5 entry daha
  • barry schwartz isimli klinik psikoloğun şeyda odabaş tarafından türkçeye "bolluk paradoksu" ismiyle çevrilmiş kitabı. aynı zamanda izlediğim en iyi ted konuşmalarından biri. kitabın kendi dilindeki kapağında anlamlı bir görsel var ve şöyle yazıyor: "why more is less".

    konuşmada schwartz seçimlerin çokluğunun aslında pek de öyle sanıldığı kadar iyi olmadığının nedenlerini açıklıyor. batı toplumunun özgürlük ile ilgili genel kabullerinin olumsuz yönlerinin yeterince araştırılmadığından bahsediyor. çok haklı! özgürlük bellediğimiz seçenek çokluğunun yaşamımıza üzerinde pek durulmasa da oldukça önemli birden fazla kötü etkisi var. bunlardan en önemlisi beklentilerin artması. seçenek fazlalığının en iyiyi bulmanın yolunu açtığı yanılgısına düşüyoruz. bu yanılgılar sonucunda beklentimiz öyle büyüyor ki mümkün olmayanın o seçeneklerden biri olduğunu ve onu seçemediğimiz için tatmin olamadığımızı düşünerek yeni bir seçenek deniyor ve beklentiyi arşa çıkarttığımızdan o yeni seçenekte de hüsrana uğruyoruz. yani bolluk her daim bereket değil, aksine kişide çoğunlukla kararsızlığa, başarısızlık hissine ve tatminsizliğe sebep oluyor çünkü kişi seçiminin doğruluğundan ya da en iyiyi seçip seçmediğinden emin olamıyor ve yanlış seçim yapma kaygısı taşıyor. ayrıca seçim yaparak seçiminin sorumluluğunu da almış oluyor ve seçiminin sonucunda eğer beklediğini alamazsa suçlayacak kimse olmadığından tek suçluyu kendisi olarak görüyor. seçimin sonucu kişiyi çoğunlukla da hüsrana uğratıyor çünkü en iyiyi seçmiş olsa bile bulduğu bir kusuru daha iyisinin olabileceğine yorarak anın içinde bulunmak yerine kafasında soru işaretleriyle ve kıyaslamalarla geziniyor.

    bu bolluğun bir diğer kötü etkisi ise enerji bölünmesi. konuşmada bundan bahsetmemiş fakat ben bunun da seçenek bolluğunun sonuçlarından biri olduğunu düşünüyorum. gereğinden fazla seçeneğe sahip olmak enerjimizi tek bir kanala yöneltmemiz yerine seçenekler arasında bölüştürmemize neden oluyor ve bunun sonucunda da ilgi kaybı yaşıyor, odaksız kalıyoruz.

    ve seçimsizlik... buridan'ın eşeği burada yine devreye giriyor. çok fazla seçenek, o seçenekler arasında karar veremememize sebep oluyor çünkü en iyiyi seçmeye çalışıyoruz. bunu yalnızca çok önemli kararlarımızda değil yemek siparişi gibi hayatımızda belirleyici olmayacak kararlar verirken de yaşıyoruz.
    https://pics.me.me/…a-what-do-you-want-29360022.png
    hı bir de bir ihtimal daha var belki sen gelirsin... alternatifi: (bkz: bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin)

    schwartz konuşmasında salata soslarının çeşitliliği ve kot pantolon örnekleri üzerinden ilerlemiş. ben kendi örneğimi vereceğim ve çocuklar üzerinden gideceğim çünkü karasızlık, doyumsuzluk ve tatminsizlik çok küçük yaşlarda başlıyor artık. orta halli bir aile ile maddi durumu çocuğunun yaşamsal ihtiyaçları haricindeki ihtiyaçlarını karşılayamaya yetmeyen iki aile üzerinden gidelim. orta halli ailenin çocuğunun oynayabileceği birden fazla oyuncağı varken yoksul ailenin çocuğunun belki bir oyuncağı vardır. böyle bir durumda fazla oyuncağı olan çocuktan daha mutlu olması ve şikayet etmemesi beklenir fakat öyle olmuyor. yoksul ailenin çocuğu elindeki tek olduğu için ona verebileceği en fazla değeri verip oyuncağıyla oynamaktan tatmin olurken, fazla oyuncağı olan çocuk ilgisini oyuncaklar arasında bölüştürüyor. sonuçta elinde bulunan oyuncaklar onu sıkıyor, aldığı haz iyiden iyiye hazalıyor ve yenilerini istiyor fakat yeni gelen oyuncaklar da beklentisini karşılamıyor, ilgi kaybı yaşıyor ve aynı döngü devam ediyor.

    son olarak "hoş bir şekilde şaşırma ihtimali", yani heyecan, seçeneklerin fazlalığı ve ulaşılabilirliğin kolaylaşmasıyla yok denecek kadar azalıyor. şaşırtılamayan ve kolay kolay heyecanlanamayan insanlar olup çıkıyor ve sürekli sıkılıyoruz. önceden keyif aldığımız aktiviteler de keyif vermemeye başladığında denenebilecek yeni aktiviteler arayarak olabildiğince fazla alternatif yaratmaya çalışıyor fakat bunların içinden birini seçip ona yönelemiyor, yerimizde sayıyoruz. yönelsek bile kafamızı kurcalayan başka ihtimaller sebebiyle yaptığımız işten keyif almıyor, dolayısıyla başarılı olamıyor ve yarım işler yapıyoruz.

    peki seçenekleri azaltırsak neler olur? schwartz gelir dağılımında eşitlik sağlanmasının yalnızca seçenekleri az olan yoksul kesime değil, aynı zamanda zengin kesime de mutluluk getireceğini söylüyor. son zamanlarda görülme sıklığı korkunç derecede artan klinik depresyonun sebeplerinden birinin de seçeneklerin fazlalığından kaynaklanan suçluluk duygusu, mükemmeli elde etme isteği ve beklentilerin karşılanmaması olduğunu düşünüyor. ulaşılabilirliğin bu denli kolaylaştığı dünyamızda, maalesef her şeyden çok çabuk sıkılıyor ve sıkıldığımız şeye hemen alternatif arama yoluna gidiyoruz. bu kolaylık aslında yaşamdan zevk alabilmek için aşılması gereken bir engel. kısıtlı imkanlar zannedildiği gibi her daim insanı mutsuz etmiyor, hatta yaşamdan tat almayan kişinin kurtuluşu olabiliyor. burada bir de din mevzusu var ki değinmeden geçmemek gerek. dini kitaplarda inanan kişinin yapacaklarının sınırı çizildiğinden dolayı inançlı kişi, bu kadar büyük bir seçme kaygısı içinde bocalamıyor. schwartz şöyle bir karikatür örneği vermiş ted konuşmasında: https://imgc.artprintimages.com/…a0.jpg?h=550&w=550

    konuşmasının sonunda balık kavanozu örneğini veriyor schwartz ve aslında hepimizin, kavanoz kadar kısıtlı olmasa da, kendimize kavanoz benzeri alanlar oluşturmamızın gerekliliğinden bahsediyor. bana kalırsa bizi esas kısıtlayan ve bir kavanoza hapseden şey seçim şansımızın bu denli çok olması. özgürlüğü belirlenemez çizgililerle tanımlamak istemeden de olsa özgürlüğümüzü kısıtlamamıza sebep oluyor ve arttırılmış seçeneklerin büyük çoğunluğu gereksiz ve biz bu seçenekleri arttırmayı özgürlükten saydıkça seçimlerin getirdiği kararsızlıkların ve artmış beklentilerin de esiri oluyoruz. öyleyse formül: az seçenek=doyum, tek kaynağa yönelen ilgi ve az beklenti. seçeneksizlik belki de o kadar kötü bir şey değildir.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap