• ibrahim hakkı hazretleri’nin batı dünyasında da tanınan büyük eseri marifetname'nin ilk bölümleri, dinî bir açıklamadan sonra, evren ve eşyanın oluşumundan, dünyanın yuvarlaklığından, güneş ve ay tutulmalarından bahse-der. kitabın diğer bölümlerinde ise aritmetik, geometri, astronomi, coğrafya, tıp, ruhbilim, eğitim, ahlak ve töre konulan, çağına göre çok ileri bir anlayışla yer alır. ibrahim hakkı hazretleri marifetname'sinde ileri, uyanık bir eğitimci-dir. okuyup yazmanın önemi üzerinde durur ve "kocanın eşine olan görevle-rini sayıp dökerken: "biri de eşine okuyup yazmayı öğretmektir" der. eğiti-min yüksek gücüne inanır. bu inancını mevlana hazretleri'nin şu sözleri ile dile getirir: "sen taş, kaya, mermer dahi olsan, eğer iyi bir terbiyecinin eline düşersen cevher olursun." yine eserinin bir yerinde şöyle der: "eğer insansak benliğimizi işletmek, kalbimizi avutmak, kafamızı ay-dınlatmak için uğraşmalıyız. şu bilinmelidir ki, herkes kendisinin kuyumcusudur." marifetname, aydınlanma şuuruyla yazılmış, anadolu'yu aydınlatma ça-bası içinde olan bir bilgi dağarcığı, bir ansiklopedidir. bu yüzden çok okun-muş, çok tanınmıştır. eserlerinden yalnız marifetname ve "divan-ı ilahiyyat" basılmış, diğer-leri basılmamıştır. eserlerinden bir kısmı türkçe, geri kalan kısmı arapça ve farsçadır. eserler arasında katıksız bir türkçe ile tasavvuf şiirlerini bir arada toplayan divan-ı ilahiyyat'ın yeri müstesnadır. bu divandan şu şiiri örnek olarak takdim ediyoruz:

    hak şerleri hayreyler

    zannetme ki gayreyler

    arif anı seyreyler,

    mevlâ görelim neyler

    neylerse güzel eyler.

    geh kalbini hoş eyler,

    geh hulkunu hoş eyler

    geh aşkına düş eyler,

    mevla görelim neyler

    neylerse güzel eyler.

    hiç kimseye hor bakma.

    incitme gönül yıkma

    sen nefsine yan çıkma

    mevla görelim neyler

    neylerse güzel eyler.
  • tillo' da türbesini ziyaret ettiğimde, türbedar (bekçi) türbe önünde birbirine sarılmış dut ağaçlarını göstererek şu hikayeyi anlatmıştı:
    "ibrahim hakkı hazretlerinin kızları türbe önünde oynuyorlarmış... ( hikaye daha baştan sakat, ibrahim hakkı sağ ama türbesi var) iki yılan kızlara doğru ilerlediğini gören ibrahim hakkı asasını uzatarak "durun!.." diye emretmiş, o iki yılan sarılarak bu dut ağacı haline gelmişler..."

    ben ayarımı kaybettim anında, bekçiye, "yahu" dedim "ibrahim hakkı bundan 300 yıl önce yaşamış... bu ağaçların en az üç yüz yaşında olması gerekir ama nereden bakarsan bak yirmi beş yaşındalar..." deyince bizim bekçi afalladı, "o kadarını bilmem artık" dedi..."

    türbenin karşısında müzesi var...
    oraya geçtim...
    içerde bir kürsü önünde diz çökmüş insanlara biri vaaz ediyor... bu kişi i. hakkı' nın torunlarındanmış...
    o vaaz ede dursun ben cemakanlar içindeki i. hakkı' nın çizimlerine bakıyorum...
    kullandığı pergeller, gönyeler, usturlaplar, cetveller sergileniyor... tillo üzerindeki yıldızları saptamış, yerlerini belirlemiş...
    ben cemakan içindekilere bakarken cemaatin ilgisi dağılmış olacak vaaz eden bana seslendi:
    - beyefendi, şöyle buyrun; dersimiz bitsin sonra bakarsınız cemakanlara...
    bir hışımla döndüm:
    - ya, dedim. dedenizin elindeki aletler şu anda nasa' nın elinde olan aletlermiş... o zamanın imkanlarıyla uzayı taramış, yıldızların yerini saptamış... eğer siz onun yolundan gitseydiniz şu anda aya ayak basan neil armstrong değil siz olurdunuz... ama siz işin kolayına kaçmışsınız oturduğunuz yerden gelene geçene ders veriyorsunuz..."
    ortam buz kesti tabi...
    kürsüdeki zat eliyle kapıyı işaret etti hiddetle:
    - misafirliğiniz bitmiştir çıkabilirsiniz!...
    istersen çıkma...
hesabın var mı? giriş yap