*

  • icine dusulmesi durumunda eger kurtulanabilirse 1 hafta boyunca le$ gibi kokulacagi ve tum karizmanin kaybedilecegi en igrenc cukur turu. (bkz: belediye cukuru)
  • kanalizasyonun olmadığı devirlerde ve hatta günümüzde bazı bölgelerde, mekanların yakınlarında açılan, sonradan üzeri bi şekilde kapatılan, mekanın bokunun boklavatının dolduğu çukur. periodik olarak vidanjör vasıtası ile çukurun boşaltılması gerekirdi.
  • kendisine açılan evlerin tesisat borularından dökülen pis su, boklu su, katı atık muhteviyatının bataklık gazı benzeri bir gaz kokusuyla, kimi yerlerde açıktan kimi yerlerde lütfenden yer altından aktığı çukur. bunların ortaçağ kale hendeği gibi bir beldeyi çevreleyip küçüksu, narlıdere vs gibi masum adlar altında tanımlananları da mevcuttur. burnunuz koku almıyor, gözleriniz de iyi görmüyorsa bir yaz gecesinde bu güzel isimli çukurların birinde serinlemek işten bile değildir.

    80lerde çocuk olmanın son demlerini yaşadığımız bir yaz, artur denen güzide beldemizde, önde babaanne dede, arkada anne-baba-çocuk beşlisi olarak bir yaz gecesinden kam almak üzere gezintiye çıkmıştık. her görüşümde, koya sırtını vermiş tepeleri silme kaplayan beyaz evler yüzünden karşıyaka mezarlığına benzettiğim bu yazlık mekanın üst mahallelerinde oturuyorsanız, merkezdeki -o zamanlar- çay bahçesi benzeri "toplaşma, kesişme, tanışma" mahalline varmak için, kör karanlıkta (nerde sokak lambası o tarihlerde) kıvrıla kıvrıla, hatta makilerden fırlayan kertenkele karaltılarıyla çığlık çığlığa, büyükler kol kola çocuklar tepişerek inerdik.

    fi tarihinde köy ağası, emekli mali müşavir dede hazretleri koluna girmek isteyen zevcesiyle mütemadiyen itişme halinde. babaanne "aman herif karanlıkta takılıp düşeceksin" dedikçe, 60lik delikanlı yanından yöresinden salınarak geçmekte olan hatun kişilere kuyruğu hala dik tuttuğunu gösterme sevdasıyla "oğrat* yeter çekiştirme beni" diye celallenmekte. güneşlenmek için plaja indiğinde kızlar etrafını çevirip tursil beyazı bir tene sahip olduğunu söylemişler; akşama kadar sahilde kaldığı için şimdi istakoz kırmızısı. biraz da bu yüzden kimsenin dokunmasını istemiyor.

    o kıvrılan karanlık yolları aşıp, deniz kenarına hasıl oluyoruz. bu çay bahçesi çepeçevre lağım çukuruyla kuşatılmış, indiana jones filmlerindeki tahta köprüler gibi iğreti iki kişinin ancak geçebileceği genişlikte beton köprülerle bağlantı kurulan bir adacık. o vakit biz artur'un kanalizasyon zenginliğini taşıyan bu kanalı deniz suyu ile dolu sanıyoruz.

    derken olan oluyor, dede gösterişli bir çalımla babaannenin elini silkeliyor ve sırat köprüsüne adımını atıyor. atmasıyla gözden kaybolması bir oluyor. "dede", "herif", "amca" çığlıkları arasında babam, "baba" diye bir nara savurarak balıklamasına atlıyor gayya kuyusuna. bir alkış tufanıdır kopuyor. lağım çukurunun içinde iki başın görünmesiyle birlikte rahat bir nefes alıyoruz. dedem mosmor bir suratla tırmanıyor yukarı. tepelerinde nilüfer gibi açılmış mok yığını, kesif bir gaz ve gaita kokusu. babaannem son perdeden bağırıp söyleniyor, dede suçlu kediler gibi ses çıkaramıyor. karizma hak-ı yeksan olmuş. yol boyunca ceplerinden çıkan, paçalarından akan bokun haddi hesabı yok. eve varınca tüm artur'un gözleri önünde anadan uryan bahçe hortumuyla tazyikli su altında yıkanıyorlar. onlar geceyi terasta homurdanarak, biz içerde kıkırdayarak sabahlıyoruz.
  • (bkz: türk futbolu)
  • "gelgelelim şu kirpi gibi, kır saçlı, yaşam belirtisi göstermeyen bakışlı, at kafalı irimias'ı, şu pisliği, şu çöplüğü, şu lağım çukuruna layık solucanı alt edebilecek bir sayı dizisi var mıydı?" laszlo krasznahorkai - satantango

    (bkz: lağım/@ibisile)
  • bazı kesim medya için burası
  • burasıdır.
    hak, hukuk bitmiş, menfaat herşeyin önüne geçmiş.
    kime neye isyan edeceksin ?
    yaşıyoruz işte bokun içinde.
hesabın var mı? giriş yap