• yabancı olduğum bir şehirde, yeni başlayan üniversite macerasının barınma işlerinden sorumlu devlet kurumuydu ilk başlarda öğrenci yurdu.

    zor bir deneyim olacağını biliyordum, bilmediğim bir şey vardı : zevk almak için mi gelmiştik dünyaya yoksa acı çekmek ve öğrenmek için mi... birinci seçenek doğruysa arkama bakmadan geri dönmeliydim geldiğim yere.. hayır evime değil, annemin karnına...

    ilk gün tek hatırladığım 6 yatak, 6 dolap 1 masa ve 2 sandalyeden oluşan odaydı. ve bana ait olan dolaba eşyalarımı kilitleyişim.

    bundan sonrasini anlatmak beni kanser edecegi icin kisa enstantaneler ile devam etmek istiyorum :

    * sabah sınavı olan 2 öğrenci aynı odada kalmaktadır. bu öğrencilerden biri sınav için gece geç saate kadar çalışmayı tercih ederken, diğeri ise sabah erkenden kalkıp çalışmaya karar vermiştir. sonuç : gecenin bir yarısı odaya gelen geceçalışıcısı gündüzçalışıcısının uykusunun içine eder, sabahın köründe uyanan gündüzçalışıcısı da zaten birkaç saat önce yatmış olan geceçalışıcısının uykusunun içine eder.

    * odada kalan 6 öğrenciden 1 numara leş gibi kokmaktadır. 2 numara kendini tamamen dine vermiştir, 3 numara banyoya girdiğinde kendi kendine küfür etmek gibi psikolojik bir rahatsızlığa sahiptir, 4 numara istemsiz olarak uyurken dişlerini gıcırdatmaktadır, 5 numara en ufak bir sesten uyanmaktadır, 6 numara ise ilerde nobel ödülü almayı hayal eden ve o yurtta harcandığını düşünen genç yazar adayıdır. bu sahneyi oluşturduktan sonra maceraları siz de tahmin edebilirsiniz.

    * odalarda 6 kişi kalmaktadır ancak odada bir masa ve 2 sandalye vardır, 2 den fazla sandalye bulundurmak ise yasaktır.

    * binalarda mutfak bulunmamaktadır, elektrikli cihaz kullanmak yasaktır, gıda maddesi bulundurmak yasaktır, müzik seti kullanmak yasaktır, dolabın dışında eşya bırakmak yasaktır.
    ---
    * kişisel olarak benim verdiğim en büyük mücadele, kendim olmak ile ilgiliydi. yurt ile ilgili tek bir konuyu tüm dünya önünde gündeme getirebilecek olsaydım, dünyanın en küçük dolabına tüm eşyalarını, benliğini ve hayallerini sığdırmanın zorluğundan bahsederdim. öğrenci yurdu, bireyin kendine özgü olmasının önüne geçmek üzerine kuruludur. askeriye için bir er nedir? bir erin diğer erden farkı nedir? aynı noktada 2 şer saatlik dilimler halinde güünde 12 er nöbet tutar. fakat komutanlar için orada bir er vardır. yüzü silinik bir varlık, yeşil bir elbise. öğrenci yurdunda da insanlar öğrenci olarak varsayılır. ilerleyen birkaç madde bu konuyla ilgilidir.
    * gitar çalamazsın (çalmayı geçtim dolabına sığmaz),
    * doğru düzgün müzik dinleyemezsin,
    * 50 kişilik ders çalışma odasına her 5 saniyede bir insan girer kapıyı gıcırdatır ve terliklerini fısçık fısçık diye sürtüp şapırdatarak odanın en uzak köşesine kadar yürür, ders de çalışamazsın yani.
    * bilgisayarın olamaz,
    * televizyonda daima kral tv açıktır ya da televizyon yeşil ekran vermiştir, maç vardır yani, yoksa eski maçın tekrarı vardır, yoksa özeti vardır, yoksa futbol yorumu vardır, o da yoksa futbol temalı reklamlar vardır, o da yoksa televolede futbolcuların özel hayatlarından bahsedilmektedir.
    ---

    * sağlıklı beslenemezsin, kantinde yiyebileceğin yemek karbonhidrat ağırlıklıdır ve yemek dağıtım görevlisinin gözü tabağına düşecek tavuk parçacıklarını saymaktadır. evinde beğenmeyip yemediğin o tavuktan birkaç parça daha fazla denk gelsin yemeğine diye dua ederken bulursun kendini. (eve çıktıktan sonra yaklaşık 2 ay boyunca sadece kömürde piliç yemiştim, o kadar ucuz ve çoktu ki, yurt yemeklerinden sonra gerçek dünya beni şoka sokmuştu)

    * herşeyden önemlisi yolda karşılaşsan caddenin öbür tarafından yürümene sebep olacak kadar seni tiksindiren insanlarla, arana havadan başka hiç bir madde sokamadan yaşamak zorundasındır. belki senin ranzanın üstünde yatmaktadır, belki de tam karşında horlayıp duruyordur.

    * tüm bunların yanında ailen yurtta ders çalışabileceğini düşünmektedir. onlara göre öğrenci yurdu seni kötü yollardan korumaktadır. beynini tamamen boşaltıp seni bir hiç yapmak gibi küçük bir bedel karşılığında...

    * yurtta ne kadar uzun zaman kalırsan, eve çıkman o kadar zor olur. çünkü insanlardan tiksinmekten bir garip olmuşsundur. pislikleri seni iyice temizliğine dikkat eder hale getirmiştir. görgüsüzlükleri seni her şeyi çatal bıçakla yer yapmıştır, at hırsızı görünümleri seni her gün traş olmaya zorlar, 24 saat maç izlemeleri seni senfoni orkestrasının tüm konserlerinin müdavimi haline getirir. amerikaya gidip de orada türklerden oluşan tüm derneklere üye olan insanlara dönersin. tüm mücadelen var olabilmekle ilgilidir, var olabilmek ve kendin olabilmek.

    tüm bu maceraların sonunda elbet bir gün eve çıkılacaktır ya da üniversite bitecektir. ama yaşadıklarını unutmamak, yapabileceğin en büyük başkaldırıdır.
125 entry daha
hesabın var mı? giriş yap