16291 entry daha
  • artık sigarayı bırakmam gerek diyordu içten içe, alenen intihar edemeyeceğini bildiği bir toplumda acı çekmeye devam ederken,em güzel ve sessiz şekilde ölmenin bu olduğunu biliyordu.
    çok göze batan bir hayat yaşamamıştı hiç bir zaman böyle olmak ona intihardan bile saçma geliyordu, insanları denemek gibi tuhaf bir huyu vardı. aynı olayları farklı bakış açılarından ufak detaylar ile insanlara anlatıp sonra en çok kimden korkması gerektiğini biliyordu ve sayede.
    düzenli olarak aynı yollarda yürüyüp farklı sonuçlar kurmayı ve sonuçlar asla değişmeyince de kendi kendine ; zaten değişemiyordum böyle olması gayet olağan diyordu, kendini anlatma biçimi bile duyanlarda ufak bir tebessüm ardından gelen donuk bşr bakışa sebebiyet veriyordu.
    -yerden biraz yüksek olabilirim ama bu sürünmediğim anlamına gelmiyor ben yara almayı yaralanmayı seviyorum diyordu, bu sebepten ötürü hiç yarasına -bedenen ve ruhen - bir ilaç atamak gibi beyhude bir çaba içerisinde olmuyordu..
    artık bastığı hangi taşın üzerine sıçrayacak su damlacığını bile tanıyordu, taşlı sokakta ve hangi taşı kaldırsa altından onun çıkacağını çok iyi biliyordu. umursamıyor gibi görünsede içinde engel olamadığı bir ümit onu yalnız bırakmıyordu, aslına bakılırsa diğer insanlardan farklı olarak acısını, üzüntüsünü konuşarak geçirmeye, ya da konulara hakim olmaya çabalayıp dönül dolaşıp onu bulmasını engellemek için bir yöntem olarak geliştirmişti. bunu ilk beş on dakika içinde anlamak çok kolaydı, hiç duraksamadan es bile vermeden eline aldığı bir metini gerekli tonlamaya uyarak okuyor gibiydi.
    artık insanları ve kimin hangi maskeye sahip olduğunu o da anlayabiliyordu, bu onda dayanılmaz sancılara yol açıyordu kimseyi dinlemek onları, kendi fiyakalı cümleleri ile tanımak istemiyordu.
    ellerini paltosunun cebinde sıkmaktan, ve her hataya bir iz bıraktığı bedeninden sıkılmıştı...
    çünkü her gün doğup her gece ölmek öyle bahsedildiği kadar kolay ve bahşedildiği kadar özenilecek bir meziyet değildi.
    bu rağmen yaktığı sigarasının çıkan dumanı daha havaya karışmadan yüzüne çarpacak kadar seri ve tekdüze yürümeye alışmıştı.
    herhangi bir aidiyet hissettiği beden, ruh ve ideoloji yoktu.
    aradığı dağınık saçları ve pislikten görünmeyen çenesini kaşıyarak döndüğü her köşe başında onun ile karşılamak, çünkü ona süslenmeye gerek durmuyor, ve konuşulacak birşey olduğuna inanmıyordu.
    -o gülüşümden tanır; beni diyordu.
    ölüm nerede görse beni tanır.
    izmarite basıp geçerken, dumandan gözleri yaşarmış bir halde, pustan sıyrılıp günlerdir randevu yerine gelmeyen o’na son bir şans germek için uzanıyordu, gıcırtılı kulak tırmalayan çarşafı kırışmamış yatağına....
7071 entry daha
hesabın var mı? giriş yap