• çok kişiden duydum/okudum bu sözleri. sanırsın herkes zengin ak. o kadar kolay ki bu ülkede para kazanmak, bi' film çeksen yeter. (bkz: #32327781) zaten film de kendi kendine çekiliyodu. hiç emek verilmiyodu. veya mecliste koltukta otursan yeter para kazanmak için. vekil seçilene kadar evde oturdu zaten. yedikleri küfrün masrafını karşılamaz aldıkları maaş. bana bu kadar küfür edicekseniz en az 50 misli maaş isterim. evet o kadar paraya satarım kendimi. nihaha.

    para kazanmak kolay değil olum hiçbi' yerde. hak ettiğinin fazlasını kazanır kimileri. bunu eleştirmek de çoğumuzun harcı değil ama neyse. ben şahsen topçuların aldıkları paraları dert ediyorum kendime. boşuna okuyoruz ak. 2. ligde yedek otursam, yeterdi aldığım para. sanki çalışıp fazlasını kazanabiliyoruz. demek ki madende çalışanlar farkına varamamış bu ülkede kolay para kazanıldığının. öğretmenler, doktorlar falan da boşuna siktiriyolar kendilerini şarklarda, özel okullarda, özel hastanelerde. şirket çalışanları bayılıyolar üstlerinin ağız kokusunu çekmeye. kolaymış para kazanmak. siktir lan.
  • ahlak seviyesi ile ters orantılı bir durum ahlak seviyesi ve yüzsüzlüğünüz ne kadar aşağılara giderse o kadar kazanım ihtimalleri artıyor.
  • etik kaygılar gütmeden, başkalarının emeklerini sömürüyorsanız geçerli bir önerme. elin ingilizinin, fransızının belki de yıllarca çalışarak, didinerek, sürünerek elde ettiği birikimle yazdığı kitabı google translate'e atıyormuşsunuz. türkçeniz iyiyse düzeltiyormuşsunuz ve bingo! sizin de artık bir kitabınız var! hem de hiç bilmediğiniz bir konuda!

    intihalin türkiye'de neden bu kadar yaygın olduğunu biliyor musunuz? çünkü çalmak burada bazıları için bir yaşam biçimi.
  • daha bugün son derece lüzumsuz ve ileri görüşlü geçinen bir akrabamdan duydum bu sözü. bir de pişkin pişkin ekledi. "parasını kazanmak isteyene iş bol; temizlik yapar, ev işlerine bakar yine kazanır ekmeğini ne kadar meyilli dönemim gençleri her üşengeçliklerinden trajedi yaratmaya."

    neresinden başlayabilirim eleştirmeye onu bile bilemiyorum nutkum tutuldu gerçekten tam anlamıyla. hayatı boyunca akıl gücüyle tek kuruş kazanmamış bir insan bozuntusu geliyor diyor ki gecesini gündüzünü dalına vermiş gençliğini tezlerde çürütmüş insanlar unutsun tüm çabalarını tüm hayallerini. uğruna uykularından olduğu her şeyi, çabasını emeğini ve über zenginlerin kaprislerinde boğulup ev hizmetinde çalışsın. (ev hizmetinde çalışmakta yanlış bir şey olduğundan değil sadece insanın hakkında uzun süre eğitildiği mesleği yapmayacak olmasını salık vermesi içime batan.)

    ayrıca sadece ekmek kazanma meselesi mi insanın kendi mesleğini gururla yapması? hiç mi bir kıymeti yok tutkuyla yapılan bir işin sağladığı manevi doyumun, hiç mi değeri yok zavallı bir insancığın kendini bir parçası olarak hayal ettiği insan grubunun arasına karışıp en iyisi olmak için çalışmasının ter dökmesinin?

    hayır hiç anlamayacağım ve asla susup oturmayacağım. fikirlerini değiştirmem önemli değil zaten değiştirebilmem için dikkate alınacak bir fikirlerinin olması gerekir en baştan ancak bu zihniyetle hepimizin dip dibe yaşamak zorunda olması beni kahreden.
  • yahu dünyanın hangi ülkesinde ponzi yönetimiyle bu kadar çok kandırılan ve bu kadar çok kandıran insan vardır. türkiye'de para kazanmak bu açıdan bakınca para kazanmak gerçekten çok kolay. çünkü türkiye'de herkes çok zeki.

    sözgelimi geçen gün instagram'da 8 tane lacoste tshirt'i 240 liraya satan bir hesap var. altındaki yorumlara bakıyorum: biri almış ve "yer bezinden farkı yok" diye isyan ediyor. alooo... lacoste'un sitesinde kaç par bir tshirt bakmadın mı kardeş? 900 - 1.300 liraya sadece teki satılan bir ürünün 8 tanesini 250 liraya alıp da kaliteli çıkmasını beklemek kelimenin tam anlamıyla enayilik. bir akıllı sensin değil mi? 30 liraya gerçekten a 101'de yer bezi alabilirsin bu zamanda ama sen lacoste alabileceğini ve kazıklanmayacağını umuyorsun.

    benzer bir örnek de geçenlerde pazarda yaşadım. adam 10 liraya sucuk satıyor ve alacak olan kişi "dana mı" diye soruyor. yav kardeş etin kilosu ne kadar olmuş ve sen bunun işlenerek fireye uğrayan bir ürünün kilosunu yaklaşık 50 liraya ve sağlıklı bir şekilde alacağını mı umuyorsun gerçekten? bu nasıl bir kör umuttur anlamak mümkün değil. bunun tek istisnası bu ürünlerin çalıntı olmasıdır. başka yolu yok.

    bizim ülkemizde ne yazık ki alınteri ile para kazanmak çok geri planda. çalışmadan ve çok da emek harcamadan yani kısa yoldan zengin olmayı arzulayan bu kadar çok zeki (!) insan olunca elbette ki bunların üzerinden para kazanacak çok insan oluyor. dolandırıcılara çok büyük cezaların verilmemesi de ülkemizi bu anlamda uluslararası bir arena haline getiriyor.

    ve elbette ki geçim sıkıntısı da bir sebep. insanımız o bahsi geçen kör umuduyla üç kuruş parası ile kendisine, ailesine bir şeyler yapmak istiyor. 2 alacakken 3 almak istiyor, 5 almak istiyor ama o ikiyi de alamıyor. istismar ediliyor ve arkasında çoğu zaman devleti yok.

    türkiye'de para kazanmak kolay. dolandırıcıya kolay, vicdansıza kolay... bir de dayın varsa kolay. arkan var mı, dayın var mı... o zaman herşey kolay. bir örnek de gazetede okuduğum örnekten vereyim. adam belediyenin ihalesine giriyor. belediyede dayısı var. bu sayede yüksek fiyat vermesine rağmen ihale bunda kalıyor. ama dayısı var ya, ihaleye giren diğer şirketlerden de haberi var arkadaşın. ve yüksek fiyatla ihaleyi kaptığı için düşük fiyatla ihaleye girip ama alamayan firmayı arıyor ve ihalede verdiği fiyattan anlaşma yapıyor. aradaki fark cukka...

    say say biter mi? türkiye'de bir günde 7 sülalenize yetecek kadar parayı kazanabilirsiniz. bundan 7 - 8 sene önce gaziantep'te bir fıstık ehlileştirme sahası olayı vardı hatırlar mısınız? gaziantepli çiftçinin koca bir arazisi var. ama arazi fıstık ehlileştirme sahası olduğu için imar izni yok. sonra ne oluyor ? tarsus belediyesinden akp'li meclis üyesi gidiyor araziyi adamdan 12-15 milyona alıyor. adam da garibim imar izni yok diye uyarıyor. sonra bu adam antep belediyesine giderek ki orası da akp'li buraya imar izni istiyor. bunu da karşılıksız yapmıyor. satış fiyatından kendisine kalacak karın yarısını belediyeye vermeyi vaat ediyor. imar izni çıkıyor, adam araziyi yaklaşık 80 milyona lüksemburg'lu bir şirkete satıyor. ve gerçekten de aradaki farkın yarısını belediyeye hibe ediyor. kendisine kalan yaklaşık 30 milyon. bu rakamlar çok net olmasa da yakın ve de $ cinsinden de olabilir. tüm bu operasyon yaklaşık 1 hafta sürüyor. adamın cebinden para çıkmadan tarsus'a dönerken kazandığı para 25 - 30 milyon civarında. ortalık ayağa kalkınca reis antep'e kadar gidip bu olayın savcısı olacağım falan demiş ve arkasından da "herşey kanuni" demişti. bunu siz biz yapabilir miyiz? hem neresi kanuni. zavallı mal sahibinin suçu neydi hem?

    daha doların patlayacağından haberi olup tüm mal varlığını satıp dolara yatırım yapanlar, boş araziyi alıp daha sonra oraya metro hattı döşeyen belediye başkanları, aldığı ihaleyi yapamadığı halde bir de yapamadığı yapının yenilenmesini kazanan canikoları var ama anlat anlat nereye kadar...

    kısacası böyle. adaletin ve hukukun olmadığı yerlerde bazıları çok kolay para kazanır bazıları da çok kolay para kaybeder. fakir daha fakir olur; vicdanlar sızlamaz. eski türk filmi değil hayat. hele türkiye'de. japon animelerinde adamların kompleksleri yüzünden koca gözlü ve uzun boylu insanlar görürüz. adamlar sahip olmayı istedikleri özellikleri animelerde yansıtmışlar. bunun aynısı bizim adalet sistemimiz için geçerli. yani hiç öyle hulusi kentmen tipinde savcı, yargıç amcalar yok gerçek hayatta. son saniyede adalet yerini bulmuyor. yapanın yanına kalıyor filmlerin aksine.

    geçen gün sosyal medyada ülkemizdeki adaletsizliği inanılmaz güzel özetleyen bir şey söyledi genç bir arkadaş : "öküzün 10 liraya ot yediği memlekette vekil 5 liraya et yiyor. bu ülkede hangi adaletten bahsediyorsun?"
hesabın var mı? giriş yap