• doğrudan birey ile ilgili değil. günümüz türkiye'sinde gerçeklik, yaşamsal her umudun altını oylum oylum oyuyorken, başarılı olmayı bırakın, sosyal açıdan var olabilmek bile bir mucize. hayatta kalmak için gereken temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan milyonlarca insanın, başarılı olmayı düşündüklerini hiç sanmıyorum. sadece bu yıl, geneli eğitimli 137 bin insandan mürekkep kalifiye kesim ülkeyi terk etti. 35 yaşında geleceği için kaygılı ve mutsuz bir insan, kariyeri ile çalışmak mecburiyeti arasında kaldığı için mutsuz olmuyor; o, birinden diğerine savrulduğu baskıcı unsurların arasında, kendini dengelemeye çalışmaktan ve sağlam bir değerler sisteminden söz edilemeyen bu iklimde varacağı tek yerin, hiçbir şeyden emin olmama hâli olması olasılığından, kendini bu hâlde bulmaktan korktuğu için mutsuz ve başarısız.

    başarıya ulaşmak için verilen mücadele, iflah olmaz, verimsiz bir uğraşa dönüşüyor. bir şey olmak için verilen savaş sırasında, örneğin kişinin üniversite okumak için, herhangi bir üniversite ve herhangi bir bölüm tercihinde bulunma sürecinde, bu kişi, içindeki cevherden uzaklaşıyor. çünkü kendi düşünce, hedef ve yeteneğini, eşsiz bir desenle düzene koymaktan; dışını yaşayabilmek adına kritik bir eşik olan içini keşfetmekten ziyade, bir dizi mecburiyetle uğraşmak zorunda bırakılıyor. bir de bu mecburiyetlere, insanların maruz kaldıkları statükolar ve batıl inançlar arasındaki yapısal çelişkiler ekleniyor: "çelme taksalar da kalk, rekabet edip kazan." arabeskin bu türüyle default olarak çıkagelip bizi çelişkili öğüt ve talepler arasında, okyanusun ortasında araçsız bırakan; belli bir rotaya girmemize engel olan bütün odaklar, başarıyı, bir hedeften ziyade, o hedefe giden yolun tuzakları olarak tanımlıyor.

    bu koşuşturmanın, bir şey olma sürecinin, sinsice biriken ve sarıp sarmalayan bir etkisi de var: gerçekliği kendi beklentilerini karşılamak üzere, yanlış şekillendiren ve yansıtan bireyler yetiştirmesi. kendini koruma, tatmin olma ve yaşamını idame ettirmeye yönelik bunca çabanın bedeli, insanın kendi dünyasının daralması ve sınırlanmasıdır (bkz: psikoz). insanların kendi başarılarını ölçmek için kullandıkları bu dekadant standartlar, peyderpey ölçme ve değerlendirmeye; salt materyalist bir anketler dizisine muhtaç hâle gelen bir toplumda, ciddi erozyona sebep olur. oluyor da. çocukların nereye, hangisine yetişebileceklerini umursamaksızın, sistemin çarpıklığından faydalanılarak yapılan rötuşlar, neredeyse her gün değişen sınav sistemleri ve bu sistemlerin, sürekli müdahâle edilebilir bir yapıda bırakılması, giderek sosyal faaliyetlerden elini eteğini çeken, kendini giderek soyutlayan ve yalnızlaşan bireylere sebep oluyor.

    dolayısıyla başarı, geçmişin kalıntıları ile bugünün koşulları üzerinde bir varsayım olarak, insanın mutsuzluğuna yön veren statik bir pay sahibine dönüşüyor.
hesabın var mı? giriş yap