• festivalde nazlı ılıcak ile aynı salonda seyrettiğimiz robert redford filmi.
    film, abraham lincoln suikasti sonrası açılan davayı ve davanın nasıl siyasi iktidar tarafından hukuksuz bir biçimde manipüle edilmesini ustaca anlatmakta. eminim filmi izlerken benim gibi tüm salondakilerin de aklına her tarafından adalet fışkıran ergenekon davası ile benzerlik gelmiştir (bir kişi hariç).
  • bir suikastin ardından, özenle ayarlanmış mahkeme komisyonuyla, savcısıyla, jüri üyeleriyle, gizli tanık ve delillerle sonucu en başından belli bir davada, sanık avukatı, kendisi de bu heyeti umumiyeyle aynı tarihsel saftan gelmesine rağmen, tüm bu hukuksuzluk karşısında isyanınına, "adaletin tecelli etmesi" vurgulu ajite cevabı alması neticesinde şöyle gürlemiştir:

    "peşinde olduğunuz şey adalet değil, intikam"
  • 22:15 itibariyle capitol spectrumda izleyeceğim filmdir. büyük beklentiyle gidiyorum, umarım tıslamaz.

    filmle ilgili görüşlerim: filmi beğendim. hukuk sektöründe çalışanların, sadece hukuka bağlı olarak işlem yapması gerektiği gerçeği vurgulanmış. eğer bu gerçek göz ardı edilirse, yargılamanın sadece yerine getirilmesi gereken bir prosedür olmaktan öteye gidemeyeceği çarpıcı şekilde gözler önüne serilmiş.

    bir de, filmde eski bir asker olan sanık avukatının savcıya söylediği, ''ben savaşta(iç-savaşı kastediyor) anayasada yurttaşlara verilen haklar içi savaştım'' mealindeki söz beni harbiden etkiledi.
  • çok iyi film, çok.
  • uzun zamandır, oyuncusuna göre değil yönetmenine/konusuna/belki senaristine göre film seçtiğim halde, james mcavoy beni yanıltmaz (wanted hariç, onda da ben o türü sevmiyorum) diyerek izlediğim ve kesinlikle pişman olmadığım film. nerede gözünü budaktan sakınmayan bir rol var orada james mcavoy var, diyerek james yalakalığıma son verirken, yeri/zamanı/kişileri değiştirelim ama güneşin altında değişen bir şey yine olmayacak, güçlüler, istediklerine isteyeceklerini yapacaklar ve bunları savunan, belki de sadece olaya başka açıdan bakmak isteyenler de düşman olacaklar diyerek sosyal olduğunu düşündüğüm mesajımı da iletiyorum.

    izleyin ve özellikle siyah/beyazdan başka renk görmeyen, grinin bile tonları olabileceğini kabul etmeyenlere izlettirin.
  • adaletin ayaklar altına alındığını anlatan bir filmdi. ilk bakıldığında sıkıcı gelebilecek ama izlenildiğinde ve özellikle türkiye'de adaletin olmadığını düşünürekten izlediğinizde fazlasıyla filmi yaşayabiliyorsunuz. şunu da unutmadan not düşeyim; amerika'yı,avrupa'yı her konuda geriden takip ediyoruz bu bir gerçek ve bu filmden sonra da şunu anladım adalet konusunda da öyleyiz.
    film 19 ağustosta vizyona girmiş ve 10.000 civarında kişi izlemiş. istanbul'da dahil olmak üzere hala bir çok ilde vizyonda.
    he bu arada

    (bkz: geciken adalet adalet değildir)
  • önceki filmi lions for lambs'de, belki de ortalama abd vatandaşlarına derdini anlatabilmek için didaktik bir yol izlemeyi seçerek başarısız olan redford,bu kez derdini anlatmak için 'öğretmenlik' yapmak gibi bir yol izlemiyor. öyküsünün insani ve duygusal tarafını ön plana çıkartırsa herkesin ne demek istediğini anlayacağına inanıyor ve başarılı oluyor. tabii bu defa üzerinden hayli zaman geçmiş bir olayı anlatmasıyla da ilgili olabilir bu durum. malum, bir ülkenin geçmişte kalmış hatalarını o ülkenin 'genel' izleyicisine kabul ettirmek, lions for lambs'de denediği gibi bugüne ait günahları kabul ettirmekten daha kolay. sonuçta düz ama iyi bir yönetmenlik, iyi oyunculuklar, sağlam bir öykü, politik ve tarihi atmosfer. the conspirator beklentileri kesinlikle karşılayacak, iyi bir film...

    (http://hayatimizsinema.blogspot.com/…kast-2010.html)
  • abraham lincoln, başkan yardımcısı andrew johnson ve dışişleri bakanına gerçekleştirilen suikast sonucunda yargılanan bir kadının hikayesini anlatan robert redford filmi. john wilkes booth, arkadaşları, mary surratt ve ailesinini nasıl bir takip ve yargılama sürecine maruz kaldıklarının göstermesi açısından önemli bir film kanımca.

    öncelikle abd bugün bildiğimiz gibi bir ortamda değil. iç savaş devam etmekte ve her ne kadar kuzeyin zaferi kesin gibi gözükse de, henüz son güneyli general henüz teslim olmamış. güneyliler, cephede alamadıkları zaferleri suikastler, terör ve gayri nizami bir savaş ile elde etme niyetindeler. böyle bir ortamda bir araya gelen komplocular, başkanı öldürmeyi başarıyorlar. kısa süre sonra hemen hepsi yakalanıyor elbette. mary surratt'ın oğlu hariç. savaş henüz devam ettiğinden resmi olarak, komplocular sivil olmalarına rağmen askeri mahkemede yargılanıyorlar.

    böyle bir durumda zorunlu olarak, sanıklara avukat tutuyor abd devleti. ilk başta, eski güneyli, hukukçu bir senatör işi üstleniyor fakat ilk duruşmanın ardından öğrencisi aiken'i bu işle görevlendiriyor. kendisi de bir savaş kahramanı ve kuzeyli bir milliyetçi olan aiken, zamanla savunduğu mary surratt'ın masum olabileceğini ve abd hükümetinin de komploculara karşı nasıl bir mahkeme tertibi hazırladığını anlıyor.

    film bu temelde gelişmekte, oyunculukların hakkını vermek lazım. james mcavoy'un amerikan aksanı, kanımca hugh laurie'nin ki kadar iyi. yan rollerde de bariz bir sırıtma görülmüyor. tom wilkinson, robin wright, kevin kline ve evan rachel wood'da rollerinde bana oldukça iyi geldiler. justin long'un o rolde ne işi vardı anlamadım. tip olarak böyle karanlık ve zorlu bir döneme hiç uyduramadım kendisini. üzerine yüklenene replikler de bu kanımı güçlendirir nitelikte.

    film genel olarak dönemin havasını, atmosferini ve yargılama sürecini gerçekçi bir biçimde anlatmaya çalışmış. yapım şirketi zaten bu amaçla kurulmuş ve abd tarihini beyaz perdede nitelikli bir şekilde sunma peşinde. genel olarak kullanılan efektler ve renklendirmeleri de ben başarılı buldum. filme etkileyici bir görünüm katmakta.

    bu tarz hukuk temelli filmleri sevenlerin, lincoln suikastını ve perde arkasını merak edenlerin izlemesi gereken bir film the conspirator. sıkıcı ve ağır bir film beklememe rağmen beni oldukça kendine bağladı. ufak tefek tarihsel detay hataları ve sorulması gereken bazı sorular elbette mevcut. ama ister abd, ister türkiye olsun, belli zamanlarda ideolojik olarak hukukun nasıl kullanılabileceği, bireylerin savunma haklarına nasıl taciz edilebileceği güzel bir şekilde anlatılmakta.

    http://www.rosencruz.com/…tor-2010-film-incelemesi/
  • bu günlerin anlam ve önemine en uygun filmlerden birisi. savaş varsa adalet ikinci planda kalır sözünün derinlerine iniyor. dünyada neden bu kadar savaş olduğunu açıklar gibi, çünkü egemenlerden pek azı adalet istiyor.
hesabın var mı? giriş yap