• "intiharların özel bir dili vardır. tıpkı marangozlar gibi, hangi aletlerin kullanılacağını bilir, ama asla sormazlar neden diye..." - anne sexton
  • hikayesini oldukça ilgi çekici bulduğum insan. buna mutlu sonla bitmeyen vedası da dahil.

    en temel eseri olan infinite jest'in halen türkçeye çevrilmemesi ciddi bir eksiklik. time tarafından tüm zamanların en iyi 100 kitabı olarak gösterilmesi merakımızı artırıyor doğal olarak. gerçi iğrenç adamlarla kısa görüşmeler kitabını okuduk ama oldukça dolaylı bir anlatım vardı, içine giremedik bile.

    'infinite jest' kitabı yayınlandıktan sonra, 96 senesinde gazeteci david lipsky ile 5 günlük röportajını anlatan 'the end of the tour' isimli bir filmi de var. kendisini how i met your mother'ın marshall'ı jason segel canlandırıyor. yazarın kendine özgü yalnızlık yoğun dünyasını tanıyabilmek için izlenmeli bence.
  • "herkes bir şeye inanır. yapacağınız tek seçim neye inanacağınızdır. paraya ve maddiyata taparsanız eğer, hayata anlam kazandıran para ve maddiyatsa sizin gözünüzde, sahip olduklarınızla asla yetinmeyeceksiniz. kendi bedeninize, güzelliğinize, cinsel çekiciliğinize taparsanız mütemadiyen çirkin hissedecek ve zamanla yaş kendini belli etmeye başladığından mezara girmeden önceye kadar milyonlarca kez öleceksiniz. iktidara taparsanız zayıf hissedip korku duyacak, korkuyu yenmek için iktidarınızı daha da kuvvetlendirecek, başkalarını ezme ihtiyacı duyacaksınız. zekanıza, zeki bilinme arzusuna taparsanız, sersem gibi hissedecek, insanları kandırdığınızı, her an foyanızın ortaya çıkabileceğini düşüneceksiniz. bu gibi şeylere tapmanın hileli tarafı, bunların kötü ya da günah olması değil, bilinçsiz gelişmesidir. bunlar olağan ayarlardır."

    bir konferansta bu anlamlı cümleleri kurduktan üç yıl sonra ağır bir depresyona kaptırır kendini wallace. antidepresanlar, elektroşoklar fayda sağlamaz. iyice içine kapanmıştır. eşine küçük bir not yazıp ipi boynuna geçirir ve kendini boşluğa bırakır.
  • kütüphaneleri tüketen adam. bir taksiye bindiğinde "kütüphaneye ve lütfen gaza asıl" dermiş. belki de kütüphanelerin o kaçamak bakışlı bir arada bir mekanda ama kendi halindeliğinde huzur buldu. kitapların raflarda duruşunda. ayrıca iyi yazarlığın iyi okurluk olduğunun gün gibi kanıtıdır. ilham değil sabır sebat ve çalışma. keşke kendisine ve kendi dışındalığı ile varolduğunu kabul edebileceği bir hayata alışsaydı.
  • intihar etmenin nedenini ilk defa bu kadar iyi anlamamı sağlayan kişi. belki neden yaptı diye kendine soranlarınız varsa anlamanıza biraz da olsa yardımı olur diye çevirip paylaşmak istedim.

    "psikotik depresyonda denilen, kendini öldürmeye kalkışan kişilerin bunu yapmalarının nedeni 'umutsuzluk' klişesi veya 'hayatın getirileri ve götürüleri denk değil' tarzı soyut düşünceler değildir.
    ölümün birden cazip görünmesi de değildir kuşkusuz.

    yanan bir yüksek katlı binada mahsur kalan kişi en sonunda nasıl pencereden atlıyorsa, gözle görülmeyen ıstırabı katlanılamaz bir seviyeye gelen kişi de kendini aynı o şekilde öldürür.
    yanan pencerelerden atlayan insanlardan şüpheniz olmasın. onların çok yüksek bir yerden düşme korkuları ile sizin ya da benim aynı pencerede durup manzaraya baksak hissedeceğimiz eşdeğer büyüklüktedir.
    yani düşme korkusu değişmez.
    burada değişken olan ise diğer korkudur, ateşin alevleridir.
    alevler oldukça yaklaştığında iki korku içinden düşüp ölmek olanı nispeten daha az korkunç hale gelir.
    mevzu düşmeyi isteme değildir, mevzu alevlere duyulan korkudur.
    durum böyle iken aşağıda kaldırımda duranlardan hiç kimse yukarıya bakıp da "yapma!", "dayan!" diye bağırmaz, atlama gerekçesini anlayabilirler.
    aslında hayır. düşmenin ötesindeki dehşeti gerçekten anlayabilmeniz için bizzat mahsur kalıp alevleri hissetmeniz gerekir."
  • zdf röportajını izliyorum, etkileyici bir samimiyeti var: https://www.youtube.com/watch?v=iglzwdt7vgc

    edit: yeniden izliyorum ve not etmek istedikerim:

    "ırony is the song of the bird who's learned to love their cage."

    "there is a lot of narcism in self hatred"

    "american economic and cultural systems that work very well at keeping the economy going but don’t work so well at educating our children or to help each other know how to live, and be happy if that means anything anymore"
  • "... otorite sandıkları şeye bağnaz bir güvensizlik duymaları ama bir kere bile durup kendi tırnak içinde aykırı giyimleri, konuşma tarzları ve tavırlarının tekdüzeliğinde örtülü olan katı otoriterliği sorgulamayışları.
    ve üstelik onları aynı kılan şeyin aslında farklılıklarına duydukları inanç olduğu hiç akıllarına gelmiyor."
    "şunu da ekleyeyim, kendisinin gerçekten de organikçi tayfadan olduğu anlaşıldı. amerikan kereste sanayine karşı saplantısal bir nefret besliyordu ve yakın doğu'nun o bol apostroflu olduğu için adını doğru söylememe imkan olmayan dinlerinden birinin mensubu olduğunu, vitamin ve minarelleri hap olarak değil kolloidal süspansiyon biçiminde almak gerektiğine inandığını falan söyledi
    ..."
    (organikçi gevrekçi veya içe dönükler tabirinin kullanıldığı post-hippie veya new age tayfasından bahsediyor.)

    -iğrenç adamlarla kısa görüşmeler
  • dostoyevski ve joseph franks üzerine 96 yılında yazdığı yazı için bkz:
    https://www.villagevoice.com/…ph-franks-dostoevsky/
  • hiçbir kitabını satışta bulamadım. çeviriler gelmiş tükenmiş, zaten sadece iki kitabı çevrilmiş. orijinal dilinde okunur mu dili çok mu ağırdır? okuyanlar yeşillendirebilir mi?
  • amerika'nın oğuz atay'ı... yani kitaplarını okumazsınız gerçi ama hayat bu övenle falan rastlaştığınız zaman loser ergenle muhatap olduğunuzu bilin.
hesabın var mı? giriş yap