1 entry daha
  • dünyanın hiçbir ülkesi yoktur ki, devlet halkına bu kadar pervasızca, bu kadar azgınca saldırılar planlıyor ve gerçekleştiriyor olsun. barınma hakkımızdan tutun da, eğitim ve sanat, sağlığımız ve işimiz, anadilimiz, özgürlüğümüz, herşeyi ama herşeyi gasp etmek, ele geçirmek, yozlaştırmak istiyorlar.

    evet, düşman kuşatması altındayız.
    gökten yağan bombalar, sokak ortasında infazlar. kadın cinayetleri, tecavüz kışkırtıcılığı...

    biber gazları ve mikrodalga insan yakma makineleriyle birlikte işkence sokağa indi.

    toplama kamplarının ismi "f-tipi hapishane" oldu ve türkiye tarihinin hapishane nüfusu rekoru kırılıyor: 130.000 insan.

    türkiye dünyada sayısı 35 bini bulan siyasi tutsakların, 13 bininin sahibi, dünya birincisi. türkiye'den kat be kat fazla nüfusuyla çin'de bile 7 bin siyasi tutsak var. gazeteciler içeride, öğrenciler içeride.

    şehir merkezleri ise kara gözlükleri, makineli tüfekleri ve postallarıyla dolaşan askerlerle dolu. "polis" adını taşıyorlar, ama bu onların özünü, yani halkı bastırmanın bir aracı oldukları gerçeğini değiştirmiyor.

    peki bu sıkıyönetim neden?
    kendini bilmez aydınlar "türkiye solu cılız", "türkiye'de sol yok", "hani sol" diye bozgunculuk yaparken, iktidar onların görmediği neyi görüyor?

    bu cılız sol mu dünya siyasi tutsaklar rekorunu kırıyor?
    bu olmayan solla mı türkiye küba'dan sonra dünyanın en kalabalık 1 mayıs'ını kutluyor?
    bu bitmiş tükenmiş, eskimiş, 1970'te kalmış, kendini yenileyememiş sol nasıl oluyor da, bütün dünya solu teslim olur, boyun eğerken, binlerce insanı eylemlerde, konserlerde, direnişlerde örgütleyebiliyor?

    türkiye'deki sömürücüler aptal değil.
    memura üç kuruş zam vermeye erinirken, toplam sayısı 1.2 milyonu bulan polis, asker, korucu, jandarma, özel güvenlik ordusunu boşu boşuna beslemez bunlar.

    korkuyorlar.
    korkuları evrensel. yüzyılların deneyimiyle zengin ve yoksul, emek ve sermaye arasında giderek büyüyen uçurumdan onların yararına bir şey çıkmayacağını biliyorlar. on yıllardır söyledikleri kalkınma ve refah yalanlarına rağmen, kurdukları düzenin yarattığı rekor sayıdaki açlar, yoksullar, depresifler ordusunu hiçbir yalanla örtmeye güçleri yetmiyor.

    yalan ve gerçek arasındaki uçurum büyüdükçe, asalaklar daha da saldırganlaşıyor. sözleri de, hareketleri de daha saldırgan biçimler kazanıyor. yönetemiyorlar. bu yüzden telaşlandıkça daha fazla saldıracak, daha çok saldırıp zarar verdikçe daha çok korkacaklar.

    umutsuz olmak, karamsarlığa kapılmak için hiçbir neden yok. bizler karanlığın içindeki aydınlığı, etkinin ardındaki tepkiyi, itaatkar ve sessiz görünen halkımızın dilinin ucundaki küfürleri, yani düzenin içindeki devrimi görenleriz.

    çok büyük, çok kutsal davalara, amaçlara kendinizi fedakarca adamış olmanız gerekmez. bu çürüme düzeninde insan olarak yaşamaya devam edebilmek, işsiz kalıp depresyon bataklığında boğulmamak için bile olsa direnmekten başka bir seçeneğimiz kalmadı.
73 entry daha
hesabın var mı? giriş yap