyken 300 gram ceviz içi ve artı başka şeyler yiyebiliyordum.
    ama şimdi 63-64 kiloyum ve kesinlikle o miktarlarda besin tüketemiyorum.

    çünkü ebatlarım küçüldü ve vücudumun ihtiyaç duyduğu besin miktarı azaldı, midem kendini toparladı, kan şekerim düzgün de olunca, o kadar şey yiyemiyorum.
    bu benim özellikle ayarladığım bir şey değil...

    bu anlamda tartışmasız kabul edilebilecek bir şey, vücudun aldığı ve yaktığı enerjinin, kilo durumumuzu etkilediği...

    -tüm yazının neredeyse anafikri burası-eğer doğal beslenirseniz vücudunuz bu doğal besinleri metabolize ederken sağlıklı çalışır, kontrolü elinde tutar. mesela iki lokma doğal/normal bir şey yediğiniz zaman, bir lokma abur cubur yediğiniz andaki gibi insülin taklasına gelmez sonrasında tekrar tekrar acıkmazsınız. böylece kalori saymanıza gerek kalmaz çünkü vücudunuzun "doydum" sinyalini bozmamış olursunuz. siz pisboğazlık yapmak isteseniz bile vücudunuz alması gereken enerjinin kat kat üstüne çıkmanıza izin vermez.

  • beni en çok binanın tepesindeki halıfleks reklamı etkiledi. çok karanlık günlerdi lan halıfleksli günler. ne yaparsanız yapın temizlenmeyen, sürekli yanan, günden güne rengi koyulaşan lanet bir parçasıydı evin onlar. belki teknik olarak temizlenmeleri mümkündü ama kimsenin bir evi baştan başa o kadar eforla temizlemeye mecali yoktu o zaman. hele şimdi hiç yok. viledalamaya üşeniyor insan yeri geliyor.

    iç mimari minimalist akımlara yöneldi de hepsini söküp attık türkiyeden şükürler olsun.

    bir bu, bir de kristal küllük.

    he bir de vitrin.

    televizyon sehpası.

    avize.

  • yani sen diyorsun ki "beşiktaş'ın çıkıp kaybettiği maçları, galatasaray ve fenerbahçe'nin kazandığı maçları iptal edelim. böylece rakiplerimizin hakederek kazandığı altı puanı silelim. bu durum bizim fazla deplasman maçı oynamamızdan daha az haksızlık." çok muazzam bir akıl yürütme.

  • ufkunuzu indirir mi kaldırır mı bilemem ama işinize yarayacağı kesin olan bir bilgi paylaşmak isterim.

    bir çağrı merkezini aradığınızda
    -"ne istediğinizi kısaca söyler misiniz? örneğin; hede hödö diyebilirsiniz."
    gibi bir anonsla karşılaşıyorsanız ve ne derseniz deyin müşteri temsilcisine bağlanamıyorsanız
    -"beni aramışsınız" derseniz
    "sizi müşteri temsilcisine aktarıyorum" cevabını anında alırsınız.

    aradığım pek çok kurumsal firmanın çağrı merkezinde işe yaradı.

    işte bunlar hep bilgi. fav'layın lazım olur.

    -------

    debit: öncelikle debe için teşekkür ederim.

    teşekkür etmek için o kadar çok mesaj gelmiş ki, hepsine buradan "rica ederim" demiş olayım.

    bilgi ile ilgili de şunu ekleyeyim;
    %100 her çağrı merkezinde işe yarar diye bir şey yok elbette. fakat pek çok banka ve operatörde işe yaradığını bizzat test ettikten sonra bilgiyi paylaştım. güle güle kullanın :)

    bilgi kimden ve nereden gelirse gelsin iyidir. paylaşın...