• yayınlar, yayınlar, nedir bu yayınlar?
    bilimsel yayıncılık dediğimiz şey dünyada uzun bir süredir akran değerlendirmesi (peer review) dediğimiz bir sistemle çalışmaktadır. akran değerlendirmesi, yani hakemli yayıncılığın, içinde bulunduğumuz yüzyılda kabul edilen tek bilimsel yöntem olduğunu söyleyebiliriz.

    bu sistem şöyle çalışır: öncelikle makaleni yazarsın veya konferans için bildirini tamamlarsın. ister dergi ister konferans fark etmez, ilgili platforma sunarsın. çalıştığın konularda uzman belli sayıda hakem, sunduğun bilimsel yayını değerlendirip, birtakım geribildirimler verir. fikrin kabul edilirse, gerekli düzenlemeleri de yaptıktan sonra (major revision/minor revision), makalen artık ilgili yerde (dergide vs.) basılabilir hale gelir.

    bakın burası aşırı önemli! bütün bu süreçte, çalıştığınız konularda (!) uzman (!) belli sayıda (!) hakem, sunduğun bilimsel yayını değerlendirip (!), birtakım geribildirimler vermelidir. ancak hikâye çoğu zaman öyle olmaz ne yazık ki. ilgili yerlerdeki ünlem (!) işaretlerini gelin biraz daha açalım isterseniz. eğer yayın yapmak için başvurduğunuz derginin kalitesi belli bir seviyenin üzerinde değilse, sizi değerlendiren akranlarınız;
    (a) çalıştığınız konularda çalışmıyor olabilir.
    (b) o konudaki uzmanlık düzeyleri yeterli olmayabilir.
    (c) değerlendiren hakem sayısı çok çok az (hatta bazen de yazıyla sıfır :)) olabilir.
    (d) önyargılar veya işini iyi yapmama vs. gibi nedenlerle hakemler kalitesiz değerlendirme yapıyor olabilir.

    akademik kariyer yapmak isteyenlere tavsiyeler olsun diye, gelin bu akran değerlendirmesi meselesini biraz daha açalım. bilimsel gelişimin en önemli unsurlarından biri olan akran değerlendirmesi, nasıl olur da kötü bir şey haline gelir yakından bakalım.
    akademik yayıncılıktaki en büyük problemler nedir biliyor musunuz? tabii ki cevap basit: hakemler!!

    öncelikle hakem seçimi ve ataması için standartlaşmış bir metot olmadığından, bu işlem hata ve önyargılara bir hayli açık hale gelmektedir. diyelim ki yayın yapmak için başvurduğunuz dergi kaliteli, editör de işini iyi yaptı ve o konuda işin üstatlarına hakem olmaları için çağrıda bulundu. ilgili alan yazında baba isimler “şimdi işim var” diyerek hakemliği reddederse, artık bu alanda daha az uzman olan kişileri hakem yapmak zorunda kalırsınız. ayrıca kişisel hırslarından arınamamış bazı hakemlerin adil değerlendirme yapmadıkları, isimden veya milliyetten etkilendikleri, konu ile alakalı önyargı barındırdıkları, bazen de olaya rekabet ve kıskançlık dürtüsüyle baktıkları da yadsınamaz bir gerçektir.

    bir de bunun daha da kötüsü vardır ki, evlere şenlik! hayalleriniz, makalenizi alanınızın en baba isimlerinin değerlendirmesi olabiliyorken; hayatlar bazen, özenle hazırlanmış ön metinlerinizin (manuscript) farklı sayfalarının master/doktora öğrencileri ile dolu laboratuvarlarda elden ele dolaşması şeklinde gerçekleşebiliyor. kısacası sizi değerlendirme işini, akademik hiyerarşi çerçevesinde “hayır” diyebilme hakkına henüz erişememiş lisansüstü öğrenciler ya da asistanlar gönüllü (!) olarak yapıyor diyebiliriz. yine de, en azından işlerini hocalarından daha düzgün yapıyor olduklarından emin olabilirsiniz diye düşünüyorum.

    diğer bir sorun standartlaşma ve hız. belli başlı yayınevlerinin, değerlendirmesi sürecinde hakemlere yardımcı olan bilişim sistemleri bulunmasına rağmen; değerlendirmenin içeriğinin standart bir formu yoktur ve nasıl yapılacağı yalnızca hakemin inisiyatifindedir. pratikte hakemler istediği gibi yorum yazabilir ve alakasız konulara değinebilir, ya da canı isterse hiçbir şey demeden de reddedebilir. bunun yanında, bir de bu akran değerlendirme süreci ortalama bir derginin hızını dikkate alırsak en azından birkaç ay sürecektir.

    bir başka sorun ise motivasyon meselesi. akademisyen, bilim adamı ya da adına isterseniz hakem deyin; bu kişiler bu iş için herhangi bir maddi karşılık, yani para almazlar. üstelik pek de denetlenmeyen bir sistem olan bu akran değerlendirmesi süreci, sizce hangi ulvi motivasyonla çalışıyor olabilir ki? tamamen bilim adına, öyle mi? herhangi bir şekilde yaptığı iş ile doğrudan bağlantısı olmayan bir görevi benimseyip dosdoğru yapacak kişilerin sayısı ne kadar fazladır? örneğin, hakem bir akademik personel olsa bile; akran değerlendirmesi kişinin çalıştığı üniversiteden gelen resmi bir görev olmadığından, sonuçta baştan savma bir iş ortaya çıkabilir.

    tekrar edeyim, bu iş tamamen gönüllü yapılıyor arkadaşlar! ve genelde de anonim yapılıyor: yani (editör dışında) kimse sizin o makalede hakemlik yaptığınızı bilmez, dolayısıyla takdir edeniniz (manevi motivasyon) bile olmaz. kısacası bu, cv’nize dahi yazamayacağınız işleri yapmak demek! bu kapsamda, yeni yeni ortaya çıkan publons gibi platformlar şimdilik istisnadır, yaygın değildir ve hatta yöntem olarak hala işe yaramaz seviyededir. sonuç olarak siz düşünün artık! ne kadar da çok sayıda, insanlık yararına bedavaya çalışan akademisyen varmış dünyada.

    -to be continued-
hesabın var mı? giriş yap