• bakırköy belediye tiyatroları'nın yeni sezon oyunlarından biri.

    yazan : neil simon

    yöneten : emre kınay

    oyuncular : emre kınay`, fidan tek, ayşe demirel, nurhayat atasoy, sait genay, ilter genay.

    ilk bakışta "klişe" gibi gelecek bir konuyu esprili ve içten bir dille işleyen sevimli bir oyun*. kapitalist değerlerle, büyük şehrin gürültüsü ve karmaşası ile yaşamaya mahkum amerikan orta sınıf ailesinin direnme çabası. oyuncular başarılı, açılış sahnesi ve sahne aralarında televizyondan haberleri sunan spikerin de hakkını teslim etmek gerek.
    ikinci perde biraz daha kısa tutulsa ve temponun düşmesi önlenmiş olsa daha da iyi olabilir belki.

    living next door to alice adlı şarkıyı da bu oyun sayesinde yeniden hatırlamış olduk.
  • tepebaşı sahnesinde şubat 2004te oynanacak olan oyundur.
  • izmir devlet tiyatrosunda izlediğim oyun. şehir hayatının insanlar üzerindeki etkini anlatıyor ve her şehirlinin köye kaçma isteğini. biz erkeklerin boş durunca ne çekilmez olduğunu da. ben birinci perdeden daha çok zevk aldım. kardeşlerin olduğu bölüm doyurucu olmamış. dekor güzeldi. gidin izleyin tavsiye ederim.
  • "kar başladı mell"
    ve seyircinin yüzünde mell ve edna ile suçu paylasan bir gülümseme.
  • izmir konak dt sahnesinde izlediğim oyun. ilk perde kötü ancak ikinci perde eğlenceli. ne iyi ne kötü. izlenebilir seviyede puan verebilirim.
  • 2022 kasım itibariyle bornova kültür merkezi bozkurt kuruç sahnesi'nde izlediğim izmir devlet tiyatrosu tarafından sahnelenen oyundur. oyunun süresinin 1 saat 55 dakika olması ve amerikan buhranının ortaya çıktığı yıllarda bir çiftin yavaş yavaş "hapishaneye" dönüşen evlerinde geçmesi galiba bende oyunun temposunun düşük olacağı önyargısını oluşturmuştu bende. fakat oyunun temposu oldukça yüksek ve izleyici olarak genelde oyunun içinde kalabildim uzun süresine rağmen. yine de oyunun sonu vurucu ve akılda kalıcı bir yere bağlanmadı benim için. belki de ben 2022 senesinde türkiye'de yaşayan ve bambaşka sorunlarla tebelleş olan bir yetişkin olarak amerikan buhranı yıllarında geçen, orta yaşlı bir çiftin bunalımlarını anlatan bir oyunla yeterince özdeşim kuramadım. sahi neden devlet tiyatroları genelde türkiye'deki standart bir izleyici için özdeşim kurması bu kadar zor ve izleyicinin gerçek hayatının uzağında metinleri seçiyor? daha vurucu ve güncel metinler seçmek ve izleyicide daha fazla ilgi uyandırmak mümkün değil mi? devlet tiyatrolarında yeni ve güncel metinler yerine sadece klasikler oynanmalıdır gibi bir kaide mi var?

    ama biz yine de ensemizi karartmayalım ve salonları dolduralım bence. tiyatro seven biriyseniz gerçek hayatı 2 saatliğine geride bırakıp kafanızı boşaltmak için fena bir seçenek değil ikinci caddenin mahkumu. mel karakterini oynayan başrol oyuncusu ali ulvi hünkar da çocukluğumun en güzel dizilerinden yeditepe istanbul ve sultan makamı'nın senaristiymiş. sadece oyun için değil türk televizyon tarihinin en iyi dizilerinden ikisini yarattığı için de kendisine teşekkürler. edna karakterini oynayan dilek çetiner'e de enerjisi hiç düşmeyen performası için alkışlar.
  • izmir devlet tiyatrosu temsilini az önce izlediğim oyundur.

    ilk perdede bazı tonlamalar doğallıktan uzak geldi. kardeşlerin evdeki sahnelerinde de oyuncular arasında bir kopukluk hissettim. fakat dekor iyiydi, güzeldi. "vay be!" dedirtmedi ama hoş bir iki saat yaşattı.
  • bugün karşıyaka ragıp haykır sahnesi'nde izlediğim, izmir devlet tiyatrosu'nun 2022-2023 sezonundaki şimdiye kadarki ikinci yeni oyunu.

    modern metropol yaşamındaki insanın bunalımı, işsizlik ve eşler, akrabalar arası iletişim temalı bir oyun.

    ilk perde 40 dakika sürdü. ikinci perde de 1 saat kadar. genel olarak beğendim ve izlediğime memnun oldum.

    --- çıtlatı ---

    new york'ta, kahramanlarımızın kirada oturduğu modern bir apartman dairesinde geçiyor oyun. orta yaşlarında olan mel ve onun eşi edna sahnede karşımızda. oyunda perde ilk kez kararana kadar geçen bölüm çok hoşuma gitti. yaşadığı yerde mahkûm gibi hisseden, bu modern şehir yaşamından bıkmış, huysuz ama birçok yandan da eleştirilerinde haklı bir adam vardı burada. eşi de ona sağduyu ile, sakinleştirmeye ve yardım etmeye çalışarak yaklaşıyordu.

    ilerleyen süreçte bir soygun yaşanıyor ve evlerinden bazı eşyalar çalınıyor çiftin. bu soygun dolayısıyla da kavga etseler de sonunda birbirlerine sarılmayı başarıyor çift.

    işsizliğin verdiği gerginlikle beraber başkarakter sinir krizleri ve bunalımlar yaşar. bir süre hastanede kalır. evine döndüğünde yıllardır uzak olduğu, ona zoraki olarak yardım etmeye çalışan kardeşleri ile karşılaşır.

    evin erkeği işsiz ve hasta olunca evin kadını çalışmaya başlar ama o da işsiz kalır. çiftin inişli çıkışlı sürüp giden yaşamları devam ederken oyun sona erer.

    --- çıtlatı ---

    oyunun sahnelenişi ile ilgili en temel sorun başroldeki iyi ve sevdiğim oyuncunun metindeki karaktere oranla on on beş yaş daha yaşlı olması. bu karakterin kardeşleri bir yerde onun çocukluğundan bahsediyorlar ama o karakter kendilerinden fiziksel görüntü olarak en az on, genç olanındansa en az yirmi yaş büyük. ayrıca kız kardeşleri yakından tanıdığımız bölüm son derece iticiydi. burada bu karakterler bizlere katıksız kötü ve itici tipler olarak değil de kötü ama o kadar aşırı itici olmayacak şekilde gösterilebilirlerdi. ayrıca oyundaki televizyon sunucusu bölümü yerine radyo yayınından dış ses olarak o haberleri alabilirdik diye düşünüyorum.

    bonus: dün oyunun bir filmi olduğunu öğrendim ve bugün izledim. çok beğendim. oyunun yazarı neil simon yazmış senaryosunu da: the prisoner of second avenue (1975)

    oyundaki oyuncu seçimini vurgulamak için iki ayrı görsel paylaşacağım:

    ikinci caddenin mahkûmu'nun izmir devlet tiyatrosu temsilinde mel, abisi ve üç ablası

    the prisoner of second avenue (1975)'te mel, abisi ve iki ablası (bunda iki ablası var ve diğer kadın eşi)

    . (sözün bittiği yer anlamına geliyor)
hesabın var mı? giriş yap