13 entry daha
  • insanın dünyaya hükmetmesi ve bunu bir yaşam tarzı haline getirmesi, kültürün temelini oluşturması ile ilgili çarpıcı eser. çok yıl oldu okuyalı, ara ara tekrar tekrar okurum bazı bölümlerini.
    kitaptan alıntılar yapacağım ve genel bir özet geçeceğim için yazının devamının spoiler olduğunu düşünüyorum.

    --- spoiler ---
    tanrı, dünyayı yarattı. canlılar ve bir ekosistem var oldu. bu ekosistem içinde tüm canlılar sürekli en iyiye doğru evrim geçirdiler. insan, 3 milyon yıl boyunca bu canlılarla beraber, onlardan farksız biçimde yaşadı. tıpkı belgesellerde izlediğimiz hayvanlar gibi. insan, dünya için bir böcekten daha fazlası değildi, ya da bir balinadan eksiği yoktu. quinn'in the story of b ve ishmael'de dediği gibi; insan, tanrının elinde, diğer canlılarla beraber yaşadı. dünyanın ve diğer canlıların efendisi değil, lideriydi. insanlar, dünyanın yönetimini -tıpkı diğer canlılar gibi tanrıya bırakmışlardı.

    bundan 10 bin yıl önce bir insan topluluğu, diğer hayvanlar gibi yaşamanın yanlış olduğu kanaatine vardı. artık yiyecek bulmak için tanrı'nın (veya doğanın) merhametine ihtiyaç duymak istemiyorlardı. çünkü avcı toplayıcı olarak yaşarken bazen yiyecek bulamayıp aç kalıyorlardı. ayrıca insanların düşmanı da çoktu. bazı canlılar, yiyeceklerini tükettikleri için insanlar tarafından düşman bellendiler. insan, hiçbir canlı için ilk sıradaki yemek değildi aslında. ama aynı kaynağı kullanıyor olmaları, insanın onları düşman görmesi için yeterli bir sebepti.

    artık insan için doğadaki dengeyi kendi lehlerine çevirme vakti gelmişti. tarım yapmaya, kendi yiyeceğini üretmeye başladı. ilk olarak bereketli hilal'de * başlayan bu akımın en büyük ihtiyacı ekilebilecek topraktı. tarım alanı için diğer canlıların doğa alanlarını gaspettiler. yiyecek bulamayan türler tek tek yok oldu ya da insanlar tarafından zararlı görülüp yokedildiler.

    quinn, "eğer, herhangi bir canlı grubu, tüketeceğinden fazlasını üretirse nüfusu artar" sözünü sık sık tekrarlar. insan da, tarım yaptıkça çoğaldı, çoğaldıkça daha çok tarım alanına ihtiyaç duydu. yeni topraklar ele geçirdi. ele geçirdiği topraklardaki insanları da ya toplumuna kattı ya da öldürdü. (quinn, katledilen yerlileri de buna örnek olarak gösterir.)
    hala daha bu anlayış ile yaşayıp daha çok tarım toprağı için yağmur ormanlarını ve canlıları katletmiyor musunuz?

    insan, artık dünyaya hükmediyordu. sahibi,hükümdarı onlardı artık. insan ne isterse onu yapabiliyordu. yanlız bir gariplik vardı. işler pek iyi gitmiyordu. insanın doğadan aldığını doğa insandan geri alıyordu. insan, bunun sebebini bulmakta gecikmedi. sorun yaradılışındaydı, insan kusurlu bir varlıktı. bu, yaptıklarının yanlış olduğunu göstermiyordu tabi ki. yani öyle zannediyordu ve hala öyle zannetmeye devam ediyor. sadece biraz daha zamana ihtiyacı vardı. dünyaya tamamen hükmettiğinde, doğa olaylarını kontrol ettiğinde, düşman bellediği canlıların kökünü kuruttuğunda herşey mükemmel olacaktı.

    bunu yapmak için bir çok sebebi vardı. bir kere, dünya insan için yaratılmıştı ve insan bu dünyanın efendisiydi. onu bulunduğu kaostan çıkaracak, düzene sokacak olan insandı. düzeni bu güne kadar sağlamamış olmasının tek sebebi (yukarıda da bahsettiğimiz gibi) insanın kusurlu bir varlık olmasıydı.

    ne zaman santral, baraj, maden, köprü inşaatı ile ilgili bir haber görsem, aklıma bu kitap ve insanın dünyanın sahibi olduğuna dair değişmeyen fikri gelir. çünkü daha iyi yaşamak için daha fazla yiyeceğe, çoğaldıkları için daha fazla binaya, tüm bunları karşılayabilmeleri ve üretmeleri için daha fazla fabrikaya, daha fazla işçiye, ve tabi ki daha fazla doğal kaynağa ihtiyacı var. içinden ihtiyacı olanları alıyor, başka canlının almasına izin vermiyorlar. eğer kaynaklarına, yiyeceklerine göz diken olursa acımadan yok ediyorlar. sadece canlıları mı? ihtiyaç duymadıkları, kendilerine faydası olmadığını düşündükleri ne varsa yok ediyorlar. "bu ot ne? ne gerek var? sök gitsin! bu dereden elektrik üretmiyoruz. kurut gitsin! bu canlı yenmez ki? öldürelim gitsin! başka canlının ona ihtiyacı var mı diye düşünme bile!".

    "bu dünya bizim", "bu dünya hepimizin", "bu dünya çocuklarımızdan bize miras" sözlerini duymuş hatta desteklemişsinizdir. insan neden dünyayı sahipleniyor? bu insanın olduğu kadar diğer canlılarında değil mi? "neden bu dünya bizim" demek yerine "biz de diğer canlılar gibi bu dünyanın bir parçasıyız. yerdeki böceğe de, topraktaki ota da, denizdeki balığa da, havadaki kuşa da yaşama hakkı vermeliyiz." demiyor sunuz? dünyanın tanrısı olma konusunda başarısız olduğunuzu görmek için daha ne kadar zaman geçmesi gerekiyor?

    din, çoğu toplum için vazgeçilmez bir konu ve tabu. benzer kurallar çerçevesinde yaşadığınız toplumlarda bu dinlerden üçü, yahudilik, hristiyanlık ve müslümanlık en fazla inananı olanlar. içinizde kendini dinine adamış, dininin öngördüğü kurallar çerçevesinde yaşadığını sanan bir çok insan var. "sanan" diyorum, çünkü bu dinlerin hepsi tarım devriminden sonra yollanmış, insanın dünyaya hükmetmesini değil onunla ve tüm canlılarla barışık yaşamasını emrediyor. quinn incil'den öyle bir örnek veriyor ki neden bahsettiğini bu kadar söylenenden sonra anlamamak mümkün değil:

    http://tr.wikipedia.org/wiki/habil_ve_kabil

    quinn'in görüşüne göre bu iki karakter, iki ayrı topluluğu temsil ediyor. kabil çiftçileri, yani dünyaya hükmeden, kendi rıskını kendisi üreten ve bunu yaparken başka canlıları yokeden insanı, habil de diğer canlılar gibi, tanrı'ının elinde yaşayan topluluğu anlatıyor. kabil'in yaşamak için, büyümek için habil'i yoketmesi gerekiyor ve bunu sistematik olarak gerçekleştiriyor. günümüzde sürekli tartışılan ama bir türlü çözüme kavuşmayan "kutsal kitapların günümüz yaşantısına uymaması" sorununun kaynağı işte budur. tanrı zaten sizin öyle yaşamanızı istemiyor ki! yolun tam tersi istikametine gidip doğru yolu arıyorsunuz. dönüp arkanıza "acaba yanlış yerden mi girdim?" demek yerine "hayır! hayır! bu yol kesinlikle doğru. yolun devamı buralarda bir yerde olmalı" deyip saçma patika yollar buluyorsunuz. kısaca dinleri kendinize yontuyor, hamura şekil verir gibi kendi yaşantınıza göre şekillendiriyorsunuz.

    evrim ve yaradılış, insanlığın bir türlü içinden çıkamadığı bir konu. quinn, ishmael'de iki görüşü de alıp, ikisine karşı argümanlar üretiyor ve evrime başka bir bakış açısı getiriyor.
    evrimi savunan insanlar ve bilim adamları, insanın evrim basamaklarını sıralarken homo sapiens sapiens'de duruyorlar. milyonlarca yılda, tek hücreli canlıdan başlayıp, primat olup ardından homo sapiens sapiens, yani insan oldu ve burada kaldı mı yani? bunun son olduğunu nereden biliyorsunuz? diğer canlılardan ayrıldıktan sonra insanlarda doğal seleksiyon devam edecek mi? hiç sanmıyorum. çünkü evrim de ekosistemin bir parçası ve insan artık bu sistemin bir parçası değil!

    son olarak, kendinden başka bir canlı grubunu önemsemeyen insan, artık bireysel olarak da kendinden başkasını düşünmüyor artık. quinn, sovyetleri yıkan akım gibi ani bir uyanışla insanların bu yanlıştan uyanacağı, hükümdar olmak yerine diğer canlılara liderlik edeceği günleri hayal ediyor.

    --- spoiler ---
19 entry daha
hesabın var mı? giriş yap