344 entry daha
  • benim annem yaşama dair hiçbir tutkusu olmayan, bunu kendisi de söyleyen, anne-babası ve abisi ne kadar düz, garantici, alçalmaktan korktukları için yükselmeyi de göze alamayan insanlarsa kendisi de payına düşeni gani gani almış, son derece ortalama kalıplara sahip ve yaşamda “herkes gibi” olmayı marifet sayan bir insan. farklı, kendisi gibi olmak “uç ve çıkıntı” olmak ona göre. çünkü dedim ya, kendi ailesinden de hep öyle görmüş. aman laf etmesinler, aman parmakla göstermesinler, aman adın çıkmasın, akademik başarı + evlilik + çocuk düzeyine eriş ve aynı dümdüz yaşamı zamana göre güncelleyerek bir sonraki nesile aktar. bu.

    ama yaşam kahpe tabii ki, sen tut böyle bir kadının tek çocuğunu eşcinsel yap. hem de kendisiyle barışık ve çevresine açık olmasının, yani bir eşcinselin sağlıklı bir psikolojide olabilmesinin bana göre ilk koşulunun önüne set çekmek için beklendiği üzere elinden geleni yapmasına karşın bildiğini okumuş bir çocuk, iyi mi!

    annemi suçlamıyorum, daha doğrusu suçlayamıyorum. o da ne ise o ve kendi bildiği doğrularda yaşayan biri. ona da öyle öğretilmiş çünkü. kaderin cilvesine bak ki yaşam onu da annesinin istemeyeceği, onaylamayacağı hallere sürüklemiş. o da kendi yaşamını yaşayıp mutlu olmak ve annesini mutlu etmek arasında mekik dokumuş, dengeyi sağlamak isterken bazen delirme noktasına gelmiş. sadece isterdim ki, aynılarını yaşamış bir insan olarak ben çektim evladım çekmesin, deyip bana karşı daha yardımcı bir tutum sergileyebilsin. sert bir kadın değildir çünkü annem, gereksiz sabit fikirlilikleri ve dirençleri olsa da bana sevgisinde, fedakarlığında bir sorun olmadığını biliyorum neyse ki. bu bağlamda bugün kendisini getirdiği nokta bile mucize sayılır. demem o ki, sadece meselenin nesilden nesile değişen değer yargıları olduğunu ve bunların altında kendisinin de ezildiğini görüp ikimize karşı da daha anlayışlı olabilseydi. kızdığım tek nokta bu.

    ama ben sırf annem üzülmesin diye dolapta yaşamaya devam etmedim. uzak bir şehirde okumamın da büyük yararı oldu tabii, kendi başımın çaresine bakarken kafamda istediğim yaşamı da tasarlamaya başladım. hep çok cesur bir insan olmuşumdur, kan tutması dışında ciddi bir korkusu olmayan, bu bok çukurunda sevgisini dibine dek, hiç saklamadan yaşamış ve benliğini de çevresinden çok uzun zamandır gizlemeyen biriyim. en zoru da anneme karşı mücadele vermekti tabii ki. ama küçüklükten idmanlı olduğumu az çok kestirmişsinizdir. kazandığım ve gitmek istediğim okulda diretirken, beden eğitimi dersinde herkesin giydiği renk eşofmanı giymeyi reddederken, lisede başarılı ve yetenekli olduğum alanı seçerken, içimin almadığı heteroseksüel ilişkileri denemekten kaçınırken, hobilerime para ve zaman ayırmayı asla ihmal etmezken ve sonunda el alem ne der zincirini parçalarken... karşımda hep annem vardı. annem ve “en makul” seçenekleri. oysa makul olmak umrumda değildi. ben aksine “farklı” olmak istiyordum. daha doğrusu kendim olmak istiyordum ve kendimi inşa ederken kullanacağım malzemeler herkesinkinden farklı olsun istiyordum.

    bugün geldiğim noktada yaptığım işten de, yaşadığım ülkeden de, hobilerimden de, arkadaş çevremden de, deliler gibi sevdiğim adamdan da çok memnunum. kendimden çok memnunum bir kere ve yaşamımı seviyorum. tıpkı küçücük bir çocukken karar verdiğim gibi ne isem oyum. bildiğim kadarıyla kimseye de bir zararım olmadı, ahlakım gayet düzgün, dünyaya yararım beni ellerine geçse bir kaşık suda boğacak küçük beyinlilerden de çok daha fazla. yani “ben” olmakta bir sakınca da yok. psikolojim de gayet sağlam ayrıca. ama annemin istediği, hayal ettiği ve ona “vermediğim” için yakın geçmişe dek her fırsatta trip ve acıklı serzenişler yediğim, hatta evlatlıktan ret bile edildiğim yaşamı seçmiş olsaydım şimdi hiç sevemediğim, kendimi de onu da mutsuzlukla cezalandırdığım ve yüksek olasılıkla da boşanmış olduğum bir karım, bu ortamda nasıl büyürlerdi tahmin etmek istemeyeceğim çocuğum ya da çocuklarım, dil değil de eşit ağırlık seçmiş olacağım için nefret ede ede okuduğum ve belki de bitiremediğim bir bölümüm ve buna bağlı olarak, ayrıca ailemizdeki erkeklerin üzerine lanet gibi çökmüş* bir gelenek uyarınca, nefret ede ede yaptığım bir işim olacaktı. söylememe gerek var mı bilmem ama çok da mutsuz olacaktım. belki de kalbim şu anda atmıyor olacaktı.

    bunun bedeli annemi zamanında üzmüş olmak ise üzgünüm ama pişman değilim. sanırım o da evladının mutluluğu ile mutlu olmayı öğrenmiştir artık. öğrenmediyse de umarım bir gün öğrenir. ben ona bu konuda her kolaylığı sağladığım, hiç kullanmasa da her iletişim yolunu açtığım ve kendisinin aksine anneme karşı her zaman cesur ve dürüst olduğum için içim rahat ve ortada bir sorun varsa da o sorun bana ait değil.
218 entry daha
hesabın var mı? giriş yap