kifayet
-
arapca ya da farscada kefil sozcugunden turemis olabileceginden baska birsey bilmiyorum.
"kifayetsiz" seklinde kullanimi kan dokebilir.(bkz: cibiliyetsiz) -
ne göğsümü yumrukladım tanrı diye,
ne kendimi tanrı sanıp zayıflığımdan kaçtım,
bu eşsiz huzuru, engin ferahlığı
kadılardan da almadım,
yalnız başıma tapınaklarda da bulmadım. -
kifayet etmek yani yeterli gelmek.
cümlede örnek kullanım: yaptığım girişler çömezlikten çıkmam için ne zaman kifayet edecekler? -
(bkz: kıyafet), (bkz: kifayetsiz).
-
bir diğer örnek kullanım:
bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
bu derde düşmeden önce.
(bkz: anlatamıyorum) -
o çok leziz kifayetsiz muhteris tamlamasına ulaşabilmemize ve ağız dolusu sarf edebilmemize imkan veren kelime.
-
dokuzuncu nesil çaylak.
-
yanında rahatsın, çünkü yapman gereken hiçbir şey yok. doğasından kaynaklı bir uyum problemi var, uyumsuzluk diye düzelttiği oluyor. ama kısa sürüyor, çünkü çekirdeğe meyil ediyor. sadece izlediği şeye konsantre olabiliyor, usunda sular durgunsa elbet.
günaydını duman altı arabesk damarlı bir pazar sabahı bazen.
bir de gece kapatamadığı hesapları kafasını kaşıyarak koridorda yürürken hesaplamaya çalışan muhasebeci hafta içi sabahı.
yazı, kışı parçalı bulutlu.
içerideki odada sevgilisi ile yatarken de özleniyor, dizinin dibinde nip tuck izlerken de.
arada sizi kırıp dökebilir, biraz sakar. ama şahane pilav yapar.
uyumayı sever ama sabaha doğru girer koynuna,
eh o da bulmuşken bırakmaz kolay. geç kalır. hep geç kalır.
halbuki, tam da bundan korkan bir çocuğun telaşını taşır.
ve her zaman anlatacak rüyası vardır. -
uçmuş bir yazar.
(bkz: sourlines) -
bıçağı kesen ten
ateşi eriten aşk,
denizi kurutan yağmur
toprağı yeşerten ölüm;
ve daha olmazı tüm bunların
gel de bir düşün umuduna yasla şimdi sırtını
gel de inan geleceğin mümkünat masallarına.
belki de pes etmeli
dikine kesmeli bileklerini ruhun;
lakin kalbi ille de asıp güneşte kurutmalı
ne de olsa güzel görünür gün kurusu her aşk.
bu sözler hiç tatmamalı yazının hafızasını
söylenmeli, hiçlenmeli,
tükendiği yerde gömülmeli her biri törensiz ve gösterişsiz
bu sarmalar, öpmeler, esrimeler de ölmeli bizimle bir
kimseyi aşka inandırmaya hakkımız yok
tatmayan eksikliğini de bilemez
sevmenin yükseldiği kadar göğe,
acının da kazıldığını hissedemez içinde böylece…
offf;
benim bu gözlerimden şikayetim var biliyor musun?
sanki değiştirilme vakti çoktan gelmiş bir çift lens gibi
göz çukurlarıma batıyorlar gözyaşımı hiçe sayıp
hadi gözlerim erken ölmüş,
evvela onların büyümesi dururmuş ya hep;
peki ya ciğerlerim?
göğüs kafesim ne zaman daraldı benim bu kadar?
eskiden ne güzel sığardı içime nefesim
şimdi iki seferde bir kez tadıyor göğsüm doygunluğu…
şu iklimler ne tuhaf
zamansız ve salak olmalarına ne söylemeli bilmem
attıkları kazığın haddi hesabı yok bunların toprağa.
zamansız dedim de aklıma geldi
gerçekten izafiymiş bu akreple yelkovan arasında uzayıp duran kovalamaca
yoksa ben nasıl seyrederdim ki kendi cenazemin suskunluğunu?..
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap