• üst edit: kimse üniversite hocalarının derste konuyu ortaöğretim gibi a'dan z'ye anlatması gerekliliğinden bahsetmiyor. zaten ders saati ve kapsam düşünüldüğünde imkansız bir durum çoğu ders için. burada bahsettiğimiz var olan 2 veya 3 saat ders saatinin verimli geçmemesidir. bu eleştiriyi anlamak bu kadar zor olmamalı.

    en fazla yüzde yirmilik ufuk açan, eğitimci ruha sahip akademisyen/öğretim üyesi/öğretim görevlisi dilimini tenzih ederek söylüyorum ki gerçekten -----öğretmenlik adına-----*aldıkları maaş külliyen haramdır.

    ya arkadaş bir kitle bu kadar mı eğitim psikolojisine ve bilimine uzak olur anlamıyorum. hadi geçtim öğretici hevesine uzak olur.

    kendim ve çevremdekilerin önemli bir kısmı bireysel olarak çalışarak kitaplardan öğrendiği, derslerden öğrendiklerinin 100 katıdır. her boku tabi ki derste öğrenelim demiyoruz ama bir plan yap be adam veya kadın. bir amacın olsun ders için ki öğrenci dersi geçmek yerine bir kazanım elde etsin.

    thomas sırf kitaptan calculus'u nasıl daha iyi öğretiyor. ya da sadiku elektrik devrelerini?

    yok yani ben kitaplardan ve notlardan kasıp öğreneceksem senin rolün nedir?

    bu tayfa yüzünden calculus, lineer cebir, soyut cebir, elektrik devre analizi, akışkanlar mekaniği, diferansiyel denklemler, istatistik, mukavemet vs dersleri öğrenciler zor zannedip, çakıp duruyor.

    not: 1 lisans mezunu, 2.sini okuyan abiniz.
  • adamların mesleğinin öğretmen olmaması benim değil onların problemidir. kadro olarak öğretim görevlisi/üyesi adlı isim tamlamasıyla anıldıklarından ve bunun için de maaş aldıklarından hakkını vermeleri gerekmektedir.
  • allah'tan veya bulutlardan pembe kar yağdırmasını istemek ile bir öğretim görevlisinden girdiği dersi öğretmesini istemek arasındaki farkı anlamak için en fazla 80iq ya sahip olmak yeterlidir sanırım.

    allah'ın veya bulut'un sana pembe kar yağdırmak gibi bir sorumluluğu yoktur, böyle bir sözleşme var olmamıştır sadece isteyenin fantezisidir. ancak öğretim görevlisinin adı üzerinde adam dersi öğretmek için derse giriyor.
  • bir insan üniversitede kalıyorsa iki seçeneği vardır. birincisi öğrencilere ders anlatmak. ikincisi bilimle uğraşarak topluma ve üniversiteye katkıda bulunmak. bizim ülkede bulunanların çoğunun tek yaptığı slayt okumak. teşekkürler.

    hem bilime katkı yapıp hem öğrenci yetiştiren bir örnek---> celal şengör.
  • akademisyenin işi mi öğretmek allasen.
    ortada öğrenim nerde var derseniz o işi sadece öğrenciler yapar.
  • 20 kusur yasina gelmis cocuklara uygulanacak pedagojik yaklasimi anlayamamis olmaktan kaynaklaniyordur. mesela ben ilk odev verdigimde gelen kagitlarin birbirinin kopyasi oldugunu ilk gordugumde anlayamamistim nasil oldugunu (ustelik master seviyesinde bir dersti). 1-2 yil okul oncesi egitim, 12 yil temel egitim, ve dort yil lisans egitiminden sonra hala ogrenmeyi ogrenememis ogrencilerle ugrasmak insanda farkli duygular uyandiriyor. istemez miydim, cin gibi cocuklarla birlikte oturalim, tartisalim, oncelikle niye orada toplandigimizi idrak edelim?
  • öğrencinin merak duygusunu canlı tutabiliyorsa, ne anlattığı zerre mühim değildir. kaynağın bu kadar bol ve ulaşılabilir olduğu bir dönemde dersten sonra eve gittiğinde seni, aklına takılan konuyu araştırmaya sevk edebilmişse bu, bir akademisyen için doğru öğretme yöntemidir.
  • öğretmen değil akademisyen olmalarındandır. abes olan akademisyenden öğretmen olmasını beklemektir.
  • akademisyen öğretmen değildir. bir lisans mezunu, ikincisini okuyan kardeşimizin sanki bütün akademik personelin adıymış gibi bahsettiği öğretim görevliliği ise sadece bir kadro türüdür. her akademisyen öğretim görevlisi değildir yani. şayet söylemek istenen öğretim elemanı ise o zaman da bağlı bulundukları 2914 sayılı kanuna göre üç tür öğretim elemanı çıkar karşımıza. öğretim üyeleri dediğimiz profesörler, doçentler ve yardımcı doçentler kadroya alınırken tamamen yaptıkları akademik çalışmalar üzerinden puanlanıp, değerlendirilirler. dolayısıyla kimse onların öğreticiliğine bakarak kadroya almaz ya da bu taraflarını değerlendirmezler. "aman ne kadar iyi bir öğretici biz bunu hemen yard. doç. yapalım" denmez yani. bu grupta önemli olan akademik özgeçmiş! ikiyi sona saklıyorum. üçüncü öğretim elemanı kadrosu ise öğretim yardımcılarıdır. bu grup da araştırma görevlileri ile uzman, çevirici ve eğitim-öğretim planlamacılarından oluşur ki yine resmi olarak derse girmezler. (yeni yönetmelikte araştırma görevlilerinin doktora sonrası derse girmesi mümkün ancak kadroya yine bu kritere bakılarak alınmaz.) ikinci kadro türü olan öğretim görevlileri ve okutmanlar ise asli görevleri ders vermek olan kadrolardır. yani bunca kadronun arasında sadece bu iki kadro için öğreticilik kriteri önemlidir. diğer kadrolarda aranılan özellikler bambaşkadır.
  • doktora döneminde pedagojik formasyona katkı sağlayacak dersler vermek aslında enstitülerin kararıdır. ondan öncesinde hiç bir araştırma görevlisinin derse girmesi gerekmez. zorunlu koşulur. üniversitelerimiz eğitici ve araştırıcı olarak kadrolara ayrılır aslında. öğretim üyesi, araştırma görevlisi, öğretim görevlisi, okutman bunlar sadece görevlerini yapsa hiç sıkıntı yok.
    öğretim üyesi ben o kadar çektim siz de çekeceksiniz kafasıyla araştırma görevlisine uygulama kitler, sınav kağıdı okutur, belge toplattırır.

    hepsinden ayrı olarak bazı dersler birisi tarafından anlatıldığında anlaşılması zor olan derslerdir özellikle matematik...
hesabın var mı? giriş yap