• çoktan yapılması gereken yüzleşmedir. fazla zamanımız kalmadı... bir yerinden başlamak lazım. tarih kitaplarımız bu başlangıç için ideal veriler sunar.

    engin ardıç bu işe başlamış bile.

    "yunan bize karşı koyunca "isyan", biz yunan'a karşı koyunca istiklal harbi.
    bizim istanbul'u almamız, viyana'ya saldırmamız en doğal hakkımız...
    herifçioğlu izmir'e sulanınca kahpe.
    bizim arap'ı sefil bırakmamız talihsiz bir kaçınılmazlık... arap bize başkaldırınca hain...
    imparatorluk çözülünce diğer halklardan bürokratların kendi bölgelerini seçmeleri, kendi ülkelerine hizmet vermeleri de namussuzluk...
    kürt, kazığı yiyip susacak. ezilecek, ağzını açmayacak. konuşmaya kalkarsa, kansız, şerefsiz.
    herkes devlet kuracak, ermeni kurmak istemeyecek mesela..."

    yazının tamamı için bakınız:
    http://sabah.com.tr/…2/15/cok_fena_ezber_bozarim_ha
  • 2023 yılında necati doğru'nun ombudsman olarak görev alacağı hayali gazete olan avrasya'daki hayali bir habere göre bu yüzleşme olmuş.

    (bkz: #18223906)
  • bir çok darbenin yaşandığı bir tarihe sahip ülkede, herkesin gözü önünde yaşanan yeni tür darbe hazırlıklarına ve onunla ilgili belgelere, ergenekon davası çevresindeki yüzlerce, binlerce belgeye itibar etmemek ama diyelim ermeni tehciri ve katliamı ile ilgili olarak topu taca atmak için "tarihe bakalım", "arşivlere bakalım" gibi ikiyüzlü argümanlara tutunmaya çalışmak, yüzleşmeyi gerektirir artık.

    neden?

    çünkü gözümüzün önünde, televizyonlarda naklen yayınlanan kimi olaylarda bile tamamen birbirinden farklı taraflar oluşabildiğine ve birinin gördüğünü öteki göremeyebildiğine göre; 95 yıl önce yaşanan olayları, arşive girip bakıp çıkıp, doğruyu dile getirmek mümkünmüş gibi sunmak cahillik değilse, ikiyüzlülüktür.

    1. senin yeni yeni yüzleşmeye başladığın meselelerle, onu derinden yaşamış ve yüzbinlerce insan ile birlikte ülkelerinden kovulanlar zaten bir travma olarak 95 yıldır çekiyor. bu konu üstüne binlerce çalışma yapılmış. o günün trajedisini yaşamış olanlarla binlerce bant dolusu sözlü tarih çalışması yapılmış, üstelik bunların önemli bir kısmı türkçe... çünkü kovaladığımız insanlardan canlarını kurtaranların önemli bir kısmının, bildiği tek dil türkçe'ymiş. yani bize bu olaylar resmi tarih tarafından başka biçimlerde sunulduysa, buna inanan kuşaklar yetiştirildiyse, gerçeklerle yüzleşirken elbette travma sırası bizde olacaktır.

    2. arşivden kan da çıkabilir gül de. önemli olan arşive girenin hangi niyetle girdiğidir. milyonlarca belgenin olduğu arşivlerden, bela arayan belasını da bulur, barış isteyen ona destek verecek verileri de... arşivlerden imkansızı istersek, bizleri hayal kırıklığının beklediğini bilmeliyiz. daha komik olan, iyi niyetli türkiye savunucularımızın " ya yok mu bizim bilim adamımız, girsinler arşive, gerçekleri bulup dünyaya söylesinler" biçimindeki çocuksu tutumlarıdır. osmanlının katilamını cumhuruyetimizin neden savunmayı üstlendiğini bunlar asla sorgulamazlar, bu nedenle de malta sürgünlerine benzetilen ergenekoncuları ve onların avukatlıklarını üstlenenleri hala desteklemeye devam ederler; arşive suçsuzluğumuzu ispat için sokulan "bilim" adamlarımızın, memur profesörlerimizin oradan niye boynu bükük çıktıklarını da asla anlayamazlar. kendisi bir girse o arşive, tamam olacak ama... oysa en fazla yüzleşme isteyen tutumlarımızdan biridir bu ve çözümü çok kolay değildir.

    barış, kardeşlik, vicdan, adaletli tutum, tarihle korkmadan yüzleşme çerçevelerinden bakılmadıkça da bizim memurlar arşivlerde boşuna yorulur, bizim heyecanlı gençlerimiz de boşuna hop oturup hop kalkarlar...

    3. özetle, bugünkü yaşanan darbe hazırlıklarına darbe hazırlığı dememek için, ordunun içindeki darbeci kesime toz kondurmamak için bin takla atanların, belgenin ıslaklığı ortaya çıkınca yeni konu aramaya yönelenlerin, 95 yıl önceki olayları anlamaya çalışmaları kolay değildir; buradaki ikiyüzlülük, 2023 gelmeden yüzleşilmesi gerekenlerimizdendir.
  • "bütün bu gürültü patırtı arasında benim en çok sevdiğim yorum, bu kararı kınayan bir konuşmacının "türkiye artık kolayca aşağılanabilecek bir ülke değildir" demesi oldu.

    amerikan kongresi'nin bir komisyonu "soykırımı" kabul edince biz "aşağılanmış" oluyoruz.

    aşağılanma nedir biliyor musunuz?

    aşağılanma, elâlemin parlamentosunun bir komisyonunda verilecek iki üç oyun nasıl olacağını milyonlarca insanın heyecan içinde beklemek zorunda kalmasıdır.

    aşağılanma budur.

    o komisyon sonucunu "kendisi için hayati" bulmaktır aşağılanma, bir adamın bir oyu yüzünden kendini yenilmiş hissetmektir aşağılanma, bütün ulusal kimliğinin bir komisyon kararıyla belirleneceğine inanmaktır aşağılanma, başkasının parlamentosundan çıkacak kararı tırnaklarını yiyerek beklemek zorunda kalmaktır aşağılanma.

    türkiye, o komisyon bir oy farkla o kararı aldığı için aşağılanmıyor.

    kendi tarihini kendisi aydınlığa kavuşturamadığı, bu işi başkalarına bırakmak zorunda kaldığı, kendi geçmişinden ödü patladığı, gerçeklerin üstünü örtmek için deli gibi kıvrandığı için aşağılanıyor.

    (...)

    sorular sorabiliriz.

    ilk soru da, "yüz binlerce insanın öldüğü bir olayı biz neden tarih derslerinde okumadık" olur.

    sadece bu gerçek bile durumu "kuşkulu" kılmaya yeter.

    doksan beş yıl önceki bir gerçekle bile yüzleşecek cesareti gösteremezseniz aşağılanırsınız, taa geçen yüzyıldaki bir olayı saklayabilme çabasıyla yetmiş milyon insanın dünyayla ilişkisini bir "yalana" bağlamaya uğraşırsanız aşağılanırsınız.

    gerçeklerden korkmayan cesur insanları aşağılamak kimsenin haddi değildir, öyle insanları kimse aşağılayamaz.

    kendinizi aşağılanmış hissediyorsanız, dönüp kendinize ve sakladıklarınıza bakmalısınız. "

    ikiyüzlülükle yüzleşmek için 2023'ü beklemeyenlere saygılar.

    yazının tamamı için bakınız: http://www.izmirizmir.net/…/haber.php?haber_no=3759
  • diyarbakır'da hakimlik yaparken önüne gelen her taş atan çocuğu tutuklatan şahıs, istanbul'da nöbetçi hakimken 19 darbe tutuklusunu serbest bırakıyorsa hukuku guguklamakla suçludur ve acilen ikiyüzlülükle yüzleşmelidir. inat ediyorsa yüzleştirilmelidir.
  • yıldıray oğur, ikiyüzlülükleri güncellemiş:

    "işadamıdır: akp’nin iktidar olmasını istediğini ama kendisinin chp’ye oy vereceğini söyler.

    solcudur: hayatı 12 eylül’e küfrederek geçer, geçici 15. madde kalksın diye bağırır ama ama 30 yıl sonra birgün anayasadan 12 eylülcülerin yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde (formalite bile olsa) kalkarken sırf bunu yapan iktidarı sevmediği için kenan evren’in yanına düşer.

    sendikacıdır: anayasa paketine hayır oyu vereceğini söyler ama toplu sözleşme masasında o paketle gelen sendikal haklardan yararlanmak için pazarlıkların referandum sonrasına bırakılmasını teklif eder

    ulusalcıdır: başına gelen her kötülüğün anası olarak abd’yi görür, tam bağımsız türkiye ister, sevmediği herkese “amerikanın adamı” der, ama bir hükümet abd’ye rağmen bir bm kararında hayır oyu verince “eksenimiz kayıyor” diye ortalığı birbirine katar.

    tam bağımsızlıkçıdır: “imf bizi sömürüyor”, “imf’ye hayır” der ama bir hükümet ilk kez imf ile anlaşamaya yanşamayınca “krizi çıkacak” lobisine katılır.

    eşitlikçidir: herkese parasız sağlık hakkını savunur ama doktorlara özel muayenelerini kapattıran, onları hastanelerde daha çok çalışmaya yönelten tam gün yasası’na karşı çıkan tabipler odası solcu olduğu için hastaların değil doktorların yanında yer alır.

    vatanseverdir: bir türk dünyaya bedeldir der ama bir gün israil o dünyaya bedel türklerden 9’unu öldürünce sırf ölen türklerin fikirlerini paylaşmadığı için israil’e hak verir."
  • "önce, şu an içten içe sarkozy’ye küfreden ve “işte her fırsatta insan haklarından dem vuran fransa’nın ikiyüzlülüğü” diyenlere hatırlatalım.

    bir devlet politikası değildi elbette ama, daha bu yılın başında manisa’nın selendi ilçesinde maruz kaldıkları şiddetten dolayı çingeneler başka bir ilçeye gönderilmiş, o ilçe de bu “yabancılar”ı istememişti.

    şimdi de, obama’yı alkışlayanlara soralım: kendinizin ve türkiye’nin “evrensel değerlerin” savunucusu olduğunu göstermek adına, kendi “sıfır noktamı”za, yani hâlâ “cami yapılsın mı yapılmasın mı” tartışmalarının sürdüğü taksim’e bir kilise yapmaya ne dersiniz?"

    güzel yazının tamamı şurada: http://www.haberturk.com/…ber/546497-taksime-kilise
  • başbakan diyor ki "ana dilinde eğitim açısından almanya'da söylediklerimle burada söylediklerim arasında çelişki yok. almanya'da türkler azınlık, kürtler burada ülkenin sahiplerinden..." ne kadar etkili duruyor cümle değil mi? ama içi boş ve ikiyüzlülük barındırıyor.

    azınlıksa ana dilinde eğitim hakkının olması doğal, ülkenin "sahibi" isen bu hakka sadece türkler sahip.

    ikiyüzlülüğün şaheseri demeli buna.

    cevap ahmat altan'da gelsin:

    "türkler anadilde eğitim görüyorlarsa kürtler neden görmesin?

    işin aslında matrak bir yanı da var, türkiye’de “anadilde eğitim hakkına” sahip tek kavim olan türkler, çocuklarını “anadilde” eğitim yapan okullara değil, “anadillerinde eğitim yapmayan”, ingilizce, fransızca, almanca eğitim yapan okullara gönderebilmek için kendilerini parçalıyorlar.

    “yavrum anadilde eğitim görsün” diyen bir türk’e rastladınız mı? imkânı olan kaç türk, çocuğunu “anadilde” eğitim yapan bir okula göndermek istiyor?

    anadilde eğitim hakkı türkiye’yi bölmez, sadece kürtlerin türklerle eşitliğinin kabulünün sembolik bir markası olur."

    yazının tamamı şurada.
  • sivil diktatörlüğe gidildiğini düşünenlerin sığınacak en iyi limanı demokrasi değil midir? bu durumda ab çizgisine sarılmak en doğrusu olmaz mı? kimi eleştirilerimiz olabilir ama avrupa demokrasileri hala insan hakları yönünden ilerde duruyorlar. ancak bakıyoruz ki sivil diktatörlük geleceğini iddia edenlerin büyük çoğunluğu aynı zamanda ab karşıtı... burada ciddi bir tutarsızlık var ve sevindirici olan chp çevrelerinin bir kısmının bunu fark etmeye başlamış olması.

    ama önce bu ikiyüzlülükle yüzleşmeli.
hesabın var mı? giriş yap