• aslında burada yazacaklarım bir bakıma cemaatin kendi sorunsalı ama etkileriyle türkiye'nin sorunsalı haline geliyor.

    cemaatin sorunsalını iki başlıkta özetleyebiliriz:
    1) geleceğe dair haberlere fazlasıyla dayanma (evanjelikleşme/şiileşme temayülü)
    2) diğer müslümanların ötekileştirilmesi (israilleşme/haricileşme temayülü)

    cemaatin en büyük sorunlarının başında evanjelikleşmenin geldiğini düşünüyorum. evanjelikleşmeden kastım şu. evanjelikler (müjdeciler) incildeki geleceğe dair haberlere diğer gruplara göre daha fazla önem atfederler. hatta atfetmekle kalmazlar, o haberleri veri olarak kabul edip o geleceğin yapı taşlarını döşemeye çalışırlar.

    mesela bu haberlerden en önemlisi kıyamet denebilecek savaşların ve olayların (armageddon) yaşanması ve bu hadiselerden sonra küçük bir hristiyan cemaatin hz. isa tarafından kurtarılması kehanetidir. hardcore evanjelikler kıyamet yaşanması gerekiyorsa, biz bu işe biran önce koyulalım düşüncesindedir ve ortalığı ateşe vermekten çekinmezler. bununla ilgili tanrı'yı kıyamete zorlamak isimli bir kitap yayınlandı mesela (grace hallsell).

    türkiye'de de geleceğe ilişkin haberlere en çok önem atfeden grup herhalde cemaattir. bunda, okunan temel eserler ("canon" diyelim) büyük pay sahibidir. taraftarlarına göre nur cemaati peygamber zamanında sahabelerin yaptığı hizmeti yapmaktadır. sahabe de yıldızlar mesabesinde olduğuna göre, cemaat de o derece kıymetlidir. cemaatin asıl piri gelecekteki islam baharının “müjdecisi“ olarak, o parlak geleceğin bu canon'dan neşet edeceğini söylemektedir. sadece bunu yapmakla kalmamakta, iyi kötü bir yol haritası da ortaya koymakta ve kendisi de haberler vermektedir. mesela hristiyanlığın islama tekamül edeceğini müjdelemektedir. hristiyanlarla diyalog, dünyanın her yanında okullar vb. adımlar bu açıdan değerlendirilebilir.

    zurnanın zırt dediği yere geliyoruz. geleceğe ilişkin peygamber olmayan kişilerce verilen haberleri, bu haberlerin din içerisindeki şüpheli yerine rağmen, ciddi bir inanç haline getirme sözkonusu (evanjeliklerin yanısıra çok eleştirdikleri şiilerle de benzeşiyorlar bu noktada). buradan şöyle bir zihin yapısına gidiliyor. hem gelecekten haberlerle olayların sonunu bildiğini düşünüyor/sanıyor hem de o gelecekte baş köşeye kendisini oturtuyor, yıldız benim diyor.

    peki bu zihin yapısı ne sonuç doğuruyor. kendi yol haritasına uymayan tüm müslümanları ötekileştirmekte bir beis görmüyor. işini bozduğunu düşündüğü müslümanlara ayak altında dolaşan sıçan muamelesi yapıyor. cemaatin 28 şubat sürecinde erbakan'a yaklaşımı bu çerçeveye cuk oturuyor. refah partisine ve erbakan’a kardeşlik gereği zor zamanlarında destek vermesi gerekirken kendi işlerini bozan böcek muamelesi yapıyor. israililerin tüm insanlara yönelik tavrını sergiliyor kendisinden olmayan müslümanlara karşı, yani bencil ve kibirli bir tutum takınıyor. kardeşliği bir kenara koyup, kendisini ön plana çıkarıyor. o geleceğin yapı taşlarını sadece kendin mi döşüyor sanıyorsun diye sormak gerek bu noktada. papaya ısınan gülen erbakan'a ısınamadığını ilan ediyor. hatta erbakan’ın dini siyasete alet ettiği bühtanını bizzat tekrarlıyor. erbakan bertaraf edildikten sonra da sıra kendisine geliyor tabi. kendi cemaatini kurtarmak için arasını kavi tutmak istedikleri tarafından vatanından kaçmak zorunda bırakılıyor.

    eskiden kalma gönül kırıklığına rağmen cemaatin ak partiye verdiği destek eski hesapları unutturdu. türkiye'nin demokratikleşmesi için sağlam adımlar atıldı. ancak cemaat aynı cemaat ve düşünce aynı düşünce olunca yine sorunlar ortaya çıktı. gelecekteki baharının kurucusu ve geleceğin yıldızı olduğuna iman etmiş cemaate göre, ak partiye verdiği destek karşılığında devletin tüm kapıları kendilerine açılmalı ve kilit noktalar kendilerine teslim edilmeliydi. çünkü gelecekteki baharı oluşturmak tayyip erdoğanın ve adamlarının işi değildi. onu ancak cemaat yapabilirdi. diğer müslümanlara bir kez daha ayak bağı sıçan muamelesi çekilmeye başlandı. hatta cemaatin gücün verdiği cüretle kendisini kuşatmaya çalıştığını hissedip önlemler almaya başlayan tayyip erdoğan hedef tahtasına kondu ama başarılı olunamadı. başbakanın yakın adamlarına irancı, farsi vb. seviyesiz ithamlar getirildi.

    şimdi cemaat mensuplarını şu çelişkileri anlamaya davet ediyorum:

    1) gelecekte herşeyin mükemmel olduğu, bütün müslümanların (hatta bütün insanların) kardeşçe yaşadığı bir dünya hayal edenlerin, şimdiki vakitte kardeşlerine çektikleri muamele nedir? islam kardeşliği sadece sizin dümeninde olduğunuz bir dünyada mı geçerlidir? eğer öyleyse, siz de kim oluyorsunuz? bu bencillik ve kibir nedir?
    2) kendi yolunuzda gitmeyen ve işinizi bozduğunu düşündüğünüz dindar müslümanları ötekileştirmek aslında harici bir hareket olan el kaide tekfirciliğinin şekil değiştirmiş halinden başka nedir ki?
    3) yavuz sultan selim yeniçeri ordugahındaki bektaşi etkinliğini bizzat teşvik etmişti. çünkü eline-diline-beline sahip çıkacaksın öğütleniyordu. peki yeniçeriler şeyhlerinden mi yoksa bizzat padişahtan mı emir alıyordu. aklı başında bir devlet adamı ikiliğe göz yumar mıydı? kaldı ki islam’da böyle bir şeye izin verilir mi? ulul emr neyi ifade ediyor?

    ben de inanıyorum, sadece bu topraklarda değil tüm dünyada islam hükümferma olacaktır. ancak bu nasıl olacaktır ancak allah bilir. bazı yorumlarınız ve gayretleriniz olabilir ancak bunu iman haline getirmek ve bu yolda sözde dini amaç için yine dinden ve din kardeşliğinden ödün vermek olmaz. aksi kibir ve bencilliktir ve müslümanlığa yakışmaz.

    geleceği bildiğini söyleyenlere/biliyormuş gibi yapanlara erbakan'ın ağzından şunu söylemek istiyorum:

    "hadi ordan! hadi ordan!"
  • tuhaf mümin-firavun imgeleri havada uçuşuyor!

    buna kendi gözündeki merteğe aldırmadan, başkasının gözündeki çöple uğraşmak denir.

    bir zamanlar siyaset şeytan işi deyip siyasetle uğraşan başka müslümanları kötülerken, şimdi siyasetin ağababasını yapmaya başlamışsın. halkın oylarıyla seçilmiş bir adamdan, verdiğin desteğin diyeti olarak devletin anahtarlarını sana teslim etmesini istemişsin. vermeyince seni izleyenlerin başvurmadığı çirkeflik kalmamış. adam dişini gösterince, firavun oldu öyle mi?

    yemezler efendim, yemezler!!
  • cemaat üyelerinin şu an sergilediği ve kara propagandadan bile çekinmeyen yaklaşım, iman kurtarmak amacıyla yola çıkan bir hareketin nasıl yozlaştığını gözler önüne seriyor.

    bu yozlaşma, manevi otoritesi sorgulanamayan (takipçilerinin bunu kendilerini manevi açıdan ateşe atmak olarak gördükleri) tek bir adam yönetimindeki bir hareketin bu derece siyallaşmasının neticesi. gelinen noktanın vahametini ve türkiye'nin selameti için arzettiği tehlikeyi şöyle bir misalle anlatayım.

    osmanlı'nın kuruluş devresinde birçok eren müritleriyle birlikte osman gazi'nin çevresinde saf tuttu biliyorsunuz. şeyh edebali de bunlardan biriydi. osman gazi ile şeyh edebalinin ayrıca bireysel ilişkisi vardı ve birbirlerinin bireysel bazda en büyük destekçisi idiler.

    şimdi şeyh edebalinin bu ilişkiyi kendine güç devşirmek, kendi müritlerinin en hassas görevlere atanmasını sağlamak, osman gazi'yi kuşatarak hareketlerini kontrol etmek, gerektiğinde onun değil kendi kararlarını uygulatmak için kullandığını düşünün. böyle bir durumda osmanlı devleti daha başlamadan sona ermez miydi?

    cemaatin şu an sergilediği tavır bundan farklı değil, hatta tastamam aynısı. meşruiyetin kaynağı olan halktan oy almadan iktidara ortak olmak istiyorlar. iktidara bu kadar meraklıysan, seçime gir tek başına iktidar ya da koalisyon ortağı ol.

    tabi bu iktidar merakının perde arkasında ilk mesajımda anlattığım derin hastalıklar yatıyor. beyinleri yıkanmış ve manevi otoriteyle korkutulmuş bir takım insanlar, türkiye'ye değil meçhul bir ati için cemaate hizmet etmeyi düstur edinmiş durumdalar. bireysel olarak çok temiz insanlar, ama bu yanlış yolda olmadıklarını ve hatadan ari olduklarını göstermez.

    bu yozlaşmış tutumu ve sergiledikleri tuhaf tavrı bir an önce sona erdirmeleri gerekiyor.
  • ülkemizin en önemli sorunlarındandır. cumhuriyet rejimi köy enstitüleri gibi argümanlar ile kırsalda ağalık düzenine ve aşiret yapılarına savaş açarken, kontra atak yemiştir. kontra atağın adı cemaattir ve rejimin elinden şehirleri de almaya çalışmaktadır.

    aslında, sivrisineklerin peşinden koşmak yerine bataklığı kurutmalı. bunun kaynağı doğu kırsalındaki aşiretler ve ağalık sistemidir. köyünden kopup şehre gelen insanımız aşiretin sarıp sarmalayan yapısından çıktıklarında kendilerini çıplak ve ortada kalmış hissedeler. bu aşamada tutunacak dal aşiretin şehirdeki muadili, cemaattir. insanlar bu limana sığınırlar ve köydeki hayatlarını şehirde sürdürmeyi tercih ederler.

    cemaatin içindeki insanlar cemaati devletten daha öne koyarlar, ki bu çok sakat bir yaklaşımdır. bu sebeple, cemaatler millet olmanın önündeki en büyük engellerdir.
  • önce bkz: #38721387

    cemaat müritlerinden önce aklını, sonra adalet ve merhamet duygusunu alıyor. sonra da her yol mübah.
  • (bkz: #38746087)
  • türkiye bir devlet olarak kendi menfaati icabı iranla ticari ilişkileri sürdürüyor. bu iranın da menfaatine. ancak başka birçok konuda iranla doğrudan rekabet halindeyiz. cemaat ise her zamanki gibi devlet içinde ikilik çıkarma geleneğini sürdürerek devlet politikasına müdahaleye kalkıyor.

    halk bankasının işin içine karıştırılmasının anlamı bu. kerim balcı ve abdullah bozkurt gibi ajan gazeteciler de türkiye'yi jurnalleme işlevini yerine getiriyor. mit krizinde de kck içindeki mit ajanlarını deşifre etmişler ve çarşaf çarşaf yayınlamışlardı. mit kcknın içine sızmış, imralıdan mektupları getiren adamı bile elde etmiş, mektupların bir kopyası da mite gidiyor. adamlar öyle akla zarar tezvirat yaptı ki, mit görevlileri mektup taşıyor dediler. sadece bu ihanetler bile bunların vatana ihanetten yargılanmalarına yeter.

    şimdi iran meselesine dönersek, the cemaat üyeleri tezvirat yapıyorlar ve ak partilileri irancılıkla suçluyorlar. aslında asıl şii karakterli olanlar ve türkiye'yi manevi otoritesi sorgulanamayan adamların yönettiği karanlık bir molla rejimine götürecek olanlar bunlar. bakalım kim irancı/şii:

    1) kimin hocası şiilerin velayet-i fakihi (humeyni, ali hamaney vs.) gibi suçsuz, günahsız ve hatasız görülüyor? tayyip erdoğan'ı istediğim kadar eleştirir ve oy vermeyebilirim. fethullahı eleştirebilen bir tane şakirt var mı? eleştirdiğiniz takdirde çarpılmaktan korkuyorsunuz geri zekalılar.

    2) hangi örgüt iranlı mollalar gibi geleceğe yönelik kehanetleri inancının tam ortasına oturtuyor ve nerdeyse itikadi bir meseleye dönüştürüyor. ve o geleceğe yönelik karanlık planlar yapıp uygulamaya koyuyor?

    3) hangi örgüt şiiler gibi takiyeyi yaşam tarzı haline getirmiş? tedbir diyerek yakındaki değil 1-2 km ötedeki camide cuma namazına gidenler kimler?

    4) hangi örgüt amacına ulaşmak için şiiler gibi herşeyi mübah görüyor. dershaneler konusunda meşru hiçbir sınırımız yok diyen ahlaksızlar kimler?

    allah yalancı vatan hainlerinin belasını versin!
  • cemaat analizine devam.

    ak parti bu cemaate hep kucak açtı. dindar insanların devlet kademelerinde bu zamana kadar önü kesiliyordu. cemaat de buna dahildi. ak parti bu kanalları açtı. cemaati de kendinden bildi. şimdi cemaat ağlıyor ya, tasfiye ediliyoruz diye. herhangi bir kuruma yönetici pozisyonunda bir cemaatçi atandığında ilk işi diğer gruplara kapıları kapamak oluyordu. hatta diğerlerinin ayaklarını kaydırıp kendi adamlarını getirmek için oyunlar oynuyorlardı. yani cemaatin şu an tasfiye ediliyoruz diye ağlamasının hiçbir tutarlılığı yok. ne ekersen onu biçersin. hakan albayrak da 21 aralık 2013 tarihli yazısında bu mevzulara değiniyor.

    benim şimdi anlatmak istediğim cemaatin tavrındaki bu garabet. yani bir yerin kapıları kendilerine açıldığında, orayı hemen kendi nam ve hesaplarına ele geçirmek ve kendileri dışındakilere kapıları kapamak şeklinde tezahür eden tavır. daha doğrusu bu tavrın nedeni.

    bu kişiler kendilerini allah'ın has kulu diğer müslümanları 2. sınıf saydıkları için, ak parti tarafından bir yere atanmaları veya bir kurumun başına geçirilmeleri de, bunlara göre ak partiyle alakalı değildi, kendilerine allah'ın bir lütfuydu. burada herşeyin allah'tan geldiğini ve hayır ve şer herşeyin kaynağının allah olduğunu tartışacak değilim. elbette her şey gibi makam ve mevki de allahtan.

    ancak şurası var, kula teşekkür etmeyen allah'a da şükredemez diye bir söz vardır. karşınızdaki muhatabı adamdan saymazsanız ve pas geçerseniz:

    1) allaha şükür kisvesi altında aslında kendi kibrinize secde etmiş olursunuz. yukarıdaki sözün manası da burada gizlidir. hem kim sizi seçti, kim sizi sahabeyle bir kıldı? kendi kendinizi "kutsiler" diye yüceltmek aslında kerameti kendinden menkul sıfatına karşılık geliyor.

    2) karşınızdakini adamdan saymazsanız, dünyada ne diğer müslümanlarla ne de müslüman dışı kimselerle tutarlı bir ilişki geliştiremezsiniz. sizinle muhatap olan insanlar, her zaman acaba hançeri ne zaman yiyeceğini düşünerek tedbirini almak zorunda kalır.

    şimdi, istanbuldaki malum savcı efeleniyor ve "bunları bitireceğim" gibi boyundan büyük laflar ediyor ya. kendisine şunları hatırlatmak da boynumuzun borcu. eski hsyk sizi görevden almak için aşerirken, sizi koruma kanatları altına alan kimdi? adalet bakanı ve müsteşarın tüm yasal imkanları kullanarak, yani toplantılara katılmayıp hsyk'nın toplanmasına engel olarak sizi koruduklarını, başbakanın alenen sizi destekleyen açıklamalar yaptığını ne zaman unuttunuz! şu pis kibrinizden sıyrılın ve karşınızdakilerin sizin için neler yaptığını hatırlayın! hayır, ergenekonu siz bitirmediniz. bitirdiyse türkiye bitirdi. nokta.

    allah kibirlileri sevmez ama bunu din kisvesi altında yapanları hiç sevmez. şeytan insana sol yanından yaklaşamazsa, sağdan yaklaşır. ve bunu da öyle hissettirmeden yapar ki.

    cemaat üyeleri bu kibirli ve bencil tavırlarından biran önce nedamet getirseler kendileri için hayırlı olur!
  • the cemaat gülerce gibi adamları vasıtasıyla barışmak için yoklama çekiyor, ya da öyle görünüyor (bana göre ikincisi).

    tam da yukarıdaki mesajlarda anlattığım nedenlerle, devlet içindeki karanlık örgüt temizlenmeden bir barış olması durumunda, çok geçmeden daha fazlasını ve daha haincesini yaparak geri döneceklerdir.

    bu adamlar sözde din için dini ve hayatı güzel kılan emirlerini, hakkı, adaleti, merhameti bir kenara bırakmış durumdalar. sanki karşılarında dindar insanlar değil de, müşrikler varmış gibi hudeybiye vb. kılıflarla böyle bir durumu kendi lehlerine çevirecek zaman kazanmak için kullanacaklardır. 2 yıl önce mit kalkışmasında paralel yapılar temizlenmiş olsaydı belki bugün böyle gayri-milli operasyonlarla karşılaşmayacaktık. bu da tayyip erdoğan'ın hatası.

    kendi küçük amaçları için herşeyi mübah gören, altın nesil diye diye karşımıza şantajcı, pornocu insanlar çıkaran bu karanlık yapı, temizlenmeden bırakılırsa türkiye'ye rahat yok maalesef.

    bu ikinci bir istiklal mücadelesidir arkadaşlar. bu yapı var olduğu müddetçe, akp değil chp bile iktidar olsa kimseye rahat yok ve bunlar sadece iktidarı değil tüm toplumu kıskaca alırlar. ciddi söylüyorum, o kadar karanlık ve ahlaki açıdan hiçbir freni olmayan bir örgütle karşı karşıyayız.
  • önceki gün a. dilipak yazısında şu ifadelere yer vermiş:

    "sahi, gregoryen takvime göre yeni yıla kaç gün kaldı ya hu! yeni yıla kehanetler, komplolar, mesih-mehdi tartışmaları ile gireceğiz gibi..gülen hareketi bir “mehdiyet hareketi” biliyorsunuz! ona göre, mehdilik şahsa değil, tüzel kişiliğe aittir ve o tüzel kişilik de “cemaat” denen yapıdır.. ve tabi cemaat hareketinin kanaat önderi de kendisidir.. yani tartışılan zaten manevi tecellilerin merkezinde yer alan bir kişiliktir.."

    bu tartışmayı bir adım daha ileri götürerek cemaatin diyalog vb. adımları atmasının ve istiklal harbi esnasında inönü gibilerin desteklediği "amerikan mandasına girelim" benzeri bir anlayışı hortlatmasının nedenlerini irdeleyelim.

    nur cemaatlerinin hemen hemen tamamı risale-i nurlara dini otorite atfederler. ayrıca kimi zaman açık kimi zaman ima yoluyla cismen said nursi değilse bile cemaatin şahsı manevisinde mehdiyetin tezahür ettiğini ifade ederler. hatta ahmet akgündüz hoca bilakis said nursinin mehdi olduğunu söylemiştir. olabilir, bir inançtır. fakat kendi yaşamı süresince islam dünyasında lokal kalmış bir hareketin liderinin mehdi olarak tanımlanması bana şahsen mantıklı gelmiyor. geçiyorum.

    ancak the cemaat açısından olay mehdiyet aşamasını geçmiş görünüyor arkadaşlar. şimdi açıklayacaklarım kendi şahsi düşüncelerim.

    biliyorsunuz, said nursi'nin "güneş batıdan doğacak" şeklindeki kıyamet alametine getirdiği bir yorum var. buna göre, hristiyanlığın dönüşerek islam'a tekamül edeceğini iddia ediyor. hatta hz. mesih'in zuhur edeceği zaman diliminde, said nursî'nin "müslüman isevîler" olarak adlandırdığı bir topluluk da çıkacakmış. (bu noktada, mesih'in ayrı bir şeriatıla gelmeyeceğini, o anlamda mehdiye tabi olacağı bildiren hadisleri tekrar hatırlayalım.)

    şimdi buradan yola çıkarak, said nursi ve hareketini mehdi cemaati olarak yorumlamak mümkünse, mesih de herhalde o mehdiye tabi olan fethullah gülen ve the cemaatin şahsi manevisinde tezahür edecektir. (illa mesih lazımsa onu da biz getiririz yani. arzular şelale!)

    okulları, diyalog adımlarını, amerikanın kucağında operasyonculuğu, israil'e otorite demeyi bir de bu gözle değerlendirin. hatta buna bir de gülenin, hz. isa'nın babası hz. muhammed s.a.v. olabilir yollu saçmalamalarını ekleyin.

    şimdi bu anlayıştaki sakatlıkları sıralayalım.

    1) islam cari dindir ve öyle kalacaktır. bizim açımızdan, dünden ve yarından önce bugünün dinidir. çünkü dün geçmiştir ve yarına çıkacağımız meçhuldür. bu itibarla, herşey mübah anlayışıyla bugün islam'ın ahkamını, hakkı ve adaleti ayaklar altına alarak meçhul bir gelecekte asuman bir dünya oluşturamazsınız.

    2) said nursi "müslüman iseviler" demiş ama the cemaat hristiyanlığı islam'a değil, islam'ı hristiyanlığa yaklaştırma anlamına gelecek yorum ve eylemlerde bulunuyor. yani "hristiyan muhammediler" oluşturma yolunda ilerliyor bir nevi. hristiyanların peygamberimizi kabul etmeleri beklenmeliyken, içinde muhammed (s.a.v.) geçmeyen ezanlar okutuyorlar kiliselerde.

    3) kur'an evet "ey ehl-li kitap aramızdaki ortak kelimeye gelin" diyor ama "onları dost edinmeyin de diyor", müjdelerle kehanetlerle iş yapmaya kalkarsanız, daha zamanı gelmeden "aramızdaki ortak kelimeye gelin" davetinden çok "onları dost edinmeyin" çağrısına uyan düşmanların kucağında bulabilirsiniz kendinizi. saf olmayın ey cemaat. evanjeliklerin/şiilerin allah adına tarih yazmaya kalkma hatalarını tekrarlamayın. siz sadece müslüman olun. hem de hemen bugün!

    4) said nursinin tahminleri doğru da olabilir, ama sizin bunu planlamaya çalışmanız, çok ciddi yatırımlar yapmanız ve efor sarfetmeniz, sizin planladığınız ve istediğiniz şekilde gerçekleşeceği anlamına gelmez. hristiyanların törpülenmiş ve iğdiş edilmiş, cihad gibi temel kavramlarından ayrıştırılmış bir islami anlayışı hemen benimseyeceği gibi bir zanna neye dayanarak kapılıyorsunuz? saflık, alıklık işte. hakikat arayışındaki hristiyanları olduğu gibi görünen ve dik duran, mazlumların derdiyle dertlenen, haksızlıkları eliyle olmazsa diliyle düzeltmeye çalışan gerçek islam daha çok cezbedecektir.

    şu an düştüğünüz durum ve açmaz tam bir saflığa işaret ediyor ve dahası ülkeyi mandaya sürükleyerek ihanet ettiniz. ihanetiniz başarıya ulaşsaydı, ertesi gün ülkeyi sizin elinizden de alacaklardı.

    ey saf cemaat! yetti artık, amerikanın kucağında müslümanları arkadan hançerleyip durdunuz. kuran hizmetini bırakıp bulaştığınız siyaset sizi yozlaştırdı ve dejenere etti. öyle ki artık iflah olmaz ve geri dönülemez noktaya geldiniz. yüzbinlerce samimi müslümanın emeğini heba ettiniz. dönülmez akşamın ufkundasınız. nokta.

    edit: bu entry'den sonra farkettiğim, mehmet ali bulut'un bugünkü yazısından alıntı:

    "ama insanlığın tümünü kucaklayacak kadar geniş olduğunu bildiğim yüreğinden o nefret dolu bedduaları nasıl ve niçin çıkardığını hala anlayabilmiş değilim. meşrebinin aslı olan iseviyette bir yanağına vurana öteki yanağını göstermek de varken, neden öfke cihetini ihtiyar ettin anlamıyorum. "

    iş pişmiş, üzerine hüküm bina edilmeye başlamış. hayırlı işler!
hesabın var mı? giriş yap