• amerikada dogan sanatta 2. soyutlama dalgasi. resimde hareketin yerine onem verir, cunku resmin ozune, saf haline, derin kaynaklarini kesfetmeye calisir, ki burda da elin hareketi, fiziksel bir durum yatar. arold rosenberg tarafindan icat edilmis bir kelimedir. ornek ressamlar jackson pollock, willem de kooning, kline, rothko, newman, archille gorkydir.
  • soyut dışavurumculuk akımının bir koludur.
  • sanatçıları atölye olarak genellikle terkedilmiş fabrika binalarını kullanmışlardır. tuvali bir arena olarak görmüş o anda el kol hareketleri (hareketli soyut) ile yaptıkları resimlerinin ruh hallerini yansıtacağını düşünmüşlerdir. boya olarak genellikle sanayi boyalarını tercih etmişlerdir.
  • avrupa da başını mondrian abimizin çektiği efendi olun adam gibi çizin’cilere bi tepki olarak pollock ipnesinin icadı kösmodern resim akımı. 2. dünya savaşından sonra pollock resme dönmek için tuvalin karşısına geçmiş boş boş bakmaktadır. milyonlarca insanın öldüğü yaraların sarılmaya çalıştığı bir ortamda elindeki palete bakar önündeki tuvale bakar ölenleri düşünür.. radiohead çalmaktadır durur durur “mına korum lan böyle dünyanın” diye fırçaydı paletti hepsini tuvale fırlatır efenim bi sigara yakar arkasına döner tuvale bakar bi bok bulmuş gibi ahanda sanat yaptım diye sevinir. şu güne kadar sanat dünyasında sağlam bi yerimiz var ben ne desem yediririm bunlara diye düşünür ve yedirir. palet fırça falan çok banal abi aşmalıyız der bunnarı alır tuvali yere koyar açar ordan bi greenday sanayi boyalarını olduğu gibi döker tuvale arada dans eder felan utanmadan buna bide dripping diye isim verir zatı şahanemiz. ortam süper olmuştur satışlar iyidir bununla beraber kübik kübik resim yapan motherwellinden tworkovuna brooksdan mitchelline hepsini de bozar bu akım. kendi aralarında nedir abi olay? actiondur abi şeklinde şaka şenlik takılmaktadırlar.

    bu pollock nası bi yer edinmişse sanat dünyasında canımız ciğerimiz andre breton’u bile kandırarak gerçeküstücülük ve resim kitabına girmeyi başarmıştır. sağlam gerçeküstücüler tarafından gerçeküstü senin neyine lan yarraaam şeklinde eleştirilsede kimse dinlemez bu abileri prim yapmaya devam eder kıçıyla yaptığı resimleri ve dahi jack pollock.
    “abi ne buluyolar şu resimlerde bide o kadar para veriyolar otursam aynısını ben de yaparım” şeklinde de anılan bu akım avrupa ve amerika burjuvazisinin uzun ca bir dönem hiti olmuştur.
    di mi cevat abi
    evet
  • resmin yüzeyini oluşturan renk ve lekelerin, klasik resim yapımının dışındaki tekniklerle, püskürtme, damlatma veya serpme ile oluşturulmasını ifade eden resim anlayışıdır. bu tarz çalışmada resim, bir ön çalışma ile değil, o andaki eylemlerle yapılır. şiddetli ve sürekli fırça vuruşları ile boya tuvalin üzerine gelişigüzel damlatıp akıtılır ve rastlantısal biçimler yaratılır. 1947 yılında jackson pollock bu akıma önayak olmuştur. 1950’li yıllarda abd’de soyut dışavurumculuk akımı içinde gelişmiştir. soyut dışavurumculuğun otomatizm akımından kaynaklanarak gelişen bu tarz çalışmalara, hareketli soyut da denir. taşizm olarak da bilinir. en önemli temsilcileri arasında jackson pollock, willem de kooning, jack tworkov ve franz kline sayılabilir.
  • öyle özgün öyle özgür bir sanat üslubudur ki; kalbinde dışarı adım atmayı bekleyen renkleri coşkuyla birleştirir ve içinde durmaksızın çalan ritme kendini bırakıp ruhunun boyasını akıtır; akıttığını da yansıtırsın. hemen her şeyden sıyrılıp uçmak için kanatlarını çıkarır; hislerini renklerle ebediyete gömerken özünü pervasızca yaşatırsın.
  • jackson pollock bey acaba kendi yaptığı iş hakkındaki bu tanımlamaya ne derdi diye merak ettim şimdi.
  • eleştirmen rosenberg tarafından ileri sürülen bu tanım, amerikali ressam pollock'un yaptığı resmi tanımlamak için kullanılmıştır. bu resim, boyanın damlatılması, püskürtülmesi vb. gibi eylemlerle gerçekleştirilmektedir. içten gelerek hareket etme ön plandadır.
  • kontrolsüzce yapılan sanat benim bünyeme etki etmiyor. sanat benim için sanatçının zihnindekini cisimleştirmesidir.

    ancak action paintingde eser sanatçının zihin ve marifetinden ziyade doğanın kurallarına bağlı olarak oluşuyor. sanatçı ve eser arasındaki ilişkinin kopuk olduğunu düşünüyorum. bu yüzdendir ki esere bakarak sanatçı hakkında da, eserdeki duygu hakkında da bir yorumda bulunamıyorum.

    seven olur, bir duygu hisseden olur, kimsenin sanat anlayışına laf söylediğim yok. ben karşımdaki esere baktığımda bende bir karşılığı bulunmuyor. sanat neydi?
hesabın var mı? giriş yap