• multiple myeloma tedavisi icin donem donem birlesik devletler'e gelen bir tanidigimla gecirdigim 1 ay suresince daha yakindan tetkik ettigim tedavi cesidi. gordugum kadariyla ve yanlis hatirlamiyorsam su aralar hastayi minimum seviyede yipratmaya yonelik yeni kemoterapi ilaclari uzerine calisilmakta. bu ilaclardan bir tanesi, yanlis hatirlamiyorsam ismi decitabine, arastirmayi yoneten doktorun* aciklamasina gore fda'den izin ciktigi gibi piyasaya surulmeyi beklemekte. bilindik kemoterapi cantasiyla serumla birlikte uygulaniyor yine bu ilac; ancak hastayi yipratma orani yaygin kullanilan kemo ilaclarina gore oldukca dusuk.
  • "eğer insanlar ilaç verildiği gün yaşadıklarımın sadece on saniyesini yaşasalardı, hissettiklerimi, acımı on saniye hissedip duysalardı; bir daha kötü hiçbir şey yemezler, içmezler, yapmazlardı. ben ki koca ameliyat yarasıyla of demedimdi, bu ilaç benim ciğerimi söktü, elime verdi. çok zor çoooook."

    öncelikle hatırlatma; (#28775368)

    işin büyük bir kısmını atlattık. annem ameliyat oldu. sağ meme alındı, koltuk altı temizlendi. düğün yapıldı, kardeşim evlendi, yerine yerleşti. ben toparlandım. bir hayli sendelemiştim, düşmek üzereydim, elimde ayağımda can kalmamıştı. çoklukla kocam tuttu elimden kolumdan, kaldırdı.

    ben kalktım ama, biz kemoterapiye başlamadan bir hafta önce de kocamın ablasından geldi haber; başı ağrıyordu, kusuyordu, "migren herhalde" diye gitti, beyin tümörü teşhisiyle acil ameliyata yattı. "meme kanseri" kelimesiyle aşındırdığımız google arama çubuğu "beyin tümörü", "glioblastoma grade 4" kelimeleriyle aşındı yeniden. hemen ameliyata aldılar ablamı ve sıyırdılar tümörün de alabilecekleri kadarını. meme kanseri dünyanın sonuna çok yakınmış gibi gelirken bana, birden dünyanın daha da sonunda hissedilebileceğini öğrendik. annem 24 ağustos 2012 cuma kemoterapide 21 gün arayla alacağı 6 dozun ilkine başlarken, ablam 27 ağustos 2012 pazartesi yani bugün radyoterapi ve kemoterapiye aynı anda başlayacak. ben aydın adnan menderes'te annem ile onkoloji-kemoterapi bölümlerini arşınladım geçen hafta, kocam ankara'da başka bir hastanenin onkoloji-kemoterapi bölümlerinde sınanıyor bugün. biz kansere "rest" demiştik, cevap gecikmedi "gördüm ve arttırıyorum".

    her ikisinin de gözlerindeki acı ifade ortak, her ikisinde de "yaşamak istiyorum, bunu yenmek zorundayım" çığlığı aynı tonda. biz katılaştık biraz aralarında. ablam bayramın ilk günü az boş, az anlamsız bakarken yüzüme, annem evvelsi gün delicesine öğürürken elimdeki kaba, "tamam annecim sakin ol, biraz daha çıkar, az kaldı haydi" derken, dimdik ayaktayım ya ben. insanoğlu çok güçlü. ama kanser de çok güçlü. elimizde mızraklarla koşuyoruz gibi geliyor kocaman yel değirmenlerine.

    bir süre konuşmak bile gelmemişti içimden, değil yazmak. ama şimdi garip bir katılık içerisindeyim. sanki olaylara her şeyin dışından, bir fanustan bakıyorum gibi. duygusuz gibi, aptal gibi, sadece bakıyor gibi, ben değilmişim gibi, elim ayağım başkasının gibi. bu yazan da başkası gibi, hikaye anlatıyor gibi, benim de vücudumda bir yerlerde kımıl kımıl hücreler kötücül bölünüyor gibi. ama umursamıyorum gibi. "hissediyorum" diyemiyorum çünkü gerçekten "hiçbir şey hissetmiyorum gibi" geliyor şimdi. beynim bazı şalterleri indirdi sanırım, bazı bağlantıları kapattı. yaşıyoruz ve tüm yaşadıklarımız yaşama dair, normal, olağan. çok sık duymaya başlamıştık adını, birden iki aileyi de hakimiyetine alıverdi. kanser şimdi hayatımızın tam merkezinde, kafamızın içinde dönüp duran neon ışıklı bir kelime. kırmızı. annemin gözleri gibi kırmızı.

    merak edip, başına gelip, benim daha önce yaptığım gibi bu başlıkları, bu satırları okuyan, hayatına bir şekilde "kanser" bulaşmış arkadaşım; bakma sen kimsenin söylediğine. her vaka, her kemoterapi, her bünye birbirinden farklı. sakın umutsuzluğa kapılma. belki senin mızrağın senin yel değirmenini un-ufak edecek kadar güçlü. belki senin atın senin yel değirmenini tuz-buz edecek kadar hızlı. belki senin ordun senin yel değirmenini korkudan kaçıracak kadar kalabalık. belki senin yel değirmenin çok küçük.

    ve ben "çok küçüğüm daha" diye ağlamıştım ya, ablamın kızı 19 yaşında. utanıyorum şimdi söylediğimden, asıl o daha çok küçük. biz "rest" dedik, o "arttırıyorum" dedi ya belki elimizde en güzelinden bir floş var. belki.
  • daha 6 ay öncesinde rahim kanseriydi, ameliyat oldu geçti dedik. 2 ay önce göğüs kanseri oldu, göğsü alındı, koltuk altında bişeyler alındı geçti dedik. meğer sonuncusu kemoterapiymiş; harbiden en boktanıymış. o kadar ameliyat, kan, kesik, hastane geçtide bu geçmiyor. arkadaş nasıl bir tedaviymiş, 3gün oldu ilacı alalı yataktan kalkamadı kadıncağız. tüm gündür yatıyor, uyuyor, midesi, başı, vücudu ağrıyor. bi üşüyor, bi terliyor, bi yandan ameliyat acıları. hay sikeyim böyle işi. geçen bulaşık yıkarken gördü beni. böyle halsiz, bitkin bi şekilde ben yıkarım oğlum napıyorsun dedi onu söylerken bile acı çektiği belliydi, sen yat anne ben hallediyorum dedim. o içerde ben mutfakta ağladık, o benden gizledi ben ondan. sikiyim böyle hastalığı kadın önümde halsiz, bitkin yatıyor, biz hiçbi bok yapamıyoruz. hele şu siktiğim etraftaki insanlar biz tekrar uğrarız diyip ortalıkta görünmeyenler hepsini pardüsesine dolayıp yakasım var.
  • testis kanserimin 2 sene sonra nüksetmesi ve vücudumun bir noktasında irice bir kitle olarak belirmesi neticesinde doktorum öncelikli olarak üç kür yazmıştı. her bir kür 5 gün arka arkaya ve haftayı takip eden 2 pazartesi olmak üzere toplam 7 güne yayılmıştı. ilk 3 gün fazla hırpalamamıştı, mide bulantısı yoktu. kan değerleri daha düşmediğinden normaldi tabii. 3 gün sonrasındaysa kayış yavaş yavaş gevşemeye başlamıştı. doktorun yazdığı bulantı hapları hiçbir fayda etmiyor, o günkü tedavi bitip akşam eve gelinmesinin akabinde bulantı ve kusma nöbetleri ufaktan kendini hissettiriyordu. bir sonraki küre kadar olan 2 haftalık aranın 1 haftası da zaten hiçbir şey yiyip içemeden bitkin bir şekilde yatmakla geçiyordu. 2. kür öncesi cuma günü kan verip doktorun değerleri incelemesi ve düşük olmasına rağmen tedavinin selahiyeti için devam kararı vermesi olacakları düşününce insanın kabusu oluveriyordu.

    ikinci ve üçüncü kürler ise bahsedilemeyecek kadar korkunç geçiyordu. kusma nöbetleri artık günlük tedavinin bitmesini beklemiyor, daha serumlar kolda takılı damardan ilaçları yerken varlığını hissettiriyordu. zaten bu periyodda en yakın dostum, hastanede hiç elimden düşürmediğim, öyle bir lüksümün olmadığı kara kusmuk poşediydi. bu kürlerin akabinde aradaki 2 haftalık boşluk da artık tamamen yatalak ve kusalak bir şekilde geçiyordu. mide bir türlü kendine gelmiyordu.

    işin daha da moral bozucu tarafı etrafın orta yaşlı yaşlı insanlarla doluyken senin onların arasında bulunman ve sana tuhaf tuhaf, biraz da acıyarak bakmalarıydı. hadi bizim yaşımış geçmiş, bu genç çocuğun bizim aramızda ne işi var diye haykırıyordu o gözler. onlarla göz göze gelmemeye çalışmanın imkanı yok, odanın her tarafı seninle aynı kaderi paylaşan, belki de daha kötü durumdaki insanlarla dolu.

    uzun lafın kısası insanın hayatı boyunca karşılaşacağı en çetin sınavlardan birisidir kemoterapi. er ya da geç iyileşeceğin umuduyla tüm o sıkıntılarına katlanmaya çalışırsın, kaderine lanet edersin, hayata isyan edersin ama randevu saatin geldiğinde gideceğin istikamet bellidir.
  • kanser hastalarının asla ama asla kaçmaması gereken tedavidir.

    bu satırları babasını kanserden kaybeden biri olarak yazıyorum.

    kemoterapiye başladıktan sonra 12 ay içinde kaybettim babamı.bir süre sonra işe yaramamaya başlamıştı.ama yine de babamla hayatımın en güzel aylarını geçirmemi o ilaçlara borçluyum.

    hareket kabiliyetinin neredeyse tamamını yitiren,ağrıları dayanılmayacak derecede olan babam bu tedaviye başladıktan sonra mucizevi sonuçlar aldı.bir ay içerisinde ağrılarının tamamı yok oldu.öyle ki babamla akşamları gezmeye çıktık.sinemaya gittik.alışveriş yaptık.yan etkileri yok denecek kadar azdı.ne mide bulantısı,ne saç dökülmesi ne de kusma.

    dediğim gibi bir süre sonra işe yaramıyor ama bu bahsettiğim "bir süre" çok ama çok uzun bir zaman dilimi olabilir.bu süreçte bir çok hastayla tanıştım.10 yıldan daha fazla süredir dönem dönem kemoterapi alan ve sağlık durumu gayet iyi olan bir çok kişinin varlığına bizzat şahit oldum.

    bu başlık altında girdikleri entryleri kanser hastalarının da okuduğunu unutan götlere sesleniyorum.gerçi onlara göt diyerek seslenmiş bulundum.tekrar etmek gerekirse götsünüz.
  • akciğer kanseri ve 4 evredeysenîz kesinlikle almayin dunyada 1 kisi bile yoktur bu aşamada kemoterapiden yarar gören. bunun yerine gezin tozun yüksek yerlere gidin sonuc çok daha güzel olacaktır
  • valide hanımın hastalığı sebebiyle 2013 yılında ailecek çok sık kullanacağımız bir kelime olacak. geçen hafta iki göğüsü ve bir lenf bezi alındı. kesin patoloji raporunu alıp. ameliyat yaraları geçtikten sonra yılın ilk haftasında onkolojiye başvuracağız. buraya not düşmek istedim. geriye döndüğümde bakalım 2013 yılının sonuna kadar neler göreceğiz?
  • modern tıbbın ilkel kaldığı alanlardan biri...

    züccaciye dükkanına giren fil misali vücuda giren bi ilaçla yapılan tedavi...

    modern tıp...

    solemesi ayıp, aslında tüm ilacli tedavi yöntemleri kemoterapiye benzer bi yönüyle. mesela diş iltihabı için antibiyotik alırsınız, bu ilaç hem iltihabın hem de midenizin anına koyar sonra bir de mide koruyucu ilaç alırsınız... gibi...

    e tabi prospektuste her şey açıklanır. kol gibi yan etkiler çoğu zaman ilacın faydasindan ziyadedir.

    suna benzetirim ben;görevi göstericileri dağıtmak olan polisin o bölgede kim varsa çoluk çocuk gaza bogmasi ya da coplamasi...

    evet bu ilaçlar da çok kabadir. iyi kötü tanımaz. ezer...

    en iyisi köy hayatı... inzivaya çekilmek. huzur içinde ölmek....
  • belki milyon defa söylenmiştir; savaş... ne ile savaştığını bilmeden hem de.

    kemoterapiyi hastalığın kendisi sayıyorum nedense. kanser olduğunu öğrenen insanların çökmesi nedendir derdim hep, bundanmış.

    özetlemek gerekirse; 3-4 ay önce annemin safra kesesi yolu kanseri olduğunu. önce iyi huylu, kötü huylu, ameliyat edilebilecek mi derken yıprandık. sonra doktor olduk. klatskin ile ilgili makaleler okurken bulduk kendimizi. biri aradığı zaman, telefon çalar çalmaz gözler sulanmaya başlardı o zamanlar. garip bir düğüm, anlatılmaz, yaşamayın.

    taksim'den beşiktaş dolmuşlarına giderken marmara oteli'nin oralarda anneme çok benzeyen birini gördüm. hastalığı yeni yeni öğreniyoruz. doktor belki ameliyat edebilirim diyor. o kadını görünce kendimi memlekette zannedip önce sevindim, sonra hıçkıra hıçkıra ağladım. garip bir ilizyon. sonra geri döndüm esasında o güne kadar sıradan bir insan gibi gördüğüm biriyle buluştum iş icabı. orada da ağladım. en büyük desteği de ondan gördüm sonradan. insan etrafındakilerin vasfını, insanlığını öğreniyor bu günlerde.

    istanbul'dan adana'ya gidişler başladı. annem balcalı hastanesindeydi. ilk gittiğimde tekerlekli sandalyede gördüm. ameliyat öncesi hazırlık için gezdiriyorlardı. 10 - 15 gün önce gördüğüm kadın kendini bırakmış, bambaşka bir insan olmuştu. ne kadar zayıf olduğumu anladım... yanında geçirdiğim bir gecede sadece yüzüne baktığımda ağlamadım. ertesi gün kaçmak için döndüm istanbul'a. sonra yine gittim, yine kaçtım, yine gittim, yine kaçtım. ameliyat oldu, ümitlendim.

    sonra raporlar, klasik doktor konuşmaları... şu kadar yaşayan da var bu kadar yaşayan da... karaciğere yayılmış v.s. v.s.

    herkes katılaşacaksın, alışacaksın diyordu. inanmıyordum. annem'e cerrahla son randevuda cerrah'ın ağzından kaçan "kemoterapi göreceksin." cümlesini duyduğumuzda yine inanmadım güçlü olabileceğime. annem kanser olduğunu bilmiyordu, ağlamaya, korkmaya başladı. aklıma gelen her şeye sövdüm. doktor kıvırdı, konuyu dağıttı ama olan olmuştu.

    kemoterapi tam orada girdi hayatımıza. hemen evi doktor arkadaşlarımla doldurdum. yapılması gerektiğini, zorluklarını ama iyileşenleri anlattırdım. orada bir yüz ifadesi, dünyanın en sahte yüz ifadesi yapıştı suratıma. sahte sahte gülüyordum artık sırf annem rahatlasın diye.

    gelen misafirler, nenem, dedem, büyüklerim... ne zaman karşısına geçseler ağladılar istemsiz. artık ağlamadığımı farkettim. bir sıkıntı var ama yahu neden ben moral bozan adam olayım ki dedim kendi kendime. insan katılaşıyor.

    kemoterapi başladı 15 gün önce. başladığı anda kusmalar, ağrılar, sızılar başlayacak sanıyordum. hep onun korkusu... 15 günün 1 haftası çok ağır geçti sayılır. dayanılmaz değildi ama ağırdı.

    insan kendi kendine konuşurken en çok "katılaşıyorsun" diyor bu süreçte. annem önündeki kaba kusarken; bugün az kustun diyebiliyordum. ağrısı sızısı varken "e bunlar olacak" geçiştirmelerini yapabiliyordum, insanlar annemin yanında ağlaşırken onları umursamadan annemi güldürmeye çalışabiliyordum.

    hasta da, ailesi de savaşıyor. ne kadar yaşayacağımızı, başımıza neyin geleceğini kimse bilmiyor. kaderci değilim, herkes kendi yolunu çizer buna inanırım ama ölüme de, başa gelen çekilire de inanırım. inanmak zorundayım. işte bu yüzden; tüm kötülükleriyle neredeyse dağılacağımızı sandığımız anda tüm aileyi birbirine kenetleyen şeyin adı da kemoterapi. bu kadar zor zamanda birbirimize tutunup ne yapıp ne edip bunun üstesinden gelebiliriz motivasyonunu bize yaşatan da.

    belki sevinçlerimiz de, hüzünlerimiz de şimdi bize ilizyon gibi geliyor o ilk hıçkırık gibi ama ben gerçekten işler zorlaştıkça umutlanıyorum. ne kanser, ne kemoterapi, ne de başka bir şey benim annemden ve inancımızdan güçlü değil.

    buraya bu tedaviyi alacağı için bakan arkadaşım; kork ama abartma. en azından yapılması gerekenlerin üstesinden geliyorsun. gerisi de "başa gelen çekilir" davası. ben öyle inanıyorum.

    yarın ikinci kür için gidiyoruz. hala aklımda binbir soru; yan etkiler birinciden fazla mı olacak, saçları bu kürden sonra mı dökülecek v.s. v.s... yaşayıp göreceğiz.
  • allah sabır-şifa versin dedirten zorlu ve yorucu tedavidir.
hesabın var mı? giriş yap