• ilk yarım saat sık sık "ne izliyorum lan ben ?" diye sorduran, sonraki dakikalarda "oha lan" moduna döndüren, finalde ise "vay be" dedirten 2018 yapımı babis makridis in yönettiği yunanistan filmi... benim puanım 7/10

    sıkıcı geçen 30 dakikadan sonra anlatması gerekeni çok doğru şekilde anlatmış. saçma gelse bile kendinizi "zavallı" nın yerine koyup adamın acısını çekiyorsunuz...

    --- spoiler ---

    insanların onun acısını anlamasını ve kendisine acıması için yaptığı tüm hareketlere empati duydum;
    * babasına saçlarının ağardığını söyleyip, kontrol etmesi için kafasını göstermesi,
    * yine babasına hiç görmediğimiz halde filmde adını bildiğimiz tek varlık olan "kuki" isimli köpeğin her gece ağladığını, karısının .çarşafını çekiştirdiğini söylemesi,
    * komşusunun getirdiği kek için kapıda hazır beklemesi ve zil çaldıktan sonra bir süre bekleyip kapıya gitmesi,
    * kuru temizleyicinin ona acımasından memnun olması ve karısı iyileştikten sonra bile hala hasta olduğunu, doktorların fazla ümit vermediğini söylemesi,
    * bir gün önce yanında hasta çocukla gördüğü kadının, sonraki gün tek başına hönkürerek ağladığını gördüğünde; kendi acısından büyük acıyı hissetmemek için ne oldu diye bile sormaması,
    * baktığı davadaki cinayete kurban giden yaşlı adamın kızının başka bir adam tarafından sarılarak teselli edilmesinden memnuniyetsizliği,
    * yine ölen adamın kızı ve oğlunun acısından rahatsız olup, olayı sürekli kurcalaması,
    * sekreterinin verdiği haçı karısına vermemesi ama kadının kendine sarılmasını sağlaması,
    * denize gittiği kankasına kendini acındırtması,
    * kağıt oynarken hiç alakasız yerde bir filmden bahsederek kendisi ile empati kurulmasını sağlaması...

    belki daha kaçırdığım sahneler vardır. ama kendimi adamın yerine koymaktan alamadım kendimi... hatta bacağından ameliyat olan annemin tüm süreçlerin fotoğraflarını facebook 'dan paylaşmasına benzettim :)

    son olarak "kuki"nin denizin ortada bırakıldığı sahnede ettiğim küfürler yaratıcılıktan uzaktılar ama çok işlevseldiler...

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    bu filmle ilgili olarak -tanıtım bülteni dahil haha yani tabi açık açık yazılacak hali yok da tüm eleştiriler tanıtım bülteni üzerinden. niye?- gözden kaçan bi olgu var. çok başarılı bi seçim var. filmi yaratacak kudrette başarılı desem çok da hata etmiş sayılmam: kahramanımızın avukat olması.
    acıdan haz alan adamın hikayesi deniyor fakat mesleki deformasyon hikayesi olarak cuk oturan bir yanı da var. özellikle sekreterine ilgilendiği dava ile ilgili nüansları kavrayabilme adına yaptırdığı sesli canlandırmalar. o canlandırmaları hem vakayı test etmekte hem de duyularını açmakta kullanıyor. meslekte karşılaştığı vakalarla insana dair olumsuzlukları görüp normalleştirmiş, ruhsuzlaşmış bir avukat belki de. eşinin ölümle dans ettiği aralıkta ölüm yakın markajda ilgisini çekiyor belki de çünkü sürgit ruhsuzluğun içinde ona ağlamayı hatırlatan duygularını açan bi yönü var ölümün. belki de özgürleşiyor. bu fikri çok benimsiyor. yüce anlamlar yüklemeye başlıyor. ölüm güzellemeleri yapıyor ilahi besteliyor (oğlunun hayat dolu yanını cezalandırma pahasına) ve hayatın anlamsızlığı karşısında ölümle ilgili her şeyi yüce ve ulaşılmaz ve anlamlı görmeye başlıyor. hayatla ilgili her konu önemini yitirmiş bi vaziyette iken ölümün eşiğinden dönen eşi belki de ölümle gelecek olan anlamı baltalıyor. tüm bunların sonucunda yaşayamadığı, beklediği o trajedisi elinden alınınca elinin altındaki bir davadaki trajediye öykünüp kendi trajedisini kendi yaratma yolunu seçiyor.
    bu adam ömrü boyunca böyle bi adam değil. (nasıl da eminim ahaha) bu bir komanın getirdiği açılım. acı çekmeden yaşadığını anlamayan türden bi insan olarak çok da yabancı bi tipoloji değil. (bkz: müslümcüler) bu yönden çok başarılı işlenmiş insan doğasının karanlık yönlerini iyi analiz etmiş (tıpkı the lobster ve kynodontas'ta olduğu gibi) bi film.
    --- spoiler ---
  • yorgos lanthimos, 2009 yılında köpek dişi’ni çektiğinde yunan tuhaf dalgası diye bir kategorinin de yavaş yavaş adını bulmaya başladığını bilmiyordum. bu dalganın ortaya çıkmasında yunanistan’daki ekonomik kriz ve bu krizin kurumlar ve toplumsal yapıda yarattığı muazzam etki var kuşkusuz. bu filmlerin ortak özelliği sosyal kurgulara dair bireydeki anlam dünyasının kaybolması, yer yer kafkaesk örüntüler içermeleri ve rahatsız edici bir mizah anlayışı. köpek dişi toplumsal çözülmeyi aile kurumu üzerinden ele alırken, babis makridis imzalı oiktos / zavallı ortalama bireyin zihinsel çarpıklığına odaklanıyor. filmin anti-kahramanı, orta yaşlı aile babası avukat, dışarıdan oldukça sıradan görünüyor. yer yer hala güçlü baba figürünün tesirinde ve onayına muhtaç gözüken bu (zavallı) adamı, eşi kaza geçirdiği ve komada olduğu için çok üzgün bir şekilde buluyoruz. dolayısıyla tüm donukluğuna ve tuhaflığına rağmen izleyicinin sempatisini kazanması zor olmuyor. sonrasında yaşanan ve giderek tuhaflaşan olaylar zinciri adamın acıya, acınmaya ve kedere bir çeşit bağımlılık geliştirdiğini gösteriyor. bunu korumak için ne kadar ileriye gidebilir? filmin bulduğu cevap hem absürt hem de karanlık. bu karanlık filimn gün ışığında yıkanmış sahneleriyle hoş bir tezat oluşturmuş. itiraf etmeliyim ki ilgimi canlı tutmakta zorlandığım ve sabırsızlandığım kısımlar oldu ama oiktos türünün iyi bir örneği.
  • dünya tarihi büyük ekonomik ve politik krizlerin toplumların yaşayış ve düşünüş biçimlerini değiştirdiğini, etki ettiğini gösteren onlarca örnekle doludur.

    2008-09 yıllarında dünyanın muhtelif yerlerini sarmaya başlayan amerikadaki kriz kuşkusuz avrupa da en çok yunanlıları etkilemiş, ülke öyleki iflasa doğru sürüklenmişti.
    yunanlıların yaşadığı bu ekonomik kriz toplumsal bir çözülmeyi de beraberinde getirmiş bu çözülmenin en yıkıcı, tuhaf etkisi ise yunan sinemasında kendisini göstermiş ve o yıllarda yunan sinemasında da cahiers du cinema ve the guardian sinema eleştirmenleri tarafından yunan tekinsiz dalgası (greek weird wave) olarak adlandırılmaya çalışılan bir akım başlamıştı. filmlerin genel özellikleri tekinsiz, hazmedilmesi zor, huzursuz edici, yer yer insanı eğlendirmeyen, şaşırtan bir mizah, soğuk ve soluk yapımlar olmasıydı.

    2018 yapımını babis makridis imzalı oiktos ta bu akımın yeni ve özgün örneklerinden.

    ‘annesiz’, haliyle de henüz erişkin olamamış, orta-üst sınıfa mensup varlıklı bir avukatın hikayesi.

    avukatımızın karısı belirsiz bir nedenden ötürü komada, umutsuz şekilde beklemekte. bu bekleyiş ona komşusu olan kadın, kuru temizlikçisi, yakın bir dostu ve kısmen de olsa babası tarafından ‘acınma’ ve ‘merhamet’ göstermeyi sağlamakta bu ‘gösteri’nin muhatabı avukat ise kendisini bu ‘gösteri’ üzerinden hayatını daha anlamlı kıldığını görmekte ve bir çeşit haz almaktadır.

    avukatın ilgi ve şefkate muhtaç hissetmesinin nedenini büyüyememiş, yetişkin olmayı becerememiş çocukluğunda saklı olduğu söylenilebilir.

    ‘annesizlik’in etkisi böyledir, duygusal bir yıkım oluşturur insanda ve dünya ile kurulan irtibatı eksiltir. sürekli bir şefkat, ilgi ve merhamet istenci yaratır.
    haliyle avukat’ın komşusunun getirmiş olduğu kek öyle ki, bir arzu nesnesine, anneliğe, başını yaslayıp merhamet talep edebileceği bir tanrısal sunağa olan özlemi gösterir.

    filmin devamında ise karısı iyileşir, avukat ise , kendi yaşamına güç ve iştah katan damarların yani ‘merhametin’, ‘şefkatin’ yok olmaya yüz tuttuğunu görür, huzursuzlanır.

    köpeğini denize bırakır ve baba’ya gider. geriye bir tek ‘baba’ kalır. onun onayı, ilgisi, bakışlarına olan ihtiyaç ortaya çıkar. ıstediğini alamaz.

    bu ‘istenç’ bir trajedinin gerçekleşmesine bağlıdır her daim. karısının meme kanseri olmasını ister, oğlunun başaralı bir şekilde piyano çalamamasını arzular, köpeğini denizin ortasında bırakır, kayıp eder. göz yaşartıcı gaz alır, gözlerini şişinceye değin ağlatmaya çalışır.
    nihayetinde ilk baba’yı sonra karısını öldürür. özellikle karısını öldürdüğü sahnede avukatın bedeni, yüzü, bakışları bize bir insanı değil de bir çeşit çocuksu-hayvanı andırdığını hissederiz.

    ‘görünmek’, ‘kucaklanmak’ isteyen modern zamanlar insanının bir tür diskur’u, belki de.
  • sevenlerin ilgi manyağı (film)'nı da seveceğini düşündüğüm film.

    imdb, fragman
  • yönetmenliğini babis makridis’in yaptığı, fıprescı ödüllü oiktos / pity / zavallı, acıyı ve acındırmayı kendi varlığı üzerinden tanımlayan, bunu varoluşsal amaç edinen bir adamın hikâyesini odağına alıyor. yunan yeni dalgası’nın tuhaf karakterlere, tuhaf davranışlara odaklanan filmleri arasına eklenen ‘zavallı’, adını bile bilmediğimiz, gelir düzeyi iyi, belirli bir sosyal sınıfa ait olan bir avukatın bencilliğini ve ilgiye muhtaç olma halini uç bir noktaya taşıyor ve acınmaya bağımlı hale gelmiş bir adamla tanıştırıyor bizi.

    montaigne denemeler’de şunu söyler: “eğer bir acıdan kaçınamıyorsak, o acıyı çekmeyi öğrenmeliyiz." bu cümleyi aslında kişinin iç dünyasını kontrol altında tutma, bulunduğu koşullar altında acıya karşı direnç geliştirme, ruhsal koşullanma olarak okuyabiliriz. fakat filmde yönetmen makridis bunu tam tersini yapıyor. karakterin acıya bağımlı olma, kendi varlığını sadece zavallı görünme üzerine temellendirmesi, bundan mutluluk duyması ve belli bir yerden sonra bu halin kontrolden çıkıp abartılı bir istismara dönüşmesini çok iyi anlatıyor. aslında karakterin acındırma duygusunu bu kadar arzulaması çocukluğundan beri babasından göremediği sevginin eksikliği, eşiyle yaşadığı yüzeysel ilişki, sosyal çevresiyle olan samimiyetsizlik durumları üzerinden gören karakter değer görmek, önemsenmek istiyor aslında. örneğin bazı sahnelerde babasıyla olan tek boyutlu ve mesafeli ilişkisini kendi çocuğuyla olan ilişkisine de yansıtıyor. ruhsuz, sevgisiz ve samimiyetsiz!
  • neredeyse hicbir karakterin suratinda bir duygu hissedemedigim icin azicik sinirimi bozan, yavas ilerleyen fakat sikmayan, guzel bir filmdir. sizi eglendirme odakli oldugunu dusunmuyorum, yine de izlemesi keyifliydi. karakterlerde en cok sinirimi bozan kuru temizlemeciydi, o ne gicik bir tip, konusma seklidir arkadas! bas karakteri oynayan oyuncu ise role cok yakismis, onu cok begendim. bunun disinda en cok -ve sanirim tek- uzuldugum karakter zavalli kopekti, son sahneden onu da gorunce cok rahatladim acikcasi.
  • ağlamanın koşullarını yaratmaya çalışan bir karaktere sahip olmasıyla sürekli aklıma gelen film.
  • trt 2 aracılığı ile az önce izlemiş olduğum film.

    'mazoşizm kişinin kendine acı vermekten zevk duymasıdır' ın ötesinde bir mazoşizmtanımı isteyen herkes bu filmi izlesin. mazoşizmi merak etmeyen de izlesin. çok güzel film, çok güzel yapım.

    yunan sinemasının ''tuhaf'' filmlerini yorgos lanthimos ile tanımış olan bendenizi kurgusuyla büyüleyen bir başka yunan yapımı film. yönetmen koltuğunda babis makridis var, ben ilk defa izledim bu yönetmeni ama diğer filmlerine de en kısa sürede bakacağım. sinematografik açıdan lanthimos filmleri ile büyük benzerlik gösteriyordu film muhtemelen o yüzden de ben çok sevdim. izleyiniz efendim.

    --- spoiler ---

    film genel olarak acıdan haz alan, ve sürekli acı duyuyor ''muş gibi'' ilişkiler yaratabileceği, kendini ve çevresini manipüle eden bir avukatı konu alıyor. film aslında oldukça derinlikli. muhtemeldir ki, çocukluğundan getirdiği duygusal yoksunluğu en üst seviyelerde olan, çocukluk yaşantısının ihmal ve istismar öyküleri ile dolu olduğu bir adamı görüyoruz. bir önceki cümlede yazdığım çocukluğu ile ilgili herhangi bir şey yok filmde, yalnızca benim filmdeki karaktere yönelik oluşturduğum ihtimaller. karakterimiz aslında en iyi bildiği, en rahat ettiği, konforlu alanı olarak tanıdığı şeyi sürdürüyor, acı verici durumlardan haz duymak. çünkü ancak bu şekilde çevresi tarafından görülebiliyor ve duyulabiliyor. filmin ana konusu olan, karısının kaza geçirmesi ve komada kalması durumu ortadan kalkınca, yani karısı iyileşip eve dönünce söz konusu karakterin tüm dünyası allak bullak oluyor ve eski dengesini tutturabilmek için de çevresiyle kurduğu ilişkilerde karısı hala komadaymış gibi davranıyor. filmin ilerleyen kısımlarında gerçeğin ortaya çıkması ve adamın çevresi tarafından 'zavallı' olarak görülme durumu ortadan kalktığında ise oldukça çarpıcı bir şekilde babasını ve karısını (ve muhtemelen çocuğunu) öldürdüğünü görüyoruz ki 'gerçekten' acı duyabilsin, bildiği tanıdığı, aşina olduğu o duruma tekrar girebilsin vs. gibi pek çok insanın acıya ve acıdan duyduğu hazza olan ihtiyacını gösteren pek çok kurgusal güzellikler mevcut.

    --- spoiler ---
  • içinde bir adet ağır mehmet ali erbil barındıran film. bunun dışında deniz planlarını izlerken "karşı kıyılar türkiye mi?" diye merak ettim birde.
hesabın var mı? giriş yap