• on numara bir tabir, türkiye şartlarında günde en az 10 kere kullanıma da uygun.
  • çocuk sesi, sokaktaki satıcının sesi, seçim otobüsü sesi, megafonla konuşan kişinin sesi, yukarıda yalınayak koşturan çocuğun parke sesi, televizyon sesi, telefon sesi, esnaf sesi, zil sesi, araba sesi, egzoz sesi, korna sesi, ufacık bir tıngırdatmada çalan dükkan ve araba alarmının sesi, durmadan havlayan köpeğin sesi, çığlığa benzer konuşan kedinin sesi, matkap sesi, daire testere sesi, çivi sesi...

    insan sesi, evet insan sesi. gürültülü ortamlardan kaçma sebebi. bağırarak konuşmak...

    sakinlik ve sessizlik arıyor insan. doğanın verdiği ses eskisinden daha fazla huzur veriyor. ormandaki kuşların sesi, dalganın sesi, yağmur sesi, yaprakların rüzgardan dolayı birbirine çarpma sesi, akan su sesi..

    (bkz: yaşlılık belirtileri)
    (bkz: kişinin yaşlandığını anladığı an)
  • kendi odaklanmadığım ve ilgilenmediğim her türlü sese kafam kaldırmıyor. artık tahammül edemiyorum, çıldırma noktası belki de bunun adı. televizyon zaten fazla izlemem ama başkasının izlediği bir televizyon sesini kafam kaldırmıyor, sanki işkence yapıyorlarmış gibi hissediyorum. sokakta bağıran bir çocuk sesi, pencereleri kapatıyorum hemen. korna sesi toplumun bana bir işkencesi. kulağımın dibinde yüksek sesle -adeta bağırarak- konuşan insana tahammül edemiyorum, hemen uzaklaşma ihtiyacı hissediyorum. artık belli bir zamandan sonra insan sesi de istemiyorum, belli bir saat olur hatta bir gün olur. doya doya bir gün boyunca insan sesi duymak istemiyorum.. şehirden kaçasım var, uzak bir yere gidesim var sadece biraz sessizlik. bu gürültüye, bu kadar üzüntünün ve sıkıntının yanında bir de insanların ve insanların sahip olduğu eşyaların çıkardığı seslere kafam kaldırmıyor. sinirim de bozulmuyor, beynim sikiliyor. doğanın sesini hem özledim hem de normalden daha çok ihtiyacım var. o kadar kafam kaldırmıyor. insanın yorulması bu, artık dayanamaması.
hesabın var mı? giriş yap