• şükrü erbaş'in yayınlanan son kitabı.

    "gönül yorgunluğu ne, biliyor musun? gökte yıldızın kalmıyor. gölgen bir yere sığmıyor. içindeki şarkı içinde boğuluyor. penceren sokağa bakmıyor. bütün sevgi sözleri kalbinde cezaya dönüyor. kirpiklerin hiçbir güzellikle halkalanmıyor. baktığın bütün sular yeraltına çekiliyor. sevmek korkusu ayrılıktan çok önce acı veriyor. dünyanın bütün cenazeleri evinin önünden kalkıyor. her gün bir arkadaşın büyüdüğünüz zamanlarda kayboluyor. girdiğin çıktığın bütün kapıların önünde yabancı, ardında yalnızlık olup kalıyorsun. ne, biliyor musun gönül yorgunluğu? kendinden soğuyorsun. sözünden soğuyorsun. geçmişinden soğuyorsun. inandıklarından soğuyorsun. baktığın yüzlerden soğuyorsun.

    içine bile bakmıyorsun artık. dünya, inandığın o yitik cennet değil.

    durup dururken inciniyorsun. kötü söz gerekmiyor bunun için. sana söylenmesi de gerekmiyor sözün. tam kirpiklerinin ucunda bir yarım ay, dudaklarında bir boyalı söz... bir kırıcı gülüş yetiyor kapanman için. saygısız ses, kibirli gövde, tüküren gözler... kalabalık, tanrısından büyük! iskeletine kadar çekiliyorsun. birisine bir söz söyleyeceksin; sessizlik boğucu; şu uzun ayrılığa bir özür, bir sitem... kırk cümle kuruyorsun, ağzını açmadan vazgeçiyorsun. incinme değil bu, insana olan inancı yitirme! yaranı evde bırakıp çıkıyorsun sokağa. öyle acıklı bir uzaklık ki, şikayetin sularını çoktan geçtin. hiçbir şeye öfke duymuyorsun. insan boylu boyunca bir hastalık. insan korku. insan yıkım. ihtiraslarının külü insan. inanmıyorsun artık. anlamamak değil, inanmıyorsun! can sıkıntısı değil, inanmıyorsun! yaşamak korkusu değil, inanmıyorsun!

    ruhun hazan mevsimi bu. insanın kötülüğe dönüşmesi.

    oysa, gözlerin ne diyorsa doğru, diyecektin. gamzelerin diyecektin, dünyanın bütün güneşli pencereleri. bu hülyalı zaman, diyecektin, kirpiğin kirpiğe değmesi kadar. parmaklarının rayihası, sesinin gökbahçesi, kulak memelerindeki kandil, kâküllerindeki uykulu arzu, göğüslerinin naz gölleri, bacaklarından akan ırmak, ağzının serçe kuşları, teninin atlas uykuları... ben seni sevmek istiyorum, diyecektin diyemedin. güzellik tanrının değil, insanın insana bağışıdır, diyemedin. yalnızlık taşa çevirir yüreği, diyemedin. insan sevmezse bir yaşama cezasından başka nedir ki, diyemedin. her vazgeçişte gövdemiz
    biraz daha uzaklaşır bizden, diyemedin.insan bütün acılardan sadece bir sevgi sözüyle döner dünyaya diyemedin.

    gönül yorgunluğu ne, biliyor musun? ölümün, yaşarken hüküm sürmesi insanda."

    şükrü erbaş / çırpınıp içinde döndüğüm dünya / gönül yorgunluğu
  • bir kitabı okurken sevdiğin yerlerin altını çizersin ya hani. bu kitapta onu yapamıyorsun. çünkü bir başlasan kitap komple çizik içinde kalacak. şükrü erbaş'ın kendi ses tonuyla okuyunca sanki okumuyor da dinliyorum gibi hissettiriyor.
    bitecek diye okumaya kıyamadıklarımdan.

    "sen konuşmazsan dünya susuyor biliyor musun?"
  • "gittikçe kararan bir dünyaya karşı, insanı insan eden büyük bir anlama ve sevme çabası."

    "...kırk cümle kuruyorsun, ağzını açmadan vazgeçiyorsun. incinme değil bu, insana olan inancını yitirme. yaranı evde bırakıp çıkıyorsun sokağa. öyle bir uzaklık ki, şikayetin sularını çoktan geçtin. hiçbir şeye öfke duymuyorsun. insan boylu boyunca bir hastalık. insan korku. insan yıkım. ihtiraslarının külü insan. inanmıyorsun artık. anlamamak değil, inanmıyorsun! can sıkıntısı değil, inanmıyorsun! yaşamak korkusu değil, inanmıyorsun!''

    var ol!
  • "herkes ruhunda bir parmak tozla ötekinin yalnızlığını sevmeye çalışır."
  • "yaralı bir geçmiş, çaresiz bir şimdi, ama hep ışıyıp duran bir gelecek. sevginin ve inancın olduğu yerde, iç yaşantının dünyadan büyük olacağını sessizce biliyorsunuz. böyle olunca da bir derviş tevekkülü ile sürgüne de, geçmişe de, geleceğe de elbette şifalı sözler büyüteceksiniz. siz denizseniz, uzak-yakın bütün acıları göğsünüzde uyutursunuz; adanızı merhametli bir hasretle kucaklarsınız. yoksa dünya denen, zaman denen bir hoyratlık sizin iyiliğinizi bir nefeste tüketecektir."
  • taşlara vuran acı

    hatice, dedim. ben leyla'yım, dedi.
    ürperdim. yol kayboldu. ay sustu.
    rüzgar bütün yapraklardan çekildi.
    yalnızlık işte, dedim.
    yok, dedi, sevmek arzusu.
    bir tek ölüler yalnızdır.
    bir daha ürperdim. gülümsedi.
    su gülümsedi. kedi kalbime yürüdü.
    insanlar, dedim, konuşmuyor, dinlemiyor
    herkes bir top pıtrak ötekinin ağzında.
    korku, dedi. bilmek korkusu
    anlamak korkusu. yaşamak korkusu.

    hatice, dedim. benim, dedi.
    ürperdim. ölüm yok, dedim. yok, dedi.
    yalnızlık bile yok. bir tuhaf ayrılık bu.
    gitmemişsin. birazdan geleceksin.
    varsın ve yoksun. elbette varım, dedi.
    aynaya bak. duvara bak. sokağa bak.
    gözyaşıyla yazılmış bir yazıyım yüzünde.
    her bir kirpiğinde iç geçiren zaman benim.
    sokaklar kalabalık ama odalar benim.
    sana bakan herkesin gözbebekleri benim.

    öyle oluyor dedim. sen nasıl biliyorsun bunu.

    ömür hanım, dedim. ben leyla'yım, dedi.
    ömür hanım, dedim. benim, dedi.
    yalnızlık yıkıcı dedim. bilmem mi , dedi
    hele geceleri, hele sen evdeyken.
    yazıyor musun? döne döne, dedim.
    yazmasam bir daha öleceksin
    yazmasam seni sevemeyeceğim.
    dünya yetmedi
    mezarda bile yalnız bırakıyorum seni.
    biliyor musun hatice
    şimdi binlerce ömür hanım seni seviyor
    ben binlerce ömür hanım'ı seviyorum
    binlerce güzellikle büyüyorsun, büyüyorsun.

    sana layık bir ölü olmak için çırpınıp duruyorum.

    (bkz: şükrü erbaş)
  • şükrü erbaş'ın yakında çıkacak olan deneme kitabı.
  • "bazen bir umutla, acı bir hasretle içimin en derinlerine bakarım. onca insan, onca ses, koku, acı, sevinç, öfke, heves, dokunuş. topuklardan kirpiklere insanı gökkuşağına çeviren tutkular, denizin kıpkırmızı olduğu bir akşam, güneşin gamzelerinde battığı bir kadın, ışıklı çarşıların pervanesi kalabalıklar, buğday başaklarından başka hiçbir şeyin nefes almadığı bir sonsuz düzlük, sokaklardan yıldızlara yürüyen binlerce gencin lekesiz güzelliği, bakmakla görmek arasında kaybolmuş bir kızın zülüfleri, yıldızların tanrıyla konuştuğu o sonsuz gece yolculukları, türküler türküler türküler, hep aynı musalla taşından kaldırılan yüzlerce çocuğun tomurcuk bedenleri, üniformayla boğulmuş zamanların kapalı yaraları, insanların birbirlerini ölene dek sevdiği kitaplar, yoksulluğun sinema kapılarında çiçek açan gözbebekleri...

    bütün bunlar şimdi nerelere gittiler? bütün bunları insan neresinde saklar? bunları unutmazsa nasıl yaşar insan? bunları unutursa nasıl yaşar? hangi vefa duygusuyla tutunacağız dünyaya? hangi güzelliğin özrüyle varacağız mezara?

    biz nasıl seveceğiz? sevgimizi nasıl söyleyeceğiz? bunu kim öğretecek bize? ellerimiz bir su gibi akacak mı bir daha?

    insan bütün hayatını, sonunda yalnız kalmak için yaşıyor sanırım."

    "ellerimiz su gibi"
  • gönül yorgunluğu ne, biliyor musun? gökte yıldızın kalmıyor. gölgen bir yere sığmıyor. içindeki şarkı içinde boğuluyor. penceren sokağa bakmıyor. bütün sevgi sözleri kalbinde cezaya dönüyor. kirpiklerin hiçbir güzellikle halkalanmıyor. baktığın bütün sular yeraltına çekiliyor. sevmek korkusu ayrılıktan çok önce acı veriyor. dünyanın bütün cenazeleri evinin önünden kalkıyor. her gün bir arkadaşın büyüdüğünüz zamanlarda kayboluyor. girdiğin çıktığın bütün kapıların önünde yabancı, ardında yalnızlık olup kalıyorsun. ne, biliyor musun gönül yorgunluğu? kendinden soğuyorsun. sözünden soğuyorsun. geçmişinden soğuyorsun. inandıklarından soğuyorsun. baktığın yüzlerden soğuyorsun.
    içine bile bakmıyorsun artık. dünya, inandığın o yitik cennet değil.
  • ...demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar,
    tahviller. dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terk ettiğin gecedir. beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek?! gerçekten kırıyorsun beni,

    bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

    şükrü erbaştan, küçük iskendere ithafen.!
hesabın var mı? giriş yap