• azgelişmişliğin temel göstergelerinden olan insan yaşamının önemsenmeme halinin türkiye'de de ne yazık ki gözlenmesi durumu.

    daha geçtiğimiz haftalarda çok sayıda vatandaş başkentte halen tam olarak açıklığa kavuşturulmayan nedenlerle hayatını kaybetti. üzerinden daha 1-2 gün geçince bu durum unutuldu, ta ki yeniden benzer kayıplar yaşanıncaya kadar. bir çok ülkede bu kadar sayıda insanın ölümü ulusal yas sebebi olurken, türkiye'de sadece insan hayatının değersizliğinin altı bir kere daha çizilmiş oldu.

    devletin ve kamuoyunun insan hayatına çok fazla değer ithaf ettiği bir ülke değil türkiye. bu yüzden çok farklı şekillerde kontrol altına alınabilecek gösterilerde onlarca gösterici öldürülüyor. en son 2006 baharında güneydoğudaki sokak gösterilerinde çok sayıda insan öldürülünce, olayın bu yanı değil de, bazı valilerin ''yeter ki olan cam ve çerçeveye olsun'' yaklaşımı dikkat çekmişti. dönemin başbakanı, ve şimdinin, ise göstericilere karşı müsamahasız olunacağını, kadın ve çocukların önlerde yürümesinin devlete farklı ve daha yumuşak bir tepki göstertmeyeceğini ilan ediyordu.

    diğer yandan, terör örgütlerinin ve onların sempatizanlarının akıl almaz çabalarla saklamaya veya inkar etmeye çalıştığı bütün o katliamlar, cinayetler, alışveriş merkezi yakmalar, tuzla'daki askeri okul öğrencilerinin tren istasyonunda öldürülmesi ve bunu bir ayrılıkçı kürt politikacının meşru eylem olarak açıklaması da unutuluyor.

    ote yandan, universitelerde sozde politik gorus ayriliklari, ozunde fasist ve catismaci baskilar sonucu oldurulen ogrencilerin kacinin hesabi soruldu. kamuoyunda 1-2 gunluk tartisma disinda ne cikti?

    bir diger yanda, azinlik karsiti politikalarin tetikledigi pogromsu saldirilarda olenler icin turkiye ozur diledi mi, yakinlarina tazminat odendi mi?

    bir baska yanda, zorunlu askerlik yaparken olenlerin olum sebepleri ve en basit saglik kontrolleri yapilmadan askere alinip sonra olenler. bunlarin hesabini kim verdi, veriyor?

    ayri bir yanda, onlarca insani katledenlerin goz gore gore serbest birakilmasi, siyasi ve yargisal sorunlarin polisin de bosvermisligiyle mevcut kacis hallerine cevrilmesi sonrasinda.

    beri yanda, trafikteki olumler icin devlet organlarinin ancak yavas adimlar atmasi. niye ispanya'daki ve diger ulkelerdeki gibi cok sayida kaza olan kor noktalar belirlenip en azindan bu yollar daha hizli duzeltilmiyor?

    bambaska bir yanda, temel saglik hizmetlerinin eksikligi ve asiri fakirlik sonucu olan olumler.

    ve butun bunlarin pek de fazlaca tartisilmamasi, siyasi polemiklerin mansetleri ve ekranlari kilitlemesi. peki ya insanlar ve hayatlari? bu degerlere ne zaman deger verecegiz?
  • türkiye'nin gerçeklerinden en acımasız olanı.

    bu gerçeği anlamak için gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine bakmanıza hacet yoktur. hastane acilinde sıranızın veya doktorun gelmesini kaç dakika beklediğinizi hatırlayın. omzunuz birine çarptı diye öldürülebileceğinizi, sıradışı ya da renkli giyinip çıktığınızda üzerinize çektiğiniz bakışları, ağır gripken işe gitmek zorunda olduğunuz gün sayısını bir düşünün.

    bir hafta kadar önce; ablamın rahatsızlanması üzerine ambulans çağırdık ve gelen ekipler şeker, tansiyon ölçtükten sonra 'acillik birşeyi yok ki' deyip gittiler, 'buna neden olabilecek bir hastalığı vs var mı?' diye sormadan. ben kendim anlatmaya çalıştım beyinle alakalı olabileceğini. suratlarındaki ifade 'boşu boşuna çağırmışlar amk' demekteydi giderlerken. evde yalnızken ayağımı kırınca 'hastaneye götürüler, röntgen çektiririm, öyle emin olurum kırık olduğundan' diyerek (bendeki de ne kafa ama, 911'i arayan ecnebilere özenmişim) çağırdığımda da vardı aynı ifade yüzlerinde. ertesi gün kendi imkanlarımla gittim özel bir polikliniğe ve üstüne basmaya devam ederek daha da açtığım çatlak kemik alçıya alındı. ablam onlar gittikten sonra tekrar halsizleşti ve yere yığıldı, bu sefer taksiyle gittiğimiz üniversite hastanesinin acilinde isim yazdırdık ve acile girmeyi bekledik. eli ayağı tutmayan ablam ve onun gibi onbeş kişi sandalye üstünde sırasını bekledi. acile girdikten beş dakika sonra bir baktım bu çıkmış bize doğru yürüyor. gözlerine bi bakmışlar, 'şu an birşeyiniz yok, stresten uzak durun, geçmiş olsun, gidebilirsiniz' demişler.

    entry olarak girmiştim ama özet geçeyim birkaç gece önce sokaktaki gürültülü kavgaya uyandım. kadın ve adam birbirlerine bağırıyorlar ve birbirlerini tehdit ediyorlardı. tam on dakika bekledim bir allahın kulu çağırmıştır çoktan polisi, gelir şimdi diye. baktım gelen giden yok ve kavga daha da şiddetleniyor, kadın tekme falan yiyor adamdan, tuttum 155'i aradım. açan olmadı, bir daha aradım, meşgule verildi. dedim 'git yat ve şu anda sokakta olmadığına ya da kapına bi kriminalin dayanmadığına dua et'.

    bu yani türkiye'de insan yaşamına verilen değer. farklı bir cinsiyet, din, yaşam tarzı seçmişseniz zaten hayatınız mücadeleyle geçer de hani böyle anlık şeylerde öbür tarafa intikal etmeniz an meselesi.

    (bkz: türkiye'de yaşamaktan nefret etme sebepleri)
  • öyle bir değer olmadığı için, boşu boşuna herhangi bir değerlendirme sistemini yormamak gerekir.
hesabın var mı? giriş yap