79 entry daha
  • bir fool's garden klasiğine,

    dudaklarımı yolarken buluyorum kendimi. ihtiyacım olan bir şarkıyı dinlerken. şarkı neşeli, ama limon ağacı neşesiz.

    bugün “hayat hiç de iyi değil aslında.” cümlesini, bu cümleyi en son duymak istediğim insandan duyuyorum. “senin için bile böyleyse, benim için iyi olmasını nasıl bekleyebilirim?” demek istiyorum. diyemiyorum. çünkü ben ona en edepsiz fıkraları bile anlatabilirim, en aptalca tavırlarımı utanmadan sergileyebilirim. ama konu ciddiyete döküldüğünde, diyemem. onun çaresizliğini, yenilmişliğini gördükçe vücudum kendimi rezalet hissetmeme sebep olan adını bilmediğim tonla şey salgılamaya başlıyor. biraz onların etkisiyle, biraz da, bir ruhum varsa eğer, onun naifliğinden, diyemiyorum.

    tırnaklarımı kemirmeye yeltenirken buluyorum kendimi. içimden gelecekle ilgili coşkulu bir şarkı söylerken.
    “nasıl?” diyorum şarkıyı yarıda kesip, “nasıl geliyoruz hepimiz bu hale?”. “hayat,” diyorum, “en azından, neden ona böyle davrandı? neden ondan duymayı hiç istemeyeceğim bir şeyi ona söyletti?”

    hem, ne gerek vardı?

    istediklerini ertelemek zorunda kalmış, genç görünen, ama genç kalmayı becerememiş, yanlış etkilere yanlış tepkilerle eğilmiş, taşıdıklarından çektiği acı, gelen geçenin çizik atıp bir şeyler yazmaya çalışıp beceremediği, sonra vazgeçtiği gövdesinde, soluk, güçsüz yapraklarında açıkça görülen bir ağaç görüyorum aynaya baktığımda.

    “iklimim müsait değildir belki,” diyorum. “belki toprağım yeterli değildir.”

    bunların bahane olduğunu görüyorum. içi boş, kendimi haklı çıkarmak için kullandığım hatalı tezler. içim heyecanla doluyor sonra. umudumu kaybedemem diyorum. gökyüzüne bakıyorum. derin bir nefes alıyorum.

    sonra hepsini kaybediyorum.

    çünkü ben bugün, “hayat hiçte iyi değil aslında.” cümlesini sapsarı çok neşeli görünen bir limon ağacından duyuyorum. “hayat gerçekten kötü mü, bilmiyorum, ama zor. onu biliyorum .” diye düşünüyorum. “senin için bile böyleyse, benim için iyi olmasını nasıl bekleyebilirim?” demek istiyorum.

    derin bir nefes alıyorum. gökyüzüne bakıyorum.

    diyemiyorum.

    çünkü ben ona en edepsiz fıkraları bile anlatabilirim, en aptalca tavırlarımı utanmadan sergileyebilirim. ama konu ciddiyete döküldüğünde, diyemem. onun çaresizliğini, yenilmişliğini gördükçe vücudum kendimi rezalet hissetmeme sebep olan adını bilmediğim tonla şey salgılamaya başlıyor. biraz onların etkisiyle, biraz da,
    bir ruhum varsa eğer,
    eğer varsa,
    diliyorum,
    diliyorum olmasın.

    22 ağustos 2011, ankara, hamdım piştim düştüm.
49 entry daha
hesabın var mı? giriş yap