• mark knopfler’in 16 kasım 2018 tarihinde çıkacak olan yeni albümü. merakla bekliyoruz.
  • merakla beklenen, toplam 20 şarkılık bir çalışma. albüm bilgileri şu şekilde:

    standart albüm:

    1.trapper man 6.00
    2.back on the dance floor 5.30
    3.nobody’s child 4.16
    4.just a boy away from home 5.12
    5.when you leave 4.12
    6.good on you son 5.37
    7.my bacon roll 5.35
    8.nobody does that 5.15
    9.drovers’ road 5.05
    10.one song at a time 6.17
    11.floating away 5.02
    12.slow learner 4.34
    13.heavy up 6.00
    14.matchstick man 2.52

    delux cd bonus parçaları:

    15.every heart ın the room 4.30
    16.rear view mirror 2.29

    plak bonus parçaları:

    17.don’t suck me ın
    18.sky and water
    19.pale ımitation
    20. back in the day

    müzisyenler:

    mark knopfler
    guy fletcher
    jim cox
    glenn worf
    ıan thomas
    nigel hitchcock
    john mccusker
    mike mcgoldrick
    danny cummings

    konuk müzisyenler:

    richard bennett
    robbie mcıntosh
    trevor mires
    tom walsh

    konuk solistler:

    ımelda may
    lance ellington
    kris drever
    beverley skeete
    katie kissoon.
  • evet, o gün geldi ve çattı, an itibariyle spotify'da dinlenilebilen mark knopfler albümüdür.

    not: albüm iyice dinlenip sindirildikten sonra buraya edit gelecek.
  • sabah ilk iş ı tunes'dan indirip dinlemeye başladığım, hasretle beklenen mark knopfler albümü.

    üstadın bir önceki privateering albümündeki ağırlıklı country soundu bu albümde yok gibi.

    kapak fotoğrafı ile yine beni yollara vurma havasına sokan , harika yol arkadaşı.

    just a boy away from home parçasıyla anfield road taraflarına selam çakmıştır.
  • 3 yıllık bir aradan sonra dinleyicilerle mark knopfler'ı buluşturan bir başka leziz albüm. aslında yine privateering gibi bir double albüm olabilecekken mark'ın kararıyla albüm dışı kalıp bonus olarak yoluna devam eden mükemmel parçalar var. albümün normal sürümünde 14 şarkı varken deluxe, ultra, ultra delux, box set, vinly set.... gibi satış saçmalıklarıyla 20 şarkı yayınlandı. neredeyse her albümde 20 sıfır km şarkı yayınlamak, ve düzenli aralıklarla albüm yapmak mark'ın rutini oldu. sailing to philadelphia'dan beri böyle bu.

    albüme gelirsek, müzikal açıdan çok farlı tarzda parçalar barındıran bir albüm olmuş. konsept açısından bir the ragpicker's dream, shangri la, get lucky, tracker gibi değil. biraz daha versatil. ama yine öyle albüm dışı parçalar var ki aklım almıyor. don't suck me in, pale imitation, rear view mirror albümü sailing to philadelphia düzeyine çıkarırdı. bir kere kendi görüşümü söyleyeyim. 17 yıldır çıkardığı en iyi albüm.

    gelin şarkı şarkı bakalım olaya:

    trapper man: bomba gibi bir giriş. ilkin telegraph road gibi bir giriş, patlayan davul-gitar, davul arası ve imza niteliğinde why aye man, darling pretty tarzı bir gibson solosu. tek rahatsız eden detay arkadan gelen cılız organ detayı. aynı rahatsız edici detay beryl'de de vardı.

    back on the dance floor: bana sanki on every street dönemlerinde kaydedilip şimdi ortaya çıkan bir şarkı gibi geldi. synthlerin kullanımı pensa solosu, tonajı... albümün good on you son'dan sonraki ikinci teklisi oldu. neredeyse otuz yıldır yapmadığı bir tarzda parça bu knopfler'ın. oldukça popüler bir havası var. vokalde imelda may var. intro sanki follow me home gibi.

    nobody’s child: albümdeki favori parçalardan. sailing to philadelphia döneminden kalma gibi. come a'cow cow yicky yicky yea kısmına hasta oldum. albümdeki country tarzındaki tek parça diyebilirz.

    just a boy away from home: mark'ın babası ilk kalp krizini geçirdiğinde newcastle'da bir hastaneye yatırılır, haline üzülen bir durumdayken bir liverpool taraftarının you'll never walk alone adlı parçayı söylediğini duyar. belli ki kaybetmişlerdir. mark bu anı üzerine oturtmuş sözleri ve sonuna da slide gitarla mükemmel bir you'll never walk alone icrası yerleştirmiş. mükemmel demiş miydim?

    parçanın girişi de junkie doll ile aynı riff.

    when you leave: 50-60'lar havasında trumpet sololarıyla süslenmiş sinatra tarzı bir ballad. albüm çok farklı tarzların bir birleşimi niteliğinde. kim mark'tan bir sinatra tarzı beklerdi. bildiğin jazz. saklı mücevherlerden albümdeki. birden fazla şans vermelisiniz.

    good on you son: albümün ilk teklisi. en hareketli parçası. synthlerin kullanımı saksafon, perküsyon, gitar sololarıyla bezeli şahane bir parça. bahsedilen kişinin ray winston olma ihtimali var bence. boksör geçmişinden dolayı.

    my bacon roll: albümün sürprizlerinden. oldukça akılda kalıcı bir melodisi, melankolisi var parçanın. temiz fender tınıları, mark'ın çok iyi vokaliyle şahane bir iş olmuş. adına bakıp hot dog gibi çöp parçalardan zannetmeyin.

    nobody does that: mark funk yapmış. bir ton wah wah efekti kullanılmış. üflemeli çalgıların da katılımıyla 70-80'lerin funk parçaları havasına bürünmüş. oldukça hoş saksafon soloları barındırıyor. nigel hitckok albüm genelinde olduğu gibi çok iyi iş çıkarmış.

    drovers’ road : imza niteliğinde bir les paul tonuyla başlıyor ve devam ediyor. kusursuz olmuş düzenlemesi. antik, uhrevi bir havası var parçanın. sonlara doğru davulun katılımı; flüt, keman, les paul sololarının kaynaşmasıyla akla ziyan bir hava yakalanıyor parçada. hissettirdikleri bakımından before gas and tv gibi biraz.

    one song at a time: adını chet atkins koymuş parçanın. mark'la bir sohbetleri sırasında söylenmiş ve albüme adını veren sözlere sahip olan bu şarkı çıkmış ortaya. don't suck me in ile birlikte albümdeki favori parçam. oldukça biyografik. depford günlerini, dire straits'in kuruluş dönemlerinden başlıyor ve o serüven sırasında grupta çalan bazı üyelerin dire straits adını kullanıp para kazanmalarına öfkelenen mark'ın:

    or any more poor old fakers
    trying to dance in my old shoes
    ı'll be gone over the ocean
    with the transatlantic blues

    dizeleriyle devam ediyor. davulları biraz daha iyi olsa mark'ın yazdığı en iyi 10 parçadan biri olabilecek kaliteye sahip.

    floating away: klasik mark knopfler tarzı. sürprizi olmayan standart üstü müzikaliteye sahip, rahat adam parçası.

    slow learner: yine bir jazz parçası. mark kendini anlatıyor albümde slow learner diyerek. kendini bu şekilde tanımlıyor. enteresan. albümdeki trumpet sololarından birine sahip.

    heavy up: en beklenmedik parçalardan biri albümdeki. bildiğin şenlik, dans parçası. son derece pozitif bir havaya, zihne mıhlanan bir nakarata, çok keyifli geri vokallere, tatlı bir gitar solosuna sahip bir güzellik.

    matchstick man: mark'ın hep anlattığı bir hikaye vardır röportajlarda falan. sırtında bir gitarın, etrafta gözün alabildiğince düzlük, kar ve yaşayan tek canlı durumundayken bir noel günü eve gidecek parası olmayan bir adamdan şu anki durumuna geldiğinden bahseder. gerçekten istemelisin diyerek.

    heart of oak tarzı tamamen otobiyografik bir parça. akustik gitar ve mark sadece.

    the sun is shining, sky is blue
    and everything is white and bare
    not a car comes into view
    there’s nothing moving anywhere

    tasvir bu.

    gelelim bonus parçalara. mark'ın müzikte en kötü olduğu mevzu şarkı seçimi bence. bu konser setlistlerinde de böyle. albüm kayıtlarında da. konser dvdlerinde de böyle. on the night albümünde sultans of swing, tunnel of love, telegraph road, planet of new orleans gibi parçaları almadı düşün artık. tracker'ın en iyi parçalarından terminal of tribute to da bonus parçaydı. malesef mevzu yine aynı. bence albümün en iyi parçası don't suck me in sadece plak kaydında var.

    every heart ın the room: albümün en başarılı balladı bence bu. akla saplanan bir melodi ile birlikte yıllarca sıkılmadan dinleyebileceiğiniz bir parça. ritim gitarlar biraz hard shoulder tarzı. slide gitar yine buralarda. bu konuda uzmanlaşmış knopfler bu arada. slide gitarlar hep şahane.

    rear view mirror: mark'ın yaptığı en sıradışı vokal budur sanırım. tam bir hazine. vahşet bir hammond organ solosu var. bir kulaktan girip sekiz tur atıp diğer kulaktan çıkıyor. yine jazz. yine güzel.

    don’t suck me in: albümdeki favorim. mark aynı fikirde değil ki albüme almamış. koy herhangi bir dire straits albümüne -özellikle ilk 2 albüme- sırıtmaz. akıyor parça. bence ilk tekli bu olmalıydı.

    sky and water: şahane sözlere keyifli bir müzikaliteye sahip saf bir folk parça. kitap okurken, keyifli bir manzaraya karşı çayını yudumlarken güzel gidecek türden.

    pale ımitation: mark'ın kariyerinde yazdığı en kişisel parça. kendi yarattığı bir zaman makinesiyle geçmişe gidip sarışın bir erkek çocuğuyla - kendisiyle- karşılaşıyor ve şarkı gelişiyor. çok tatlı, küçük bir gitar solosuyla bite bu parça albüm kapanışı olarak oldukça iyi olurdu aslında.

    mark 2019 turnesinin muhtemelen çıkacağı son büyük turne olduğunu söylüyor. albüm aslında bu açıdan da çok özel. boş bir vaktiniz varsa baştan sona dinleyip çok farklı karakterlerin, çok farklı müzikal tarzda hikayelerini dinleyebilirsiniz bu albümde. veya bir yolculukta. yol nereye götürürse artık...
hesabın var mı? giriş yap