• eşimin zamanında severek yaptığı…

    eşimle tanıştığımızda ne evim vardı ne arabam. ben üniversitede okuyan 21 yaşında bir genç, o da sultanahmet'te alelade bir hukuk bürosunda asistan olarak çalışan kendi halinde bir kızdı.

    çoğu zaman sadece gidiş param olduğu halde atlar iş çıkışı (güya) almaya giderdim. bir şeyler içip birlikte dönerdik. hesabı da dönüş parasını da o öderdi. ama muazzam bir sevgimiz vardı ve asla böyle şeylerin hesabını yapmazdık. bir yere gideceğimiz zaman eşden dosttan araba buluşturur öyle giderdik.

    askere gittiğimde telefon faturamı çok ödemişliği de vardır, harçlık göndermişliği de.

    askerden sonra şansım yaver gitti ve iyi bir iş buldum. en güzel siteden evimi de aldım hayalini kurduğum arabayı da. hatta ona da araba aldım. bildiğin hediye paketi yaptırıp kapının önüne koydurdum. mesela o hiç yurt dışına çıkmamıştı, şimdi avrupa'da gezmediğimiz ülke neredeyse kalmadı. ailelerimizin durumu iyi değildi, düğün altınlarımızla ikisini de ev sahibi yaptık. ben ona hayalini kurduğu her şeyi verebilecek kadar şanslı azınlıktayım sanıyorken o bana iki mükemmel çocuk verdi

    (sanırım ne yaparsam yapayım öne geçemeyeceğim şu hayatta)

    uzun lafın kısası, sevdiğiniz insana bir bakın; bu beni mutlu eder mi? sorumluluk alır mı? bir ömür bununla geçer mi? ben bununla gerekirse metroya, otobüse binip akşam kuru fasülye pilav yemeye razı mıyım? hastalıkta ona bakar mıyım? yoksullukta cesareti kırılır mı? iyi bir insan mıdır? onu gördüğümde heyecanlanıyor muyum? onu mutlu etmek için çırpınıyor muyum? bunu kaç sene daha düzenli yaparım?

    sormanız gereken sorular bunlar. araba değil. araba dediğin tekerlekleri olan metal parçası. arabası var diye ilgilendiğin adam arabasını çizdirdiğinde bunalıma girip seni üzerse çok ağlarsın sonra.

    edit: onlarca mesajı görünce debeye girdiğimi anladım, özelden iyi dileklerini sunan tüm dostlara teşekkürler.
  • bazı kompleksli, ezik, ruhsal problemlere sahip kadınların beceremediği eylem.

    yıllar evvel böyle bir kadınla tanıştım dostlarım. (bkz: sedat peker tadında entry yazmak) hoş, sevimli, iyi niyetli bir kızcağızdı aslında. ama hayat ve arkadaş cevresi onu böyle takıntılara sürüklüyordu. toydu baya. öyle gözü aç, nasıl kan emerim tipli şeytan hatunlardan değildi. fakat cevresi öyleydi ve o yolda ilerliyordu.

    neyse o zaman maddi olarak baya iyiydim. arabaları sevdiğimden birden fazla vardı. ama öyle abartılacak seyler değil. en iyisi e200 dü o da 98 model.
    bilenler bilir evrak sıkıntılarından satamadıgım birde tempra var 91 model hala kullanıyorum. o zamanlar tempra dökük tabi kullanılmıyor. ön cam catlak, gösterge paneli kırık, leş gibi, 60 ı gecince her yeri titriyor falan.

    bu kızla tanıştığımız gece arabasızdım. masada laf arasında " alkol alıcaz ya bıraktım arabayı" demiştim arkadaşa. 4 kişiydik ben , arkadasım, arkadasımın sevgilisi ve sevgilisinin arkadası yani sözü gecen kişi.
    arkadasın sevgilisini cok iyi tanıyordum ve tam bir gösteriş budalasıydı. ama onada üzülüyordum. kolay bi hayat yasamamış. bazı seylere yeni erişebiliyordu ve bu aç gözlülüğün sebebi buydu.
    o gece takıldık, eve döndük yeni tanıdıgım bu kız. arkadasımın sevgilisinden numaramı alıp mesaj attı. mesajlaştık ve ertesi gun buluşmaya karar verdik. kararlaştırdıgımız yerden onu alıcaktım ve yeşilköye geçicektik.

    kızdan hoşlanmıştım. ama aç gözlü tavırlarınıda hissetim. hem iyi, hem aç olamazdı. nası hangisinin agır bastığını bulacağımı düşünürken aklıma temprayla gitmek geldi. eminim yaya gitsem daha az hayal kırıklıgı yasardı. eger bunu atlatırsa bu kız iyi bi kızdı ve ben gunahını alıyodum.

    ertesi gün bindim uçan tenekeme. arkam masmavi duman 100 km de 2 litre yag yakıyor boru değil, arada bi acılan kapımı kapatıyorum gittim sözleştiğimiz yerden kızı aldım.

    arabaya bindi " kapıyı sert cek kapanmadı " dedim. suratındaki ifade şahaneydi ve ilk cümlesi " bu mu araban???" oldu. cevap vermedim. ortamı yumuşatmaya uğrastım.planladıgımızın aksine cok kısa sürdü randevum, çokta soguk gecti. kalktık dönüyoruz arabaya yaklaştım. napıyosun? dedi
    -arabaya biniyorum..
    -biz bunla gelmedik ki..
    saolsun yakın arkadaşım gelip arabayı değiştirmişti. ve döndüğümüz araba e 200 dü.
    ne kadar dalga geciosun desede kafayı yediğini anlattıklarının saçma olduğunu söyledim.
    arabadan inerkende beni korkuttun, çok normal değilsin o yuzden bi daha görüşmek istemiyorum anlarsın beni umarım geçmiş olsun deyip gönderdim.

    ve kendisi tanıdığım ilk araba delisi oldu.
  • 3.20d si olan bir erkek, gida zehirlenmesi yasayan sevgilisini de taksiyle almaya gelir. kiz arabaya kusar falan koltuklar mundar olmasin diye dusunur.

    edit: bak kezban'a sen. taksili, 320d li entryi silmis. neyse efenim bahis konusu entry bol trolluk icermekteydi.
  • abla demiski asevimiyiz, yani parasi olan dudukleyebilir demek oluyor, mesleklere ya da yaşam tarzınıza saygım var o yüzden tespit olarak soyledim, yoksa mal sizin.. not yazmak hasıl oldu: karşında hazır olda duracak adamlar seni parasıyla sikenler, değilmi otomatikkilot? külot olacak o çıkarmayı ogrenmissin yazmayı da öğrensen diyorum.
  • arkadaş 95 yılında üniversite sıralarında tartıştığımız konunun hala gündemde olması ne acı verici bir mevzu.
  • bazı kızlar arabanın markasına göre pozisyon alırlar.
  • en son lise'de böyle bi olay yaşamıştım, atakan beni 500t ile mcdonalds'a hamburger yemeye götürmüştü (napıyo acaba şu anda), tabii o zamanlar lise öğrencisinin arabası olacak hali yok. normal bi durum. şu anda da normal aslında, bi insanın arabası olmayabilir, arabasız biriyle sevgili de olunabilir. olayın arabasızlıkla ilgisi yok, tamamen saçma sapan bir sebeple araba almamakla ilgili bir durum. hem zaten bilen bilir ben atı olan birini istiyorum. (bkz: #139110101)

    sanatsever biri olduğum için sürekli sanat galerileri gezen bir insanım. evim de sanatsal faaliyetlerin yoğun olduğu bir bölgede bulunuyor. dolayısıyla sürekli resim sergisi, bienal gibi aktivitelere katılıyorum. şimdi sormayın bunun ne alakası var arabasızlıkla, çok alakası var.

    bi süre önce beşiktaş'ta yabancı bir ressamın sergisini gezerken aniden yanımda bitiveren fularlı (fular dediysem gerçekten fular var), elinde şarap kadehi olan bi beyefendi dedi ki “tuvaldeki fırça darbelerinin yansımasıyla korneanızdan girmesi ve beyine iletilmesi, beyinde oluşan görüntünün hormonlarları tetikleyip kan dolaşımınızı hızlandırması ve vücudunuzu ısıtması tesadüf olabilir mi?” diye bir cümle kurdu. oha dedim bir anda ne oluyor lan?

    devamında sanat felsefesinden, felsefenin resim sanatına yansımasından vs bahsedip beni şaşırtmaya devam etti. lan resim tamam da böyle bi resim üzerinden yürüyeni de ilk defa görüyorum, daha önce van gogh'un kulağını kesmesi üzerinden "benim de kulağım kesildi kbb randevu ayarlayabilir misin?" minvalinde yürüyen olmuştu, neyse o başka konu (başka zaman yazarım). "siz de sanatçısınız sanırım" diye sordu, yok ben daha ziyade fırça darbelerinin vücutta oluşturduğu hasarları tedavi ediyorum dedim. ya ne kadar hazırcevap birisiniz, çok esprilisiniz, aynı benim gibisiniz (lan sende ne var, bi cümle kurdun başka bişey yok, onu da yürümek için ezberlemişsin) "yok yahu bildiğin doktorum ama sütur atarken biraz sanat yaptığım söylenebilir." dedim. klasik "ya sizin de işiniz zor" muhabbetleri yapıyor, neyse. siz ne işle meşgulsünüz dedim, "ben bir iş yapmıyorum, kirada gayrimenkulüm var, onların kirası ile geçiniyorum" dedi. zamanında mimar sinan'da güzel sanatlar fakültesine başlamıştım ama bıraktım, hiç yaşam felsefeme uymadı diyor. sanat benim için bir zorlama eylemi olmamalı, hayatın olağan akışı içerisinde bir ana unsurdur bana göre ve kapitalizmin elinde bir metaya dönüştürülmesi bana mantıklı gelmiyor diyor. ne güzel amk diyorum, adama piyango vurmuş, hayatı sorgulama aşamasına geçmişi bazıları ağzında gümüş kaşık ile doğmuş diyorum içimden. ama sohbetten de sıkıldım biraz, eve gideceğim artık.

    yavaştan gitme hazırlığı yaparken birden “isterseniz bu güzel sohbetimize yakınlarda bir bistro gibi bir yerde devam edelim” demesin mi? haydaa. beynimin milisaniyelerle değerlendirip cevap verdiği bu olayda da adamı kırmak istemedim, olur dedim. galeriden dışarı çıktık, adam taksilere el ediyor, taksiler durmuyor. sordum arabanız yok muydu diye. "ben araba ve motorlu araçlar kullanmıyorum, bu araçların karbonmonoksit emisyonu atmosferi kirletiyor ve küresel ısınmayı hızlandırıyor. bi tane bisikletim var, evde lazım olunca onu kullanıyorum, bi yere gitmek için" dedi. pii rezillik amk dedim içimden. lan sen greta thunberg misin, green peace türkiye şube başkanı mısın, ne bu havalar altı üstü bi araba alacaksın. lan tamam anladık bisiklet falan iyi güzel de, bu kadar malı mülkü olanın bi arabası olur amk diyorum içimden. en son “sizin arabanız yok muydu, istanbul'da taksi bulmak çok zor siz de bilirsiniz” diyor. ben de dedim, var da yürüyerek geldim ben, evim yakın buraya gerek yok arabaya dedim. lan adam resmen beni arabanla eve atar mısın diyecek, midem bulandı amk. lan zaten ne zaman her şey böyle mükemmel desem bi bokluk çıkıyor sonunda.

    bir anda demesin mi "o zaman sizin evde devam edelim sohbetimize". oha dedim, tepemin tası attı iyice, başlarım sohbetine de çevresine de sanatına da dedim. baktım sanat sanat için midir toplum için midir olmaktan çıkıp sanat si... neyse yazmayayım burayı sinirlendim iyice. kusura bakmayın deyip teklifi reddettim tabii ki. adam benim evime kendi kendini davet ettirmeye çalışıyor. o zaman sohbete whatsapp'tan devam eder miyiz diyor. kusura bakmayın whatsapp'tan bir mesaj atınca çevreye karbonmonoksit yayılıyor, kullanmıyorum o yüzden deyip, teşekkür ettikten sonra bi işim var deyip ayrıldım.
  • az yiyinde kendinize araba alın.
    sadece erkeğin araba alma sorumluluğu varmışçasına gereksiz bir görev yükleniyor.
    alışmışlar asalak gibi hayat sürmeye arabasız erkekle sevgili olmayı garipsiyorlar.
hesabın var mı? giriş yap