• uzunca bir süredir aklımda olan bir konuda yazacağım izninizle.

    genç bir çift düşünün, çocuk sahibi olmaya karar veriyorlar. çocuğun biyolojik cinsiyetini öğrendikleri andan itibaren erkekse "mavi", kızsa "pembe" ile bir dünya kurmaya başlıyorlar.

    bebek doğuyor.

    erkekse, "hanimiş aslanım" "babasının canavarı" gibi kalıplarla; kızsa "annesinin prensesi" gibi kalıplarla sevilmeye başlanıyor.

    refleks olarak emen bebek, bir kadının kucağına verildiğinde emmeye başlıyor, ya da öper gibi yapıyor. ebeveynleri bunu öpmek sanıyor.

    erkekse "kadınları öpecek tabi hehehe", kızsa "aman herkesi öpme sakın hihih" denilerek daha cinsiyet kavramına dair hiçbir fikri olmayan bir bebeğe toplumsal beklentiler, ahlak algısı ve cinsiyet yüklenmeye başlanıyor.

    bebeğimiz biraz daha büyüyor, konuşacak yürüyecek yaşlara geliyor.

    meraklı olduklarından, ellerinin yetiştiği her şeyi elliyorlar. karşılaştıkları kadınların memelerini sıkıyorlar, erkekse "ay bu çocuk çok fena olacak baksana hahaahaaay" denilerek desteklenen bu davranış, kız çocuklarında "ayıp kızım yapılmaz" denilerek kısıtlanıyor.

    konuyu daha da uzatabilirim, ancak esas değinmek istediklerim şunlar;

    toplumda genel görülen erkek egemen yapı ve erkeğin istediğini yapabilmesi önkabulü, daha bebeklikten itibaren yeni nesile işleniyor. cis-erkeğin yaptığı her şey normal kabul ediliyor, cis-kadının davranışları ise "sus, sakın" denilerek baskılanıyor.

    interseks olmayan bireylerde, doğuştan gelen cinsiyet özelliklerine uygun, heteroseksüel bir birey olmanız bekleniyor. halbuki cinsiyet o kadar geniş bir kavram ki, sırf bundan kocaman bir entry konusu çıkar. sırf erkek cinsel organlarıyla doğdu diye erkek olacak, ya da kadın cinsel organlarıyla doğdu diye kadın olacak diye bir garantisi yok kimsenin. taşıdığınız cinsel organın sizin kendi cinsiyetinizi nasıl tanımladığınızla da ilgisi yok.

    sen, hangi hakla daha kendini bilmeyen o çocuğa, cisgender heteroseksüel onkabulü ile karakter empoze etmeye kalkıyorsun? sırf bu sebeple, non-cis ve/veya non-hetero bireylerdeki depresyon ve buna bağlı aksaklıkların istatistik verisine baktınız mı hiç? sırf bu baskınız ve zorlamanız yüzünden çocuğunuz sizin ona yüklediğiniz hayattan nefret ettiğini biliyor musunuz?

    heteroseksüel bir cis-kadın olarak, ileride çocuğum olursa, kendisine asla bu ön kabuller eşliğinde bir rol yüklemeyeceğim. kendini kadın mı erkek mi olarak tanımladığı tamamen ona kalmış bir konu olacak. isterse hiçbirine de dahil olmayabilir. kendi bilir. çocukluğundan itibaren diyeceğim ki, dünya üzerindeki her insan senin gözünde eşit değerde olmalı, her insanı sevmelisin. birine aşık olman, onun cinsiyetiyle, görünüşüyle, kimliğinde doğuştan ona atanan cinsiyetiyle alakalı olmamalı; kendini bununla sınırlama. birine aşıksan, o kişinin karakterine aşık ol, cinsel organına değil.

    belki türkiye için bir ütopya henüz, ama umuyorum ki bir gün biz de bu konuda gereken aydınlanma düzeyine ulaşabileceğiz.

    sevgilerimle.
  • judith butler şöyle buyurmustur: "gender is performative".
  • (bkz: socially constructed) diyoruz bu konuya sosyal bilimlerde. çokça çalışıldı tartışıldı. utopik degildir aslinda. evde cocugu nasil yetistirirsen öyle gider. topluma karisana kadar da kisiligi oturursa umulan sonuc elde edilir.

    ama ulkede bazi anneler bunu erkek cocuga pembe kiza mavi giydirerek yapmaya calisiyor. bu da sacma bir olay. zamanla oturur saniyorum. halkimiz anca kavriyor meseleyi.
  • birini tanımlamak/nitelendirmek baskıyı yaratan bir unsur değildir; aynı şekilde, birine kadın, erkek, queer demek ya da dememek baskıya meydan okumaz. bu, "kavramları ortadan kaldırırsak, hayatın gerçeklerini de ortadan kaldırırız.." tahayyülü, içi boş bir post-modern safsatadır. herhangi bir toplumsal grubun, ortak yapı ve anlam normu olmadan bir arada durması mümkün değildir. örneğin, lgbti bireyler de belirli bir yapı ve anlam normunun etrafında toplanmışlardır.

    queer kuramının pompaladığı, "bazı yapıların etrafında toplanırsanız, cinsel azınlıklar olarak, bu yapılar aracılığıyla heteronormatif hayat tarzına entegre edilirsiniz." anlamsızlıkları, kimi insanları giderek geri dönüşü olmayan bir sinizme itmekte. "heteroseksüel hayat" gibi bir şeyin başlı başına kafa karıştırıcı bir şey olduğunu söylemek gerek. bu şu anlama geliyor: tüm heteroseksüeller sınıftan, ırktan, inançtan, milliyetten bağımsız ortak yaşam tarzı inşa etmiştir-ki bu bariz yanlış. medyada gösterilen orta sınıf yaşam tarzıyla, cinsel kimliklerin kimi anahtar noktalarının birbirine karıştırıldığını düşünmemek elde değil.

    çocuk doğurmanın, ona isim koymanın, işe gitmenin, yemek yapmanın, kira ödemenin vb. birçok durumu utanılacak bir şeymiş gibi algılatmak, teamüle direniş ve asimilasyona düşmanlık sanılıyor. nereden bakılırsa bakılsın, tuhaf...

    bizim sorunumuz, çocuğumuza cinsiyetler üzerinden ne isim koyduğumuz değil; sınıflı, fiziksel kırılganlığın had safhada olduğu ve binlerce diğer yargıyla cinsiyetin şekillendiği bir toplumda yaşıyor oluşumuz. toplumun yanlış inanışlarına direnmek başka bir şey, insanı çıkmaza sokan lüzumsuz bir teamül karşıtlığı başka... kadın ya da gey bir kurgu ise, bunların hakları için savaşmak bariz bir zorluk doğurmaz mı?

    doğa, bazı insanları doğuştan verili bir şekilde vajina ya da penisle meydana getirir. hatta, zaman zaman ikisini birden bahşeder. yine bazı insanları sarışın, bazılarını kumral, bazılarını da mavi ya da kahverengi gözlü olarak fırlatır dünyaya ( heidegger seni andım bu gece) ve insanlar da, bireyler ya da nesneler arasındaki temel farklılıkları ayırt etmek adına, kişilerin ya da nesnelerin yapısına göre bir kavram icat ederler. mesela, vajinası olana "kadın", penisi olana "erkek" demek gibi. aslında, burada herhangi bir cinsiyet ataması söz konusu değildir; belli niteliklere göre kavramlaştırma söz konusudur. işte, zurnanın zırt dediği yer burası. vajinası olana "kadın" demenin ya da penisi olana "erkek" demenin teorik olarak bir sakıncası olmadığı gibi, biyolojik olarak da bir sakıncası yoktur. zira, mevcut toplumsal dinamiklerin kurbanı olmuş biyolojik bir "öz"den söz ediyoruz sadece. kadınların vajinası var ve göğüsleri erkeklerden daha çok gelişmiş diye "kadın" kavramının kullanılıyor oluşunda ( sosyo-politik, dini ve ekonomik nedenleri dışarıda bıraktığımızda) temelde ne gibi bir sakınca olabilir? bence sorunun çıkış noktası burası değil...fakat "kadın", "erkek", "gey", "trans" vb. kavramları ekonomik/sınıfsal, dini, kültürel vs. pek çok yapı aracılığıyla "şeytanlaştırmak" ya da "ilahlaştırmak" isteyen ve bu doğal özü çarpıtan sistemle sorunumuz olmalı...üzerinde herhangi bir tahakküm olmadığı sürece, bir insana "kadın" ya da "erkek" demenin pek de bir sakıncası yoktur. kişi kendi kararlarını verecek yaşa geldiğinde, ayırt edici özelliğini tersine evirmek isteyebilir, buna kimsenin itirazı olmamalı. esas mesele bunu insanlara kabul ettirebilmektir. biyolojiyi, özü vs. inkar etmek değil.

    insanların evrimsel süreçler nedeniyle geçirdiği kimi aşamalar, onları belli bir yaşa kadar aile koruması altında yaşamaya mecbur bırakmıştır. insanlar yetişkinlik yaşlarına gelinceye değin, duygusal anlamda çok çalkantılı süreçlerden geçerler ve sağlıklı kararlar veremezler. 7 yaşında evlenmek isteyen bir kıza, "bu senin özgür iraden, hadi git evlen" diyemeyiz mesela. yine kadın ve erkekler arasındaki kimi temel farklılıklardan ötürü, sadece kadınlara ya da erkeklere bakan tıbbi birimler bile oluşmuştur. bu, biyolojik farkın en net sonucudur ve inkar edilemez. "ben vajinayı reddediyorum, işbu sebepten regl olmayacağım işte." demekle regl olmaktan kurtulamıyor insan. bu afaki reddiyeler, post-modernizmin yanılsamalarının toplamından ibarettir sadece.

    oysa temel mesele, sistemin ayırt edici özellikleri istismar etmesinden doğuyor. bunu üstesinden gelmek son derece kolay. üstesinden gelmenin zor olduğu ve tüm bu yapıyı besleyen asıl lokomotif olan "sınıf meselesini" yenmek güçtür. çünkü tüm bu çalkantıların asıl nedeni ve belki de tek nedeni sınıftır. bülent ersoy örneği sınıf meselesindeki kimlik olgusuna çok net örnektir, ya da hiyerarşik bir yapılanmanın neredeyse hiç olmadığı sınıfsız bir toplum olan kızıldereli kabilelerindeki cinsiyet eşitliği, sorunun kökenini görmeye -eğer kör değilsek- yakınlaştırıyor bizi.

    post-modernizm denilen nane, kapitalizmin çarkını döndürmeye yarayan ve orta sınıf kibri ve rahatlığından beslenen boş beleş bir şeydir. post-modernizmin temel işlevi, toplumsal yapıları atomize ederek, sistem karşısında güçsüz bırakmaktır. farklı kimlikler ve yapılar inşa ederek, toplumsal direnişi çökertmektir. kimlik, kimliğin kurdudur.
  • ebeveyn olunca insanın bu konularda daha bir ayakları yere basmaya başlıyor. hayatındaki en kıymetli varlığın kafasını böyle yeni nesil feminist zırvalarıyla doldurup bulandırmaya cesaret bile edemiyorsun.

    onun için yapabileceğin en faydalı şey onun karakterini en sağlam şekilde oluşturmasına imkan tanıyıp, bu tür kişisel meselelerde etki altında kalmadan kendi kararlarını verebilecek yaşa gelene kadar onu aşırılıklardan ve zararlı dış etkilere karşı korumak. cinsel eğitim konusunda da en güvenli orta yol bana göre politize etmeden doğanın ona verdiği cinsel kimliği anlatmak. eğer sağlam karaktere sahip ve kendine güvenli bir birey yetiştirebildiyseniz (ki anne babanın asıl görevi budur. cocuğunu doktrine etmek değil), çocuğunuz gidecegi doğru yolu da kendi kendine bulabilir.

    işin enteresan yanı, benim gördüğüm bir çok çocuk ailesi tarafından hiç bir şekilde cinsel açıdan pohpohlanmamasına rağmen gayet cinsel biyolojisinden bekleyeceğiniz şekilde davranıyor. yani ellerine
    tabanca tüfek veya barbie bebek vermemenize rağmen kızlar kız, erkekler erkek gibi davranıyor. iddia edildiği şekilde cinselliğin öğrenilen birşey olduğuna kesinlikle katılmıyorum.

    bu konuda en sinir olduğum şey de, cinsel kimlik meselesi ne zaman açılsa verilen örneklerin hep erkek çocuklarla ilgili olması. niyeyse bu konuda sadece erkek cinsiyeti mercek altında. bu da maskulen kimliğin feministler tarafından sistematik bir şekilde aşağılanmasının sonucu. erkek çocuklarına arızalı kız muamelesi yapılıyor. erkeksi kimlik ve davranışlar aşağılanırken, kadınsılaşmış cinsel kimlik yüceltiliyor. kız cocukları için cinsel kimliklerine yönelik bu tarz bir etki söz konusu değil. bkz: the war against boys: how misguided policies are harming our young men - christina hoff sommers

    türkiye binbir türlü insanın bir arada yaşadığı bir ortam. yukarıda belirtildiği gibi abartılı cinsel pohpohlama elbette yapılıyor. bu şekilde abartılı davranışlardan kaçınsanız yeter. işi abartıp, diğer aksi uca kayarak cocukların kafasını daha akıllarının ermeyeceği yaşta karıştırmanın manası yok.
  • hayat sadece cinsiyet değil.. bazıları da hayatı sadece din olarak görüyor.. kimisi para.. bunu yazarken kendimi iyileştirmeye çalışıyorum.. bir insanın iyi bir şey yapmak isterken çocuğunun hayatını nasıl mahvedebileceğini düşündüm ilk giriyi okurken.. çok teşekkür ederim.. muhteşem çeşitlilikte endam eden bu hayatta kadın olmak da güzel erkek olmak da.. kendini bilene ne mutlu.. çok ama çok teşekkür ederim
  • çocukların ileride nasıl bir rol üstlenmesinin istenmesiyle ilgili bir tutum. insanların çoğu kızlarının "normal bir kadın", oğullarının da "normal bir erkek" olmalarını ister.

    karşı çıkılan olgunun tam olarak buradaki "normal" olarak varsayılan şey olduğunun farkındayım.

    kız çocuklarının güçsüzsün vs'sin denilerek ezilmesini konu dışı tutuyorum.

    iş dünyasında çok başarılı olmuş, tipik kapitalist, hırslı bir iş kadının küçükken evcilik oyunlarında anne olmadığı kesindir. yetiştirilme tarzı, sonunda olduğu insan olmasını sağlamıştır ve o kesinlikle şefkatli, dişisel dürtülerin harekete geçirildiği bir tarz değildir.

    çocuğunuzu cinsiyetçi yönlendirmeler yapmadan büyütmeniz aslında onun nasıl biri olmasını istemenizle doğru orantılı. bu yönüyle eleştirdiğiniz insanlardan bir farkınız yok. kızlarının "iyi bir anne" olmasını isteyen bir ebeveyn elbetteki kızlarının bu duygularını geliştirecek rolleri destekler, pekiştirmeye çalışır.

    insan, hangi yeteneği, duygusu üzerine yoğunlaşırsa o yönüyle ilerleyen, atıl bıraktığı duyguları bir zaman sonra sönen bir varlık. iklim, yetiştirme tarzı, erken dönemde yaşanabilecek ebeveyn vefatları, fakirlik, aile içi şiddet insanları bambaşka biri haline getirebilir.

    cinsiyetçi yaklaşımın tercih edilmesinin sebebi, insanların çoğunun "mutluluğun ve hayat gereksinimlerinin bir aile ile birlikte daha kolay elde edilebildiğini düşünmeleridir."

    kaç kişi feminen hareketleri olan bir koca ister? dışlanmamış çocuklara sahip olmak isteyen anne babalar buna benzer durumları göz ardı edemez.

    ezilmiş, evlilik hayatı umduğu gibi gitmemiş kişilerin çocuklarının güçlü olmasını istemesi, belki de istemeden onları duygudan yoksun yetiştirmeleri veya cinsiyetlerine uygun kabul edilen sınırların dışına çıkmaları -bence- bu yüzdendir.

    çok sevecen, cana yakın, kıyafetlerden, müzikten, aşktan, evlilikten, bebeklerin ne kadar da şirin olduğundan bahseden insanların kadın veya erkek olsun ceo olmaları o kadar da beklenmez. böyle bir insan olmaları genelde "istisna" olarak görülür.

    özetle, aslında sizin cinsiyetçi tutumlar sergilemeden çocuk yetiştirmek istemeniz, aslında sizin çocuğunuzun nasıl bir insan olmasını istediğinizle alakalıdır. böyle istemenizin nedeni de onun böyle daha mutlu ve avantajlı olacağını düşünmeniz nedeniyledir. yani diğer insanlar gibi çocuğunuzun "daha iyi" ve "daha mutlu" olmasını istiyorsunuz.
  • feminizmi ve eşcinselliği akılları sıra "normal"leştirmeye çalışan zevatın bilimsel dayanaktan yoksun palavrasıdır.

    yaklaşık 40 günlük biri kız, biri erkek ikiz çocuk sahibi, temel tıp bilimlerinden birinde doktora derecesine sahip bir babayım. o konu sizin iddia ettiğiniz gibi değil kardeşim. öyle erkek çocuğa mavi, kız çocuğa pembe giydiren bir aile de değiliz hatta eşim bu klişeden bilhassa nefret eder ve fakat bebeklerimiz dünyaya geldikleri ilk andan itibaren kız olan kız gibi erkek olan da erkek gibi davranıyor. hatta bir zahmet en yakınınızdaki bir hastanenin k.h.d kliniğine gidip hekimlerle, bebek hemşireleriyle konuşun size anlatsınlar kız-erkek farkını.

    yukarıda bir arkadaş gayet güzel izah etmiş sorunun kaynağını, uzatmaya gerek duymuyorum. derdiniz her ne ise çözümü yanlış yerde ve çok yanlış bir metodla arıyorsunuz. cinsiyet kavramına saldırmakla onu yok edemeyeceğiniz gibi sorun olarak tanımladığınız konuların çözümü adına bir mesafe katedemezsiniz. zira sorun cinsiyette değil onun suistimalindedir. yoksa cinsiyet doğanın değiştirilemez bir kanunudur, sağlıklı olandır ve de gereklidir.
    biraz akıl ve izan lütfen.
  • buna yakın bir konuda bir şeyler karalamıştık zamanında:

    (bkz: kinder'i arıyoruz/#68724498)
  • http://www.turkpsikiyatri.com/…refrontalkorteks.pdf

    çocukların ve bebeklerin cinsiyet yüklendirmelerinden etkilenmemesi mümkün değildir.mesele de burada başlıyor,biz biyolojik farklılardan söz etmiyoruz burada.bahsi geçen şey, daha çok küçükken başlayan toplumsal cinsiyet yüklenmesi. yoksa çocuk bir yaşa geldiğinde biliyor vajinanın ve penisin farklılığını. erkeğin sperm ürettiğini, dişilerin yumurtalıklara sahip olduğunu vb karşı cinsin biyolojik yapısının farklı olduğunu anlayabiliyor.zaten buna kimse bir şey demiyor. endişelendiren yapı şu, kız çocuğunun belli davranış kalıplarına şartlandırılması. en klişesi, kız çocukları pembe giyer,sessizce uslu uslu oturur.erkekler mavi giymelidir,erkekler kız gibi koşmaz, kız gibi ağlamaz vs tarzında yüklenmelerden söz ediyoruz.kızlar sporda ve matematikte iyi olamaz, erkek çocukları ağlamaz vb. çünkü bebekken bile birey etrafında olup biteni gayet de görür,sadece bunu yetişkin gibi anlamlandıramaz.dahası, bebeklerde ve çocuklarda prefrontal korteks gelişkin değildir. yani bu yüzden davranışlara anlam biçemez.siz ona birisine şiddet uygulamanın kötü olduğunu öğretmelisiniz belli bir yaşa kadar. onun dışında toplumsal cinsiyet rollerini ortaya çıkartan sebepler çoğunlukla kültürel ve sosyal tabanlıdır, hatta dini. belli biyolojik farklılardan ötürü, toplumsal cinsiyet kalıplandırmaların da az bir rol oynamaktadır.işte bu durumda bu mitlere,inançlara ve sahte doğrulara dönüşecektir. insanın psikolojik bir makine olduğu gerçeğini kimse değiştiremez.insan bulunduğu koşuldan kesinlikle etkilenecektir. yani ataerkil kodlarla büyüyen çocukların nasıl davranmalarını beklersiniz?duyduğu,gördüğü cinsiyetçi kodlarla ilerleyecektir elbette.gördüğü her şeyi kategorilendirmek isteyecektir, çünkü insan beyni şematik işler. ama çoğu zaman beynimiz bizi aldatır, yönlendirir.bir takım hilelerle inançlarımıza sıkı sıkıya tutunmamızı ister.çünkü insan inanmaya sorgulamaktan çok daha yatkındır.toplumsal cinsiyet rolleri de kabul etseniz de etmeseniz de bu inançlardan biridir ve değiştirilebilir.insanın evrimi psikolojik,sosyal ve kültürel yönden incelenmezse ortaya çok sığ sonuçlar çıkar. kadının büyüyünce evinin kadını olmasını gerektiğini söyleyen şey xx kromozomuna sahip olması değil ona yapılan şartlandırmalardır. ama kadının regl vs görmesi, cinsel hastalıkları, ya da anatomik yapısı biyolojisiyle bağlantılıdır,aynı şekilde erkeğin de.
    sonuç olarak,belli biyolojik faktörler etkili olsa da(az bir kısmı) çoğu cinsiyet rolleri toplumsal,sosyolojik hatta politik ve ekonomiktir. yani biyolojik faktörler dolasıyla cinsiyetçilik vb şeyler meşrulaştırılamaz gençler. bu bahaneyle gelmek insanların en büyük hatası.

    ayrıca kitap önerisi cordelia fine"başına buyruk beyin" ve "toplumsal cinsiyet yanılsaması".
hesabın var mı? giriş yap