• turkcenin carsi pazar dili olmasindan kaynaklanan bu durum esasinda bir bazi arastirmacilarca kabul gormus ise de tezin ispati icin oyle de buyuk bir arastirmaya gerenk olmamasi da bunun icin yeter delil olarak sunulmasi halinde yapilacak en iyi seyin kisa cumleler ile siktigim meramini ifade ve fikri hur vicdani hur korkma! musahede edildigi kadariyla...

    dir!
  • dilin değil de onu kulananın çuvallamasıdır aslında. özellike fiilimsi kullanımının çok yaygın ve pratik olması türkçede oldukça uzun ve düzgün cümleler kurulmasına müsaade eder.
    osmanlı döneminde kaleme alınan bir çok eserde bu mevzu alenen ortadayken, cumhuriyet dönemi türkçe eserlerde de kendini ustaların elinde okuyuculara göstermektedir uzun ve aynı zamanda çuvallamayan cümleler.
  • ingilizce bilen, almanca öğrenen ve etrafında duyan biri olarak diyebilirim ki, türkçede gayet rahatlıkla cümleleri uzatabilirsiniz. tee ebesinin amına kadar. o nedenle bu önerme tam olarak doğru değildir. ingilizcede de uzun cümle kurulabilinir ancak bu kadar esnek olduğunu pek göremedim. almanca o konuda daha iyi, uzar da uzar. ancak onlarda da fiil sona gider gitmez bi sürü şey var. gerçi bizde de var da, bizde oynaklaşabilse de fiili hep sona koydun mu neredeyse her zaman oturur. o nedenle almanlar da uzun cümle kurarlarken pek iplemezler fiil nerde. koyarlar başa, sonra uzatırlar cümleyi. ancak halk arasında hep kısa cümleler kullanılır, işte günlük yaşamın kelime dağarcığı 300dür falan denir. ondan kaynaklanıyor olsa gerek bu çuvallama. yoksa 4 satır cümle yazdığımı bilirim. hayır anlam bozukluğu yoktu.
  • eklerin, bağlaçların ve edatların doğru bir şekilde, yerinde kullanılmış kelimelerle birleştirildiği takdirde kesinlikle çuvallamayan ve uzadıkça güzelleşen bir dildir türkçe.. bu çuvallamanın ana nedeni uzun cumle değil, doğru bir şekilde kurulamamış cümledir..
  • oynamayi bilmeyen gelin yerim dar dermiş dedirten çuvallamadır. her fırsatta türkçenin yetersiz bir dil olduğunu söyleyen tipler var böyle. "uzun cümle okuyamıyorum, minik beynim kaldıramıyor, bellek yetmiyor, mavi ekranım çıkıyor, erör hatası veriyorum" demenin bir başka yolu.

    sunay akın'ın liman adlı şiirinde tek cümlelik şöyle bir dize var:
    terasta toplanan kadınlar
    limandaki beyaz geminin
    ışıkları yanınca
    dedikodusunu yapmayı unuturlardı
    tam o saatlerde sokaktan geçen
    yazlık sinemadaki
    biletçi kızın

    sözlük'te tüm harfler küçük olduğu için belirtmekte fayda var; ilk satırdaki t dışındaki tüm harfler küçüktür. bu bir cümledir. uzun bir cümledir. sevdiğim bir cümledir. okuyabilenin çuvallamadığı bir cümledir.

    edit: imla
  • sadece türkçe değil, bütün diller, kişi cümle kurmayı beceremiyorsa, uzun cümle kurunca çuvallar. noktalama işaretleri, ekler ve kelimeler düzgün bir şekilde kullanılırsa, tek bir cümle sayfalarca uzatılabilir. kurduğu en uzun cümle 3-5 kelimeden oluşan bir insan için türkçe uzun cümle kurunca çuvallar.
  • savunanlarına 1982 anayasası fırlatmak istediğim görüş.
    başlangıç metninin uzunluğuna dikkat: (bkz: #3347564)

    (bkz: ahahahhahahah ben buna gülüyorum ya)
  • külliyen yanlış bulduğum düşüncedir.
    türkçe teknik açıdan mükemmel bir dildir. matematiksel şablonu doğru kullandığınızda dilediğiniz kadar uzun cümleler kurabilirsiniz, çuvallamaz. (bkz: mario levi) çuvallayan, cümlenin sonuna yaklaşırken aslında ne söyleyeceğini(yazacağını) unutan şahsiyettir. çuvallayan, uzun cümleyi okurken sona gediğinde başını unutan şahsiyet de olabilir ama türkçe'nin kendisi değildir.
    az sayıda kelime içerdiği idialarına rağmen anlam zenginliği su götürmez bir dildir ayrıca. hatta doğru türetilmemiş kelimelerle bile anlatmak istediğinizi anlatabileceğiniz kadar işlevseldir de. örneğin "sapsarışın" derseniz -sarışınlar dahil- herkes sizi anlar. *

    yeri gelmişken "türkçe'nin matematiği" adlı şu yazıyı herkesin okumasını isterim:

    http://www.bilimkurgu2000.com/bilimsel/by12.asp

    edit: yukardaki link uçmuş. belki geri gelir diye ellemedim. bir başka link de şu:

    http://ddi.ce.itu.edu.tr/…kce/turkce-nin-matematigi

    son edit: uçan linlere inat; böyle de bir şey:

    --- spoiler ---

    türkçe'nin matematiği...
    yazan: ahmet okar

    victor hugo şiirlerini 40.000 kelime ile yazdı. türkçe'yi en zengin kullananlardan yaşar kemal'in romanları 3.500 kelimeyi geçmez" görüşü çok yaygındır. bu görüş haklıdır zira türkçe'nin fransızca’ya oranla daha az sözcük içerdiği doğrudur. ingilizce'ye, almanca’ya, ispanyolca’ya oranla da daha az sözcük içeriyor olması gerekir. ne var ki bu türkçe'nin daha yetersiz bir dil olduğu anlamına gelmez! çünkü türkçe az sözcük ile çok şey anlatabilen bir dildir! daha fazla sözcük içerse bunun kimseye zararı dokunmaz ancak, gereği yoktur.

    başka bir dilden türkçe'ye çeviri yapan herkes sözlüğü açtığında, aralarında minik anlam farkları olan bir çok sözcüğün türkçe karşılığında çoğu zaman aynı kelimeyi okur. bu, ilk bakışta bir eksiklik gibi görünebilir, oysa öyle değildir. çünkü yukarıda adı geçen diller kelimelerin statik olan anlamlarını öğrenmeye, türkçe ise bu anlamları bulup çıkarmaya, yani dinamik anlamlandırmaya dayalıdır. türkçe'de anlamları sözlükteki tanımlar değil, kelimelerin cümle içindeki konumları belirler. tam bu noktada, türkçe'nin, referans olmak üzere sadece gerektiği kadarı sözlüklere alınmış, sonsuz sayıda kelime içerdiği bile öne sürülebilir.

    ingilizce-türkçe sözlükte "sick", "ill" ve "patient"ın karşısında hep "hasta" yazar. bu bağlamda ingilizce’nin üç kat daha fazla sözcük içerdiği söylenirse bu doğrudur. ancak, aradaki farkların türkçe'de vurgulanamadığı söylenmeye kalkılırsa bu yanlış olur: "doktor falanca beyin hastası olmak", "böbrek hastası olmak", "internet hastası olmak", "filanca şarkının hastası olmak" arasındaki farkı türkçe konuşan herkes bir çırpıda anlar.

    bunun nasıl olabildiğini görmek zor değildir. bir kalem alıp, alt alta:

    3+5=
    12+5=
    38+5=
    yazmak, sonra da bunları toplamak yeterlidir. hepsinde aynı "+5" yazdığı halde!

    sonuçlar farklı çıkıyorsa, türkçe'de de hepsinde aynı "hastası olmak" ifadesi geçtiği halde sonuçlar farklı olacaktır. türkçe'nin az araç ile çok iş yapmasının sırrı matematikte yatar. 0'dan 9'a kadar 10 tane rakam, artı, eksi, çarpı, bölü dört işlem işareti ve bir ondalık ayracı virgül, yani topu topu 15 simge ile sonsuz sayıda işlem yapılabilir. türkçe de benzer özellikler gösterir.

    türkçe matematiğe dayalı olmaktan da öte, neredeyse matematiğin kılık değiştirmiş halidir.

    türkçe'deki herhangi bir fiilin çekiminin ve kelimelerin nasıl çoğul yapılacağının öğrenilmiş olması, henüz varlığı bile bilinmeyen, 5 yıl sonra türkçe'ye girecek fiillerin nasıl çekileceğinin ve 300 yıl önce unutulmuş kelimelerin çoğullarının ne olduğunun biliyor olması demektir. bu tıpkı birinci dereceden 2 bilinmeyenli bir denklemin nasıl çözüleceği öğrenildiğinde, sadece "x=6", "y=23" olan denklemlerin değil, aynı dereceden bütün denklemlerin nasıl çözüleceğinin öğrenilmiş olması gibidir.

    oysa sözgelimi ingilizce’de "go", "went" olurken "do", "did" olur. çoğul ekleri için de durum aynıdır: "foot", "feet" olurken "boot", "beet" değil "boots" olur. bunun tutarlı bir iç mantığı yoktur, tek çare böyle olduklarının bellenmesidir.

    türkçe'de ise, statik kelimeleri ezberlemek yerine dinamik kuralları öğrenmek gerekir. türkçe'de neredeyse istisna bile yoktur. olanlar da ses uyumu gereği "alma" olması gereken meyve isminin "elma" biçimine dönmesi gibi birkaç minör istisnadır. kurallar ise neredeyse, bu dili icat edenlerin türk olduğuna inanmayı zorlaştıracak kadar güçlü ve kesindir. bu noktadan sonra, anlatılanları matematik olarak formüle etmek, aradaki ilişkiyi somutlaştırabilmek açısından yararlı olacaktır. bunu yapmanın en kolay yolu ikili sayı sistemini kullanmak olduğu için de yalnızca 0 ve 1'leri kullanmak yeterlidir. izleyen örneklerde [1=var] ve [0=yok] anlamında kullanılmışlardır.

    kelime kökü çoğul eki matematik ifade:

    ev........ler.......evler

    1.0.......0.1......1.1

    türkçe'deki bütün kelimelerin 2 bit olduğu varsayılabilir (ileride bit sayısı artacak). tekil olan bütün kelimeler 1.0 (kelime kökü var; çoğul eki yok), çoğul olanlar ise 1.1'dir (kelime kökü var; çoğul eki var). bu kural hiç değişmemek bir yana, öylesine güçlüdür ki türkçe'de başka hiç bir dilde yapılamayacak bir şey yapılıp, olmayan bir kelimenin çoğulu dahi söylenebilir (0.1). birisi karşısındakine sadece "ler" dediğinde, alacağı tepki: "anladık ler de, neler?" türünden bir cevap olacaktır. bir şeylerin çoğulunun söylendiği bellidir de, neyin çoğulunun kastedildiği açık değildir.

    vurgulama / sıfat kökü zayıflatma matematik ifade

    kırmızı
    0.1.0
    kıp kırmızı
    1.1.0
    kırmızı msı
    0.1.1

    kıp kırmızı msı

    1.1.1

    türkçe'deki sıfatların anlamını kuvvetlendirmeye veya zayıflatmaya yarayan bu kural da hiç değişmez. hatta istenirse bu kurala uyan ama hiçbir sözlükte bulunmayan, hem kuvvetlendirilmiş hem de zayıflatılmış garip sıfatlar bile türetilebilir. "güneş doğmazdan az önce ufuk kıpkırmızımsı (kıp + kırmızı +msı; [1.1.1]) bir renk aldı" dendiğinde, herkes neyin kastedildiğini anlayacaktır. çünkü ayaküstü türetilen bu sıfat, hiçbir sözlükte yer almaz ama, türkçe konuşan herkesin çok iyi bildiği bu kurala uygundur.

    fiil çekimlerinde de işler farklı değildir. burada zorunlu olarak kişi için 3, zaman için 2 bitlik gruplar kullanılacak. çoklu bit grupları şunları ifade edecek:

    011 = ben

    010 = sen

    000 = o

    111 = biz

    110 = siz

    100 = onlar

    00 = geniş zaman

    11 = şimdiki zaman

    10 = gelecek zaman

    01 = geçmiş zaman

    kök kişi matematik ifade

    yeterlilik...................oku (y)abil dim.........................= 1.1.0.01.0.0.011

    olumsuz................... oku (y)a ma z mış sın......................= 1.1.100.0.1.010

    zaman.................. gel me (y)ecek ti........................= 1.0.1.10.1.0.000

    zaman...................git me di k........................ = 1.0.1.01.0.0.111

    hikaye...................şaşır abil ecek ti niz .....................= 1.1.0.10.1.0.110

    rivayet...................bil (i)yor lar..................... = 1.0.0.11.0.0.100

    kişi

    tabloda zaman ile ilgili küme 3 bit yapılıp geçmiş zaman "di'li geçmiş" ve "miş'li geçmiş" olarak ikiye ayrılabilir, soru bileşkeni için ayrı bir bit eklenebilir, emir ve şart kipleri de işin içine katılabilir ancak, sonuç değişmezdi.

    cümleleri oluşturan öğelerin (özne, nesne, yüklem, vb...) sıralaması da rasgele değildir. türkçe cümleler bir tür "crescendo" (şiddeti giderek artan dizi) izlerler. bütün vurgu en sonda yer alan yüklem (fiil) üzerindedir. diğer öğelerin önemi, yükleme olan yakınlık/uzaklık konumları ile belirlenir. yükleme yakınlaştıkça önem artar. gene matematiksel olarak ele almak gerekirse, cümleyi oluşturan her bir öğenin toplam öğe sayısı kadar haneden oluşan bir matematik değere sahip olduğu varsayılabilir.

    matematik ile olan alışveriş yalnızca verilen örneklerle sınırlı değildir. türkçe'nin ne tarafı ele alınsa bu ilişki ile yüz, yüze gelinir. türkçe'nin bu özelliğini "insanlar kendilerine ulaşan mesajları nasıl anlarlar? bunun kullanılan dil ile bir ilgisi var mıdır? bir fransız, bir ingiliz, bir türk aynı mesajı kendi ana dillerinde alsalar, birbirleri ile aynı şekilde mi, yoksa farklı mı algılarlar? eğer dilin algılamayla ilgisi varsa, işin içine bir dil karışmadığı yani sözgelimi bir pantomim gösterisi izlenir veya üzerinde hiç yazı olmayan bir afişe bakılırken, dil ile ilgili bu alışkanlıklar nasıl etki ederler?" türünden sorulara yanıt ararken fark ettim. bu özellik konuya ilgi ve sabırla yaklaşıp bakmayı bilen herkesin görebileceği kadar açık. o nedenle, bu güne kadar kesinlikle başkaları tarafından da görülmüş olmalı. "türkçe çok lastikli, nereye çeksen oraya gidiyor" diyenler de aslında, hayal meyal bu özelliği fark eder gibi olup, ne olduğunu tam adlandıramayanlardır. türkçe teknik açıdan mükemmel bir dildir.

    bu mükemmelliğin nedeni matematik ile olan iç içeliktir. keza, ne yazık ki türkçe'nin, bu dili konuşanlara kurduğu tuzak da buradadır. kentli-köylü, eğitimli-eğitimsiz, doğulu-batılı, vb. kültür çatışmaları dünyanın her yerinde vardır. gene dünyanın her yerinde iyi, kötü işleyen bir "asimilasyon" ve/veya "adaptasyon! " süreci bu çatışmayı kendi içinde bir takım sentezlere götürür. türkiye bu açıdan dünya genelinin biraz dışındadır. bizde "asimilasyon" ve/veya "adaptasyon" süreci ya hiç çalışmaz, ya da akıl almaz bir yavaşlıkta çalışır. sorun, başka sebeplerin yanı sıra kullandığımız dilden de kaynaklanmaktadır. düşünme, kendi kendine sözsüz konuşma olarak kabul edilirse (bence öyledir), anadilin kişilerin düşünce yapısı üzerinde etkili olduğunu da kabul etmek gerekir; insanlar kendi anadillerinde düşünürler. türklerin büyük paradoksu işte buradadır. teknik açıdan mükemmel bir dil olan türkçe, kendi dışımızdaki dünyayı kendimizce değiştirmeden, olduğu gibi algılamaktaki en büyük engelimizi oluşturmaktadır.

    örneğin, türkiye dışına yabancı işçi olarak giden ilk nesil gerek bulundukları ülkenin dilini öğrenme, gerekse oradaki yaşam biçimine ayak uydurma konusunda muhteşem bir direniş gösterdiler. bu direnişin boyutları o denli büyük oldu ki, başka hiç bir diasporada gözlenmeyen gelişmeler yaşandı. türk diasporası, gettolaşıp kendi kültürünü gene kendi içine kapanık bir çevrede yaşayacak yerde, kendi kültür kurumlarını o ülkeye ithal etti. asimile olmaya en dirençli kültürlerden biri kabul edilen ispanyollar, gittikleri yere sadece gazetelerini ve bazen de radyolarını taşımakla yetinirken; türklerin bunlara ek olarak (hem de birden çok) televizyon kanalları ve hatta kendi fast-food'ları (lahmacun, döner, vb.) oldu.

    türkçe'nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan bu özel durum kuşkusuz tüm iletişim alanları için geçerlidir. yunus emre’nin okuması, yazması olmayan göçebe türkmen boyları arasında 700 yıl boyunca bir nesilden diğerine büyük bir sadakatle, sözlü kültür ürünü olarak aktarılmasının ardında türkçe’nin sezgiselliğini sonuna kadar kullanmadaki becerisi vardır. tanzimat aydınları ve cumhuriyet aydınlarının bir türlü geniş kitlelere seslerini duyuramamalarının nedeni de gene aynı denklemin içinde aranmalıdır. fransız gibi, alman gibi düşünmeyi öğrenenler, meramlarını anlatırken bunu yeni öğrendikleri düşünce sistematiği içinde yapmaya kalkışmış ve türk gibi anlatmayı becerememiş olduklarından başarısız kalmışlardır.

    mesajlar sadece algılanabildikleri kadar etkili olurlar. mesajları üretenlerin kendi konularına ne kadar hakim oldukları mesajın bütünlüğü açısından önemlidir ama, hitap edilen kişilerin kendilerine yönelen mesajları nasıl algıladıkları her şeyden daha önemlidir.
    --- spoiler ---
  • bilge karasu'nun yerle bir ettiği sav.
hesabın var mı? giriş yap