3 entry daha
  • canlı gözlerle şahit olduğum ilk ve tek efsanedir benim için fırat. bir nehirden çok daha fazlasıdır. güneydoğu'nun neresine gidersen git, tüyler ürperten hikayeleri yankılanır geniş avlulu evlerde.

    sonra bir gün baraj geldi, koskoca köyü götürdü ilk peşin. ardından, yaşanmış ne var ne yoksa hepsini, her şeyi.. fırat yoktu artık. içinden geçip gittiği yemyeşil bahçeler, fıstık ağaçları, kerpiç evler, toza dumana bulanan yollar, kavak ağaçları, nar, incir, üzüm.. hiçbiri yoktu. babamın çocukluğu bile yoktu artık. bata çıka yüzmeyi öğrendiği, girdaplara kafa tuttuğu, onlarca balık avladığı, kıyısında oturup fıstık ağaçlarının nöbetini tuttuğu, kana kana su içtiği fırat da, güzel olan diğer her şey gibi tarihin tozlu sayfalarına karışıp gitmişti.

    babamdan ve babaannemden fırat'ı dinleyerek büyüdüm ben. urfaya, antebe gittiğimiz sıcak yaz günlerinin başrolünde daima o vardı. yıldızlı göğün altında başımı yastığa koyduğumda sabaha dek burnumda tüterdi nemle karışık huzur veren kokusu. bir kayaya çıkıp narin bedenini azgın sularına bırakıveren kadınlar hiç çıkmazdı aklımdan o uzun geceler boyunca.

    aldığı canlar nedeniyle bize o zamanlar zalim ve ürkütücü geliyordu da, korkudan iki kulaç dahi atamazdım da, kim bilir hangi dertlere iyi geldi; nice onmaz yaraları iyileştirdi fırat.

    bambaşka bir şehrin sabahında doğan yeğenine, onca seçenek varken "fırat" ismini koydurtacak kadar yer etmişti babamın ve aslında hepimizin hayatında.

    umarım cennette de vardır ve babaannem kıyısında ikinci defa çocukluğunu yaşamaktadır..
11 entry daha
hesabın var mı? giriş yap